2 Aralık 2014 Salı

üstün zekalılar


MÜKEMMELİYETÇİ ANNE-BABA TUTUMU

Bu tutuma sahip anne-babalar, hayatları boyunca ulaşamadıkları amaçlara kendi çocuklarının potansiyellerine bakmadan ulaşmalarını
beklerler. Mükemmeliyetçi ana-baba tutumu, çocukların yaptıklarının beğenilmemesi ve daha iyisinin istenilmesini içerir. 

Bu anne-babaların çocuklarından beklentileri çocuğun yaş ve kapasitesinden çok yukarıdadır. Çocuk, ne yaparsa yapsın anne-babanın bu beklentisini karşılayamaz ve onları memnun edemez. Çocuklardan her zaman her yerde ve her durumda en iyi olmaları, kusursuz olmaları beklenir. Bu aileler sıklıkla çocuklarını başkalarıyla kıyaslar ve çocuklarına onları geçmeleri gerektiğini tavsiye eder.

Bu tutumun gelişmesinde anne-babanın mükemmeliyetçi kişilik özelliklerine sahip olmaları önemli bir etkendir. Öte yandan anne-babanın, çocuğa karşı hissettiği gizli reddetme,istememe ya da sevmeme durumunda bunu doğrudan ifade etme yerine böyle bir tavır içine girildiği de savunulmaktadır. Ayrıca çocuğun içinde yaşadığı çevre ve ortam da bu tutumun gelişmesini etkilemektedir.

Ailelerin yanı sıra okuldaki öğretmenlerinin de titiz, eleştirel, talepkâr olması çocuklarda da benzeri tutum ve davranışların gelişmesine sebep olmaktadır.

Mükemmeliyetçi tutuma sahip ailelerde yetişen çocuklar, bu ağır beklentiler altında ezilerek, sağlıklı bir kişilik geliştiremeyebilirler. Bu çocuklar hayatlarında hep başarıya yönelik çabalarlar ve istedikleri seviyeye ulaşamadıklarında hayal kırıklığı yaşarlar. Mükemmeliyetçi anne-babaların çocukları kendilerini çoğu zaman beceriksiz
hissederler. Ailesinin beklentilerini bir türlü karşılayamayan çocuk kendinin değersiz ve başarısız olduğunu düşünür.

TÜZDER-ÜSTÜN ZEKÂLILAR DERNEĞİ
(Alıntı)

7 Kasım 2014 Cuma

Cumhuriyetimizin 91. Yılı Kutlu Olsun

Milli Bayramlarımız ülkemizin sarsılmaz bütünlüğünün, toplumumuzun birlikteliğinin coşkuyla kutlandığı ve bu vatan uğruna canlarını feda eden aziz şehitlerimizin bir kez daha minnetle yâd edildiği manevi günlerdir.
Bu yıl Cumhuriyet’imizin 91. yıldönümünü gururla ve kıvançla kutlamaktayız. Cumhuriyet, her şeyini kaybetmiş olan bir milletin ulusal bağımsızlığını kazanabilmek için giriştiği milli mücadelenin sonucunda elde ettiği büyük bir zaferin sonucudur. “Yurtta ve dünyada barış” sözüyle iç ve dış tehditleri bertaraf etmesini bilen devletimiz, bundan sonraki siyasi ve sosyal hayatında da insanlık onur ve şerefine yakışır bir şekilde demokratik çizgide hızlı ve kararlı adımlarla ilerlemesini sürdürecek, Gazi M. Kemal’in ifadesiyle “İlelebet payidar olacaktır”.

Bu duygu ve düşüncelerle, aziz milletimizin Cumhuriyet Bayramı’nı kutlar, başta Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, O’nun kahraman silah arkadaşlarını, aziz şehitlerimizi ve gazilerimizi minnet ve rahmet duygularımla anarım.

AllahCCHeryerde Twitter Hesabı Hacklendi

Uzun süredir İslam dini ile ilgili alay etmesi sebebiyle çok tepki gören Twitter hesabı hacklendi.
@allahccheryerde adlı Twitter kullanıcısı uzun süredir islam dinine ve Müslümanlara yönelik hakaretler ve aşağılamalar nedeniyle tepkilere maruz kalıyordu. Hesap bugün Akıncılar adlı hacker ekibi tarafından hacklendi.
Hack Timinin Açıklaması:

Yaklaşık 180 bin takipçisi olan @AllahCCHeryerde Twitter hesabı AKINCILAR tarafından hacklenmiştir. Hesap sahiplerinin reel kimlikleri tespit edilmiş, kişisel bilgisayarlarına ve tüm sanal hesaplarına AKINCILAR tarafından el konulmuştur.

1 Kasım 2014 Cumartesi

Çocuklarda Caillou (Kayu) çılgınlığı ve olumsuz etkileri

Çocuklarda Caillou (Kayu) çılgınlığı ve olumsuz etkileri

Fransız yazar Christine L'Heureux ve çizer Hélène Desputaux'nun yarattığı bir çizgi kahraman olan Kayu (ya da orijinal adıyla Caillou) tüm dünyada 2-6 yaş arası okulöncesi çocuklarda tam anlamıyla bağımlılık yaratı. Kayu ilk kez Kanada'da kitap serisi olarak çıkmış ve ardından son 11 yıldır dünya televizyonlarında çizgi film serisi olarak yayınlandı. Şimdilerde Kayu, İsviçre'den Almanya'ya, İspanya'dan Dubai'ye gösterildiği 50'den fazla ülkede izlenme rekorları kırıyor ve tüm Dünya da Kayu pazarı yaratılmış.

Dört yaşındaki bir çizgi film karakterinden, miniklerin ilk idolü haline gelebilecek bir fenomenin nasıl doğduğu sorusunun cevabı Kayu'nun günlük hayatı işlemesinde ve basitliğinde saklı.

Birçok anne baba çocuklarının Caillou(Kayu) fanatiği olmalarından şikayetci durumunda. Caillou çizgi filminin çocuklar üzerinde nasıl bir etkisi olduğunu küçük çocuğu olan tüm anne babalar tecrübe etmiştir.

Anne Babalar çocukları için endişeli!

Bir anne Caillou'dan dolayı kendi kızında gözledikleri olumsuzlukları şu şekilde dile getiriyor;


"1.Karanlıktan korkmayan (henüz korkmayı öğrenmediği için) kızım, Caillou'nun karanlıktan korkması temalı bölümünü izledikten sonra korkmanın ne olduğunu öğrendi ve bizim de kendisiyle gelmesini istemeye başladı odasına giderken.
2. Yaşlanma ve ölüm temalı bölümü izleyen bir arkadaşımın kızı, kreşte sık sık annesinin yaşlandığını ve öldüğünü söylemeye başladı. Babasına sizin yaşlanmanızı istemiyorum, ölmeyin siz diyerek duygusal sahneler yaşadı ve yaşattı.
3. Kreşe giden ve kreşe alışkın olan kızım, sabahları ağlamaya başladıktan birkaç gün sonra ağlamadığı bir sabahın akşamında "anne ben artık arkadaşlarımdan utanmıyorum" diyerek beni dumura uğrattı. Biraz düşündükten ve endişeden sonra yakın zamanda izlediği Caillou'nun büyükbabasının arkadaşıyla tanışması ve "Caillou büyükbabasının arkadaşından biraz utanmıştı" cümlesi yankılandı beynimde. Daha önce sorduğu ama benim o an çok da üzerinde durmadığım "anne utanmak nedir, kötü bir şey mi?" sorusu da yine yakın zamanlarda gelen konuyla ilgili bir başka soruydu.

Şimdilik Caillou ile maceralarımız bunlar ama beni düşünmeye başladı. Verdiği mesajlar çocuklar tarafından böyle mi algılanıyor yoksa sadece benim kızım mı yaşıyor bunu diye merak ediyorum. Yine de artık Caillou izlemiyoruz biz."

Annemizin bu endişesine kesinlikle katılıyorum. Tüm çocuklar bu mesajları bu şekilde algılıyorlar. Caillou küçük çocukların idolü haline gelmiş. Bu yaştaki çocuklar için bu kahramanın yaptığı her şey doğru kabul edilir. Zaten bu yaşta çocuklar kendileri gibi olan bu çocuktan hayatı öğreniyorlar. Fakat öğrendikleri bu hayat gerçeği yansıtmıyor.

Merkezimize gelen ailelerin yoğun talebi üzerine bu konuda yazmaya karar verdim. Ardından Kayu'nun birkaç bölümünü hem Türkiye'de yayınlandığı şekilde, hem de orijinal İngilizce dilinde dikkatlice izledim ve dikkatimi çeken ilk olumsuzlukları bbelirtmek istiyorum.

Caillou (Kayu)'nun olumsuz yanları nelerdir?

Kayu, çocuklara farklı bir kültür öğretiyor !
Çizgi filmde ilk dikkatimi çeken kültürel farklılıklardı. Çocuk sürekli annesine babasına teşekkür ediyor. "Thank you" aynen Türkçeye çevrilmiş ve "sağol" gibi daha sıcak kelimeler kullanılmamış. Öncelikle bizim kültürümüzde her şey için aile bireylerine teşekkür edilmez. Bizim duygusal bağımızda, gülümsememizde salıdır teşekkürümüz. Teşekkür resmiyetin, mesafenin göstergesidir. Teşekkür etmek çocuk ile anne baba arasına mesafe koyar. Bizim kültürümüzde sevgi bağı çok kuvvetlidir ve bireysel bir toplum değiliz.

Aynı zamanda kültürümüzde çocuklarımız bu filmde olduğu gibi adım atmak için bile anne babalarından izin istemez ve bağımsız hareket eder. Kayu nerdeyse soluk almak için bile annesinden, babasından izin istiyor, her şey için teşekkür ediyor.
Bu haliyle Kayu abartılı bir şekilde kibar bir çocuk. Biz buna çocuk değil ancak yetişkin diyebiliriz. Aslında çocuklarımız çocuk karakteri içinde bir yetişkini model alıyor. Bu durum sağlıklı değil çünkü biz çocuklarımızın bir yetişkin olmasını değil, çocuk gibi davranmasını ve çocukluğunu yaşamasını istiyoruz.

Kayu, çocuklarda benmerkezciliği geliştiriyor!
Çizgi film genç anne baba ve 2 çocuktan oluşan çekirdek ailenin hikayesinden oluşuyor. Fakat her şey Kayu'nun etrafında dönüyor. Kardeşinin istekleri, ailenin hayatı geri planda tutulmuş. Çizgi filmde benmerkezcilik ön planda yer alıyor. Kardeş sanki filmde bir dekor gibi kullanılmış. Kardeş Kayu'yu mutlu etmek için figüran oyuncu gibi. Bu durum görsel olarak da belirgin şekilde gösterilmiş. Çizgi film masal kitabı gibi duruyor. Kayu dışında diğer objeler hareket etmiyor. Kayu ve onunla ilgili kahramanlar hareket ediyor ve diğer objeler sadece hikaye kitabının sayfası gibi hareketsiz ve basit duruyor.

Kayu'da gerçek bir aile dinamiği yok!
Aile sonsuz mutluluğun yaşandığı yer değil, toplumun en küçük yapı taşıdır. Yani toplumda olduğu gibi ailede de anlaşmazlıklar çıkabilir. Çocuk toplumda yer almadan önce ailede problem çözme becerisini geliştirir. Fakat Kayu'nun ailesi öyle mutlu bir aile ki her şey hep yolunda gidiyor. Daha doğrusu Kayu'yu mutlu etmek için aile seferber olmuş. Ailede sorunlar Kayu'nun mutlu olacağı şekilde çözülüyor ve gerçekçi değil. Çocuk hiçbir şekilde hayal kırıklığı yaşamıyor veya "hayır" ile karşılaşmıyor. Kayu'nun en çılğın istekleri bile bir kılıfa uydurulup karşılanıyor. Anne baba ise hep sakin, hiç sinirlenmiyor. Mümkün mü bir annenin stesli olmaması, arada bir de olsa sinirlenmemesi? Tabi ki mümkün değil.

Çizgi filmde tozpembe bir hayat var. Eğer çizgi filmin çıkış noktası çocuğun günlük hayatı olmasa bir sorun yok. Fakat gerçek hayatı işleniyorsa gerçek yaşam gibi olmalı. Fantastik bir öykü olsa çocuk, bunların doğru olamayacağını yavaş yavaş anlar. Fakat çizgi film gerçek hayatı gösterdiğini savunuyor bu nedenle çocuklar için tehlikelidir. Çocuklar kendi anne babalarını Kayu'nun anne babasıyla karşılaştırıp eleştirebilirler. Mesela, çocuk annesine; "Anne, Kayu'nun annesi onun soğukta dışarı çıkmasına izin verdi sen bana vermiyorsun kötü annesin" diyebilir.

Kayu'da çocuklar aptal yerine konuyor!

Kayu'da hayat o kadar yavaş ve sıkıcı ki çocuğun yaptığı her şey hikaye okur gibi arka planda bir ses tarafından tarif ediliyor. Çocuğun neden sonuç ilişkisi kurmasına fırsat verilmiyor. Örneğin "kayu çamuru eline almış gülümsüyor" sahnesinde arka plandaki ses "Kayu çamuru elinde tutmaktan hoşlanmıştı" diye ne olduğunu anlatıyor. Bizim kültürümüzde çocuklar cin gibiler ve lep demeden leblebiyi anlayacak kapasitedeler. Çocuklarımızın bu çizgi filmi izlemelerine izin vererek kapasitelerini geliştirmek bir yana geriletmiş oluyoruz çünkü bu çizgi film çocukların zihinsel faaliyetlerini yavaşlatır.

Kayu'nun çizimi de berbat bir durumda. Kayu, çizgi filmde maket gibi duruyor. Kayu bir bebek gibi çizilmiş aslında 4 yaşında bir çocuk. Jest ve mimikleri anlaşılmadığı için de arka planda bir ses çocuğun yaşadığı duyguları tekrar ediyor. Ben Kayu'yu izlerken bir çizgi film izlemiş gibi değil, sanki bir masal kitabının sayfalarını yavaş yavaş çevriliyormuş gibi hissettim.

Kayu'nun eğitici bir yanı yok, ticari yanı dışında!

Kayu'nun izlediğim bölümlerinde eğitici bir yan bulamadım. Çocuklarımız günlük hayatı zaten yaşayarak öğreniyorlar. Bunları izleyerek öğrenmesine gerek yok. Çizgi film bir şey öğretmesinden çok, kötü örnek olması ile ön planda yer alıyor. Örneğin Kayu'nun kahvaltı yapması bile bir olay halinde gelmiş. Anne babanın gözü hep Kayu'nun üstünde, onun için yaşıyorlar. Kardeş ise bir kenara itilmiş. Kayu'nun Helikopter Anne Baba tanımına uyan anne babası var. İşlenen temalar tamamen gerçek dışı bir aile dinamiğini sergiliyor ve çocukları olumsuz etkileyecek niteliktedir.

Bunun yanı sırada çocuklar anne babalarına Kayu aksesuarları ve oyuncakları almaları için ısrar ediyor. Kayu pazarı yaratılmış. Her yerde Kayu ile ilgili eşyalar satılıyor ve çocuklar bunları almak için tutturuyor, ağlama krizleri yaşıyorlar.

Bütün bu olumsuzlukları sadece birkaç bölümünü izlediğimde fark ettiğim. Her bölümde farklı temalar işleniyor ve her tema ayrı ayrı analiz edilmelidir. Temaların etkisi üzerine yazımın başlangıcında annemizin kendi kızındaki gözlemlerine yer vermiştim. Buna benzer örnekleri zaten çocuklarınızda gözlüyor olmalısınız.
Anne babalara önerim Kayu'yu çocuklarına çok sık ve düzenli izletmemeleridir. Eğer çocuklar düzenli izlerlerse Kayu fanatiği oluyorlar ve onun her hareketleri model alıyorlar. Çok mecbur kalırsanız ara sıra izletebilirsiniz ama Kayu'nun çocuğunuzda bağımlılık yapmasına izin vermeyin.

Çocuklarınızın Kayu fanatiği olmaması dileğiyle,

Pedagog Sevil Yavuz
Çocuk ve Ergen Psikolojisi Uzmanı, Filial Terapist, Psikolojik Danışman

25. Kare Tekniği nedir ? Nasıl ve nerelerde kullanılıyor ? Subliminal Ekonomik ve Cinsel Mesajlar

Kimi zaman bir ses dosyası içine gizlenmiş halde (ki bu muhtemelen Müzik Kliplerinde mevcuttur) , kimi zaman Görsel olarak Film,Reklam,Çizgi Film,Haber,Belgesel içinde,Firma ve ürünlere ait logolarda,simgelerde,sembollerde ve yine ürünlerin tanıtımı için çekilmiş reklam filmlerinde 25. Kare uygulaması veya daha basit anlamda Bilinçaltı Telkin'ler kullanılmaktadır. İlk dönemlerde görsel anlamda her biri bir kare şeklinde sıralı ve hızlı halde


gösterilen Filmlerde 25. Kareye gizlenen ve flaş şeklinde bir anda ekrandan geçen sizin o an için görmediğiniz ama beyninizin algıladığı bir sistem olan 25. kare tekniği zamanla Teknolojik imkanların artması sonucunda şimdi artık kısa süreli reklamlarda bile görüntü içerisine programlar vasıtasıyla ustaca gizlenmiş Telkinler halinde yer almaktadır.Peki bu teknik ne amaçla kullılıyor ?Kullanım Sahası çok fazla olduğu gibi kullanım amacı da oldukça fazla.İyi niyetle kullanıldığı saha çok az hatta yok denecek kadar az.Bir Dini İnanışın reklamını yapmak,insanlarda sorunsuz ve şartsız kabullenmeyi sağlayacak alt yapıyı oluşturmak maksadıyla,İyi'nin Kötü,Kötünün İyi gösterilmesi maksadıyla,Bir Ürünün kolay yoldan tanıtılması ve çok satılması maksadıyla ekonomik açıdan,Toplumun Değer Yargılarını değiştirmek maksadıyla ( ki en çok bu alanda) kullanıldığını görmekteyiz.


Şimdi birkaç örnek resimle anlatımı pekiştirelim.Vereceğimiz resimler hep Cinsel içerikli Obje ve Kelimelerin Bilinçaltı Telkini için nasıl kullanıldığını gözler önüne seriyor.Bu resimleri çevremdeki pekçok insana gösterdiğimde önceden bu mesajta saklanmış bir kelime veya bir şekil var dikkatle bak diye uyarmama rağmen uzun uzadıya bakmaları sonucunda resimdeki Bilinçaltı Gizli Mesajları göremediklerini belirtmemde fayda var.Birde bu tarz görüntülerin ekranda 1 saniye veya daha az bir süre kaldığını gözönünde bulundurursak işin vehameti daha açık bir biçimde ortaya çıkacaktır.




Alttaki resimde bariz bir şekilde ve büyük harflerle SEX yazısı bulunmakta,bakalım görebilecek misiniz ?




Alttaki Resimde bir Cola Reklam Afişinden alıntı.Cola'nın sağ kısmında bulunan buz parçalarının üzerine gizlenmiş resimde bir Erkek Cinsel Organı ve ona yaklaşan bir Bayan görülmekte...






Buna benzer onlarca hatta yüzlerce resim internet ortamında açıklamasıyla birlikte mevcut.Subliminal,25. kare veya Bilinçaltı mesaj aramalarıyla daha detaylı resimlere ulaşabilirsiniz.Konuyu daha fazla dağıtmayalım.Özellikle Televziyon izlerken insanlar yoğun bir Subliminal Tehdidi ile karşı karşıya kalmakta.

Ticari anlamda Subliminal yoluyla sizlere neler sattıklarını tekrar bir gözden geçirmenizi rica ediyorum.İzlediğiniz bir Reklamdan sonra apar topar Cola ve Cips almaya gitmeniz,canınızın sürekli aynı çikolatayı çekmesi,izlediğiniz bazı normal görüntülerden yada programlardan sonra Cinsel istek duymanız,bazı programların yada sanatçıların müptelası olmanız belli başlı örnekler.

Keza geniş açıdan baktığımızda olayın sadece Ekonomik anlamdaki Subliminal mesajlarda görüntü bazında bir etkileme ile bitmediğini de belirtelim.

Cola,Cips vb. yiyecek ve içeceklerde tıpkı Sigara ve Alkol'deki gibi sizi bağımlı kılan,sürekli alma ve yeme,içme isteği uyandıran ek maddeler kullanıldığı da bariz bir gerçektir.Sürekli şu yönde eleştiriler gelmekte bunları anlatıyorsunuz fakat çözüm önerisi sunmuyorsunuz.

Ben bu eleştirileri şuna benzetiyorum.Ben çok yemek yiyeyim ama hiç kilo almayayım,ben hiç kitap okumayayım ama çok bilgili olayım vb. Sizlere Subliminal nedir ve kullanım sahaları nelerdir bunları uzunca bir süredir anlatmaktayım.Artık Düşmanımızı tanıyoruz,ne şekilde hareket ettiğini biliyoruz.Öyleyse çözüm önerisini bizden beklemek niye.

Karşınızda size düşman bir sistem mevcut bu sisteme karşı koyabilmek için yapmanız gereken evinizdeki o küçük kutudan uzak durmak,ona bağımlı kalmamak,özellikle sizde aşırı derecede izleme,alma,yeme,içme isteği uyandıran program ,reklam vb. şeylerden kaçınmak.


25.Kare Tekniği Nedir ?

25.Kare Tekniği Nedir ?
Makale alıntıdır dikkatle okumanızı tavsiye ediyoruz.
BİLİNÇALTINA YÖNELİK MESAJLAR
Bilinçaltını etkilemeyi hedefleyen mesajlara “subliminal” adı verilir. Genel olarak “bilinçaltına yönelik gizli mesajlar olarak ifade edebiliriz. Kişinin bilinçaltına ‘’subliminal’’ mesaj göndermenin birçok yolu bulunuyor.
Bunlardan en çok kullanılanları :
1. Dijital ses dosyalarına gizlenen işitsel yolları.
2. Gözle algılanamayacak kadar kısa süreyle ve sık patlayan flaşlar şeklinde sinema ya da televizyon görüntüsü yoluyla bilinçaltına itilen 25. kareler.
3. Reklam afişleri, logoları ve benzeri nitelikteki görsel malzemenin içine saklanmış şekil, kelime ve rakamlar.
Bu yöntem, bir ürünün reklâmını yapmaktan, bir inancın ya da görüşün propagandasını yapmaya kadar varan geniş bir yelpazede kullanılmaktadır. Görsel ve işitsel olarak (bilinçli) algılananlar değil; bilinçaltı seviyesinde algılanan söz, resim, görüntü ve şekillerden oluşur.
Bunlardan en çok kullanılan Dijital ses dosyalarına gizlenen ses mesajlardır. Üzerinde oynanabilirliği ve işlenilmesi ve yayılması daha kolay olduğundan MP3 dosyaları gizli mesaj için biçilmiş kaftandır diyebiliriz. Peki, sistem nasıl işliyor?
İnsan kulağı sadece belirli frekans aralıklarındaki sesleri duyabilir. Eğer siz bir müzik parçasını rahatça duyabiliyorsanız, bu sizin duyabileceğiniz frekans aralığında olduğunu gösterir. İnsan beyninin algısı ise, bundan daha düşük ya da daha yüksek frekansları algılayabilecek kapasitededir. Dikkat ediniz : “duyabilecek” demiyoruz, algılayabilecek diyoruz.
Yani, kulağımız ancak belirli bir frekans aralığındaki sesleri duyabilir. Fakat beynimiz bu aralığın çok daha ötesindeki sesleri algılar, hisseder.
Bilinçaltı ve bilinçaltının özelliklerini anlattığımız zaman, ne demek istediğimizi çok daha iyi anlayacaksınız. Ancak şimdi öncelikli olarak bu subliminal mesajların neler olduğunu ve nasıl işlendiğini sizlere göstermemiz gerekiyor.
8-12 hertz dalga boyundaki subliminal mesaj içeren bir MP3′ü kulağınızla dinlersiniz, ancak içindeki gizli mesajı beyniniz dinler. Bu esnada kulağınız hiçbir şey duymaz. İnternette ve paylaşım programlarında bilinçaltı mesajları içeren MP3 dosyaları bulunmaktadır. Hatta bu gizli mesajları frekans aralıklarına göre analiz ederek ortaya çıkartan yazılımlar dahi vardır.
25. KARE
Kişinin bilinçaltına subliminal mesaj göndermenin birçok yolu olduğunu söylemiştik. İşte bunlardan bir diğeri de 25. kare tekniğidir. Peki, nedir bu 25. kare?
Gördüğümüz bir anlık görüntü, 655 satır ve frame/çerçeve denilen 24 küçücük kareden oluşur. Sinema bandında, saat, dakika, saniye olarak bir diziliş vardır. Saniyeden sonra kare gelir ve bir saniye 24 karedir. Her 24 kare ise bir ekran büyüklüğündeki kareyi oluşturur. Her 327.5 satırda bir de “control-track” denilen aralık vardır. İşte bu aralıktaki görüntüler kesilip, aralarına başka görüntüler atılarak 25. kare oluşturulur ve bu son kare olan 25inci kare anlıktır. Yani görüntü saniyede 1/24 olacakken, bu 1/25’e çıkar. Kareler 25 olunca bir anda bir görüntü gelir ve anında kaybolur. Genellikle görünmez, daha doğrusu görülür ama bilinçaltında kalır.
25. karenin temel mantığı da mesajı bilinç-altına göndermek olduğu için, artık dünya sinema sanayisinde bu tekniği kullanmayan yok gibidir. Yani sizler evlerinizde rahat koltuklarınıza oturup herhangi bir televizyon kanalındaki herhangi bir dizi/ film ya da bir belgeseli seyrederken aynı zamanda 25. karelerle bilinçaltınıza gönderilen mesajlara/ telkinlere/ saldırılara maruz kalabiliyorsunuz.
Göz bunları görmüyor ama saniyenin üç binde biri gibi bir zaman aralığında bu görüntü bilinçaltına ulaşıyor. Bu gizli mesajlar sayesinde, o reklâmı, diziyi, filmi ya da herhangi bir resmi hazırlayan kişi/ yapımcı/ yönetmen kendi hedefine, niyetine ve ideolojisine göre vermek istediği mesajı 25. karelerle bilinçaltına göndermiş oluyor.
PEKİ, GÖREMEDİĞİMİZ HALDE NASIL ETKİLENİYORUZ BU 25. KARELERDEN?
Bu adamlar zaten açıktan açığa bu işi yapıyorlar. Filmlerle, reklamlarla her türlü mesajı veriyorlar. Buna rağmen niçin böyle gizli bir kare uyguluyorlar?
Cevabı çok basit; Çünkü gördüğümüz zaman bu kadar etkili olmuyor. Çünkü kişi, bilinçli bir tercih ile gördüklerini veya duyduklarını ya reddediyor ya da kabul ediyor. Çünkü baştan önüne seçenek olarak getirilmiş oluyor.
Fakat bu, öyle bir şey ki insan onu görmüyor, duymuyor ve hissedemiyor, yani bizlerin algı frekanslarımızın tamamen altında veya üstünde yer alıyor. Böyle bir şeyi kabul yahut reddetme gibi bir olanağımız var mı? Elbette hayır.
İşte 25. karenin ve subliminal reklamların temel mantığı budur! Hedefteki kitlenin bilinçli tercih hakkını gasp ederek, onları gizlice zehirlemek!
Bu işi yapanlar insanı ve insanın yaratılışını çok iyi biliyorlar. 1900’lü yıllara kadar uzanan bir geçmişi var bu tür çalışmaların. Psikolog ve psikanalistlerin insanla ilgili uyguladıkları, gözlemledikleri ve deneylerle ortaya koydukları bilgi ve bulgulardan yola çıkarak  “İnsanı nasıl etkileyebiliriz” sorusuna cevap aradılar. İlk başta ticari hedefler ve büyük şirketlerin mallarını halka pazarlamanın bir yolu olarak gördüler bu bilinçaltı telkinleri. Daha sonra ise bu taktiği öğrenen her kişi ve her yapımcı kendi niyet, inanç ve ideolojisine göre vermek istediği mesajları bu yolla insanlara zerk etmeye başladılar.
25. KARE NE ZAMAN VE NASIL ORTAYA ÇIKMIŞTIR?
Bilinçaltının bütün görüntü, ses ve resimleri kaydetme özelliği 1900’lü yıllardan beri insanları yönlendirmek için kullanılmaktadır.
1900’lü yıllarda Knight Dunlap adında Amerikalı bir psikoloji profesörü gözbağcılık gösterisi yaparken bilinç gücüyle algılanmayan “hissedilemez gölgeler” kullanarak aynı uzunluktaki 2 çizgiyi seyircilerin farklı ölçülerde algılamasını sağlamıştı.
İşte buradan hareketle bilinç-altını hedef alarak mesaj göndermeyi hedefleyen ve adına subliminal mesajlar denen bu tür reklamlar ilk kez 1950’li yıllarda Amerika’da ortaya çıktı.
James Vicary adlı reklamcılık uzmanı, sinema salonlarında yaptığı bir deney sonucu patlamış mısır ve kola satışlarının arttığını iddia etti. Bu deneyde film perdede oynarken, saliselik görüntüler hâlinde gözle görülemeyen gizli kareler ve gizli mesajlarda : “patlamış mısır ye” ve “kola iç” sloganları çıkıyordu. Seyirci bu sloganları bilinçle algılayamadığı hâlde, bilinçaltına hitap eden bu sloganlar neticesinde kola satışlarının yüzde 18.1, patlamış mısır satışlarının ise yüzde 57.7 arttığı görüldü.
Bu şekilde, bilinç-altına yönelmenin reklamın etkinliğini artırmada daha işlevsel olduğu görülmüştür. İşte o gün bugündür uygulanan 25. kareler sadece bir insanı ya da bir topluluğu değil; bütün insanlığı tehdit etmektedir.
Bir grup psikolog ve yazar bu konunun gündeme geldiği ilk yıllarda bu yöntemin uydurma ve efsane olduğunu ve insanları etkilemeyeceğini söylediler. Ancak, beyin dalgalarını ölçen teknolojilerin gelişmesi ile gizli mesaj içeren reklama beynin daha farklı ve fazla tepki verdiği gözlemlendikten sonra, bu yöntemin etkisi ispatlanmış oldu.
İşin en ilginç tarafı ise bu konuyu gündeme taşıyan, kitap, tez ve aile eğitim seminerlerinin yok denecek kadar az olmasıdır. Yıllardır uygulanan böyle ciddi ve hayati bir konunun nasıl olup da bütün bir insanlık tarafından henüz bu şekilde yeni yeni öğreniliyor olması düşündürücü olsa gerek.
ASIL HEDEF ÇOÇUKLAR
Subliminal teknolojisi maalesef çizgi filmlerde, şarkılarda, reklam panolarında, filmlerde yasal olmayan bir şekilde kullanılıyor. Çocuklara sevgiyi kardeşliği öğütleyen masum zannettiğimiz çizgi filmlerin arasına pornografik resimler, şiddet unsuru içeren görüntüler bu teknolojiyle saklanıyor. Çocuğumuz fark etmeden o görüntüleri beynine konuk ediyor ve şahsiyetinin oluştuğu o en ciddî yaş dilimde (sıfır-yedi yaş arası) bu görüntüler içeride bilinçaltında hapsoluyor. Artık siz siz olun her gördüğünüz ve duyduğunuza çok dikkat edin.
Özellikle Disney, yaptığı çizgi filmlerde cinsellik temasını yıllardır çocuklarımızın bilinçaltına kazımıştır.
BU FİLMDE / DİZİDE SANAL REKLAM UYGULANMAKTADIR
Sizler, televizyonlarınızın karşısında uyumaya devam eden ruhlar, koltuğunuza oturup en sevdiğiniz dizi ya da filmleriniz yayına başlarken : “BU FİLMDE / DİZİDE SANAL REKLÂM UYGULANMAKTADIR” uyarısını görmediğinizi söyleyebilir misiniz?
Peki, ne demek “Sanal Reklam?”
Sanayi Bakanlığına göre sanal reklamın tarifi aşağıdaki gibi;
“Sanal reklam; hukuken kullanımı meşru görüntülerin, canlı veya banttan bilgisayar marifeti ile manipülasyonu ve söz konusu görüntülerde yer alan muhtelif unsurları reklam amacı ile hâlihazırda kullanılan veya ileride geliştirilecek teknolojiler vasıtasıyla oyun sahası ve çevresi üzerine düşürülen tüm görüntüleridir.”
Televizyonda izlediğimiz pek çok dizide ya da filmde ya marka yerleştirme ya da sanal reklam uygulamaları ile karşılaşıyoruz. Bir dönem gişe rekorları kıran “Kurtlar Vadisi Irak” filmini hatırlayın. Film başlarken “Bu filmde sanal reklam uygulaması yapılmaktadır” uyarısı vardı. Ekranda bir ovada yol alan otomobili izlerken birden bir mimarlık firmasının reklam tabelası ve bir apartman beliriveriyor. Kerpiç evlerin üstüne getirilmek istenmiş ama başarılı olunamadığı için ortalık yerde duran uydu antenleri reklamları ve uyarı tabelalarının altında beliriveren markalar…
O halde en can alıcı soru şu; niçin sanal reklam? Çünkü bilinçaltına telkin göndermenin en iyi yolu.
25. kare tekniğinin  uygulandığı bir film :
DÖVÜŞ KLÜBÜ / The Fight Club
Niçin bu film? Bir kere adına bakarak bunun bir dövüş filmi olduğunu zannetmeyin.
“Gün gelir sahip olduklarınız, size sahip olmaya başlar!” sloganı ile Modern insanın tüketim merkezli hayat tarzını sorgulayan ve aynı zamanda şizofren (çift-kişilikli) bir şahsiyeti anlatan bir filmdir dövüş kulübü.
Edward Norton ve Brad Pitt’in başrollerini paylaştığı ve David Fincher’in yönettiği bu film, 2000 yılında Empire Ödülü (İngiltere), 2001’de En iyi DVD, en iyi DVD anlatımı, en iyi DVD özel içerikleri ödülünü almıştı.  2005 yılında Total Film magazin ödüllerinde (UK) “Dünyanın bu güne kadar gelmiş geçmiş en iyi film ödülüne layık görülmüştü.
Gerçekten çok etkileyici bir filmdir. Moderniteye karşı çıkarak :
“Gün gelir sahip olduklarınız, size sahip olmaya başlar”
“Her şeyi kontrol etmeyi bırak ve rahat ol…”
“Nefret ettiğiniz işlerde çalışıp gereksiz şeyler alıyorsunuz.”
“Seyrettiğiniz reklâmlar yüzünden araba ve kıyafet değiştiriyorsunuz.”
“Sizler paranız kadar iyisiniz.”
“Siz işiniz değilsiniz…”
“Bindiğiniz araba değilsiniz.”
“Kredi kartlarınızın limiti değilsiniz” diyordu.

 

Şimdi, “Dünyanın bu güne kadar gelmiş geçmiş en iyi film öülü”ne lâyık görülen bu filmdeki 25. kareleri yakalayabilmek ve filmdeki her saniyeyi kare kare izleyebilmek için önce ;
1. Filmi bilgisayarınıza kaydedin.
2. Mediaplayer ile izlerken film sahnelerini 1/16 “Slow / yavaş” izleme modunda.
3. “klcodec” ile izlerken alttaki ok işaretlerinden “Decrease Speed”e üç kez tıklayıp filmi en yavaş haline getirmeniz gerekmektedir. Böylece her saniyeyi yaklaşık 5 saniyede izleyecek ve her kareyi tek-tek yakalayabileceksiniz.
SONUÇ:
1. Araştırmalarımızın sonucunda filmin yönetmeninin cinsi sapık (sexomaniac) olduğunu öğrendik.
2. Filmin (bizim yakalayabildiğimiz) 26 farklı yerinde 25inci kareler kullanılmış.
3. 25inci Kare tekniği ile elinde sigara olan Brad Pitt resmi filmin çeşitli yerlerine yerleştirilmiştir.
4. Yönetmen filmin 2 farklı yerinde 25inci kare tekniği ile erkek cinsel organını yerleştirmiş.
5. Yine filmin 2 yerinde Çocuk Pornosu bilinç-altına yerleştirilmiş.
6. Unutmayın 25. karelerin yer aldığı her film gibi bu filmde de normal seyrinde görülmesi gerekenlerin dışında hiçbir şey görülmüyor. Aslında çok şey görülüyor ancak hiç kimse ne gördüğünü bilmiyor.
7. Uyanmayanlar ve hâlâ 25. karenin varlığına ihtimal vermeyenler, denesin ve görsün diye filmdeki en can alıcı karelerin sadece bir kısmının dakika ve saniyelerini aşağıya sırasıyla yazıyoruz. İsteyen filmdeki tespit ettiğimiz bu dakika ve saniyelerde filmi durdurup kare kare izleyebilir.
06:02= elinde sigara olan Brad Pitt resmi,
31:07 = cinsel öğeler erkek cinsel organı,
31:14 = cinsel öğeler,
46:41 =cinsel öğeler,
49:09 = cinsel öğeler,
50:42 ile 50:52 = çocuk pornosu mesajları…
02:10:39= Film bitiyor binalar yıkılıyor ve yine erkek cinsel organı filmin finali olarak 25. karede yer alıyor.
Filmin en tuhaf gelen bölümü ise Tayler’ in işi sabun imalatçılığı olmasına rağmen, 30. dakikadan itibaren, Tayler’i anlatırken onun bir sinema yapımcısı olduğunu anlatmasıdır. (Filmin sadece bu 2 dakikalık bölümünde Tayler bir sinema yapımcısıdır)
Şu ifadeler 30. dakikadan sonra   filmde aynen geçmektedir ;
“Sinema filmleri tek bir makarada olmaz; birkaç makarada olur ve bir kare bittiğinde diğer makaraya geçerken birisinin düğmeye basması gerekir. O an geldiği zaman projektörleri değiştirir ve film devam ettiği için kimse bir şey anlamaz. Çünkü bu iş beraberinde bir çok ilginç olanak da sunuyor. Bütün aile filmlerini kare kare görmüştür. Yani izleyici cesur köpek ile ünlü bir şahsiyeti aynı perdede izlerken neler gördüğünü bilmez. KİMSE GÖRDÜĞÜNÜ BİLMİYOR AMA GÖRÜYOR” der ve sorar: “ACABA KAÇINIZ ONU İŞ BAŞINDA YAKALAYABİLİRSİNİZ?”
Yani adamlar yaptıkları işi aynı filmin içinde anlatıyorlar!
REKLAMLARLA BİLİNCİ ÇALINAN İNSANLAR
İnsan beyninde bilinçaltının tepki verdiği iki önemli olay var : “doğum” ve “ölüm”. Bilinçaltımız bu iki olaya çok daha fazla tepki veriyor. Bu iki mesaja daha duyarlı.
“Sex” (cinsellik) mesajı doğum ilk örneğinde, “kill” (öldürmek) mesajı da ölüm ilk örneğinde karşılanıyor. Bu semboller verilmek istenen mesajın içine yerleştirildiğinde bilinçaltı bunları öncelikli algılar olarak saklayabiliyor ve sıra kullanıma geldiğinde bu öncelikli depolanan veriler, davranış ve hareketlerimize yön çiziyor.
BİLİNÇALTI MESAJLAR YASAK DEĞİL Mİ?
Bilinçaltı reklamlarının etkisinin ispatlanmasının ardından bir yandan bu yöntemin kullanımı arttı ve diğer yandan da bu gibi yöntemlerin kullanılmasını önlemeye yönelik yasalar çıkartıldı. Ülkemizde RTÜK bilinçaltı reklamı : “Teknik cihazlar vasıtasıyla televizyon yayınlarında çok kısa süreli görüntüler kullanarak, izleyicilerin ancak bilinçaltıyla algılayabilecekleri ürün veya hizmetlerin tanıtılmasına ilişkin mesajlar içeren reklamlar” olarak tanımlamıştır.
Yasalarımız tüketicinin korunması bakımından, gizli reklam ve bilinçaltı reklamı da yasaklamıştır. 3984 sayılı yasanın 20. maddesi: “Reklamların, program hizmetinin diğer unsurlarından açıkça ve kolaylıkla ayırt edilebilecek ve görsel ve işitsel bakımdan ayrılığı fark edecek biçimde düzenlenmesini, bilinçaltı ile algılanan reklamlara izin verilmemesini” hükme bağlamıştır.
Radyo ve Televizyon Kuruluşları Reklam Yayın İlkeleri ve Usulleri İle Reklam Gelirleri Üst Kurul Paylarının Ödenmesi Hakkında Yönetmeliğin 11. maddesine göre de: “Yayınlarda gizli reklam yapılamaz. Programlarda açıkça reklam olduğu belirtilmedikçe ürün veya hizmetler reklam amacını taşıyan şekilde sunulamaz. Çok kısa sürelerle imaj veren, elektronik aygıt veya başka bir araç kullanılarak veya yapılarının ne olduğu konusunu izleyenlerin fark edemeyecekleri veya bilemeyecekleri bir biçime sokarak, bilinçaltıyla algılanmasını sağlayan reklamların yayınlanması yasaktır.”
1964’te İngiltere, 1974’te ABD olmak üzere dünyadaki 55 ülke insanlarını bu tekniklere karşı korumaya almıştır. Rusya’nın Ekaterinburg şehrinde yayın yapan ATN Televizyonun “Otur ve ATN izle” şeklinde bir gizli mesaj verdiği tespit edilmiş ve 2 ay yayın lisansının iptal edilmesine neden olmuştur.
Neticede, Türkiye’de ve dünyanın birçok yerinde bilinç-altı reklam yasaklanmıştır ama bütün reklamları, dizi, film ve belgeselleri bilinçaltı mesaj içerip içermediği noktasında denetleyecek bir yapı kurulamamıştır.
BİLİNÇALTI VE GENEL ÖZELLİKLERİ
Günlük hayatımızda yaşadığımız bazı sorunların bilinçaltımızdan kaynaklandığını hep söyleriz ama acaba kaçımız bilinçaltımızın gücünün ve öneminin farkındayız?
Bilinçaltı çoğumuzun bildiği ya da duyduğu bir kavramdır. Bu kavram bilincimizin farkında olmadığı ama davranışlarımızın yönlendirilmesinde önemli rol oynayan bir yapıyı belirtiyor. Bilinçaltı, alt benlik, bilinç dışı olarak da adlandırılan bilinçaltı kişiliğimizin farkında olmadığımız, kontrolümüz dışındaki parçasını temsil etmektedir. Diğer bir deyişle bu, buzdağının görünmeyen kısmıdır.
Otomatik bir pilot gibi bütün tecrübelerimizi depolar. Bir hafıza deposudur. Tecrübelerinizi hatıralar şeklinde depolar. Bilinç-altı heyecanlarımızı, sezgilerimizi, alışkanlıklarımızı ve güdülerimizi depoladığı gibi, bunların faaliyete dökülmesinden de sorumludur.
Bilinçaltımız, zihin telkin yoluyla ikna olunmaya müsaittir. Bilinç, zihnin aksine, sorgulamadan tekrarla gelen teklifleri kabul eder, pekiştirir. Bütün otomatik davranışlarımız, alışkanlıklarımız ve heveslerimiz hafızada kayıtlı bilgiler arasındadır. En önemli vazifesi ise depoladığı verilere dayanarak mutluluğu sağlamaktır.
Bilinçaltı zihin delillerle ne ikna edilebilir, ne de aldatılabilir. Fikirlere ve imajlara karşılık verir. Bilinç-altının en mühim özelliği ise, bilincimizin farkına varmadığı olayları, sesleri, resimleri kaydetmesidir. Siz beş katlı bir binaya çıkarken merdivenleri saymıyorsunuz ama bilinçaltınızda bu sayı biliniyor ve kaydediliyor. Aynı şekilde bebekliğimize dair hatıralar bilinçaltı kayıtlarının arasında bulmak pekâlâ mümkündür.
Bilinç aynı anda üç ila yedi işi yapabilir. Daha fazla görev yüklendiğinde kilitlenir. Bu yüzden dikkatimizi yönlendirmediğimiz, bizi o anda ilgilendirmeyen birçok veri bu filtreden süzülür. Beş duyumuzun karşılaştığı çok sayıda duyum, algılanmadan bilinçaltı hafıza deposuna aktarılır.
Demek ki duyduğumuz, gördüğümüz ama kavrayış olarak algılayamadığımız her şey bilinçaltına ileride tekrar kullanılmak üzere veri olarak depolanır ve gelecekteki hareketlerimize yön çizer. İşte tam da bu aşamada bilince değil ama bilinçaltına hitap eden bütün propaganda ve veriler, bizim davranışlarımıza yön çizen güdüler olarak karşımıza çıkar. Zira sıklık arz eden tekrarlar deruni algılarımıza yöneliktir.
GERÇEK  GÖRMEDİKLERİMİZ Mİ?
Bilinçaltı dediğimiz şey, bilincin binde dokuz yüz doksan dokuzunu oluşturuyor. Yani biz şu anda bu yazıyı, binde bir seviyesinde görüyor, dinliyor ve okuyoruz.
Bunlar nasıl mı gerçekleşiyor? Gözde bilimsel olarak “fovea hareketleri” olarak isimlendirilen, gözün fovea hareketleri sizin şu anda görmediğiniz şeyleri de görüyor. Göz devamlı bir tarama içinde. Tarıyor ve aldığı bilgileri bilinçaltına atıyor. Bu söylediklerimiz bilimsel verilerdir.
Biz, normal şartlarda gözümüzün fovea hareketleriyle beynimizde depolanan şeylerin çok azını hatırlıyoruz. Ama mesela markete gittiğimizde on tane deterjan arasından bir tanesini çekip alıyoruz. Yani gördüğümüzün ve de duyduğumuzun farkında olmadığımız şeylerin, bilinç ortamına çıkarak bize o malı satın aldırması söz konusu oluyor.

Yani biz görmediğimizi zannettiğimiz şeyleri aslında görüyoruz ve bilinçaltımıza gönderilen verilerin karar verme ya da faaliyete geçme aşamasında fikirlerimizi ve davranışlarımızı doğrudan etkiliyor.

16 Ekim 2014 Perşembe

İnternet Tükeniyor! Ama Neyse ki Yenisi Hazır

Bundan 30 yıl kadar önce, internet kav-
ramı henüz yeni yeni şekillenmeye
başlamışken internet üzerindeki kaynak-
ların adreslenmesi üzerine bir çalışma ya-
pılması gerekiyordu. Bu çalışmaların so-
nucu olarak 1981 yılında bugün hâlâ kul-
lanımda olan IPv4 protokolü ortaya çıktı.
IPv4, yerel ağ ve internet üzerinde yer alan
her türlü aygıtın varlığını belli etmek ve
diğer kaynaklarla iletişim kurmasını sağ-
lamak üzere bir IP (Internet Protocol– İn-
ternet Protokolü) adresine sahip olması-
nı öngören ve yaygın kullanıma girmiş ilk
düzenleyici protokoldü.
Fakat internetin özellikle 1990’lardan
sonra büyük bir hızla yaygınlaşması, farklı
bir problemi gündeme getirdi: IPv4 ile sağ-
lanan adres çeşitliliği bu genişlemeyi uzun
süre taşıyabilecek şekilde tasarlanmamıştı.
IPv4 toplamda 32 bit, yani yaklaşık 4 mil-
yar farklı IP adresine izin veriyordu. Bu
1981 yılı perspektifinden bakıldığında ula-
şılması güç bir rakam olarak değerlendi-
rilmiş olsa gerek. Ancak internete bağla-
nan kişi sayısının artması, internet siteleri-
nin çeşitlenmesi, internete sürekli bağlı ay-
gıt kavramının ortaya çıkması ve mobil in-
ternet erişiminin yaygınlaşması, bu mik-
tarın öngörülenden çok daha hızlı tüken-
mesine neden oldu. Neticede IANA (Inter-
net Assigned Numbers Authority- İnternet
Atanmış Numaralar Otoritesi), Ocak 2011
itibariyle IPv4 adres bloğunun % 97’sinin
tükendiğini ve elinde sadece 120 milyon ci-
varında adres kaldığını açıkladı.
Adres darlığı sorunu
nasıl çözülecek?
Neyse ki mevcut IPv4 adreslerinin tü-
kenmesi, internetin de tükendiği anlamı-
na gelmiyor. 1990’ların başından itibaren
IPv4’ün mevcut şekliyle ağ üzerindeki kul-
lanılabilir adres sayısını genişletemeyece-
ğini gören araştırmacılar, IPv6 adını ver-
dikleri yeni bir standart geliştirmeye ko-
yuldular. 2000’li yılların başından itiba-
ren hazır hale gelen bu yeni standart za-
manla işletim sistemleri, ağ altyapıları ve
ağa bağlanan aygıtlar üzerinde yaygınlaşmaya başladı.
IPv6 ile gelen büyük yeniliklerin başın-
da genişletilmiş adres aralığı geliyor. IPv4
32 bit adres aralığına sahipken, IPv6 128
bit, yani 2
128
adet bağımsız adres atayabilme özelliğine sahip. Bu hayli büyük bir ra-
kam (340.282.366.920.938.463.463.374.60
7.431.770.000.000 adet). Bunun yeterlili-
ğiyle ilgili şöyle bir örnek veriliyor: Bu ye-
ni adresleme sistemiyle dünyada yaşayan
her bir kişiye yaklaşık 50 oktilyon (50.00
0.000.000.000.000.000.000.000.000 adet)
farklı IP adresi atamak mümkün. Diğer bir
deyişle yeni adresleme sisteminin, en azın-
dan kapasite olarak bakıldığında zamanın
aşındırıcı etkisine karşı bir hayli dirençli
olduğu görülüyor.
Tabii IPv6’nın getirecekleri sadece ad-
res genişlemesi sorununu çözmekten iba-
ret değil. Örneğin IPv4 protokolünün ad-
res darlığı sorununu hafifletmek için ara
çözüm olarak geliştirilen ve ev ağınıza
bağlı tüm aygıtların tek bir IP adresi üze-
rinden internete çıkmasını sağlayan NAT(
Network Address Translation
- Ağ Adresi
Çözümleme) gibi teknolojiler de IPv6 ile
birlikte gereksiz hale gelecek. Bunun yanı
sıra IPv6, güvenlik ve birlikte çalışabilirlik
gibi konuları iyileştirmek üzere de bir ta-
kım yenilikler içeriyor.
IPv4 adresleri
bitince ne olacak?
Dünya IPv4 adreslerinin bu hızla gider-
se kısa zamanda tükeneceğinin uzun za-
mandır farkındaydı, ancak bu konuyla ilgi-
li somut adımlar ve IPv6 destekli altyapıla-
rın yaygınlaştırılmasına dair çabalar ancak
2008 yılından sonra hızlanmaya başladı. Şu
an Türkiye de dahil olmak üzere dünyanın
hemen her yerinde ağ altyapılarını IPv6
standardına uyumlu hale getirmek üze-
re çalışmalar devam ediyor. Fakat bu çalış-
maların her yerde aynı hızda devam ettiği-
ni söylemek mümkün değil. Ayrıca mevcut
işletim sistemlerinin hemen hemen hepsi
IPv6 protokolünü desteklemekle birlikte,
kullanımda olan çoğu ağ cihazı henüz bu
protokolü desteklemiyor. Bu da IPv6’nın
IPv4’ün yerini almasını değil, onunla para-
lel olarak uygulanmasını gerektiriyor.
Şimdi gelelim asıl soruya: IANA, elim-
deki adresler 8-9 aya kadar tükenecek, di-
ye bir açıklama yaptı. Peki IPv4 adresleri
bitince ne olacak? Öncelikle 2012 yılından
itibaren sadece IPv6 protokolü üzerinden
erişilebilen bir takım aygıtların ve servis-
lerin piyasaya çıktığını göreceğiz. Eğer sa-
dece IPv4 protokolü kullanan bir aygıt ve-
ya ağ üzerinde kalırsanız, altyapınız veya
aygıtlarınız yenilenene kadar bu yeni ser-
vislere erişebilmek için özel ağ geçidi hiz-
metlerini kullanmanız gerekecek

13 Ekim 2014 Pazartesi

Mutfağınız eczaneniz olsun

Mutfağınız eczaneniz olsun

Sağlık deposu olarak adlandırılan meyve, sebze, süt ürünleri veya balığın hangi önemli maddeleri içerdiklerini biliyor musunuz?

En çok kış aylarında ihtiyaç duyarız besin değeri yüksek olan gıdalara. Grip virüsleri, zorlu hava koşulları bedenimizin savunmasız kalmasına neden olur. Rutin kış hastalıklarına yakalanmamak ve vücudunuzun direncini artırmak için mutfağınızdaki cevherlerden yararlanın.

Meyveler:

Elma
Ona kısaca meyvelerin sağlık pınarı veya meyvelerin kraliçesi diyebiliriz. Günde 1 – 2 elma yemek sağlık açısından oldukça yararlı.
Besin değeri: Bol miktarda C vitamini ve potasyumun yanı sıra elmada daha birçok yararlı besin değeri bulunuyor. Bunların başında organik asitler, eterik yağlar ve petkin geliyor. Petkin vücudu toksinlerden arındırır, kolesterolü düşürür ve şekeri dengede tutar. İçerdiği maddeler bakterilerin vücudunuzu etkilemesini önler.
Önerimiz: Elmayı daima kabuğuyla yiyin. Çünkü vitamin ve değerli maddeler kabuğun altındaki kısımda bulunuyor.


Portakal
Portakal için 'tanrıların armağanı' denir. Bu iddianın gerçeklik payı çok büyük. Çünkü yüksek miktarda beta karoten ve C vitamini içeren portakal, enfeksiyonlara karşı mükemmel bir koruma sağlıyor. Ayrıca portakalın beyaz etinde ve kabuğunun altında kanser ve kalp krizi riskini azaltan maddeler bulunuyor.
Besin değeri: C vitamini ve selenyum açısından çok zengin olan portakal, stres ve ateşli hastalıklara iyi geliyor.
Önerimiz: Sıvıyağ veya margarin sürülmüş ekmek eşliğinde tüketin. Böylece vitaminin vücut tarafından alımı kolaylaşır.


Üzüm
İster meyvesini tüketin ister suyunu, üzüm daima sağlık açısından yararlı ve bol bol tüketilmesi gereken bir meyve.
Besin değeri: Potasyum, demir ve bol miktarda magnezyum içerir. Bu maddeler fiziksel ve ruhsal açıdan enerji verir.
Önerimiz: Üzümleri sıcak suyla iyice yıkayın. Ancak bu şekilde üzerine yapışan tarım ilaçlarından arındırabilirsiniz


Mango
Sarı ve turuncu arasında değişen bu hoş kokulu meyvenin tadına en çok olgunken varabilirsiniz. Mümkün olduğunca çiğ olarak tüketin.
Besin değeri: C vitamini, Provitamin A ve B vitamininin tüm türlerini içerir. B vitaminleri sinirler, cilt ve saçlar için çok yararlıdır.
Önerimiz: Buzdolabında saklamayın. Oda sıcaklığında olgunlaşmasını bekleyin.

Limon
Limon asidi yönünden zengin olan bu meyve, hazmı kolaylaştırır. Olgunlaşmış limonun suyu ise kalbi güçlendirir.
Besin değeri:C vitamini, magnezyum ve bakır içerir. Soğukalgınlığı ve strese karşı birebirdir.
Önerimiz: C vitamini oranı daha yüksek olduğundan iyice sararmış olan limonları almayı tercih edin.

Sebzeler:

Brokoli
Kansere iyi geldiği bilinen 10 sebze türü arasında birinci sırada brokoli bulunuyor. Bolca potasyum ve az miktarda sodyum içerdiğinden kalp ve böbrek hastalıklarına da iyi geliyor.
Besin değeri: Potasyum, demir, karoten ve kalsiyum içerir. Kemikleri ve bağışıklık sistemini güçlendirir.
Önerimiz: Sapları ile birlikte tüketin. Saplarında bağışıklık sistemini güçlendiren selenyum bulunuyor.


Domates
Kalorisi düşüktür. Vücudun fazla suyu atmasını sağlar ve tansiyonu düşürür. Uzmanlar, romatizmadan şikayetçi olanlara günde bir bardak domates suyu içmelerini tavsiye ediyor.
Besin değeri: Domateste anti oksidan etkisi gösteren A, C ve E vitamini bulunuyor. Strese iyi geldiği biliniyor. Ayrıca bol miktarda vitamin içerdiğinden kanseri önlediği de öne sürülüyor.
Önerimiz: Domatesle aynı oranda besin değerine sahip olduğundan bol miktarda ketçap da tüketebilirsiniz.


Enginar
İster haşlanmış olarak ister soslu veya sossuz; damak zevkine düşkün olanların ilacı enginar her türlü yenebiliyor. İçerdiği en önemli madde olan Cynara scolymus dalağın ve metabolizmanın daha iyi çalışmasını sağlıyor. Ayrıca enginar kolesterolü de düşürüyor.
Besin değeri: Cynara scolymus ve beta karoten. Romatizma, gut, obezite, yüksek kolesterol ve mide asidi gibi metabolizma rahatsızlıklarında olumlu etkileri var. Ayrıca mideyi de rahatlatıyor.
Önerimiz: Mideniz yağ hazmetmekte zorlanıyorsa, enginar yemeyi deneyin.

Kırmızı pancar Alternatif tıbba bakılacak olursa, kırmızı pancar mucizeler yaratıyor. Özellikle kırmızı pancar suyunun kansere karşı bire bir olduğu ileri sürülüyor. Bunun nedeni ise, vucüdu kanserden koruyan önemli maddeler içermesi.
Besin değeri: Folik asit, potasyum, mangan ve magnezyum. Ayrıca içeriğindeki demir ve bakır, kan yapımını destekliyor. Özellikle doğurganlık çağında bulunan kadınlar için önemli. Çünkü bu çağlarda folik asit eksikliği görülebiliyor.
Önerimiz: Besin değerini yitirmemesi için taze olarak tüketin.


Sarmısak
Yararlı asitlerin üretilmesini destekleyen sarmısağın faydalarını saymakla bitiremeyen Amerikalı uzmanlar, ona "mucizevi ilaç" ismini vermişler.
Besin değeri: Eterik bir asit olan alisin ve selenyum. Kan dolaşımını destekler ve dezenfekte edici özelliği vardır.
Önerimiz: Sarmısağı çok fazla pişirmeyin. Hafif sarı bir renge dönüşmesi uygundur. Aksi halde acı bir tat alır.

Baharatlar:



Zencefil
Hindistan ve Çin’de uzun süredir tedavi amaçlı kullanılıyor.
Besin değeri: Eterik yağlar içeriyor. Mide bulantısı ve özellikle hazımsızlık sorunlarına iyi geliyor.
Önerimiz: Zayıflatıcı özelliği vardır. Taze zencefili dilimleyip sıcak suda 7 dakika demlenmesini sağlayın. Ardından çay olarak tüketin.

Tarçın
Tarihe mal olmuş güzel kadınların aşk iksiri arasında mutlaka tarçın yer alırdı. Bu kadınlardan biri de Kleopatra. Anason, karabiber ve Hintcevizinin yanı sıra tarçın kullanmayı da ihmal etmezdi.
Besin değeri: Eterik yağlar. İştahsızlık, mide, karın ağrıları ve hazımsızlığa karşı iyi geldiği biliniyor.
Önerimiz: Ruh halini olumlu etkilediğinden kadınlara regl döneminden bir hafta önce tarçın tüketmeleri tavsiye ediliyor. Örneğin yulaf ezmesini tarçınla tüketebilirsiniz

Balık:

Somon balığı
Ne yazık ki günümüzde tatlı suda doğup sonra denizde yaşayan ve üremek için tekrar tatlı suya dönen yabani somon balığı bulunmuyor. Bunun yerine suni olarak üretilen somon balığı sunuluyor.
Besin değeri: D, B6 ve B12 vitamini, iyot ve potasyum içeriyor. Somon balığı bol miktarda yağ içerdiği halde, yüksek orandaki Omega 3 yağ asidi kanı sulandırıyor.
Önerimiz: Haftada 1 – 2 kez balık yiyin.

Yağ:

Zeytinyağı
Asırlardır bir sağlık kaynağı olarak kabul gören saf zeytinyağının kalp krizi riskini azalttığı ve kanseri önlediği biliniyor.
Besin değeri: Basit doymamış yağ asitleri ve bitkisel maddeler. Kolesterolü düşürür ve damar tıkanıklığına karşı korur.
Önerimiz: Sızma zeytinyağı vücut tarafından daha iyi değerlendirilir ve kan dolaşımını kolaylaştırır. Bundan dolayı sızma zeytinyağı tüketmeyi tercih edin.

Süt ürünleri:

Yoğurt
Kolay hazmedilir ve kalorisi düşüktür. 100 gr yoğurtta yüzde 1,5 yağ ve 44 kalori bulunuyor. Süt asidi, özellikle albümin hazmını kolaylaştırıyor.
Besin değeri: Albümin, kalsiyum ve A vitamini.Yoğurt bileşimi sayesinde hazmı destekliyor ve dengeliyor.
Önerimiz: Süt asidi bakterileri eklenmiş yoğurt türlerini her gün tüketmek bağırsakları güçlendirir.

Çerez:

Badem
Kadınlara özgü bir çerez olarak tanımlanıyor. Bunun nedeni ise; bademin hamileler için bir güç kaynağı olması ve kadınlara has bel ağrılarına çok iyi gelmesi. Bademin aynı zamanda cildi güzelleştirici etkisi de bulunuyor.
Besin değeri: E, B2 vitamini, magnezyum, kalsiyum ve mangan. Beden ve zihin yorgunluğunu gideriyor.
Önerimiz: Akşamdan bir bardak süte 5 adet badem atıp sabaha kadar bekletin. Sabah bademi tüketin. Mutlaka çok iyi çiğneyin. Aksi halde hazmedilmeden vücuttan tekrar atılır.

Kabak çekirdeği
Kabak çekirdeğini kavrulmuş veya kavrulmamış olarak temin edebilirsiniz. Bilimsel açıdan etkisi henüz tam olarak kanıtlanmadıysa da, kabak çekirdeği özellikle erkekler için biyolojik bir mucize olarak görülüyor.
Besin değeri: Albümin, magnezyum, çinko ve E vitamini. Prostat üzerinde olumlu etkileri olduğu gibi, aynı zamanda idrar yollarına da iyi geliyor.
Önerimiz: Cips yerine bunu çıtlatmayı deneyin.

Ya şundadır, ya bunda! Karar veremiyorum!

Ya şundadır, ya bunda! Karar veremiyorum!

Bir türlü karar veremiyor musunuz? Sürekli başkalarına danışıp sonra pişman mı olursunuz? Eş ve Aile Terapisti Lale Akat sorununuza bu yazıda yardımcı olmaya çalışıyor.

Biliyor musunuz özgürlüğün en zor tarafı karar verme zorunluluğudur. Başkalarının doğruları ile hareket etmek onların yolundan yürümek her zaman daha kolay gibi. En azından ben de herkes gibi yaptım diyebilir insan. Uyum içinde kendini bir süre daha güvencede hissedebilir. Sorumluluk taşımaya da pek gerek kalmaz. Sanırım birçok insan böyle yaşıyor. Sonra birden özel hayatımızla ilgili kritik bir durum yaşıyoruz ve karar vermek gerekiyor.
'Evet' dersem bir dolu şey geliyor başıma, 'hayır' dersem kapkara bir dünya ve boşluk mesela.


"Aslında böyle yapmamam gerek ama yapmazsam huzur bulamıyorum, müthiş bir kararsızlık - nedir bu bilmece, bu çıkmaz?"

Kendimizi yargılamak yararsız
Bir de üstüne kendimizi yargılamamız başlar. "Of, niye böyleyim, niye bilemiyorum nasıl karar vermem gerektiğini, aptal mıyım, neyim eksik?" "Başkaları nasıl karar veriyor, hiç can çekişmeden benim gibi? Niye cesaret edemiyorum", vs. vs.
Arkadaşlara, güvendiğimiz kişilere sorarız çaresiz kalınca "Sen olsan ne yapardın", ben bir türlü karar veremiyorum" şeklinde. Onlar da canı gönülden, anlatırlar, nasihatlar, örnekler verirler, kendi hayatlarından, ata sözlerinden, geçmişten, onun bunun başına gelenden.

Evet, doğru, siz de biliyorsunuzdur bunları, çok kereler düşünmüşünüzdür aynı şeyleri. Ama yine de tuhaftır içiniz - rahat değildir. Hak da verirsiniz onlara ama niye o kararı öylesine vermek doğal gelmez, kolay gelmez sizi rahatlatmaz! "Herkes için doğru olan benim için de doğru mu? Benim doğrumu bulmam için benim karar vermem gerekmez mi?"

Karar vermekten korkmayın!
Kararlarımız yaşantımızın kaçınılmaz parçaları. Sorumluluk taşıdığımız sürece verdiğimiz kararlar ile ister istemez hayatımızı belirli yollara yönlendiriyoruz.
İnsanların karar vermede karşılaştıkları en büyük sorun sonradan pişman olmamak ve yanlış bir şey yapmamak için kendilerini doğru karar vermeye zorlamaları oluyor.
İşte ben o yanlış karar kısmında durmanızı istiyorum. Kime göre yanlış olabilir kararınız? Evet bir sürü insan "Ayol çıldırdın mı?" diyebilir. Sebep, onların böyle bir karar almayacaklarıdır. Olabilir. Ama onlar siz değilsiniz. Sizin yaşamınız boyunca edindiğiniz deneyimler, sizin gereksinmeleriniz, sizi böyle bir karara itiyor olabilir. Ve bu sizin gelişiminiz için çok önemli bir yol olabilir. Diğerleri buralara gelmemiş olabilir, böylelikle sizin daha yaşamanız gereken yeni duygulara, yeni olaylara yeni deneyimlere şans vermeniz şart. Diyelim ki yanlış bir karar verdiniz. Hani o en korktuğunuz şey başınıza geldi. Bu ne ifade eder? Çok basit: Kendinizi daha yakından tanımanızı, tecrübe edinmenizi ve en önemlisi yeni sonucun, sizi yeni çözümler aramanız için zorlamasını. Evet en kötü ihtimaliniz.

Ben böyle istedim, ben sonuçlarına katlandım, ben her türlü duyguyu, aşk, sevinç, korku, umutsuzluk, acı, başarı, güven; evet hepsini yaşadım. Ben yaşadım diyebilmek!

Yanlış yapmaktan korkmayın
Sorumluluğu üstlenip, ne olursa olsun bir çözüm bulabileceğinize inanıp kendinize "Ben becerebiliyorum" diyebilme şansını verin.
Eğer karar verememe sürecinde çok bunalırsanız, en azından "Bugün karar vermeyeceğim, yarın karar vereceğim" diye karar verin!

Bir takım yeni zorluklara çözüm bulmak zorunda kalmanız, bunları mecburen çözmeniz ve başarı sağlamanız gerecek ve bu da sonuçta sizi daha güvenli ve mutlu bir insan yapacaktır.

Manevi değerler miniklere nasıl öğretilir?!

Manevi değerler miniklere nasıl öğretilir?!

Günümüzde manevi değerler gitgide daha fazla kıymetini yitiriyor. Yardımseverlik, başkalarını önemsemek, nezaket veya sorumluluk ifadeleri anlamsız kelimeler haline geldi. Peki bu durumda çocuklarımıza 'teşekkür ederim', 'birşey değil' demeyi ya da yalan söylememeyi nasıl öğreteceğiz? Kesin olan, doğru ve yanlışın ne olduğunu bilmeyen çocukların ileride zorluk çekecekleri.

Günümüzde manevi değerler gitgide daha fazla kıymetini yitiriyor. Yardımseverlik, başkalarını önemsemek, nezaket veya sorumluluk ifadeleri anlamsız kelimeler haline geldi. Peki bu durumda çocuklarımıza 'teşekkür ederim', 'birşey değil' demeyi ya da yalan söylememeyi nasıl öğreteceğiz? Kesin olan, doğru ve yanlışın ne olduğunu bilmeyen çocukların ileride zorluk çekecekleri.

Küçük Serra'nın kahvaltı tabağı bin parçaya bölünmüş halde mutfak zemininde duruyor. Anne - babası ona bunun nasıl olduğunu sorduğunda, onlara ilginç bir hikaye anlatıyor: "Yabancı bir çocuk mutfağa geldi ve tabağımı yere attı!" Ebeveynler endişeli, acaba minik kızları bir yalancı olma yolunda mı?


Çocukların bazen anne - babalarının istedikleri gibi davranmamaları, onların potansiyel birer suçlu olduklarını göstermez. Çünkü her çocuk bir değer sisteminin içinde büyümeli ve yetişkinlerin olaylara yaklaşım biçimlerinden kendi tecrübelerini edinmeli. Genelde yalan söyleyerek karşılarındaki insanın düşünce dünyasına girmeye çalışırlar ve ne yazık ki küçük çocuklar tüm insanların kendileri gibi düşündüklerini sanırlar. Yaklaşık 4 yaşından sonra diğer insanlardan farklı düşünceler geliştirirler. Uzmanlara göre; bilinç bu yaşta oluşmaya başlıyor. Bundan dolayı çocukların ilk yalanlarının bu 'roller oyunu'nun dönemine denk gelmesi bir tesadüf değil. Bu dönemde sadece başkalarının düşüncelerini benimsemekle kalmayıp aynı zamanda onların kişiliğine de bürünmeye çalışıyorlar. Baba - anne - çocuk dünyasında günlük olarak yaşananları daha sonra oyuncak ayılar, bebekler veya komşunun köpeği ile tekrar canlandırıyor ve bu yaşta uçsuz bucaksız bir hayal dünyasına sahip oluyorlar.

Çocukların ilk yıllarında sürekli onları eleştiren, zorla onları değiştirmeye çalışan ve onlara manevi değerler öğreten ebeveynlere ihtiyaçları yok. Çünkü istenilen sosyal düşünce ve davranış biçimini özümseyebilmek için kendilerini güvende hissetmeleri gerekir. Oldukları gibi sevildiklerini ve anlaşıldıklarını bilmeliler. Sürekli doğru olmayan davranışlarda bulunduğunu hisseden çocuk zamanla içine kapanır ve bir süre sonra artık erişilemez hale gelir. Bu, çocuğunuzun her şeyi yapmasına izin vereceğiniz ve üstüne bir de doğru olmayan davranışları için onu ödüllendireceğiniz anlamına gelmiyor.

Hemen tepki göstermeyin
Ebevenyler çocuklarına, yanlış bir şey yaptıklarında mutlaka uygun bir dille söylemeliler. Ancak yolunda gitmeyen şeyler için büyük hayalkırıklıkları yaşamak için henüz erken. Anne - babaların, çocuklarının davranışlarının bir suç değil de, bir gelişme safhası olduğunu bilmeleri onları rahatlatır. Her çocuk doğru davranmak ister. Hiçbir şey onun için anne - babası tarafından kabul görmek kadar önemli değildir. Tüm davranışlarını onları mutlu etmeye ve takdir almaya odaklar. Tabii buna karşılık onların hoşuna gitmeyecek her türlü eylemi de sakınır. Elbette bunların terbiyeli olmakla hiç ilgisi yok. Çünkü bu yaştaki çocukların davranışlarında henüz bir anlam mevcut değildir. Gelişim döneminin onlara getirdikleri çerçevesinde hareket ederler. Dünyaya karşı sınırsız bir merak içinde, elleri ile onu tanımak, ağızları ile onu kavramak isterler. İstenmeyen bir davranışın sonucunda gelen bir şaplağa veya başka bir cezaya karşı çocukta, davranışları ile annesinin elini bağdaştıran bir korku gelişir. Sonuç olarak, çocuk istenildiği gibi davranır! Ama onu anlayışla karşıladığınızı ve davranışını anladığınızı bu şekilde öğretemezsiniz.

Sizi örnek alırlar
İlk etapta anne - babanın oluşturduğu örnek, çocukların duygu ve düşüncelerini geliştiriyor. Otobüste giderken engelli bir kadının bindiğini görüp sizden yer istemediği halde yerinizden kalkıyorsanız, kişiliğinizi ortaya koymuş olursunuz. Bu davranış çocuğunuzun ileride yaşam biçimini belirlemesinde yardımcı olur. Elbette onun örnek alacağı tek insan siz değilsiniz, ama ilk yıllarında en önemli kişi siz olacaksınız. Düşünceleriniz ve davranışlarınız çocuğunuz tarafından özümsenir ve onda gelişir. Burada önemli olan ne kadar mükemmel olduğunuz değil, çocuğunuzun sizi gördüğü dünyada ne kadar dürüst ve tutarlı olduğunuzdur. İşte bu da onun görüp daha sonra benimseyeceği temel davranış biçimidir.

En iyi kriter sizsiziniz

İlk yıllarda, düşündükleriniz ve hissettikleriniz çocuklarınız için yol gösterici olacaktır. Çocukların çok hassas antenlere sahip olduklarını unutmayın: Söylediklerinizle, demek istedikleriniz uyuşmadığında bunu kolayca anlayabilirler.
Çocuğunuzu toz pembe bir gözlükle görmeye çalışın. Onun güzel yanlarına odaklanın, yolunda gitmeyen davranışlarını görmemeye çalışın. Sık sık ona, onu olduğu gibi sevdiğinizi ve kabul ettiğinizi gösterin. Manevi değerlerin temelini oluşturmak için, ona ilk yaşam yıllarında anlayış ve güven gösterin ve onu sınırsız sevin.
Ona yetişkinlerin değerler sistemine alışabilmesi için zaman tanıyın. Çocuğunuzu sevdiğiniz ve dikkate aldığınız takdirde sizin davranışınızı örnek alacaktır. Onu döverek veya başka türlü cezalar uygulayarak ancak tam tersini elde edebilirsiniz.
Önemli olan, manevi değerleri günlük yaşamınızda uygulamanız. Bir çocuk, ailesinde kimsenin diğerinin sözünü bölmediğini ve yanlış davranışların alay konusu olmayacağını görürse bu yaklaşımı benimser.
Büyüdükçe çocuklar arkadaşlarından ve televizyondan da etkilenmeye başlar. Öğrendiği bazı davranış şekilleri sizin vermek istediklerinizle örtüşmeyecektir. Bundan dolayı bu tarz faktörlerin etkilerini azaltmaya çalışın.

''Bir bardak daha istiyorum lütfen...''

Bu cümleyi bir çocuktan duymak harika, fakat maalesef nadir olan bir şey. İşte size çocuklarınızı daha fazla sıvı almaya teşvik edebilmeniz için birkaç ipucu.

Çocuklar oyuna daldıklarında her şey onlar için önemini yitirir. Su veya herhangi başka bir şey içmek akıllarının ucundan bile geçmez. Oysa her insan için olduğu gibi, çocukların da gün içinde yeterli miktarda sıvı almaları çok önemli. Çünkü sıvı eksikliği, çocukların kısa sürede yorgunluk hissetmelerine neden olur. Çocuklar ne kadar küçük olurlarsa, o denli sıvıya ihtiyaç duyarlar. Neden mi? İşte sebepleri:


Çocuk organizmasının yüzde 80'i sudan oluşur. Yetişkinlerde ise bu miktar yüzde 70'e düşer.
Çocukların toplam cilt yüzeyi, vücut oranlarına göre yetişkinlerinkiden daha büyüktür. Aynı durum çocukların akçiğerleri için de geçerlidir ve bu organlar üzerinden çok fazla sıvı kaybedilir.
Böbreklerin de metabolizmanın iyi çalışmasını sağlamak için bol miktarda sıvıya ihtiyaçları vardır.
Uzmanlar, çocukları sıvı almaya, su içmeye alıştırmak için birkaç öneride bulunuyor ve çocuk yaşlarda bol sıvı almaya alışanların ilerki yaşlarda da bu alışkanlıklarını devam ettirdiklerini vurguluyorlar.
Çocuklar her öğünde birşeyler içmeli. Bardak boşaldıkça siz doldurun. Su iştahı kapatır gibi laflara inanmayın. Sıvı ve özellikle su içmek çok sağlıklı ve gerekli.
Sadece öğünlerde değil, diğer zamanlarda da çocuklara sürekli içecek verin. Oyunları sırasında onlara birşeyler içmeleri gerektğini hatırlatıp serinletici veya sıcak içecekler ikram edin.
Çocuklar için en sağlıklı içecekler tabii ki öncelikle su, daha sonra doğal, katıksız ve şekersiz meyve suları, bitkisel çaylar. Suda bol mineral var, şeker ve kalori yok. Limonata ve kolada ise bunun tam tersi şeker, kalori ve kafein var. Kısacası çocuklarınıza bir iyilik yapın ve onları suya alıştırın.
Çocukların okulda geçirdikleri zaman için beslenme çantalarına sandviçlerinin yanı sıra mutlaka içecek de ilave etmeyi unutmayın. Birçok yerde çok pratik su şişeleri satılıyor, siz de mutlaka bir tane alın.
Çocuğunuza örnek olun. Çocuklar hep ebeveynlerini ve sevdikleri insanları taklit eder. Çocuğunuzla birlikte siz de bol bol su için. Sabahları kahvaltıda ve her öğünde masada su bulundurun.

ZİHİN AÇAR MANTIĞIYLA ÇOK ÇİKOLATA TÜKETMEYİN

Sınav öncesinde çikolata vb. gıdaların zihin açtığı yönünde halk arasında yaygın bir inanış mevcut. Peki, bu inanış doğru mu? Alerji Uzmanı Prof. Dr. Yonca Tabak, çikolata ve kahve gibi gıdaların reflü oluşumuna sebep olduğunun altını çizdi, bu tür gıdaların alerjik hastalıkları ve astımı tetiklediği konusunda uyarıda bulundu.

Sınav dönemi yaşanan stresin alerjik hastalıklar ve astım başta olmak üzere birçok hastalığın temelini oluşturduğunu söyleyen Alerji Uzmanı Prof. Dr. Yonca Tabak, kahve ve çikolatanın alerji ile ilişkisine dikkat çekti. Özellikle sınav dönemi uyanık kalmak ve dikkat toplamak için tüketilen bu besinlerin, hastalıkları artırarak sınavda başarı oranını düşürebileceğini vurguladı. Prof. Dr. Tabak “ Gençlerde, yıl boyu devam eden sınav maratonu, kaygıya ve strese neden oluyor. Bunun yanı sıra beslenme ve uyku düzeni değişen gençler, kahve ve çikolatayı çok tüketiyor. Aşırı stres ve beraberinde kafein içeren gıdaların bu dönemde fazla tüketimine bağlı olarak gelişen mide asit salgısının artması reflü hastalığını beraberinde getiriyor. Reflünün getirdiği sorunlar alerji ve astımı tetikliyor” dedi.

Reflü sadece bir mide hastalığı değildir

Reflünün çocuk ve gençlerde karın ve mide ağrısı, ağza ekşi su gelmesi, ses kısıklığı, ağız kokusu, diş gıcırdatma, geğirme ve iştahsızlık gibi belirtilerle kendini gösterdiğini söyleyen, Dr. Yonca Tabak, “Reflü sadece bir mide hastalığı değildir” dedi. Bunlardan bir veya birkaçının devamlı var olması halinde midede bir sorun olabileceğinden şüphe etmek gerektiğini, reflü hastalığının kontrol altına alınmaması halinde astıma yol açabileceğini belirtti. Prof. Tabak, reflüden doğabilecek diğer hastalıkların oluşumunu ise şöyle anlattı: “Mideden yukarı çıkan asitli içerik, solunum sistemine, buruna ve akciğerler kaçtığında geçmeyen balgamlı öksürüklere ve burun akıntısına, burun tıkanıklığına yol açan sinüzite ve gece kriz şeklinde başlayan öksürük ise nefes darlığına yol açabilir. Bu gidişin önü alınmazsa astım kaçınılmazdır” açıklamasında bulundu.

Sınava girecek gençlerin ailelerine tavsiyeler

Prof. Dr. Yonca Tabak, merkezi sınavlara hazırlanan çocuk ve gençlere sağlıklarını korumaları yönünde önemli bilgiler verirken ailelere de tavsiyelerde şu bulundu:

Sınav hazırlığında olan öğrencilere bir de aileleri tarafından ek baskı uygulamaması ve çocukların stresten uzak tutulması gerekir.
Sınavlara hazırlık aşamasında çocuk ve gençlerin uyanık kalmak için kafein içeren çay, kahve ve enerji içeceklerinden uzak tutulması uygun olacaktır.
Geç saatlere kadar çalışmak durumunda olunduğunda yatmadan önceki 2 saatte beslenmenin kesilmesi ve bol su içilmesi gerekmektedir.
Zihin açar mantığı ile çikolata ve benzeri kakaolu gıdalardan uzak durulmalıdır.
Strese bağlı psikolojik rahatlama adına sağlıksız beslenmeye yönelen çocukları, fast fooddan uzak tutacak alternatif gıdaların (Ör: ev köftesi + ekmek + ayran; evde yapılmış sıvı yağlı mayasız poğaça, kurabiye; cevizli tarçınlı meyve tatlıları) el altında bulundurulması önemlidir.
Zihinsel aktivitenin desteklenmesi ve bağışıklık sisteminin güçlü tutulması için balık yağı (Omega 3) ve D vitamini takviyesi yapılmalıdır.
Ekşi portakal vb. meyve suları yerine taze sıkılmış elma, havuç suyu tercih edilmelidir.
Kızartmadan kaçınılmalı, fırında kızartılmış az yağlı gıdalar tercih edilmelidir.
Çiğ sarımsak ve soğan mide asidini artırdığından antibiyotik niyetine çiğ sarımsak; soğan yedirme uygulamasından kaçınılmalıdır.

DERS ÇALIŞIRKEN CEP TELEFONU GEREKİR Mİ?

Öğrenciler ile aileler arasındaki en büyük sıkıntılardan bir tanesi öğrencilerin ders çalışırken cep telefonlarını yanlarında tutmak istemeleri. Öğrenciler “Ben çalışıyorum, telefonla konuşmuyorum. Yanımda durmasının bir mahsuru yok” diye düşünüyor. Aileler ise “Konuşmuyorum diyor ama ya dikkatini sürekli telefonda tutarsa” kaygısı ile ders çalışırken yanlarında cep telefonlarının durmasını istemiyorlar.

Benim bu konudaki düşüncem de ders çalışırken öğrencilerin telefonlarını anne-babalarına vermeleri ve ders aralarında almaları. Eğer ders sırasında telefonları yanlarında durursa arkadaşları aradığı ya da mesaj attığında dikkatleri dağılacaktır. Bu yüzden çalışırken cep telefonlarının öğrencilerin yanlarında durmasına taraftar değilim. Ancak aralarda ailenin de telefonlarını vermeleri kaydıyla.

Gece yatarken de cep telefonlarının ailelerde durmasında fayda olduğunu düşünüyorum. Çünkü akşam yattıktan sonra saatlerce cep telefonundan arkadaşları ile yazışıp uyumuyor ve sonra sabahları çok zor uyanıyorlar. Bütün bunlar da derslerine yansıyor ve sıkıntılar oluyor.

Sonuç olarak cep telefonları teknolojinin olmazsa olmazları ama yerinde ve zamanında kullanmak kaydıyla… Öğrencilerin ders zamanları ve yatarken telefonlarını ailelerine vermeleri durumunda aralarda arkadaşları ile yazışıp telefonlaşırlarsa gençlerin daha iyi telefon kullanacaklarına inanıyorum. Yoksa yasaklamalar desteklediğim bir davranış değil.

GENÇLERİ CİNSELLİKLE İLGİLİ KORKUTARAK EĞİTMEYİN

Psikolojik Danışman ve Cinsel Terapist Dolunay Kadıoğlu, cinsel cehalet nedeniyle ergenlik dönemindeki gençlerin çeşitli problemler yaşayabileceğini, okullarda ve aile içinde verilecek cinsel eğitim ile bu tür problemlerin önüne geçilebileceğini belirterek tüm ebeveynleri uyarıyor.

Bu kadar da olmaz demeyin!

Sürtünme yoluyla ilşkiye girersek ne olur?
İç çamaşırlarımız ve kıyafetlerimiz üzerimizdeyken sürtünme yoluyla ilişkiye girersek gebe kalır mıyız?
Çocuk nasıl oluyor?
Bir cisimden gebe kalınır mı?
Erkekler neden hamile kalmaz?
Erkekler neden azar?
Cinsel olaylar erkeklerin dikkatini neden fazla çekiyor?
Öpüşerek gebe kalır mı?
Anal ilişkiyle gebe kalınır mı?
Oral seksle gebe kalır mıyız?
Okul eğitimlerinde gençlerden gelen sorular böyle uzar gider. Yaklaşık 20 yıldır okullara cinsel bilgilendirme eğitimlerine gidiyorum, sorular hemen hemen hiç değişmedi . Okul müfredatına cinsel eğitimi koymadığımız sürecede değişmeyecek hatta daha da geriye gideceğiz galiba.

Yukarıdaki sorular size komik ya da "bu kadar da olmaz canım" dedirtebilir.

Ama ne yazık ki fazlası var eksiği yok!

Kendi bedenine yabancı, ayıpla günahla büyütülmüş, erkeklerin cinsellikle ilgili her şeyi doğuştan bilerek dünyaya geldiklerine inanan bir ülkenin evlatlarıyız.

Bilginin olmadığı yerde cahalet kol gezer! Bedelini de gençler cinsel yolla bulaşan hastalıklarla, ergen gebelik ve kürtajlarıyla öder! Bence çok ağır bir bedel.

Gençleri cinsellikle ilgili korkutarak, cezalandırarak, yasaklayarak eğitmek ise hiç işe yaramadığı gibi cinselliği suçluluk ve günah duygularını bulaştırarak yaşamalarına neden olur. Bu durum hayatlarının geri kalan kısmını bile etkiler çoğu zaman.

Psikoloji ve cinsel eğitimin alanında yapılan bilimsel çalışmalar göstermiştir ki:

Ergenleri erken yaşanacak cinsel ilişkiden ve bunun sonuçlarından korumanın en etkin yolu, yaşa uygun verilecek cinsel eğitimdir. Bedenini tanıyan ve seven bir ergen kendini en etkin şekilde koruyabilir.

Cinsel eğitim etkin şekilde okullarda, ailede verilmeye başlanırsa yukardaki sorularda değişim başlayabilir.

Bilgi Korur!

GRİP OLAN ANNE BEBEĞİNİ EMZİRMELİ Mİ?

Emziren anneler, grip olduklarında emzirmeye ara vermeli mi? Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Didem Çevik Gündoğan bu sorunun yanıtını verdi, grip durumunda annelerin emzirme kurallarına mutlaka dikkat etmeleri gerektiğinin altını çizdi.

'Emzirme hurafeleri' pek çok şeyde karşımıza çıktığı gibi, grip mevsiminde de annelerin kapısını çalıyor. Bebeğini emziren bir anne grip veya soğuk algınlığı olduğunda hemen o çok yaygın yanlış inanışa kapılıyor ve 'sütümden bebeğime de geçerse' düşüncesiyle emzirmeye ara veriyor. Aslında o dönemde sütünün bebeği için bir şans olduğunu bilmiyor. İşte tam da mevsim geçişi nedeniyle hapşırığın, öksürüğün, burun akıntısının kısacası grip ve soğuk algınlığının kol gezdiği bugünlerde anneleri uyarın Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Didem Çevik Gündoğan, anne sütünün hiçbir şekilde kesilmemesi gerektiğini belirtti. Grip olduğunda annenin emzirmeyi kesmesinin kesinlikle yanlış olduğunu belirten Gündoğan, bu düşüncenin bir hurafe olduğunu söyledi.

Emziren annelere, grip olduklarında kendi başlarına ilaç kullanmaktan kaçınmalarını öneren Dr. Gündoğan, “Doktora danıştıklarında 'hastalık ve anne sütü' açısından kar-zarar ilişkisine göre daha basit ilaçlarla tedavi olabiliyorlar. Anne sütünü hiçbir şekilde kesmiyoruz” diye konuştu.

Grip olduğunda annenin sütü bebeğine nasıl etki ediyor?

Halk arasında yaygın inanışın aksine grip olan annenin sütünün bebeği için “tam bir koruyucu ilaç” olduğunu belirten Dr. Gündoğan, “Grip olduğunda annenin emzirmeyi kesmesi kesinlikle yanlış bir inanışın sonucu. Tam tersine anne sütünü hiçbir şekilde kesmemeli. Çünkü sütü ile bebeğe doğal bağışıklık sağlıyor, gribe karşı antikorlar içerdiğinden bebeğini koruyor. O dönemde hasta olmasını daha da engelliyor aslında. Bilinenin aksine anne sütü o dönemde bebeği için koruyucu ilaç vazifesi görüyor” ifadesini kullandı.

Anne sütü bağışıklık sistemini kuvvetlendiriyor

Anne sütü öyle bir mucize ki bebeğin bağışıklık sistemini kuvvetlendiriyor, zihinsel, beyinsel ve fiziksel gelişiminde son derece önemli rol oynuyor, kanserden kalbe, diyabetten obeziteye dek pek çok hastalığa karşı ileriki yaşlarda da koruyucu oluyor. Sonbahar ve kış aylarında çocuklarda sıkça karşılaşılan orta kulak iltihaplarına karşı da anne sütünün koruyucu olduğu yapılan çalışmalarla kanıtlanmış. Bebekleri ilk 6 ay boyunca mutlaka sadece anne sütü ile beslemek gerektiğini, mümkünse 2-3 yaşına kadar anne sütü verilmesinin faydalı olacağını belirten Dr. Gündoğan, olası bir grip durumunda annelerin emzirme kurallarına ise mutlaka dikkat etmeleri gerektiğini vurguluyor.

Grip olan anneler nasıl emzirmeli?

Emziren annenin her zaman ellerini iyice yıkaması gerekiyor ama hapşırık, öksürük, burun akıntısı, burun tıkanıklığı, göz yanması, halsizlik, kırgınlık gibi durumlarda yani grip veya nezle kapısını çaldığında çok daha dikkat etmeli. Nefesini doğrudan bebeğe ulaşmasından kesinlikle kaçınmalı. Evi sık sık havalandırmalı çünkü mikroplar damlacık yoluyla kolayca bulaşıyor. Göğüs ucunun ve kıyafetinin temiz olmasına dikkat etmeli. Eve gelen ziyaretçilerin ardından da oda mutlaka havalandırılmalı. Maske kullanılabileceğini ancak maske kullanırken ayrıca dikkat edilmesi gereken önemli kurallar bulunduğunu belirten Dr. Gündoğan, "Maskeyi her 20 dakika ya da yarım saatte bir değiştirmek gerekiyor. Maskeye dokunduktan sonra eller çok iyi yıkanmalı. Bir poşete konulmalı, açıkta bırakılmamalı" dedi.

Emziren anneler hastalanmadan önce nasıl önlem almalı?

Emziren annelerin hasta olmadan önce de beslenmesine her zaman çok dikkat etmesi, düzenli, dengeli ve sağlıklı beslenmesi, bol sıvı tüketmesi gerektiğini vurgulayan Dr. Didem Çevik Gündoğan, "Bütün enfeksiyonlarda bol su içmek vücudun savaşması açısından önemli. Süt üretimini artırmada da başı çeken su; anne nezle, soğuk algınlığı veya grip olduğunda burun kanallarını açık tutuyor, enfeksiyonlara karşı direnç sağlıyor. Emziren anne hasta olmayı beklemeden, öncesinde de C vitamini içeren besinler tüketerek önlemini almalı. Haftada 2 kez Omega-3 yağ asitlerince zengin balık tüketmek de griple mücadelede önemli” şeklinde konuştu.

UYKU SORUNUNA KARŞI ANASON ÇAYI

Rahatlatıcı etkisiyle uyku sorununa karşı kullanılabilecek olan anason çayını tüketirken dikkat edilmesi gereken noktalar var. Diyetisyen Serkan Tutar, anason çayının nasıl ve ne kadar tüketilmesi gerektiğini anlattı.

Anason çayı bazı dönemler hariç sıklıkla tercih edilmesi gereken bir içecektir. Anne sütü arttırıcı özelliği olması nedeni ile emziklilik dönemindeki kadınların günde 1 bardak tüketmesi önemlidir. Ayrıca hem annede hem de bebekte gaz sıkıntısını engeller. Annelerde bu dönemde yaşanan hazımsızlık problemi içinde iyi bir çözümdür.

Sinir sistemini rahatlatıcı etkisi olan anason çayı dolaşım sistemi bozukluğu olan kişilerinde tercih etmesi gereken bir içecektir. Ayrıca uyku düzensizliği olan kişilerin, uyumaya yakın içmesi daha kesintisiz bir uyku ve rahat bir gece geçirmesini sağlar.

Ödem problemi olan kişilerde ödemin idrar ile birlikte atılmasına destek olmakla birlikte vücudunuzdaki su miktarını da arttırır.

Nasıl tüketilmeli?

Anason içerisindeki tüm bileşenlerin vücuda alınması için doğru yolla hazırlanması önemlidir. Kaynatılmış suya anason eklemek çok doğru bir yöntem değildir. Soğuk su içerisinde 1 çay kaşığı anason ekleyip birlikte kaynatılması daha fazla bileşenin suya geçmesini dolaysıyla anasonun vücut için olan faylarının artması sağlanır.

Kimler anason tüketmemeli?

Anason hamile kadınlar için oldukça zararlı bir içecektir. Düşük yapmaya bile neden olabilir. Ayrıca regl döneminde anasonun tüketilmesi yine fazla kan kaybına neden olabileceği için bu dönemde anason tüketilmesinden kaçınılmalıdır.  

C VİTAMİNİ DEPOSU MANDALİNANIN 8 FAYDASI

Sonbahar ve kış aylarının sevilen meyvesi mandalina, C vitamini deposu olmakla birlikte birçok hastalığa da şifa oluyor. Uzmanlar mandalinanın bağışıklığı güçlendirdiğini ve günlük beslenme planımızda mutlaka olması gerektiğini vurguluyor. Birçok ciddi rahatsızlığa da iyi gelen bu mucize meyvenin faydalarını uzmanlar şöyle sıralıyor:

1-İltihapları önler

Beden sağlığı için gerekli doğal vitaminleri içerir. C vitamini zengini mandalina antioksidan etkisiyle iltihapları da önler.

2-Küçük kesiklere merhem

Küçük kazalarda oluşan minik kesiklerin iyileşmesi süresini hızlandırır.

3-Demir ihtiva eder

Yiyeceklerdeki demiri emerek vücuda faydalı hale getirir.

4-Kolesterole kalkan

Mandalina bağırsakta kolesterol emilimini sınırlandıran pektin ve hemi-selüloz gibi liflerden oluşur. Kolesterolü dengede tutar.

5-Uykusuzluğa son

Akşam yemeklerinden sonra yenen mandalina sinirleri gevşetir, rahat uyumanızı sağlar.

6-Kronik hastalıkları önler

Birçok meyvede olduğu gibi mandalina da vücudun kalp-damar hastalıklarına karşı direncini artırır. Kansere karşı korur.

7-Cilt sorunlarını ortadan kaldırır

A vitamini kaynağı mandalina sivilce gibi cilt hastalıklarına ilaç gibi gelir. Yaşlanmanın belirtileri, ortadan kaldıran bu meyve kolajen yapımını artırırk pürüzsüz br cildi sahip olmanızı sağlar.

8-Saçları uzatır

Mandalina saçların hızlı uzamasında etkilidir. Ayrıca saç beyazlamasını da yavaşlatır.

İslam eğitiminin kısa vadeli gayeleri:

I. İslam eğitiminin kısa vadeli gayeleri:
1. İnsandaki gizli güçlerin ortaya çıkarılması
2. Günlük ihtiyaçlarını giderme
3. İyi insan yetiştirmek
4. İnsanları istikamette tutmak
5. Karanlıktan aydınlığa çıkarmak
6. Sözle davranışı birleştirmek
7. Taklidi kaldırmak
8. Evrensel ahlak
9. Tevhid II. İslam eğitiminin uzun vadeli gayesi

11 Ekim 2014 Cumartesi

Abdülkadir Geylani Hazretleri'nin Sohbetleri - 7.Sohbet: Sabır


Meteorolojiden kuvvetli yağış uyarısı

Yapılan açıklamada, yağışların Cumartesi sabah saatlerinden itibaren Doğu Akdeniz'deki Adana, Kahramanmaraş, Osmaniye ve Hatay çevrelerinde kuvvetli olmasının beklendiği kaydedildi. Açıklamada, "Bu nedenle olumsuz şartlara karşı dikkatli ve tedbirli olunması gerekmektedir"denildi.

YURT GENELİNDE HAVA DURUMU

Güney ve İç Ege, Akdeniz, İç Anadolu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun batısı, Tokat, Bingöl ve Diyarbakır ile gece saatlerinde Marmara’nın doğusu, Zonguldak, Düzce, Bartın, Bolu ve Karabük çevrelerinin aralıklı sağanak ve yer yer gök gürültülü sağanak yağışlı geçeceği tahmin ediliyor.
Yağışların Doğu Akdeniz ile gece saatlerinde Adıyaman, G.Antep ve Kilis çevrelerinde yerelolarak kuvvetli olması bekleniyor. Marmara’nın doğusu, Batı Karadeniz’in iç kesimleri ile İç Anadolu’nun kuzeybatısında yer yer sis ve pus hadisesi bekleniyor. Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nden alınan tahminlere göre, hava sıcaklığında önemli bir değişiklik beklenmiyor. Ülke genelinde mevsim normalleri civarında seyredeceği tahmin ediliyor.

GÜNÜN EN YÜKSEK SICAKLIKLARI

Ankara: Az bulutlu ve açık, zamanla parçalı ve çok bulutlu, akşam saatlerinden itibaren kısa süreli ve yerel olmak üzere sağanak yağışlı 24
İstanbul: Parçalı ve çok bulutlu 22
İzmir: Az bulutlu ve açık, zamanla parçalı ve çok bulutlu 26
Adana: Parçalı ve çok bulutlu, aralıklı sağanak ve yer yer gök gürültülü sağanak yağışlı geçecek. Yağışların kuvvetli olması bekleniyor
Antalya: Parçalı yer yer çok bulutlu, aralıklı sağanak ve gök gürültülü sağanak yağışlı 27
Samsun: Parçalı bulutlu 21
Trabzon: Parçalı bulutlu 22
Erzurum: Az bulutlu ve açık, zamanla parçalı ve çok bulutlu 19
Diyarbakır: Parçalı, zamanla çok bulutlu, öğle saatlerinden sonra aralıklı sağanak yağışlı 28

Meşhur Bilderberg toplantısına bu yıl hangi Türkler katılıyor

  Dışarıya tamamen kapalı bu kulüp, komplo teorisyenlerinin de sıkça beslendiği bir yer olma özelliğini taşıyor. Bu yıl, organizasyona 23 ül...