25 Temmuz 2023 Salı

Meşhur Bilderberg toplantısına bu yıl hangi Türkler katılıyor

 Dışarıya tamamen kapalı bu kulüp, komplo teorisyenlerinin de sıkça beslendiği bir yer olma özelliğini taşıyor.

Bu yıl, organizasyona 23 ülkeden 131 kişi katılıyor.

Organizasyonun bu seneki katılımcıları arasında Sırbistan Başbakanı Ana Brnabic, Belçika Başbakanı Charles Michel, Estonya Başbakanı Jüri Ratas, Hollanda Başbakanı Mark Rutte gibi siyasetçilerin, Vodafone CEO'su Vittorio Colao, Total CEO'su Patrick Pouyanné, Fiat-Chrysler Grubu Başkanı John Elkann, İsrail Bankası'nın eski yöneticilerinden Stanley Fischer gibi iş dünyasından isimlerin yanı sıra, Türkiye'den de Massachusetts Teknoloji Enstitüsü de (MIT) akademisyenlik yapan fizik mühendisi Canan Dağdeviren, Koç Holding Başkanı Ömer Koç, Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde görevli Doç. Dr. Behlül Özkan, Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, Hürriyet Daily News genel yayın yönetmeni Murat Yetkin bulunuyor.

Bilderberg'in sitesinde yayımlanan, toplantıya katılacak isimler şöyle:







Bilderberg toplantıları nedir?

 

Bilderberg Grubu, karar verici düzeydeki Batılı güçlü politikacı, işadamı, yönetici ve gazetecilerin 1954 yılından bu yana küresel sorunları görüşmek üzere biraraya geldiği yarı gizli bir tartışma forumu olarak tanımlanıyor. Toplantılarda konuşulanların dışarıya aktarılması kesinlikle yasak. Grup, 1954 yılından bu yana her yıl dünyanın çeşitli kentlerinde toplandı. 1959’daki toplantı İstanbul Yeşilköy’de, 1975’teki toplantı ise İzmir Çeşme’de yapılmıştı. Geçen yılki ise İsveç’in Batı kıyısındaki Stenungsund kasabasında yapıldı.

  
 
NTVMSNBC Reklam 
 

 Bu yılki toplantı 30 Mayıs - 2 Haziran tarihleri arasında Washington’a 10 kilometre uzaklıktaki Virginia - Chantilly’deki Westfields Marriott Oteli’nde yapılacak.
       Bu yılki toplantıların gündem maddesini Türkiye’yi yakından ilgilendiren Batı’nın Irak’a olası bir askeri müdahalesi oluşturacak. Toplantıda Saddam Hüseyin yönetiminin devrilmesi, Irak petrolünün kontrol altına alınması gibi konular tartışılacak. Önemli bir konu başlığı da savaşa karşı olan Avrupalı karar vericilerin, ABD’liler tarafından ikna edilmesi olacak.
       Bilderberg toplantılarına katılan politikacıların hızla yükselişe geçtiği iddia ediliyor. Örneğin, Arkansas Valisi iken toplantılara katılan Bill Clinton’ın başkan seçilmesi veya Margaret Thatcher, John Major ve Tony Blair’in Bilderberg üyesi olduktan sonra başbakan olması bu iddalara kanıt olarak gösteriliyor.
       Geçen yılki toplantıda AB’nin genişlemesi ve askeri rolü, NATO’nun geleceği, Rusya ve Çin’deki gelişmeler ele alındı. Geçen yılki toplantıya Henry Kissinger, Giovanni Agnelli, Stanley Fischer, Kanl Otto Pöhl, James Wolfhensohn, Jean Claude Trichet, Jurgen Schrempp, Katrine Graham, Michael Camdessus gibi önemli isimler katıldı. Bu isimler genellikle tüm Bilderberg toplantılarında yer alıyor. Geçen yıl Türkiye’den ise, emekli diplomat ve TESEV Vakfı Başkanı Özdem Sanberk ile Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel katıldılar.
       İlk toplantısını 1954 yılında yapan Bilderberg Grubu’nun kurucuları Lord Denis Healey, Joseph Retinger, David Rockeffeller ve Hollanda Prensi Bernard’tı. Bilderberg adını, 1954’te toplantının yapıldığı otelden alıyor. 100 kişinin katıldığı toplantılar yılda bir kez yapılıyor ve 2.5 gün sürüyor.

Bilderberg Toplantıları

 Bilderberg Toplantıları, dünya çapında etkin siyasi liderlerin yanı sıra iş dünyası, basın-yayın ve akademi çevrelerinin en önde gelen temsilci ve uzmanlarının bir araya gelmesiyle yapılan yaklaşık 120-150 kişinin katıldığı yıllık, özel toplantılardır. Toplantılar Bilderberg Grubu, Bilderberg Konferansı, Bilderberg Kulübü diye de adlandırılmaktadır.

Tarihçe[değiştir | kaynağı değiştir]

Bilderberg Toplantıları ilk olarak Hollanda'nın küçük bir kasabası olan Oosterbeek'te başlamıştır. İsmini de 29-31 Mayıs 1954 tarihleri arasında ilk toplantının yapıldığı bu küçük kasabada bulunan Bilderberg Oteli'nden alır. Dünyanın yönetimi ve küreselleşme konusunda her yıl farklı ülkelerde toplantılar yapar. Toplantıların öncüleri arasında yer alan sürgündeki Polonyalı siyasetçi Józef Retinger, Avrupa'da yükselen Amerikan karşıtlığından duyduğu rahatsızlık üzerine Atlantik birlikteliğini desteklemeyi amaçlayan uluslararası bir konferans çağrısında bulunur. Bu ilk konferansın görünen amacı ABD ve Batı Avrupa ülkeleri arasında politik, ekonomik ve askeri işbirliğini güçlendirmek için yapılması gerekenleri tartışmaktır.

Retinger kendisi ile aynı fikirleri paylaşan zamanın Hollanda Prensi Bernhard başta olmak üzere, Belçika başbakanı Paul Van Zeeland, ve Unilever grubunun başında bulunan Hollanda vatandaşı Paul Rijkens ile Avrupa'da önerisinin desteklenmesini sağladı. Bir taraftan da o tarihte CIA'nin başında bulunan Walter Bedell Smith aracılığı ile Eisenhower'in danışmanlarından Charles Douglas Jackson'ı konu ile ilgilenmesi için ikna etti. Bu ilk toplantıya ABD ve Batı Avrupa ülkelerinden özenle seçilerek davet edilen, muhafazakâr ve liberal görüşleri ile bilinen 50 kişi katılmıştır.

Bu ilk toplantının başarılı geçmesi üzerine organizasyonu düzenleyenler senede bir toplanmaya karar verdiler. Toplantı sonrasında Retinger'in daimi genel sekreterliğini üstlendiği kalıcı bir yönetim kurulu oluşturuldu. Ayrıca katılımcıların iletişim bilgileri kayıt altına alınıp birbirlerine özel olarak ulaşabilecekleri gayriresmî bir ağ oluşturuldu. Sonraki 3 yıl içindeki toplantılar Fransa, Almanya, Danimarka da yapıldı. ABD'deki ilk toplantı ise 1957 yılında Georgia eyaletinde bulunan St. Simons Adasında, Ford Vakfı'nın $30,000 mali desteği ile gerçekleştirilmiştir. Ford Vakfı 1959 ve 1963 yıllarındaki toplantılara da fon sağlamıştır.

Bilderberg toplantıları üç kez de Türkiye'de yapılmıştır. Bilderberg toplantıları 18–20 Eylül 1959’da İstanbul Yeşilköy’de, 25–27 Nisan 1975’te İzmir Çeşme'de Altın Yunus Otel'de ve 31 Mayıs-3 Haziran 2007 yılında yine İstanbul Şişli'de Ritz Carlton Otel'de yapılmıştır. Daha önceki toplantılarda ortalama 4 kişiyle temsil edilen Türkiye'nin 2007'deki toplantıya 13 katılımcı ile iştirak etmesi özellikle Bilderberg toplantılarının katılımcılarının dünya düzenini kendi çıkarları doğrultusunda belirlemek gibi gizli bir gündemi olduğu iddiasında bulunan çevreler tarafından oldukça anlamlı bulunmuştur. Basına yansıyan bu on üç kişilik listede şu isimler yer almıştır: Bilderberg Türkiye Daimi Temsilcisi Mustafa Koç, Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan, UNDP Başkanı Kemal Derviş, TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ ile başkan yardımcıları Ümit Boyner ve Cem Duna, eski TÜSİAD Başkanı Erkut Yücaoğlu, eski Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin, Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Ayşe Soysal, Coca-Cola İcra Kurulu Başkanı Muhtar Kent, eski Dışişleri Bakanı ve Işık Üniversitesi Öğretim Üyesi Emre Gönensay, gazeteci Cengiz Çandar ve Mehmet Ali Birand.

Organizasyon Yapısı[değiştir | kaynağı değiştir]

Toplantılar yaklaşık 18 ülkenin her birinden ikişer adet üyenin katılımı ile oluşturulan kalıcı komite tarafından düzenlenmektedir. Resmî olarak belirlenen görevlileri arasında komite başkanı dışında onursal genel sekreterlik de vardır. Üyeler arasında ise daimi komite üyeliği dışında özel bir üyelik kategorisi bulunmamaktadır. Ayrıca bir danışma kurulu olmakla birlikte bu üyeliğin üstünde veya dışında bir kategori değildir.

Bilderberg'in ilk kurucuları arasında Hollanda Prensi Bernhard ve Polonyalı sosyolog Dr. Joseph Hieronim Retinger vardır. Retinger, Bilderberg'in babası olarak bilinir. Retinger'in ölümünde sonra kalıcı genel sekreterliğe Hollandalı ekonomist Ernst van der Beugel getirilmiştir. Kurucular arasında bulunan Prens Bernhard ise 1976 yılına kadar Türkiye'nin de aralarında bulunduğu ülkelere Lockheed şirketinin askeri silah satışı ile ilişkin rüşvet skandalına adı karışana kadar komite başkanı görevine aralıksız devam etmiştir. Amerikalı onursal genel sekreterler arasında sırasıyla Carnegie Uluslararası Barış Vakfı'ndan Joseph E. Johnson, Princeton Üniversitesi'nden ve aynı zamanda CIA elemanı ve Amerikan Başkanı John F. Kennedy'nin danışmanlarından olan William Bundy, Afganistan Büyükelçisi Theodore L. Eliot, Jr. ve Georgetown Üniversitesi Diplomatik Çalışmalar Enstitüsünden Casimir A. Yost yer almaktadır.

Hür hakkında tüm bilgiler...

 Yeni bölüm tarihi: 2023 Pazar - 00:00 | Yeni bölüm no: 1


Bölüm Bilgisi:  YENİ DİZİ


Kanal: tabii
Yayın Platformu: Dijital / İnternet
Tür: Aksiyon, dram, havacılık
Sezon: 1

Yayın Günü:  Pazar -
Yayın Saati:  00:00

Yapım Firması: Es Film »
Yapımcı: Yusuf Esenkal, Serdar Öğretici
Yönetmen: Ekin Pandır
Senaryo: Barış Erdoğan, İlker Arslan

Karakterler (Oyuncular):

(Ogün Kaptanoğlu)
(Hilmi Cem İntepe)
(Batuhan Demir)
(Deniz Çatalbaş)
(Zeynep Tuğçe Bayat)
(Taner Ertürkler)
(Gökay Müftüoğlu)
(Aytek Şayan)
(Berrin Arısoy)
(Balım Gaye Bayrak)
(Pınar Bibin)
(Ali Çağan Timur)
(Ümran Şakir)

Konu:  Türk hava kuvvetlerine bağlı gözü kara pilotlar, özel görevlerde vazife almak üzere bir araya gelir ve yıldırım filosu kurulur.

4 Mayıs 2023 Perşembe

FED Nedir? Faiz Artırımı Yaparsa Ne Olur?

 ABD Merkez Bankası “Federal Reserve System” kısaca Fed olarak anılır. 23 Aralık 1913 yılında kurulan Fed, Guvernörler Kurulu, Federal Açık Piyasa Komitesi (FOMC) ve 12 Bölgesel Fed’den oluşur.

Fed’in temel görevleri; ABD’nin para politikalarını yürütmek, finansal kuruluşları denetlemek ve düzenlenmek, finansal sistemin istikrarlı işlemesini, ödeme ve takas işlemlerinin güvenli ve etkin olarak yürütülmesini ve tüketicilerin korunmasını sağlamaktır.

Fed Açılımı

Fed, Federal Reserve System adı verilen ABD Merkez Bankası’nın kısa adıdır ve “Federal Reserve System” ‘in baş harflerinden oluşan bir kısaltmadır. 

Amerika Merkez Bankasının Görevleri

Amerikan Merkez Bankası olan Fed’in temel görevleri; ABD’nin para politikalarını yürütmek, finansal kuruluşları denetlemek ve düzenlenmek, ödeme ve takas işlemlerinin güvenli ve etkin bir biçimde yürütülmesini sağlamaktır. Finansal sistemin istikrarlı işlemesini, fiyat istikrarını ve tüketicilerin korunmasını sağlamak ve istihdamı maksimize etmek gibi görevler Fed’in sorumluluk alanı içine girer.  ABD’de 2008’de yaşanan finansal krizden sonra yapılan düzenlemeler uyarınca Fed’in görev ve yetkileri genişletildi.

Merkez Bankası (Fed) Ne Zaman Kuruldu?

FED, ABD kongresi tarafından ülkenin para ve finans sisteminin daha güvenli, esnek ve istikrarlı hale getirilmesini sağlamak amacıyla 23 Aralık 1913 tarihinde kabul edilen Federal Reserve yasasıyla kuruldu. Bu yasayla özel bankaların ve halkın çıkarlarını dengeleyen merkezi olmayan özerk bir merkez bankası kurulmuş oldu. ABD’nin 12 şehrinde kurulan bölgesel Federal Reserve Bankaları 16 Kasım 1914’te faaliyetlerine başladı. Fed, bankacılık sisteminin likidite ve kredi ihtiyacını karşılamak için ilk kez 1923’te Açık Piyasa İşlemleri yapmaya başladı.

Fed Başkanı Kim?

Fed Başkanı Jerome Powell’dır. ABD Başkanı Donald Trump tarafından görev süresi sona eren Janet Yellen’den sonra Fed Başkanlığı için aday gösterilen Powell, adaylığı Senato tarafından onaylandıktan sonra göreve başladı. Fed Başkanlığı görevini Janet Yellen’den teslim alan Powell , 5 Şubat 2018 tarihinde Fed’in 16ıncı başkanı olarak göreve başladı. Powell’ın 4 yıllık görev süresi 31 Ocak 2022’de sona eriyor. Siyaset Bilimi ve Hukuk öğrenimi alan ve kamu ve özel sektörde çeşitli görevler üstlenen Powell, Fed Başkanlığı görevine getirilmeden önce Mayıs 2012 tarihinde atandığı Federal Reserve Başkanları kurulu üyeliği görevini yürütüyordu.

Merkez Bankası (Fed) Kimin?

Merkez Bankası (Fed’in) Hissedarları Kimlerdir?

Özerk ve özel statüye sahip Fed’in ortaklık ve yönetim yapısı ABD’deki hiçbir kuruluşa benzemiyor. Federal Reserve Kanunuyla kurulan Fed, yapısı gereği hem özel ve hem de özerk bir yapıya sahiptir. Fed bünyesinde bulunan 12 bölgesel Federal Reserve Bankası’nın hisseleri kanun gereği Federal Reserve Sistemine üye olan özel bankaların elinde bulunur.  Bölgesel Federal Reserve Bankaları kendi hisselerini elinde bulunduran özel bankalara yıllık karlarının %6 ‘sını kar payı olarak öderler. Bölgesel Federal Reserve Bankaları’nın hisse senetleri normal şirket hisse senetlerinden oldukça farklıdır. Bölgesel Federal Reserve Bankalarının hisseleri, kanun gereği bu hisseleri elinde bulunduran Federal Reserve Sistemine üye olan özel bankalara Fed’in yönetimi ve kararları üzerinde herhangi bir hak veya yetki vermez. Fed ve Bölgesel Federal Reserve Bankaları elinde bulundurdukları hazine bonosu ve devlet tahvillerinden elde ettikleri karlardan giderlerini ve dağıttıkları kar paylarını düştükten sonra kalan parayı ABD hazinesine aktarırlar. 

Fed’in hissedarlarının tamamı Federal Reserve Sistemine üye özel bankalardan oluşur. Bu açıdan bakıldığında Fed’in özel bir kuruluş olduğu söylenebilir. Fed yönetimi, Guvernörler Kurulu, Federal Açık Piyasa Komitesi (FOMC) ve 12 Bölgesel Federeal Reserve Bankası’nın Başkanı’ndan oluşur.

Merkez Bankası Görevleri

Ülkelerin Merkez Bankalarının çok sayıda görev ve sorumlulukları vardır. Bunlardan en temel olanlarından biri ülkelerin para sisteminin denetlenmesidir. Para arzını kontrol eden merkez bankaları, ticari bankaların likidite ihitiyaçlarını karşılayarak bankacılık sisteminin sorunsuz olarak işlemesini sağlar. Merkez bankalarının diğer önemli görevlerinden biri de para politikaları aracılığıyla fiyat istikrarını sağlayarak fiyatlrın genel düzeyini yani enflasyonu kontrol altına almak böylece ülkenin para biriminin diğer para birimleri kaşısında değerini korumasını sağlamak ve aşırı dalgalanmalara maruz kalmasını önlemektir. Merkez bankalarının görev ve sorumluluklarını yerine getirirken uygulayacakları para politikası ve kullanacakları araçlar konusunda bağımsız olmaları gerekir. Ülkelerin merkez bankaları çok benzer görev ve sorumluluklar yüklenmekle birlikte bunların ağırlığı ülkeden ülkeye değişiklik gösterebilir. T.C. Merkez Bankası’nın görev ve sorumlulukları beş ana başlık altında toplamıştır:

  • Fiyat İstikrarını Sağlamak
  • Finansal İstikrarı Sağlamak
  • Döviz Kuru Rejimini Uygulamak
  • Para Basma ve İhraç Etme Yetkisi
  • Ödeme Sistemlerinin Gözetimi

Merkez Bankası Faiz Artırırsa Ne Olur?

FOMC, federal fonların gecelik faiz oranı veya “hedef faiz oranını” artırdığında tetiklenen gelişmeler ekonomik aktivitenin ve büyümenin yavaşlamasına neden olur; Borçlanma maliyeti artan bankalar, kredi, kredi kartı ve ipotek faizlerini artıracağı için bireysel ve kurumsal borçlanma ve harcamalar azalır, risksiz getiri oranı yükseleceği için de risksiz yatırım cazip hale gelir ve ticari yatırımlar azalır. Ayrca, faiz artışının etkisiyle ABD dolarının değeri diğer paralar karşısında yükselmesinin sonucu olarak ithalat artar, ihracat azalır ve ABD’nin dış ticaret açığı büyür. 

Faiz artış oranı ne kadar büyük olursa ekonomiye etkileri de o kadar yıkıcı olur. Reel sektörde faiz artışının etkileri en erken 6 ay sonra hissedilirken, hisse senedi, tahvil ve döviz piyasaları faiz artışına anında tepki verir. Finans sektöründe artan faiz gelirleri sonucunda karlılık artar. 

Fed Faiz Artırırsa Dolar Ne Olur? (Faiz Kararı Doları Nasıl Etkiler?)

Fed’in Federal Açık Piyasa Komitesi (FOMC -Federal Open Market Committee), federal fonların gecelik faiz oranı veya “hedef faiz oranını” artırdığında dolara olan toplam talep artacağı için (diğer para birimlerinin faizinin değişmemesi halinde) dolar diğer para birimleri karşısında değer kazanır. Bunun nedeni dolar cinsinden fonların daha yüksek bir risksiz getiriye/faize yani ABD’ye geri dönmesidir. Ayrıca, Fed’in faiz artırımyla faiz farkı oluşması halinde yatırımcılar faizi daha düşük olan diğer para birimleri cinsinden fonlarını da dolara çevirmek istiyeceklerdir. 

Faiz artış oranı ne kadar büyük ve beklentinin üzerinde olursa etkileri de o kadar büyük olur. Finans piyasaları faiz artışına hızlı tepki verir. Döviz piyasalarında dolar yükselirken hisse senedi ve tahvil fiyatları geriler. Reel sektörde ise faiz artışının etkisi geçikmeli olarak hissedilir. Borçlanma maliyeti artan bankalar, kredi, kredi kartı ve ipotek faizlerini artıracağı için bireysel ve kurumsal borçlanma ve harcamalar azalır, risksiz getiri oranı yükseleceği için de risksiz yatırım cazip hale gelir, ekonomik aktivite ve yatırımlar azalır. ABD dolarının değerinin diğer paralar karşısında yükselmesinin sonucu olarak ithalat artar, ihracat azalır ve ABD’nin dış ticaret açığı büyür. 

Fed Faiz Artırırsa Altın Ne Olur?

Fed’in faiz artırması karşısında altının davranışı her zaman aynı olmaz. Altın diğer yatırım araçlarına kıyasla çok daha uzun vadeli bir yatırım aracı olduğu için faiz artışları ve indirimleri karşındaki davranışı konjonktüre bağlı olarak değişebilir dolayısıyla komplekstir. Altın, faiz ve benzeri gibi sabit getiri sağlayan bir yatırım aracı olmadığı içn Fed faiz artırdığında altın fiyatlarının kısa vadede gerileyerek tepki vermesi olağandır ancak bu her koşulda geçerli değildir. Dünyada siyasi, ekonomik ve jeopolitik gerilimler arttığında genellikle para ve benzeri diğer tüm varlıklara olan güven azalır ve altın değer kazanır. 

İlgili Terimler ve Anlamları:

Faiz Ne Demek?

Faiz borç olarak alınan paranın kullanım bedelidir. Paranın kullanım bedeli olan faiz tutarı, yüzde olarak ve genellikle yıllık bazda ifade edilen faiz oranı üzerinde ve paranın kullanıldığı süre için hesaplanır.

Federal Ne Demektir?

Bir birliği oluşturan devletlerin içişlerinde bağımsız olduğu bir yönetim şekli ile ilgili demektir. ABD’de resmi kurumlar federal ve devlet (eyalet) kurumları olarak ayrılır. Federal kurumlar merkezi yönetim organizasyonu içinde yer alırlar ve görev alanları bütün ülkedir, eyalet kurumları ise eyalet yönetimi organizasyonu içinde yer alırlar ve görev alanları bulundukları eyalet ile sınırlıdır.

Federal Yönetim Nedir?

Bir devlet yönetim şeklidir. İçişlerinde bağımsız olan devletlerin bir araya gelerek merkezi bir yönetim çatısı altında toplanmasıdır. Federal devleti oluşturan özerk devletler dışişlerinde merkezi devlete bağlıdır.

Fed faiz kararını açıkladı

 


Son dakika haberi! Fed'den yapılan açıklamada, faiz oranının artırılması kararının oy birliğiyle alındığı belirtildi.

Federal Açık Piyasa Komitesi'nin (FOMC) maksimum istihdam ve uzun vadede yüzde 2 enflasyon elde etmeyi amaçladığı vurgulanan açıklamada, bu hedeflerin desteklenmesi için federal fon oranının yüzde 5-5,25 aralığına yükseltilmesine karar verildiği bildirildi.

Açıklamada, ekonomik aktivitenin ilk çeyrekte "ılımlı bir büyüme" kaydettiğine işaret edilerek, iş kazanımlarının son aylarda güçlü olduğu, işsizlik oranının düşük kaldığı, enflasyonun ise yüksek kalmaya devam ettiği aktarıldı.

ABD bankacılık sisteminin sağlam ve dayanıklı olduğu belirtilen açıklamada, hanehalkı ve işletmeler için "daha sıkı" kredi koşullarının ekonomik aktivite, işe alım ve enflasyon üzerinde baskı oluşturmasının muhtemel olduğu kaydedildi.

Açıklamada, bu etkilerin boyutunun belirsizliğini koruduğu belirtilerek, FOMC'nin, enflasyon risklerine karşı son derece dikkatli olmaya devam ettiği bildirildi.

Gelen bilgilerin yakından izleneceği ve para politikası üzerindeki etkilerinin değerlendirileceği vurgulanan açıklamada, enflasyonu zaman içinde yüzde 2'ye döndürmek için ek politika sıkılaştırmasının ne ölçüde uygun olabileceğini belirlerken, para politikasındaki kümülatif sıkılaştırma, para politikasının iktisadi faaliyet ve enflasyona etkilerindeki gecikmeler ile ekonomik ve finansal gelişmelerin dikkate alınacağı kaydedildi.

Açıklamada, Komite'nin, enflasyonu yüzde 2 hedefine geri döndürme konusunda kararlı olduğunun altı çizildi.

"Yeterince kısıtlayıcı bir duruş elde etmek için bazı ek politika sıkılaşmasının uygun olabileceğinin öngörüldüğüne" ilişkin ifadenin açıklamadan çıkarılması dikkati çekti.​​​​​​​

Fed faiz kararını açıkladı - 1

FAİZ ORANI 2017'DEN BU YANA EN YÜKSEK ARALIKTA

ABD'de yüksek enflasyon karşısında geçen yıl varlık alım operasyonunu tamamlayarak faiz artışlarına başlayan Fed, Mart 2022'deki toplantısında 25 baz puan artışla 2018'den itibaren ilk kez faiz artırımına gitme kararı almıştı.

Fed, geçen yıl mayıs toplantısında 50 baz puan ile 2000 yılından itibaren en hızlı faiz artışını gerçekleştirmesinin ardından haziran toplantısında 75 baz puanla 1994'ten itibaren en güçlü faiz artırımına gitmiş, temmuz, eylül ve kasım toplantılarında da politika faizini aynı oranda artırmıştı.

Geçen yıl art arda 4 toplantısında 75 puanlık faiz artırımına giden Fed, geçen yılın son toplantısında 50 baz puanlık artışa giderek faiz artış hızını yavaşlatmaya başlamıştı.

Banka, 2023'ün ilk toplantısında 25 puanlık artışla faiz artış hızını yavaşlatmaya devam etmişti. Fed, mart ayında gerçekleştirilen toplantısında da faiz oranını yine 25 puan yükselterek yüzde 4,75-5 aralığına çıkarmıştı.

Son artışla birlikte Fed, politika faizini 2007'den bu yana kaydedilen en yüksek aralığa çıkardı.

Geçen yılın mart ayından bu yana 10. faiz artırımını gerçekleştiren Banka, faiz oranını toplam 500 puan yükseltmiş oldu.

ABD'de enflasyon, geçen yıl haziranda yıllık bazda yüzde 9 ile 1981'den itibaren en yüksek seviyeyi görmesinin ardından son olarak martta yüzde 5 olarak kaydedilmişti.

2 Mayıs 2023 Salı

Cambridge Analytica nedir? Cambridge Analytica skandalı nasıl oldu?

 Cambridge Analytica, Facebook kullanıcılarının verilerini usulsüz bir şekilde toplayıp analiz eden ve bu verileri politik kampanyalar için kullanmakla suçlanan bir şirkettir. Skandal, 2018 yılında patlak vermiştir ve dünya genelinde büyük yankı uyandırmış

Cambridge Analytica, bir veri madenciliği şirketi olarak bilinir ve siyasi kampanyalar için seçmen davranışı analizi yapmak amacıyla toplanan verileri kullanarak, kişiselleştirilmiş reklamcılık ve pazarlama stratejileri geliştirir. Şirket, 2013 yılında İngiltere'de kuruldu ve sonrasında Amerika Birleşik Devletleri'nde de faaliyet göstermeye başladı.

2018 yılında, The Guardian ve The New York Times gazeteleri tarafından yayınlanan haberlerle birlikte, Cambridge Analytica'nın, Facebook kullanıcılarının kişisel verilerini, izinsiz bir şekilde topladığı ortaya çıktı. Bu olay, 2014 yılında yapılan bir anket uygulaması aracılığıyla gerçekleşti. Anket, kullanıcılara "Kişilik Analizi" adı verilen bir test sunuyordu ve testi tamamlayan kişilerin, kendileriyle ve arkadaşlarıyla ilgili verileri de toplanıyordu.

Bu skandal, Facebook'ta 50 milyon kullanıcının verilerinin toplanması ve kullanılmasıyla ilişkilendirildi. Ancak daha sonraki açıklamalarda bu sayının, aslında 87 milyon kullanıcıya çıktığı belirtildi. Skandalın patlak vermesinin ardından, Cambridge Analytica iflas etti ve şirketin eski CEO'su Alexander Nix, bir parlamento komitesinde yalan söylediği için suçlu bulundu. Skandal, Facebook'un kullanıcıların kişisel verilerini nasıl koruduğuna ilişkin tartışmaları da beraberinde getirdi ve şirket, kullanıcı verilerinin kötüye kullanımını önlemek için çeşitli önlemler aldı.

Skandalın patlak vermesiyle birlikte, Facebook'un hisseleri büyük bir düşüş yaşadı ve şirketin itibarı büyük ölçüde zarar gördü. Ayrıca, olay halka açık bir şekilde tartışıldı ve şirketin veri koruma politikaları ve kişisel gizlilik konusundaki tutumu eleştirildi.

Cambridge Analytica skandalı, kullanıcıların kişisel verilerinin toplanması ve kötüye kullanımı konusunda bir dönüm noktası olarak kabul ediliyor ve dünya genelinde daha sıkı veri koruma yasalarının uygulanması çağrılarına neden oldu. Avrupa Birliği, Cambridge Analytica skandalından sonra Genel Veri Koruma Yönetmeliği (GDPR) adı verilen sıkı veri koruma yasasını uygulamaya koydu.

Cambridge Analytica skandalı, kişisel verilerin toplanması ve kullanımı konusunda daha fazla şeffaflık ve sıkı veri koruma yasalarının gerekliliğine dikkat çekti. Ayrıca, Facebook ve diğer sosyal medya platformları, kullanıcıların verilerinin kötüye kullanımını önlemek için daha sıkı önlemler almaya başladılar.

Cambridge Analytica skandalı aynı zamanda, sosyal medya platformlarının ve diğer internet şirketlerinin, kullanıcıların verilerini nasıl topladığını, depoladığını ve kullanacağını daha iyi açıklaması gerektiğini gösterdi. Bu olay, insanların çevrimiçi gizliliklerini daha fazla önemsemelerine ve çevrimiçi kimliklerini korumalarına yardımcı oldu.

Ayrıca, Cambridge Analytica skandalı, siyasi kampanyaların, sosyal medya platformlarını nasıl kullanarak seçmenleri hedeflediği konusunda da ciddi endişelere neden oldu. Bu skandal, internet üzerinden yapılan siyasi kampanyaların şeffaflığı ve dürüstlüğü konusundaki tartışmaları da beraberinde getirdi ve birçok ülkede siyasi kampanyaların çevrimiçi reklamcılık yasalarıyla düzenlenmesi çağrılarına neden oldu.

Sonuç olarak, Cambridge Analytica skandalı, internet şirketlerinin, kullanıcıların kişisel verilerini nasıl kullandıklarını daha iyi açıklamaları ve daha sıkı veri koruma yasalarının uygulanması gerektiğine işaret ediyor. Bu skandal, aynı zamanda, insanların çevrimiçi gizliliklerini korumak için daha fazla bilinçlenmesi gerektiğini ve internet üzerinden yapılan siyasi kampanyaların şeffaflığının artırılması gerektiğini de vurguluyor.

Facebook'un kurucusu ve yönetim kurulu başkanı Mark Zuckerberg, kullanıcı bilgilerinin izinsiz paylaşılmasıyla ilgili süreç içinde ABD Kongresi'nde ifade verdi ve özür diledi.

Şirkete tarihi bir miktar olan 5 milyar dolar ceza kesildi

Cambridge Analytica şirketi de kapatıldı.

Son Dakika Haberi!..Bakan Özer:Tüm İllerde 12. Sınıfları Bırakmayacağız'

 Son dakika haberine göre; Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, CNN TÜRK Ankara Temsilcisi Dicle Canova'nın sorularını yanıtlıyor. Bakan Özer, 12. sınıflar için devamsızlık affının geldiğini duyurdu.

Bakan Özer'in konuşmasından satır başları şu şekilde:

Türkiye'nin daha önce deneyimleyemediği bir depremdi. Eğitim ile ilgili süreçli tüm çalışanlarımızla birlikte yürütmek için gayret sarf ettik. Eğitimin normalleşmesi için büyük emek verdik. Eğitimi normalleştirmeden bölgeyi normalleştirmek mümkün değildi. Başlangıç aşamasında çadırlarda konteynerlarda okullar kurduk. Çocuklarımızın travmayı atlatmak için tüm çabayı sarf ettik. 10 ilimizi 3 kategoriye ayırdık. Valilerimiz sahada.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından sağlam raporu verilmeyen hiçbir yapıda eğitime başlamadık. İlk depremde 24 okulumuz yıkıldı. En güvenli yapıların okullar olduğu ortaya çıktı. Kurumlar hizmetini devam ettirmek için okullarımızı kullandı. Vatandaşlarımızı mağdur etmeden destek verirken okulları normalleştirmeyle ilgili süreci tamamladık. 465 bin vatandaş okullarımızda konakladı.

450 bin öğrenci nakillerini diğer illere aldırdı. 59 bin 922 öğrenci memleketlerine geri döndü. Dikkat çekici nokta en fazla dönüş K.Maraş'ta. Onu Hatay izliyor 10 bin öğrenci Hatay'a döndü.

Öğretmenlerimiz Yemek pişirdi, ekmek üretti. Çadırların tüm organizasyonu öğretmenlerimizde.

Başlangıçta devamsızlığı kaldırdık deprem bölgesinde. Beklediğimizin ötesinde travma yaşadılar. Derdimiz müfredatla ilgili değil. Bu travmayı atlatmalarını sağlamak. Not sistemlerini de değiştirdik. Sınava girmezse birinci dönem notu geçerli olacak. 2. dönem sınava girer yüksek olursa bu notu dikkate alacağız. Notlarına bakmaksızın üst sınıfa geçireceğiz. Önceliğimiz bu süreci hızlıca atlatmak. 16 Haziran'dan sonra telafi eğitimlerini yapacağız. Sağlığını korumakla ilgili güvence verebilmek önceliğimiz.

Öğrencilerimiz rahat olsun, fazla yormayacağız. Sınava girecek öğrenciler için 3450 destekleme kursu oluşturduk. Uzman öğretmenlerimizi bölgeye gönderdik. Tüm kitaplarını tekrar bastırdık. Çocuklarımız geleceğini dizayn ederken MEB'in her türlü imkanından faydalanıyorlar.

12. SINIFLARA DEVAMSIZLIK AFFI

Bakanlık her yıl sınavdan sonra bu müjdeyi veriyordu. 10 ili etkilemedi, tüm illerimiz acı çekti. 12. sınıf öğrencilerimizi devamsızlıktan bırakmayacağız.

Toplumdaki eşitsizliklerin minimize edildiği mekanlardır okullar. Bakan olarak, göreve başladığımda okulları açtım.1 buçuk yıl kapalı kalmıştı. Dijital platform ne kadar mükemmel olursa olsun yüz yüze eğitimin yerine ikame edilemez. Okullar açıldığında vaka sayıların arttığına dair bilimsel makale yok.

Türkiye bir yıl içerisinde tekrar seçime gidebilir

 Cumhur İttifakı’nın 250-280 vekil aralığında kalması en kuvvetli beklenti şeklinde. İki muhalif ittifakın toplam vekil sayısı Cumhur İttifakı’ndan fazla çıkacaktır. Ama Millet İttifakı’nın anayasa değişikliği için gerekli asgari 360 vekil sayısına ulaşması imkansız görünüyor.

İttifak içinde farklı parti listeleri. Parti listeleri içinde farklı partiler. Meclis seçimleri ittifaklar ve partiler bakımından çok bilinmeyenli bir denkleme dönüştü. Görünen şu: Hiçbir ittifak meclis çoğunluğunu tek başına elde edemeyecek. 14 Mayıs’ı takip eden bir yıl içinde Türkiye yeniden seçime gidebilir.

Bu genel yargı için bir dizi alt argüman ve tartışmaya başvurmak istiyorum. Önce Cumhur İttifakı’yla başlayalım. İttifak’ın başkan adayı şu anki Cumhurbaşkanı. Erdoğan’ın anket ortalaması % 40-45 bandında. Pek çok araştırmaya göre mevcut Cumhurbaşkanının muhtemel oyu en büyük rakibi Kılıçdaroğlu’nun biraz altında. Ama iki aday arasında devasa bir fark yok. Milletvekili listeleri bakımından ise bambaşka bir manzara var. Cumhur İttifakı’na dahil partilerin ayrı liste çıkarmaları güçlerini azalttı. Bu noktada özellikle MHP’nin tavrı önemli. AKP ve MHP’nin ayrı listelerle seçime girmesi Cumhur İttifakı’nın meclis çoğunluğunu almasını engelleyecek. Geçen seçimlere göre yaşanan oy azalışa da dikkate alındığında Cumhur İttifakı’nın 250-280 vekil aralığında kalması en kuvvetli beklenti şeklinde.

Millet ittifakında ise parçalı bulutlu bir hava var. İyi Parti krizi aşıldı ama bu sefer de İnce’nin çıkışı gündeme oturdu. Bazı yorumcular İnce’nin bir ay içinde tükeneceğini ve muhalif seçmenin son düzlükte Erdoğan karşısında Kılıçdaroğlu’na oy vereceğini tahmin ediyor. Belki de gerçekten öyle olur. Ama bu yorum, en azından şimdilik bir tahminden çok temenni gibi. İşin doğrusu şu. Türkiye’de hem Erdoğan’a hem de Kılıçdaroğlu’na karşı çıkan bir seçmen kitlesi var. İnce gücünü bu kesimden alıyor.

Millet İttifakı’nın meclis hazırlığı ise Cumhur İttifakı’na göre çok daha organize. 4 küçük parti CHP listelerinden aday oldu. Sadullah Ergin meselesi hariç tutulursa CHP tabanından bu işbirliğine karşı ciddi bir tepki gelmedi. Ayrıca CHP ile İyi Parti bazı illerde güç birliği yaptı. Bu tablonun daha ilerisi olabilir miydi? Şüphesiz ki CHP ve İyi Parti ortak tek liste formülünü deneyebilirdi. Ancak Millet İttifakı’nın meclis seçimleri için yaptığı hazırlık her halükarda çok iyi. Memleket Partisi’nin muhalefetten ne kadar oy devşireceği meselesine bağlı olmakla birlikte ittifakın Cumhur İttifakı’na göre daha fazla vekil kazanacağını beklemek yanıltıcı olmayacaktır. Ancak burada şöyle bir sorun var: Millet İttifakı partilerinin toplam oy oranları % 40-5 aralığında. Bu oy oranı muhalefetin geçmiş seçim performansları bakımından çok iyi, ama ortaya koyduğu hedefler bağlamında zayıf. Bu şartlar altında Millet İttifakı’nın anayasa değişikliği için gerekli asgari 360 vekil sayısına ulaşması imkansız. Dahası meclis çoğunluğunu garanti altına alacak 301 sayısı bile pek mümkün görünmüyor.

AKP ve MHP’nin ayrı listelerle seçime girmesi Cumhur İttifakı’nın meclis çoğunluğunu almasını engelleyecek. Ama Millet İttifakı’nın da 301 sayısına ulaşması pek mümkün görünmüyor.

Yeşiller ve Sol İttifakı’nın anket ortalaması % 10’un üzerinde. Bu blok bakımından ise iki sorun var: TİP’in ayrı liste ısrarı vekil sayısını aşağı çekebilir. İhtimal ki TİP bir zamanlar ÖDP’nin yaşadığına benzer bir yanılsama içerisinde kendi gücünü abartıyor. İkinci sorun kapatma davası. HDP’nin, ardından da HDP’nin devamı diye Yeşiller ve Sol Partisi’nin kapanması ihtimal dahilinde. Bu olaylar gerçekleşirse Türkiye siyaseti ciddi ölçüde savrulabilir.

Geldiğimiz yeri özetlersek: Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ilk turda sonuç çıkmayacak. Kılıçdaroğlu daha avantajlı ama karşısında da Erdoğan var. Her halükarda başa baş bir seçim bekliyor bizi. Mecliste ise muhalefet hem rahat hem de sıkıntı içerisinde. İki muhalif ittifak bakımından muhalefetin toplam vekil sayısı her halükarda Cumhur İttifakı’ndan fazla. Bu noktada kendilerini rahat hissediyorlar. Ama ortada çok parçalı bir yapı var. Dahası Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı olsa dahi HDP ve İyi Parti’nin mecliste işbirliği yapması imkansız.

“Türkiye bir yıl içerisinde tekrar seçime gidebilir” yargısı önemli ölçüde bu tabloyla ilgili. Erdoğan ikinci turda olsa da kazanabilir. Ama kazansa da meclis çoğunluğu olmadan ülkeyi nasıl yönetecek? Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı ise ipi göğüslemeye daha yakın. Ama cumhurbaşkanı seçimleri hala garanti değil. Mecliste muhalefetin çoğunluğa ulaşacağı ise daha akla yakın bir seçenek. Ama o çoğunluk gerçekten de bir işe yarayacak mı? HDP ile İyi Parti aynı noktada buluşmadıktan, muhalefetin farklı unsurları yan yana gelmedikten sonra meclis çoğunluğunun gerçekten de bir anlamı olabilir mi?

İşte seçim hakkında bilinmeyenler

 Yüksek Seçim Kurulu (YSK), 14 Mayıs'ta yapılacak 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimi'ne, 36 siyasi partinin katılma yeterliliğine sahip olduğunu tespit etti, bunlardan 26'sı milletvekili geçici aday listelerini dün YSK'ya sundu.

YSK'ya geçici aday listesini sunan partiler şöyle:


"Adalet Birlik Partisi, Adalet Partisi, Adalet ve Kalkınma Partisi, Anavatan Partisi, Bağımsız Türkiye Partisi, Büyük Birlik Partisi, Büyük Türkiye Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, Genç Parti, Güç Birliği Partisi, Hak ve Özgürlükler Partisi, Halkın Kurtuluşu Partisi, İYİ Parti, Memleket Partisi, Millet Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, Milli Yol Partisi, Sol Parti, Türkiye İşçi Partisi, Türkiye Komünist Hareketi, Türkiye Komünist Partisi, Vatan Partisi, Yeniden Refah Partisi, Yenilik Partisi, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi, Zafer Partisi."

Siyasi partiler ve ittifakların seçimde kullanılacak birleşik oy pusulasındaki yerleri de kurayla belirlendi.

10.04_1_750-2

En az 41 seçim çevresinde liste vermeyen oy pusulasında yok

YSK'ye, dün geçici aday listesini sunmayan veya en az 41 seçim çevresiyle ilgili liste vermeyen partiler oy pusulasından çıkarılacak.

Kurul, partilerin dün sundukları geçici aday listelerini incelemeye başladı. İncelemelerin ardından siyasi partilerin aday listelerindeki eksiklikleri 14 Nisan Cuma gününe kadar tamamlamaları gerekiyor, bu sürecin ardından oy pusulalarına son şekli verilecek.

Cumhur İttifakı'nda 4 parti kendi logosuyla pusulada

Bazı siyasi partiler, "Cumhur", "Millet", "Ata", "Emek ve Özgürlük" ve "Sosyalist Güç Birliği" ittifakları adı altında 5 ayrı ittifakla seçime girme kararı aldı.

Bu kapsamda, AK Parti, MHP, BBP ve Yeniden Refah Partisi, "Cumhur İttifakı" adıyla seçime katılıyor. İttifaka mensup 4 parti kendi logosuyla seçime girecek. Ancak Cumhur İttifakı'na destek veren DSP ve HÜDA PAR'ın adayları, seçimde AK Parti listelerinde yer aldı. Bu iki parti oy pusulasında bulunmayacak.

Pusulada Millet İttifakı bölümünde iki parti

"Millet İttifakı"nı, CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi, Gelecek Partisi, Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA Partisi) ve Demokrat Parti oluşturdu.

İttifak içindeki Demokrat Parti, DEVA, Gelecek Partisi ve Saadet Partisinin milletvekili adayları, CHP listelerinde yer buldu. Bu nedenle 4 parti YSK'ya geçici milletvekili aday listesi sunmadı.

Milletvekili aday listesi vermeyenlerin oy pusulasından çıkarılacak olması nedeniyle, Millet İttifakı içinde yalnızca CHP ve İYİ Partinin logoları yer alacak.

HDP ve EMEP de oy pusulasında yok

Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti), Türkiye İşçi Partisi (TİP) ve Emek Partisi (EMEP) de "Emek ve Özgürlük İttifakı" adıyla seçime katılma kararını içeren protokolü YSK'ye sunmuştu. Ancak 1 Nisan tarihli dilekçesiyle EMEP ittifaktan çekilme kararı aldı. Emek ve Özgürlük İttifakı'nın bundan sonra Yeşil Sol Parti ile TİP arasında devam etmesine karar verildi.

Anayasa Mahkemesinde açılan kapatılması istemli davada süreç devam eden HDP de Yeşil Sol Parti listelerinden seçime gireceğini açıkladı. YSK'ya bu kapsamda dilekçe veren HDP, oy pusulasında yer almayacak. Seçime yine bu ittifak çatısında Yeşil Sol Parti listelerinden girme kararı alan EMEP de pusuladan çıkarıldı.

Ata ittifakı 2 parti

Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ ile Adalet Partisi Genel Başkanı Vecdet Öz'ün imzalarını taşıyan ve "Ata" adı verilen ittifaka ilişkin protokol ile bu protokolün milletvekili aday listeleri de YSK'ye ayrı ayrı teslim edildi.

"Sosyalist Güç Birliği İttifakı" adı altında seçime girme kararı alan Türkiye Komünist Partisi, Türkiye Komünist Hareketi ve Sol Parti de listelerini ayrı ayrı YSK'ya sundu.

YSK'daki kura çekimi sonuçlarına göre siyasi partiler ve ittifakların sıralaması belirlenmişti ancak milletvekili geçici aday listesi vermeyen veya liste verip eksikliklerini süresinde tamamlamayan partilerin listeden çıkarılması sonrası oy pusulası yeniden şekillendirilecek.

Pusulada 26 partinin amblemi yer alacak

Böylece seçime, 26 partiden 13'ü tek başına, 13'ü ise ittifaklar adı altına katılıyor.

Milletvekili aday listesi vermeyen ve oy pusulasına yazılmayacak DSP, HÜDA PAR, Saadet Partisi, DEVA, Gelecek, DP, EMEP ve HDP'nin eklenmesiyle toplam 21 siyasi parti, 5 ayrı ittifak altında yarışacak.

27 Nisan 2023 Perşembe

Ermenistan'dan şehit Türk diplomatlara saygısızlık

 Dışişleri Bakanlığı, Osmanlı siyasi ve askeri liderleri ile Azerbaycanlı yetkililere düzenlenen suikastların faillerine ithafen ’da anıt açılmasını şiddetle kınadı.

"ŞİDDETLE KINIYORUZ"

Bakanlıktan Ermenistan'ın başkenti Erivan'da açılan "Nemesis Anıtı" hakkında yazılı açıklama yapıldı.


“1920’li yılların başlarında Osmanlı siyasi ve askeri liderlerinin yanı sıra dönemin Azerbaycanlı yetkililerine ve hatta bazı Ermeni asıllı Osmanlı vatandaşlarına karşı gerçekleştirilen suikastların faillerine ithaf edilen ‘Nemesis Anıtı’nın Erivan’da açılmasını şiddetle kınıyoruz.” ifadelerine yer verilen açıklamada, bu utanç verici anıtın açılmasının 31 diplomatın ve aile üyelerinin katledildiği menfur terör saldırılarına yol açan kanlı bir tedhiş hareketinin yüceltilmesi olduğu vurgulandı.

"PROVOKATİF ADIMLAR NORMALLEŞME SÜRECİNİ OLUMSUZ ETKİLER"

Açıklamada, bu olayın Ermeni basınında takdim ediliş tarzının da tasvip edilmesi mümkün olmayan çarpık bir tarih yorumunun bazı zihinlerde halen devam ettiğini gösterdiğinin altı çizilerek, şunlar kaydedildi:


" ve Ermenistan arasındaki normalleşme sürecinin ruhuyla bağdaşmayan bu tür provokatif adımlar, bölgede kalıcı ve sürdürülebilir barış ve istikrarın tesisine yönelik çabalara hiçbir suretle katkı sağlamayacak, tam tersine normalleşme sürecini olumsuz etkileyecektir."

NEMESİS TERÖR EYLEMLERİ NEDİR? 

Taşnak Partisi tarafından Ermeni techirindeki rollerinden ötürü bir dizi eski Osmanlı siyasi ve askeri liderinin yanında Eylül Günleri ile suçlanan Azeri siyasetçilere de karşı 1920 ve 1922 arasında gerçekleştirilmiş bir dizi suikastten oluşan bir gizli operasyondur. Şahan Natali ve Karekin Pastırmacıyan, operasyonun başındakilerdir. Operasyon adını Yunan mitolojisindeki intikam tanrıçası Nemesis'ten almıştır.

İletişim Çatışmalarının Nedenleri

 İnsanlarla sağlıklı iletişim kurmayı engelleyen, kişilerarası iletişim çatışmalarına neden olan temel faktörler şunlardır.

1)Bilişsel yapı:

Algı, hatırlama ve düşünmeyi içeren zihinsel faaliyetler biliş olarak adlandırılır.

Duygularımızla elde ettiğimiz verilere yüklediğimiz anlamlar, iyi-kötü tüm anılar, unutmak istediklerimiz, unutur gibi olduklarımız, hiç unutmak istemediklerimiz, kendimiz, çevremiz ve diğerleri ilgili yerleşmiş düşünce, inanç ve şemalar kişilerarası iletişimi doğrudan etkilemektedir.

Bilişsel etkinliklerin gücü ve zenginliği kişinin popülaritesini belirlemede önemli bir yere sahiptir. Yerinde ve zamanında yapılacak bir şaka, anlatılacak bir fıkra, kişileri ismiyle hatırlamanız kişilerarası iletişimde çok işinize yarayacaktır.

Bilişsel çarpıtmada kalıplaşmış düşünceler:

Düşünceler, duygu ve davranışları etkileyip, yönlendirebilmektedirler. Akılcı ve gerçekçi olmayan olumsuz düşünceler ruhsal sorunlara yol açabilir, sağlıklı iletişim kurmamızı engeller.

Yolda karşılaştığımız bir tanıdığın gülümseyerek selam vermesi, herkeste mutluluk ve değerlilik hisleri uyandıracaktır. Başka bir tanıdığınız telaşından ya da görmemek istediğinden selam vermeden geçtiğinde ne düşünürsünüz? Düşünme tarzınız, “kimse beni sevmiyor, yakında hiçbir dostum kalmayacak, ben değersiz biriyim ki beni görmezden geldi” ise bu ruh sağlığını bozabilecek, akılcılık ve gerçeklikten uzak bir düşünme tarzıdır. Bunlara kalıplaşmış hatalı düşünceler diyoruz.

Gerçekçi ve akılcı olmayan düşünce yapılarının işlevsel olanlarıyla değiştirilmesi, psikiyatride bilişsel terapilerin ana konusudur.

Yukarıdaki örnekten devam edersek, sağlıklı bir düşünce yapısı, karşıdan gelen tanıdığın acelesi ve dalgınlığından dolayı sizi görmediğini düşünür ya da dost bildiğiniz bu tanıdık size yüz çevirmiş olsa bile siz sevilmeye layık, değerli birisiniz ve bazılarının sizi sevmemesi dünyanın sonu değildir, herkes herkesi sevmek zorunda değildir, sizi seven pek çok insan vardır.

  • Sevilen ve değerli biri olmam için başkalarının onayını almam ve iyi bir insan olmam gerekir.
  • Herkes bana benim istediğim gibi davranmalı, bana karşı kibar, iyi niyetli ve düşünceli olmalı, aksi halde onlar kötüdür ve cezalandırılmaları gerekir.
  • Ben her şeyin en iyisine ve güzeline layığım. Hayat bana hep iyi ve güzel olanı kolayca vermeli, istemediklerimi vermemeli.

Bu üç düşünce tarzı, bütün kalıplaşmış düşüncelerin temelini oluşturur. Kalıplaşmış düşüncelerden bazıları şöyledir.

a)Aşırı genelleme:

Bütün ile parça arasındaki farkı görmeyi engelleyen, “herkes, her zaman, daima, asla, hiçbir zaman” tarzı genellemeler iletişimi bozar, gelişimi engeller.

“Bütün dindarlar yobazdır”, “Her alkol alan dinsizdir”, “Her zenginliğin altında bir haram vardır”, “Anasına bak kızını al, kenarına bak bezini al”, “Uzundan değil gö… yere yakın olandan korkacaksın” gibi kültürel öğretiler ve “Bütün talihsizlikler beni bulur”, “ “Hiçbir zaman başarılı olamayacağım”, “Ben adam olmam”, “Sen adam olmazsın” gibi kendimize ve diğerlerine karşı katı ve olumsuz tahminler aşırı genellemelere örnek verilebilir.

b)Ya hep ya hiç tarzı düşünme:

Olaylara ve insana yönelik tutumlar uç noktalarda sabitlenmiştir. Birey, olayı siyah ya da beyaz gibi iki kutupta görür, ara ton hiç yoktur. Bu kişilerde “kısmen” algısı bulunmaz.

Can ciğer kuzu sarması olduğunuz iş arkadaşınızdan borç para isteyip alamadığınızda, aranızdaki iyi ve güzel tüm yaşanmışlıklar bitiyor, “Ne o benim ölüme gelsin, ne de ben onun ölüsüne giderim, bundan böyle yüzünü şeytan görsün” moduna giriyorsanız, bu kutuplaşmış bir düşünce tarzı, yani ya hep ya hiç tarzı düşünmedir.

Kimse çok iyi ya da çok kötü değildir. Önemli olan iyinin içindeki kötüyü, kötünün içindeki iyi ve doğruyu görebilecek esnekliğe sahip olmaktır.

c)Kişiselleştirme:

Bazılarımız, sorumluluğu olmadığı birçok konuyu üzerine alınır. Burada bir alınganlık, kendi kendini suçlama söz konusudur. Özellikle doğu toplumlarında açık iletişim yerine imalı iletişimin tercih edilmesi kişiselleştirme (üzerine alınma) olgusunu arttırmaktadır. “Kızım sana diyorum, gelinim sen anla” atasözümüzün kültürel öğretisi insanlarımızın kişiselleştirme ve alınganlık eğilimlerini arttırmakta, buluttan nem kapmamıza sebep olmaktadır.

Kişiselleştirme kalıbında düşünen birey, misafir tok olduğu için tabağındakini bitirmediğinde yemeklerinin beğenilmediğini düşünmekte, misafir de çoğu kez ev sahibi alınır düşüncesiyle her şeyi bitirmeye çabalamaktadır.

Dolayısıyla küçük ipuçlarından büyük sonuçlar çıkarmaya dayanan kişiselleştirme, iletişimi bozmakta, kendini suçlayan bireyin ruhsal dengesi sarsılmaktadır.

d)Meli, malı tarzı mutlakçı düşünme:

Mutlakçı düşünme, edindiğimiz kuralların asla değişmeyeceği fikrine dayanır. Birey anne-baba benlik durumunun bir parçası haline getirdiği içsel kurallara sıkı sıkıya bağlanır. Kişi kendi yarattığı “meli, malı” lar çerçevesinde yaşarken başkalarının da bunlara uymasını ister, buna zorlar, hatta aklından geçenlerin herkes tarafından hissedilmesini arzular. Günlük yaşamı katı kurallarla yaşamak bireye aşırı yük bindirerek ruhsal dengesini bozarken, çevresiyle olan iletişimini de olumsuz etkiler.

“Evim her zaman derli toplu olmalı”, “Herkes beni sevmeli”, “Her zaman en başarılı ben olmalıyım”, “Hiç hata yapmamalıyım”, “Kimseyi kırmamalıyım”, “Kimse bana haksızlık etmemeli”, “Hiçbir randevuma geç kalmamalıyım”, “Ne istediğimi, ne hissettiğimi anlamalı”, “Ne yapıp edip ben istediğimde burada olmalıydı”, “Bana güvenmeliydi” gibi önermeleri mutlakçı düşünmeye örnek verebiliriz.

e)Değiştirme gayreti, değişime zorlama:

Bazılarımız herkesin kendisi gibi düşünmesini ister, insanları değiştirmeye hakkı olduğuna inanır. Karşısındaki, onun kafasındakilere göre davranmadığında öfkeye kapılabilir. Birey, her zaman her şeyi değiştirebileceğini sanmakta, tersi durumda kendini engellenmiş hissederek sinirlenmektedir.

Çevreyi ve diğerlerini değiştirme gayreti içinde olanlar, bunun için kendilerinde hak iddia edenler, kendileri değişmeye direnç gösterirler. Dünyayı değiştirmeye çalışırken önce kendimizden başlamak gerektiği her zaman unutulur.

Diğerini değiştirme gayreti özellikle evliliklerde ciddi sorun yaratmaktadır. Evlilik öncesi birbirlerinde bazı kusurlar bulmalarına rağmen, evlenince ben onu nasıl olsa değiştiririm fikri, yapılan en büyük hatalardandır. Evlilik terapilerinde buna sıklıkla rastlıyoruz. Özellikle evlilik sorunlarında, bireylerin eşlerini değiştirme gayretinden biraz fedakârlık ederek, kendilerini de değişime zorlamaları hayati derecede önemlidir.

f)Aşırı fedakârlık:

Kendi isteklerini bir kenara iterek başkalarının istediği gibi davranmak, aşırı fedakâr bir yaklaşımdır. Bir gün pişman olacak düzeyde fedakârlıkta bulunmak ruhsal dengeleri bozmaya adaydır. Görünürdeki uyumluluk, büyük bir öfke birikimiyle patlama ve çatışmalara yol açabilir.

“Ne yaptımsa sana yaranamadım”, “Senin için saçımı süpürge ettim ama nafile” cümlelerini bu sıkıntının dışa yansımasına örnek verebiliriz.

g)Pişmanlık duyma, keşkecilik:

Geleceğe ilişkin kaygılarla, geçmişe ilişkin pişmanlıklar, bu günü yaşamanın önündeki en büyük engellerdir. Geçmişe takılıp kaldığımız anda önümüzü göremeyiz.

“Keşke oraya gitmeseydim”, “Keşke onunla konuşmasaydım”, “Keşke onu görmeseydim”, “Keşke zamanında çalışsaydım”, “Keşke iki laf söyleyip ağzının payını verseydim”, “Keşke bu mesleği değil de o mesleği yapsaydım” tarzı düşünce yapısı büyük sıkıntı kaynağı ve çatışma sebebidir.

h)Özellikler ve roller arasında ayırım yapamamak:

Bazılarımız sahip oldukları özellik ve roller arasında ayırım yapamazlar. Bu kişiler bazı özelliklerinden ya da yanlış yaptıkları bir şeyden dolayı eleştirildiklerinde kendilerini toptan kötü algılarlar.

O günkü saç modeli beğenilmeyen genç kızın kendini çirkin hissetmesi, işinde yaptığı bazı hatalardan dolayı uyarılan bir çalışanın kendini işe yaramaz biri olarak algılaması, o gün yemeğin tuzunu fazla kaçırınca yemeği güzel olmayan bir ev kadınının kendini kötü bir anne ya da kötü bir eş olarak algılaması gibi örnekler, sahip olunan özellik ve rolleri ayırmamaktan kaynaklanmaktadır. Bu bireyler için sahip oldukları her şey benliklerinin bir parçasıdır. Ondan dolayı en küçük bir kayıp ya da eleştiri, kişide onarılmaz yaralar açar ve çatışma yaratır.

Yukarıda belirttiğimiz kalıplaşmış düşüncelerin biri veya birkaçının bulunduğu kişi rahatlıkla iletişim çatışması yaşayabilmektedir. Bilişsel davranışçı yaklaşım, kalıplaşmış düşünceleri çözümlemeyi hedef almıştır ve böylelikle psikiyatride bilişsel davranışçı psikoterapi ekolü doğmuştur. Psikiyatrist ve psikoterapist olarak kişilerarası iletişim çatışmaları, aile ve evlilik terapilerinde bilişsel davranışçı yaklaşımı sıklıkla tercih ediyoruz.

2)Algı:

Duyusal verilerin anlamlandırılma süreci algılama olarak adlandırılır. Verilen tepkiler uyaranların nasıl algılandığına bağlıdır. Eğitim, öğretim, içinde yaşanılan kültür ve geçmiş yaşantılara bağlı olarak aynı kelime birimiz için hakaret sayılabilirken, diğerimiz için şaka olarak algılanabilir. Yüz ve beden hareketleri, ses tonu gibi sözsüz iletişimler de farklı yorumlara açıktır. Her çeşit algı kişilerarası iletişimi doğrudan etkilemektedir.

3)Ek olarak duygusal yapımız, bilinçdışı yapımız, kişisel ihtiyaçlarımız ve iletişim becerilerimiz de kişilerarası iletişimde rol oynamakta ve iletişim çatışmalarına yol açabilmektedir.

Psikiyatrist ve Psikoterapist Filiz Uluhan

Antalya Psikiyatri ve Psikoterapi Merkezi

Meşhur Bilderberg toplantısına bu yıl hangi Türkler katılıyor

  Dışarıya tamamen kapalı bu kulüp, komplo teorisyenlerinin de sıkça beslendiği bir yer olma özelliğini taşıyor. Bu yıl, organizasyona 23 ül...