27 Nisan 2023 Perşembe

Ermenistan'dan şehit Türk diplomatlara saygısızlık

 Dışişleri Bakanlığı, Osmanlı siyasi ve askeri liderleri ile Azerbaycanlı yetkililere düzenlenen suikastların faillerine ithafen ’da anıt açılmasını şiddetle kınadı.

"ŞİDDETLE KINIYORUZ"

Bakanlıktan Ermenistan'ın başkenti Erivan'da açılan "Nemesis Anıtı" hakkında yazılı açıklama yapıldı.


“1920’li yılların başlarında Osmanlı siyasi ve askeri liderlerinin yanı sıra dönemin Azerbaycanlı yetkililerine ve hatta bazı Ermeni asıllı Osmanlı vatandaşlarına karşı gerçekleştirilen suikastların faillerine ithaf edilen ‘Nemesis Anıtı’nın Erivan’da açılmasını şiddetle kınıyoruz.” ifadelerine yer verilen açıklamada, bu utanç verici anıtın açılmasının 31 diplomatın ve aile üyelerinin katledildiği menfur terör saldırılarına yol açan kanlı bir tedhiş hareketinin yüceltilmesi olduğu vurgulandı.

"PROVOKATİF ADIMLAR NORMALLEŞME SÜRECİNİ OLUMSUZ ETKİLER"

Açıklamada, bu olayın Ermeni basınında takdim ediliş tarzının da tasvip edilmesi mümkün olmayan çarpık bir tarih yorumunun bazı zihinlerde halen devam ettiğini gösterdiğinin altı çizilerek, şunlar kaydedildi:


" ve Ermenistan arasındaki normalleşme sürecinin ruhuyla bağdaşmayan bu tür provokatif adımlar, bölgede kalıcı ve sürdürülebilir barış ve istikrarın tesisine yönelik çabalara hiçbir suretle katkı sağlamayacak, tam tersine normalleşme sürecini olumsuz etkileyecektir."

NEMESİS TERÖR EYLEMLERİ NEDİR? 

Taşnak Partisi tarafından Ermeni techirindeki rollerinden ötürü bir dizi eski Osmanlı siyasi ve askeri liderinin yanında Eylül Günleri ile suçlanan Azeri siyasetçilere de karşı 1920 ve 1922 arasında gerçekleştirilmiş bir dizi suikastten oluşan bir gizli operasyondur. Şahan Natali ve Karekin Pastırmacıyan, operasyonun başındakilerdir. Operasyon adını Yunan mitolojisindeki intikam tanrıçası Nemesis'ten almıştır.

İletişim Çatışmalarının Nedenleri

 İnsanlarla sağlıklı iletişim kurmayı engelleyen, kişilerarası iletişim çatışmalarına neden olan temel faktörler şunlardır.

1)Bilişsel yapı:

Algı, hatırlama ve düşünmeyi içeren zihinsel faaliyetler biliş olarak adlandırılır.

Duygularımızla elde ettiğimiz verilere yüklediğimiz anlamlar, iyi-kötü tüm anılar, unutmak istediklerimiz, unutur gibi olduklarımız, hiç unutmak istemediklerimiz, kendimiz, çevremiz ve diğerleri ilgili yerleşmiş düşünce, inanç ve şemalar kişilerarası iletişimi doğrudan etkilemektedir.

Bilişsel etkinliklerin gücü ve zenginliği kişinin popülaritesini belirlemede önemli bir yere sahiptir. Yerinde ve zamanında yapılacak bir şaka, anlatılacak bir fıkra, kişileri ismiyle hatırlamanız kişilerarası iletişimde çok işinize yarayacaktır.

Bilişsel çarpıtmada kalıplaşmış düşünceler:

Düşünceler, duygu ve davranışları etkileyip, yönlendirebilmektedirler. Akılcı ve gerçekçi olmayan olumsuz düşünceler ruhsal sorunlara yol açabilir, sağlıklı iletişim kurmamızı engeller.

Yolda karşılaştığımız bir tanıdığın gülümseyerek selam vermesi, herkeste mutluluk ve değerlilik hisleri uyandıracaktır. Başka bir tanıdığınız telaşından ya da görmemek istediğinden selam vermeden geçtiğinde ne düşünürsünüz? Düşünme tarzınız, “kimse beni sevmiyor, yakında hiçbir dostum kalmayacak, ben değersiz biriyim ki beni görmezden geldi” ise bu ruh sağlığını bozabilecek, akılcılık ve gerçeklikten uzak bir düşünme tarzıdır. Bunlara kalıplaşmış hatalı düşünceler diyoruz.

Gerçekçi ve akılcı olmayan düşünce yapılarının işlevsel olanlarıyla değiştirilmesi, psikiyatride bilişsel terapilerin ana konusudur.

Yukarıdaki örnekten devam edersek, sağlıklı bir düşünce yapısı, karşıdan gelen tanıdığın acelesi ve dalgınlığından dolayı sizi görmediğini düşünür ya da dost bildiğiniz bu tanıdık size yüz çevirmiş olsa bile siz sevilmeye layık, değerli birisiniz ve bazılarının sizi sevmemesi dünyanın sonu değildir, herkes herkesi sevmek zorunda değildir, sizi seven pek çok insan vardır.

  • Sevilen ve değerli biri olmam için başkalarının onayını almam ve iyi bir insan olmam gerekir.
  • Herkes bana benim istediğim gibi davranmalı, bana karşı kibar, iyi niyetli ve düşünceli olmalı, aksi halde onlar kötüdür ve cezalandırılmaları gerekir.
  • Ben her şeyin en iyisine ve güzeline layığım. Hayat bana hep iyi ve güzel olanı kolayca vermeli, istemediklerimi vermemeli.

Bu üç düşünce tarzı, bütün kalıplaşmış düşüncelerin temelini oluşturur. Kalıplaşmış düşüncelerden bazıları şöyledir.

a)Aşırı genelleme:

Bütün ile parça arasındaki farkı görmeyi engelleyen, “herkes, her zaman, daima, asla, hiçbir zaman” tarzı genellemeler iletişimi bozar, gelişimi engeller.

“Bütün dindarlar yobazdır”, “Her alkol alan dinsizdir”, “Her zenginliğin altında bir haram vardır”, “Anasına bak kızını al, kenarına bak bezini al”, “Uzundan değil gö… yere yakın olandan korkacaksın” gibi kültürel öğretiler ve “Bütün talihsizlikler beni bulur”, “ “Hiçbir zaman başarılı olamayacağım”, “Ben adam olmam”, “Sen adam olmazsın” gibi kendimize ve diğerlerine karşı katı ve olumsuz tahminler aşırı genellemelere örnek verilebilir.

b)Ya hep ya hiç tarzı düşünme:

Olaylara ve insana yönelik tutumlar uç noktalarda sabitlenmiştir. Birey, olayı siyah ya da beyaz gibi iki kutupta görür, ara ton hiç yoktur. Bu kişilerde “kısmen” algısı bulunmaz.

Can ciğer kuzu sarması olduğunuz iş arkadaşınızdan borç para isteyip alamadığınızda, aranızdaki iyi ve güzel tüm yaşanmışlıklar bitiyor, “Ne o benim ölüme gelsin, ne de ben onun ölüsüne giderim, bundan böyle yüzünü şeytan görsün” moduna giriyorsanız, bu kutuplaşmış bir düşünce tarzı, yani ya hep ya hiç tarzı düşünmedir.

Kimse çok iyi ya da çok kötü değildir. Önemli olan iyinin içindeki kötüyü, kötünün içindeki iyi ve doğruyu görebilecek esnekliğe sahip olmaktır.

c)Kişiselleştirme:

Bazılarımız, sorumluluğu olmadığı birçok konuyu üzerine alınır. Burada bir alınganlık, kendi kendini suçlama söz konusudur. Özellikle doğu toplumlarında açık iletişim yerine imalı iletişimin tercih edilmesi kişiselleştirme (üzerine alınma) olgusunu arttırmaktadır. “Kızım sana diyorum, gelinim sen anla” atasözümüzün kültürel öğretisi insanlarımızın kişiselleştirme ve alınganlık eğilimlerini arttırmakta, buluttan nem kapmamıza sebep olmaktadır.

Kişiselleştirme kalıbında düşünen birey, misafir tok olduğu için tabağındakini bitirmediğinde yemeklerinin beğenilmediğini düşünmekte, misafir de çoğu kez ev sahibi alınır düşüncesiyle her şeyi bitirmeye çabalamaktadır.

Dolayısıyla küçük ipuçlarından büyük sonuçlar çıkarmaya dayanan kişiselleştirme, iletişimi bozmakta, kendini suçlayan bireyin ruhsal dengesi sarsılmaktadır.

d)Meli, malı tarzı mutlakçı düşünme:

Mutlakçı düşünme, edindiğimiz kuralların asla değişmeyeceği fikrine dayanır. Birey anne-baba benlik durumunun bir parçası haline getirdiği içsel kurallara sıkı sıkıya bağlanır. Kişi kendi yarattığı “meli, malı” lar çerçevesinde yaşarken başkalarının da bunlara uymasını ister, buna zorlar, hatta aklından geçenlerin herkes tarafından hissedilmesini arzular. Günlük yaşamı katı kurallarla yaşamak bireye aşırı yük bindirerek ruhsal dengesini bozarken, çevresiyle olan iletişimini de olumsuz etkiler.

“Evim her zaman derli toplu olmalı”, “Herkes beni sevmeli”, “Her zaman en başarılı ben olmalıyım”, “Hiç hata yapmamalıyım”, “Kimseyi kırmamalıyım”, “Kimse bana haksızlık etmemeli”, “Hiçbir randevuma geç kalmamalıyım”, “Ne istediğimi, ne hissettiğimi anlamalı”, “Ne yapıp edip ben istediğimde burada olmalıydı”, “Bana güvenmeliydi” gibi önermeleri mutlakçı düşünmeye örnek verebiliriz.

e)Değiştirme gayreti, değişime zorlama:

Bazılarımız herkesin kendisi gibi düşünmesini ister, insanları değiştirmeye hakkı olduğuna inanır. Karşısındaki, onun kafasındakilere göre davranmadığında öfkeye kapılabilir. Birey, her zaman her şeyi değiştirebileceğini sanmakta, tersi durumda kendini engellenmiş hissederek sinirlenmektedir.

Çevreyi ve diğerlerini değiştirme gayreti içinde olanlar, bunun için kendilerinde hak iddia edenler, kendileri değişmeye direnç gösterirler. Dünyayı değiştirmeye çalışırken önce kendimizden başlamak gerektiği her zaman unutulur.

Diğerini değiştirme gayreti özellikle evliliklerde ciddi sorun yaratmaktadır. Evlilik öncesi birbirlerinde bazı kusurlar bulmalarına rağmen, evlenince ben onu nasıl olsa değiştiririm fikri, yapılan en büyük hatalardandır. Evlilik terapilerinde buna sıklıkla rastlıyoruz. Özellikle evlilik sorunlarında, bireylerin eşlerini değiştirme gayretinden biraz fedakârlık ederek, kendilerini de değişime zorlamaları hayati derecede önemlidir.

f)Aşırı fedakârlık:

Kendi isteklerini bir kenara iterek başkalarının istediği gibi davranmak, aşırı fedakâr bir yaklaşımdır. Bir gün pişman olacak düzeyde fedakârlıkta bulunmak ruhsal dengeleri bozmaya adaydır. Görünürdeki uyumluluk, büyük bir öfke birikimiyle patlama ve çatışmalara yol açabilir.

“Ne yaptımsa sana yaranamadım”, “Senin için saçımı süpürge ettim ama nafile” cümlelerini bu sıkıntının dışa yansımasına örnek verebiliriz.

g)Pişmanlık duyma, keşkecilik:

Geleceğe ilişkin kaygılarla, geçmişe ilişkin pişmanlıklar, bu günü yaşamanın önündeki en büyük engellerdir. Geçmişe takılıp kaldığımız anda önümüzü göremeyiz.

“Keşke oraya gitmeseydim”, “Keşke onunla konuşmasaydım”, “Keşke onu görmeseydim”, “Keşke zamanında çalışsaydım”, “Keşke iki laf söyleyip ağzının payını verseydim”, “Keşke bu mesleği değil de o mesleği yapsaydım” tarzı düşünce yapısı büyük sıkıntı kaynağı ve çatışma sebebidir.

h)Özellikler ve roller arasında ayırım yapamamak:

Bazılarımız sahip oldukları özellik ve roller arasında ayırım yapamazlar. Bu kişiler bazı özelliklerinden ya da yanlış yaptıkları bir şeyden dolayı eleştirildiklerinde kendilerini toptan kötü algılarlar.

O günkü saç modeli beğenilmeyen genç kızın kendini çirkin hissetmesi, işinde yaptığı bazı hatalardan dolayı uyarılan bir çalışanın kendini işe yaramaz biri olarak algılaması, o gün yemeğin tuzunu fazla kaçırınca yemeği güzel olmayan bir ev kadınının kendini kötü bir anne ya da kötü bir eş olarak algılaması gibi örnekler, sahip olunan özellik ve rolleri ayırmamaktan kaynaklanmaktadır. Bu bireyler için sahip oldukları her şey benliklerinin bir parçasıdır. Ondan dolayı en küçük bir kayıp ya da eleştiri, kişide onarılmaz yaralar açar ve çatışma yaratır.

Yukarıda belirttiğimiz kalıplaşmış düşüncelerin biri veya birkaçının bulunduğu kişi rahatlıkla iletişim çatışması yaşayabilmektedir. Bilişsel davranışçı yaklaşım, kalıplaşmış düşünceleri çözümlemeyi hedef almıştır ve böylelikle psikiyatride bilişsel davranışçı psikoterapi ekolü doğmuştur. Psikiyatrist ve psikoterapist olarak kişilerarası iletişim çatışmaları, aile ve evlilik terapilerinde bilişsel davranışçı yaklaşımı sıklıkla tercih ediyoruz.

2)Algı:

Duyusal verilerin anlamlandırılma süreci algılama olarak adlandırılır. Verilen tepkiler uyaranların nasıl algılandığına bağlıdır. Eğitim, öğretim, içinde yaşanılan kültür ve geçmiş yaşantılara bağlı olarak aynı kelime birimiz için hakaret sayılabilirken, diğerimiz için şaka olarak algılanabilir. Yüz ve beden hareketleri, ses tonu gibi sözsüz iletişimler de farklı yorumlara açıktır. Her çeşit algı kişilerarası iletişimi doğrudan etkilemektedir.

3)Ek olarak duygusal yapımız, bilinçdışı yapımız, kişisel ihtiyaçlarımız ve iletişim becerilerimiz de kişilerarası iletişimde rol oynamakta ve iletişim çatışmalarına yol açabilmektedir.

Psikiyatrist ve Psikoterapist Filiz Uluhan

Antalya Psikiyatri ve Psikoterapi Merkezi

Anne Gibi Anne, Baba Gibi Baba Olmak

 Günümüzün hızla değişen sosyokültürel yapısı anne-baba rollerinde büyük çelişkiler yaratmaktadır. Sağlıklı çocuk gelişimi annenin anne gibi, babanın baba gibi olmasına bağlıdır. Şefkat ve sevgiyi ifade eden anne ile koruyuculuk ve otoriteyi temsil eden baba figürü sağlıklı aile yapısında korunmalıdır. Burada ataerkil, aşırı tutucu, astığım astık, kestiğim kestik, şiddet ve cezanın uygulandığı bir yapıdan bahsetmiyoruz.

Otorite, aile kurallarını oluşturmak ve konulmuş kuralların uygulanmasını sağlayarak, bütünlüğü korumaktır. Otorite, diktatörce ve baskı amacıyla kullanılmamalıdır. Tüm aile üyeleri otorite sahibini benimsemeli ve kuralları içselleştirmiş olmalıdır. Aksi durumda geçimsizlik doğar.

Anneler, doğanın dişilere verdiği özelliklerden dolayı sevgi ve şefkatin temsilcisidir. Bu sebeple anne, evde bir denge unsurudur. Günümüz şartlarında bu yapı pasiflik gibi algılanabilmektedir. Toplumsal baskı ve çalışan annelerin ekonomik özgürlüklerinin de etkisiyle baba rolü anneye geçebilmektedir. Fakat genetik özellikler olarak yüzbinlerce yıl içinde edindiğimiz bilinçdışı yapılar, otoriteyi erkeklere vermiştir. O evde baskın karakter ve otorite sahibi anne bile olsa, erkeğin rolü hiçbir zaman yadsınamaz. Örneğin, eve gelmekte geç kalan genç bir kız öncelikle babasının gelip gelmediğini soracaktır. Otorite annede ise, kız ile annenin didişmesi, sertleşmesi çok daha kolaydır. Kızıyla restleşen anne otoriteyi bozmamak için daha da sertleşecek, belki de şiddet uygulayacaktır. Burada ne otorite sağlanmış, ne de anne mutlu olmuştur. Sevgi ve şefkate programlanmış anne tersini yaparak içsel çatışma yaşamıştır.

İdeal olan babanın sevecenlik ve koruyuculukla karışık otoritesini koruması, anneninse babayla bütünlük içinde, sevgi ve şefkatli yapısıyla denge unsuru olmasıdır.

Tekrar ele alırsak, burada bahsedilen erkeğin baskın, güçlü, hak sahibi, despot, diktatör, cezalandırıcı, annenin ise zayıf, pasif, ezilen, ikinci planda olduğu bir durum değildir. Önemli olan kadınlık ve erkeklik yani annelik ve babalık rollerinin doğru algılanmasıdır.

Babalık modelini biraz daha açarsak, günümüzde “arkadaş gibi baba” modeli doğmuştur. Çocuklarımla yeteri kadar ilgilenemiyorum ama onlarla arkadaş gibiyim diyen pek çok babayı görmüşsünüzdür. Bu yaklaşım anneler için de geçerlidir. Bir anne ve baba öncelikle çocuğun arkadaşı değil anne-babası olmalıdır. Asıl ebeveynlik, çocuğa arkadaşlık yapmak değil, onun çevresiyle arkadaşlık kurabilmesini sağlamak, ona bu ortamı hazırlamaktır.

Çocuk, babayı baba gibi hissettiğinde huzur ve güven duyarak rahatlar. Hiçbir öğretiye dayanmadan, istisnasız tüm çocuklar “benim babam, senin babanı döver” tartışması yapar, bununla övünürler. Baba ilgisinden ve sevgisinden uzak büyüyen çocukların hayatta zorlandıklarını, kendilerine bir yön çizemediklerini psikiyatri pratiğinde sıklıkla görüyoruz. Özellikle ergenlerin alkol ve madde kötüye kullanımında, baba otoritesinin zayıflığı bariz ortadadır. Özgüven eksikliği, güçsüzlük, dirayetsizlik, kararsızlık, güçlükler karşısında kolay yılma gibi birçok psikolojik sorun, baba yokluğunda veya babası olduğu halde baba duygusu verilememiş çocuklarda çok sıktır.

Babalar, kız çocukları için de hayati derecede önemlidir. Babanın vereceği güven ve çocuğun zayıf yanlarının desteklenmesi başka kimse tarafından sağlanamaz. Kızının saçlarını okşayan bir baba, kızını dizinde yatıran bir baba, o anda kızı için büyük mutluluk kaynağıdır. Baba yokluğunda, kızlar hep bir sığınma ihtiyacı yaşarlar. Bu da ne olduğu bir türlü hissedilemeyen doyumsuzluk, huzursuzluk, hırçınlık hisleriyle açığa çıkar.

Çocuk Terbiyesi ve Çocuk Eğitimi

 Çocuk terbiyesi ile çocuk eğitimi birbirine karışan kavramlardır. Çocuk terbiyesi güzel ahlaka, insani değerlere götüren süreçtir. Belli bir konuda bilgi, beceri ve tecrübe kazanma ise eğitimdir. Eğitim iyi verilmesine rağmen içerik kötü olabilir. Yükselmek ve iyi makamlara gelmek için her şeyin mübah olduğunu savunan bir eğitim, amacını karşılasa da etik ve ahlaki yönden eksiktir.

Evrensel değerleri, örf ve adetleri, kültür ve dini değerleri referans alan eğitim ise “çocuk terbiyesi” dir.

Çocuğa terbiye verirken onun karakteri mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. Çocuk terbiyesinde birinci kural çocuğu tanımaktır.

Eğitim sistemimiz maalesef her şeyden biraz biraz öğretmeye dayalıdır. Özel yetenekler arada kaybolmakta, çocuklar ilgi alanlarına yönlendirilmemektedir. Einstein’ in Almanya’ daki meslek okulunda tarım okurken, bu çocuk çok akılsız ve ilgisiz denerek atılma noktasına geldiğini birçoğumuz bilmeyiz.

Birçok anne baba, çocuğum matematikten başarısız diyerek özel ders, ekstra kurs aldırırken, çok başarılı olduğu yabancı dil üzerine, o nasıl olsa iyi gidiyor diyerek hassasiyet göstermez. Buna benzer birçok farklı örnek verebiliriz. Anne babalar çocuklarının başarısız yönlerini desteklemeli, ilgili ve yetenekli oldukları konularda destek vererek önlerini açmalıdır.

Çocuklarının yeteneklerini keşfetme noktasında kimse ebeveynler kadar bilgi sahibi olamaz. Çocuğunun psikolojisini takip eden ve onunla empati kurabilen anne baba, çocuk için bir numaralı destektir.

Çocuğunuzun çocukluğunu yaşamasına izin verin. Bir köşede usluca oturan, koşup coşmayan, bazen yaramazlık yapıp sehpa üzerindeki bibloyu kırmayan çocuk yoğun duygusal ve psikolojik baskı altındadır. Aşırı kural ve cezalarla, çocuğun çocukluğunu yaşamasını bastırmayın. Bu baskı her zaman kural ve ceza ile de kurulmaz. Farkında olmadan çocuğunuza verdiğiniz, “yanlış yaparsan üzülürsün”, “yaramazlıkların beni hasta ediyor” gibi mesajlar nedeniyle çocuğunuz sizi üzmemek için uslu davranabilir ama çocukluğunu yaşayamaz. Bu da yaşamı boyunca içinde bir yerlerde yara olarak kalır. Psikiyatri görüşmelerimizde, yaşanmamış çocuklukların birçok ruhsal sorun olarak karşımıza çıktığını sıklıkla görüyoruz.

Ailelerin asli görevi çocuklarının yeteneklerini ve zaafiyetlerini keşfederek, çocukluklarını yaşamalarına izin vermek, ahlaki ve zihinsel gelişimlerine önderlik etmektir. Çocuğu bireysel özelliklerine göre yetiştirmek ve onun kendisi gibi olmasını sağlamak çocuk terbiyesinin ana hedefidir. Amaç çocuk görünümlü büyük adamlar yetiştirmek değil, ruhu özgür, belirli kurallar dâhilinde kendini rahtça sergileyen çocuklara sahip olmaktır.

Çocuklar hemen her şeyi deneyerek öğreneceklerdir ve büyük bir öğrenme arzusundadırlar. Onlar için bir sınır yoktur, her şey olabilirlik dâhilindedir. Yerçekimini bilmeyen bir çocuk evdeki antika vazoyu havaya atarak öğrenebilir. Buna benzer birçok örnek çocuğun yaramazlığından, haylazlığından kaynaklanmayabilir. Çocuğun asıl niyeti ortalığı dağıtmak, düzeni bozmak değildir. O, vazonun niye havada durmadığını öğrenme peşindedir. Masa örtüsünü çekerek üzerindekileri dağıtan, perdeye asılarak kornişi yere indiren çocuğa kızıp bağırmadan, ceza vermeden önce bu gerçeği hatırlamalıyız. Çocuklar hayatı tecrübe ederek öğrenirler. Hiçbir tecrübe kuru bilginin yerini tutamaz.

Psikiyatri muayenelerimizde kuru bilgiye dayalı tecrübe eksikliğinin ve buna bağlı özgüven yetersizliğinin etkilerine çok sık rastlıyoruz. Hayatı tadarak tanıyan çocuklar, bilgiye dayalı fakat tecrübe eksikliği olanlara göre daha başarılı olmaktadır. Teoriye dayalı bilgiler birilerine kanmayı ve kandırılmayı kolaylaştırmaktadır.

Anne- baba çocuğa öğrenme ve hayatı tanıma konusunda kontrollü deneyimler yaşatmalıdır. Her şeyden kısıtlanan çocuk hem bir şey öğrenemeyecek, hem hırçınlaşacaktır. Çocuğun kırabileceği, boyayıp kirletebileceği tehlikesiz ve zararsız ortamlar yaratmak çocuğa hem tecrübe kazandırır, hem de saldırgan dürtülerinin boşalımını sağlar. Televizyonu, müzik setini birkaç kez açıp kapatmasına izin vermek, hevesini almasını sağlayarak onlara zarar vermesini önleyebilir. Evde bu tür tecrübeler yaşamasına izin verilmeyen çocuk bir komşu ziyaretinde dikkatlerin üzerinde olmadığı bir anda antika vazoyu yere atarak, televizyon kumandasının düğmelerini karıştırarak çeşitli zararlar verebilir. Doğrusu anne- babanın kontrollü deneyimlerle çocuğa iyi- kötü, zararlı- zararsız eylemleri yaşatmalarıdır.

Psikiyatri Antalya, Psikiyatri Uzmanı E. Filiz Uluhan, Lara/Muratpaşa/Antalya.

26 Nisan 2023 Çarşamba

İMECE

 T.C. Kalkınma Bakanlığının 2013 yılı yatırım programında 2013K120790 numara ile yer alan İMECE Uydu Sistemleri Alt Yapı Projesi;

BiLSAT, RASAT ve GÖKTÜRK-2 tecrübesiyle metrealtı uydularda kullanılabilecek uydu alt sistemlerinin ülke içerisinde geliştirilmesi için gereken alt yapının oluşturulması amacıyla Yatırım Programı destekli “İMECE Uydu Alt Sistemleri Geliştirme Projesi” başlatıldı.

Bu kapsamda geliştirilecek olan Metre Altı Çözünürlüklü Elektro Optik Uydu Kamerası, Haberleşme Sistemi, Yıldız İzler, Güneş Algılayıcı, Elektrikli İtki Sistemi, Tepki Tekeri, Faydalı Yük Veri Kayıt Sıkıştırma Formatlama Birimi ve Yeni Nesil Uçuş Bilgisayarı'nın yüksek çözünürlüklü görüntüleme uydularında kullanılmasıyla uzay tarihçesi kazandırılması ve ekonomik değere dönüştürülmesi hedefleniyor.

TÜBİTAK 1007 Programı kapsamında desteklenen İMECE Uydu Projesi, 2017 yılında başlamış olup, 2023 yılında Uydunun fırlatılması hedeflenmektedir. İMECE Uydusu sayesinde Türkiye kendi elektro-optik kamerası ile metrealtı çözünürlüklü görüntüler elde edebilecektir.

 

 

Faydalı yük 

Kamera 

Çözünürlük

PAN 0.99 m – MSI 3.96 m

Görüntü Alanı (1 Kare)

16km X 16km

Kütle

~700 kg

Yörünge

~700 km Güneşe Eş Zamanlı

Tasarım Ömrü

5 Yıl

Ankara Sivas hızlı tren hattı açıldı! 2023 YHT hızlı tren hattı durakları ve güzergahı

 

  • Ankara Sivas hızlı tren hattı açıldı: 12 saatlik yolculuk 2 saate düşüyor! 2023 YHT Ankara Sivas hızlı tren hattı durakları ve güzergahı isimleri ne, hangi illerden geçiyor?

    Ankara Sivas hızlı tren hattı durakları ve güzergahı araştırmaları hız kazanırken Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu "Demir yollarında adeta bir seferberlik ilan ettik ve yepyeni bir dönem başlattık." ifadelerini kullandı. 12 saatlik Ankara ve Sivas arası seyahat süresini 2 saate düşürecek olan YHT Ankara Sivas hızlı tren hattı katılımıyla 26 Nisan günü açıldı. İşte 2023 YHT Ankara Sivas hızlı tren hattı durakları ve güzergahı...

  • Ankara Sivas hızlı tren hattı açıldı: 12 saatlik yolculuk 2 saate düşüyor! 2023 YHT Ankara Sivas hızlı tren hattı durakları ve güzergahı isimleri ne, hangi illerden geçiyor?

    ANKARA SİVAS HIZLI TREN HATTI AÇILDI!

    Ankara Sivas yüksek hızlı tren hattı 26 Nisan Çarşamba günü itibarı ile açıldı.

    MAYIS SONUNA KADAR ÜCRETSİZ

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, sosyal medyadan yayınladığı mesajda, "Ankara - Kırıkkale - Yozgat - Sivas Hızlı Tren Hattımız Mayıs ayı sonuna kadar ücretsiz... Milletimize hayırlı olsun" dedi.

  • Ankara Sivas hızlı tren hattı açıldı: 12 saatlik yolculuk 2 saate düşüyor! 2023 YHT Ankara Sivas hızlı tren hattı durakları ve güzergahı isimleri ne, hangi illerden geçiyor?

    ANKARA - SİVAS ARASI KAÇ KM?

    Ankara Sivas Yüksek Hızlı Tren hattının açılışı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın katılımıyla yapılacak. Saatte 250 kilometre hıza uygun olarak inşa edilen Ankara Sivas hızlı tren hattı ile 12 saatlik seyahat süresi 2 saate kadar geriliyor.

  • Ankara Sivas hızlı tren hattı açıldı: 12 saatlik yolculuk 2 saate düşüyor! 2023 YHT Ankara Sivas hızlı tren hattı durakları ve güzergahı isimleri ne, hangi illerden geçiyor?

    2023 YHT ANKARA SİVAS DURAKLARI VE GÜZERGAHI

    Elmadağ

    Kırıkkale

    Yerköy

    Yozgat

    Sorgun

    Akdağmadeni

    Yıldızeli

    Sivas

Meşhur Bilderberg toplantısına bu yıl hangi Türkler katılıyor

  Dışarıya tamamen kapalı bu kulüp, komplo teorisyenlerinin de sıkça beslendiği bir yer olma özelliğini taşıyor. Bu yıl, organizasyona 23 ül...