24 Ocak 2011 Pazartesi

Uygarlıklar Çatışması

Uygarlıklar Çatışması
Numan Hazar

Uygarlıklar çatışması görüşü 1993 yılında Amerikalı sosyal bilimci Samuel P. Huntington’ın “Foreign Affairs” dergisinde yayınlanan “Medeniyetler Çatışması” (The Clash of Civilizations) başlıklı makalesinde ortaya atılmış ve bu makale önemli yankılara yol açmıştır. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının hemen ertesinde kaleme alınan makalesinde Huntington, ABD’nin tek süper güç olarak kalması nedeniyle dünyanın artık çokkutuplu olma özelliğini yitirdiği, bölgesel düzeyde görülen çatışmaların dinî nedenlere dayandığı, bundan böyle dünyada ortaya çıkacak çatışmaların da belli başlı uygarlıklar arasında cereyan edeceği görüşünü savunmuştur.

Oysa aynı dönemde başka türlü görüşler de ileri sürül­müştür. Küreselleşme olgusunun kapsamlı boyutlara ulaşması dolayısıyla, ortaya çıkan çeşitli ekonomik, sosyal ve kültürel so­runlara rağmen dünyanın çeşitli bölgelerindeki toplumların daha hızlı etkileşim içine girdiği belirtilmiş, dünyanın son tek­nolojik gelişmelerle iletişim ağının yaygınlaşması sebebiyle bir “küresel köy” haline geldiği gözlemlerinde de bulunulmuştur.

Kaydedilen ilerlemeler sonucunda tek dünya olgusunun ortaya çıktığı, bunun da uluslararası düzeyde ahenk ve uyum getireceği düşüncesi savunulan görüşler arasındadır. Nitekim, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının küresel düzeyde çatışma or­tamının kaybolmasına ve bunun da yerini uluslar arasında gö­receli olarak bir ahenk ikliminin ve karşılıklı anlayışın belirme­sine yol açtığı ifade edilmiştir. Bu görüşü savunan Amerikalı sosyal bilimci Francis Fukuyama “Tarihin Sonu” (The End of History) isimli eserinde tarihin sonu şeklinde nitelendirdiği bir tezi geliştirmiş ve belki de şimdi insanlığın düşünce evriminin son şekline ulaşılmış olduğunu, insani değerlere dayanan son yönetim biçimi olarak Batı’nın liberal ve demokratik değerleri­nin evrensel bir nitelik kazanmış bulunduğunu ileri sürmüştür. Fukuyama ayrıca, Üçüncü Dünya’nın bazı bölgelerinde çatış­malar olabileceğini, ancak, sadece Avrupa’da değil, küresel dü­zeyde çatışma olasılığının kaybolduğunu ifade etmiştir. Sov­yetler Birliği’nin dağılması ile Çin dahil dünyanın çeşitli bölge­lerinde köklü değişiklikler meydana geldiğini, artık dünyada ideolojik çatışmaların yerini ekonomik ve teknolojik sorunların çözümlenmesi çabalarına bıraktığı görüşünü dile getirmiştir.

Uygarlıklar arasındaki güç dengesinin değiştiğine dikkat çeken Huntington, Batı’nın etkisinin göreceli olarak azaldığını, Asya uygarlıklarının ekonomik, askerî ve siyasî güçlerini yay­gınlaştırdıklarını, İslam dünyasında bir nüfus patlaması oldu­ğunu ve bunun da sadece İslam ülkeleri için değil, aynı za­manda komşuları için de istikrar bozucu bir ortamın belirme­sine yol açtığını, Batılı olmayan uygarlıkların genel olarak kendi kültürlerinin değerini vurguladığını ifade etmiştir.

Uygarlık temeline dayalı bir dünya düzeninin belirdiğini ve birbirlerine karşı kültürel yakınlık duygularını paylaşan toplumların aralarında işbirliğine yöneldiklerini belirten Huntington, toplumların bir uygarlıktan diğerine geçişini sağ­lamaya yönelik çabaların başarısız olduğunu, ülkelerin kendi uygarlıklarını temsil eden önder veya çekirdek ülke etrafında gruplaştıklarını ileri sürmüştür.

Batı’nın evrensel olma iddiasının kendisini diğer uygarlık­larla, özellikle İslam dünyası ve Çin ile çatışmaya ittiğini, uy­garlıkların çatlak hatlarındaki savaşların geniş ölçüde Müslü­manlarla Müslüman olmayan toplumlar arasında olduğunu, bunun sonucunda beliren ittifak veya dayanışmaların da uy­garlık çizgisi ile aynı olduğunu, savaşların tırmanarak yayıl­ması tehlikesinin bu şekilde ortaya çıktığını belirtmiştir.

Huntington’ın görüşlerine göre, Batı’nın bekası, Ame­rika’nın Batı kimliğini teyid etmesine ve Batılıların da kendi uygarlıklarının tek olduğunu ve evrensel olmadığını kabul et­melerine, yeniden birleşerek bu uygarlığı Batılı olmayan top­lumlara karşı korumalarına bağlı bulunmaktadır.

Huntington, küresel düzeyde uygarlıklar arasında savaş olasılığından kaçınılması için dünya liderlerinin, küresel politi­kanın çok uygarlıktan oluşan niteliğini korumayı kabul etmeleri ve bu anlayış ile işbirliğine yönelmeleri gerektiğini ileri sür­müştür.

Soğuk Savaş sırasında dünyanın Batı (Özgür Dünya), Ko­münist Blok ve Bağlantısızlar şeklinde üç bloktan ibaret oldu­ğunu belirten Huntington, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından ve Varşova Paktı sisteminin çökmesinden sonra dünyada çeşitli uygarlıklardan oluşan bir görünümün belirdiğini kaydetmiştir. Huntington’a göre, beliren yeni dünyada en yaygın, önemli ve tehlikeli çatışmalar, zengin ve yoksul toplumsal sınıflar ara­sında ya da diğer belirli ekonomik sınıflar arasında değil, çeşitli kültürel kimliklere ait olan halklar arasında olacaktır. Uygar­lıklar içerisinde kabile savaşları ve etnik çatışmalar da olacaktır. Değişik uygarlıklara mensup devletler ve gruplar arasında şid­det, tırmanma potansiyelini de içermektedir. Zira, bu uygarlık­lara mensup devletler ve gruplar kendilerine yakın olanları destekleyeceklerdir. Rwanda’daki çatışma fazla yaygın olmaya­cak, sadece komşu birkaç ülke üzerinde etkide bulunabilecektir. Bununla birlikte, Huntington’a göre, Bosna, Kafkasya, Orta Asya ve Keşmir’de uygarlıklar arasındaki çatışmalar daha geniş kapsamlı savaşlara dönüşebilecektir.

Yugoslavya’daki uyuşmazlıklarda Rusya Sırplara destek olurken, Suudi Arabistan, Türkiye, İran ve Libya Boşnaklara para ve silah yardımında bulunmuştur. Huntington’a göre, bu­nun sebebi güç dengesi politikası, ideoloji veya ekonomik çıkar olmayıp kültürel yakınlık ile açıklanabilir.

Dünyanın 7-8 farklı uygarlığa bölündüğü gerçeği göz önünde bulundurulduğunda dünyadaki olayların daha iyi an­laşılmasının mümkün olabileceği, artan uyuşmazlıklarda neyin önemli neyin önemsiz olduğunun saptanabileceği, gelişmelerin nasıl bir seyir alabileceğinin görülebileceği ve politikacıların ge­rekli önlemleri bunların ışığında alabileceği Huntington tara­fından ifade edilmiştir.

Uluslararası sorunlara uygarlıklar temeli açısından yakla­şan anlayış, dünyadaki bütünleşme güçlerinin de farkındadır ve bu gerçeğin kültürel değerlere bağlılık ve uygarlık bilinci gibi karşı güçler yarattığını da bilmektedir.

Yine Huntington’a göre, dünya bir bakıma ikiye ayrılmış­tır. Temel ayrılık, bugüne değin egemen güç olan Batı ile tüm diğer uygarlıklar arasındadır. Ancak, Batı dışındaki tüm uygar­lıklar arasında ortak olan çok az şey vardır. Özetle dünya, Batı Uygarlığı ve birçok unsurlardan oluşan Batılı olmayan dünya şeklinde iki bölüme ayrılmıştır.

Uluslararası politikadaki en önemli aktörler millî devlet­lerdir ve bu durum böyle olmaya devam da edecektir. Bununla birlikte, millî devletlerin çıkarları, ortaklıkları ve uyuşmazlıkları artan ölçüde kültür ve uygarlık unsurları ile şekil alacaktır.

Dünyada gerçekten de anarşik, kabileler ve milletler ara­sında çatışmalara elverişli bir ortam mevcuttur. Bununla bir­likte, dünya barışı ve istikrarı için en çok tehlike içeren çatış­malar farklı uygarlıklara mensup gruplar ve devletler arasın­daki çatışmalar olacaktır.

Huntington bu görüşlerini ileri sürdükten sonra son za­manlarda görülen çeşitli uluslararası sorunlarda, uygarlıklar arası farklılaşma niteliğini örnekler göstererek açıklamaya ça­lışmıştır:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Meşhur Bilderberg toplantısına bu yıl hangi Türkler katılıyor

  Dışarıya tamamen kapalı bu kulüp, komplo teorisyenlerinin de sıkça beslendiği bir yer olma özelliğini taşıyor. Bu yıl, organizasyona 23 ül...