29 Eylül 2012 Cumartesi

Türküdarın ve Türkülerin Omuzlarda Götürülmesi

Türküdarın ve Türkülerin Omuzlarda Götürülmesi
Türkülerin başı sağ olsun. Türküler yetim kaldı. “Telli Kur'an”, bir türküdarını ‘ahirete yolladı yüreğine vura vura.

HAVADA TÜRKÜLER VAR, BİR TÜRKÜDAR HAKK'A GİDİYOR
Havada türküler var, bir türküdar ölmüş, Hakk'a gidiyor. Ondandır ki türküleri daha yaslı, daha dokunaklı geliyor yüreğimize. Kendi gitti, sazı ve türküleri kaldı gönüllerde. Türküdarlık ve türküler onunla bir oldu.

“Bozkırın Tezenesi'” idi namı. “Bozkırın tezenesi kırıldı” sazından ayrılıp gitti Rabbine doğru. Anadolu aşıklık geleneğinin, yani ki abdallık geleneğinin son ustasıydı. Onun tele vuruşuyla yüreğimiz bedenimizden kopar ve tutuşarak göklere erişirdi adeta. Onu sazından Anadolu'nun bin yıllık acıları, hasretleri, aşkları, dertleri dile gelirdi. Bozlaklar onun sesinde Anadolu'nun semalarına yayılan bir feryattı.

“AY DOST!” DİYE İNLEYEN, FERYAT EDEN BİR OZANDI

Bozlak ustası Neşet Ertaş'ın sazının telinde Anadolu insanın gönül telleri vardı. Sevda türküleri, yüreğimizi titreten avazları, dakikalarca süren uzun havalarıyla gönlümüz gökle yer arasında gidip gelirdi. Babası Muharrem Ertaş gibi bozkırın ortasında “Ay dost!” diye inleyen, feryat eden bir ozandı.

Vakarlı ve edepli bir türküdardı. Türküdar, türkü söyleyen, yapan ve koruyan; türküyü hayata ve gönüllere nakşeden. Her türkü söyleyene türküdar, ayarı bozulmuş her türküye de türkü denmez.

Bağlamasının tellerinden çıkan nağmeler Anadolu'nun yüreğini bir baştan bir başa sarardı. Türküleri sağlamdı ve geleneğinden kopmamıştı. Yani ayarı bozulmuş değildi. Milletin asırlardır gönlünde demlendiği tekke ve dergahlarda pişen tasavvuf kökenli şiirlerden, bozkır göçerlerinin saf dilinden fışkıran aşk ve dertlerden meydana gelen bozlak ve türküler söyledi hep.

Bu yerli duruşundandır ki Türkiye'de sol, modernist ve “çağdaşçı” zümre onu vitrinlerine çekemediler. Türküdarlığını şuh kadın köçeklerine ve pavyon havalarına meze yapmadı.

SAZIN TELİNE DEĞİL, GÖNLÜMÜZE VURUYORDU

Türküdarlarımızdan Neşet Usta gönül dağı oldu, yağmur oldu, boran oldu, bozlak oldu gitti asıl vatanına. Türküleri yadigar kaldı türküyü millet musikisi bilenlere. Anadolu insanının yüreğine yüreğine vururdu tezenesi ile. Sazın teline vurmuyordu, gönlümüze vuruyordu. Âşık ve acılı gönlümüz onun nağmeleriyle inşirah ederdi. Onun türküleri ve bozlaklarıyla dertlerimizi, hüzünlerimizi aşikar ederdik.

TÜRKÜDARIN DEVLET KATINA DÂVET EDİLMESİ, TÜRKÜNÜN İKTİDAR OLUŞUYDU

Cumhurbaşkanının konağına Neşet Usta da çağrılmış dediklerinde “Bu ülke kurtulur” demiştim. Cumhurbaşkanı, ondan türkü söylemesini istirham etmiş dediklerinde, “Vay benim ülkem, seksen küsur yıl sonra bir cumhurbaşkanı türküyü devletin başına taşıdı, itibarını iade etti. Bu, ülkemizin yeniden bir daha asıl manasıyla kendi hüviyetine, yani kültürüne kavuşacağının alametlerindendir” diye sevinmiştim.

Sevinmem şundandır ki, Aslımızı kaybetmeden evvel, yani asıl medeniyetimizde aşıklık geleneğimiz adabınca türküdarlar, alimler, edipler ve şairlerle bir mertebede görülür ve hürmet edilirdi. Neşet Usta, bu tazim duygusunu yaşattı millete.

Öyle değil mi ey azizan? Milletin öz musikisi olan türküleri yasaklayan cumhuriyetin ceberrut suratlı devlet erkanının mekanlarında türkü değil, senfoni çalınırdı. Gözlerimize baka baka, ecdadımıza söve söve, işgalci Avrupa devletlerinin müstemleke valileri gibi Frenk müzikleri icra edilirdi devlet katlarında.

SENFONİLERİN KOVULUŞU, “GÖNÜL DAĞI” TÜRKÜSÜNÜ CUMHURBAŞKANI DİNLEYİNCE BAŞLADI

Usta türküdar Neşet Ertaş'ın bir türküsü yıktı milletsiz cumhuriyetin senfonilerini ilk kez. Cumhurbaşkanının, ondan “Gönül Dağı” türküsünü söylemesini talep etmesiyle başlamıştı, Atatürkçü cumhuriyet senfonilerinin devlet katından kovuluşu.

Türküdarımız “Gönül dağı yağmur boran olunca…” demeye başlar başlamaz, seksen küsur yıldır ruhu kirli olan cumhurbaşkanlığı makamı ve konağı, asık surat, çatık kaş despotluğundan arınmaya başlamıştı. Bunu manası şuydu: Devlet senfoniden yakasını kurtararak türkülerine dönüyor ve asıl hüviyetine yeniden kavuşuyordu.
Türküdarın ve Türkülerin Omuzlarda Götürülmesi
Türkülerin başı sağ olsun. Türküler yetim kaldı. “Telli Kur'an”, bir türküdarını ‘ahirete yolladı yüreğine vura vura.

HAVADA TÜRKÜLER VAR, BİR TÜRKÜDAR HAKK'A GİDİYOR
Havada türküler var, bir türküdar ölmüş, Hakk'a gidiyor. Ondandır ki türküleri daha yaslı, daha dokunaklı geliyor yüreğimize. Kendi gitti, sazı ve türküleri kaldı gönüllerde. Türküdarlık ve türküler onunla bir oldu.

“Bozkırın Tezenesi'” idi namı. “Bozkırın tezenesi kırıldı” sazından ayrılıp gitti Rabbine doğru. Anadolu aşıklık geleneğinin, yani ki abdallık geleneğinin son ustasıydı. Onun tele vuruşuyla yüreğimiz bedenimizden kopar ve tutuşarak göklere erişirdi adeta. Onu sazından Anadolu'nun bin yıllık acıları, hasretleri, aşkları, dertleri dile gelirdi. Bozlaklar onun sesinde Anadolu'nun semalarına yayılan bir feryattı.

“AY DOST!” DİYE İNLEYEN, FERYAT EDEN BİR OZANDI

Bozlak ustası Neşet Ertaş'ın sazının telinde Anadolu insanın gönül telleri vardı. Sevda türküleri, yüreğimizi titreten avazları, dakikalarca süren uzun havalarıyla gönlümüz gökle yer arasında gidip gelirdi. Babası Muharrem Ertaş gibi bozkırın ortasında “Ay dost!” diye inleyen, feryat eden bir ozandı.

Vakarlı ve edepli bir türküdardı. Türküdar, türkü söyleyen, yapan ve koruyan; türküyü hayata ve gönüllere nakşeden. Her türkü söyleyene türküdar, ayarı bozulmuş her türküye de türkü denmez.

Bağlamasının tellerinden çıkan nağmeler Anadolu'nun yüreğini bir baştan bir başa sarardı. Türküleri sağlamdı ve geleneğinden kopmamıştı. Yani ayarı bozulmuş değildi. Milletin asırlardır gönlünde demlendiği tekke ve dergahlarda pişen tasavvuf kökenli şiirlerden, bozkır göçerlerinin saf dilinden fışkıran aşk ve dertlerden meydana gelen bozlak ve türküler söyledi hep.

Bu yerli duruşundandır ki Türkiye'de sol, modernist ve “çağdaşçı” zümre onu vitrinlerine çekemediler. Türküdarlığını şuh kadın köçeklerine ve pavyon havalarına meze yapmadı.

SAZIN TELİNE DEĞİL, GÖNLÜMÜZE VURUYORDU

Türküdarlarımızdan Neşet Usta gönül dağı oldu, yağmur oldu, boran oldu, bozlak oldu gitti asıl vatanına. Türküleri yadigar kaldı türküyü millet musikisi bilenlere. Anadolu insanının yüreğine yüreğine vururdu tezenesi ile. Sazın teline vurmuyordu, gönlümüze vuruyordu. Âşık ve acılı gönlümüz onun nağmeleriyle inşirah ederdi. Onun türküleri ve bozlaklarıyla dertlerimizi, hüzünlerimizi aşikar ederdik.

TÜRKÜDARIN DEVLET KATINA DÂVET EDİLMESİ, TÜRKÜNÜN İKTİDAR OLUŞUYDU

Cumhurbaşkanının konağına Neşet Usta da çağrılmış dediklerinde “Bu ülke kurtulur” demiştim. Cumhurbaşkanı, ondan türkü söylemesini istirham etmiş dediklerinde, “Vay benim ülkem, seksen küsur yıl sonra bir cumhurbaşkanı türküyü devletin başına taşıdı, itibarını iade etti. Bu, ülkemizin yeniden bir daha asıl manasıyla kendi hüviyetine, yani kültürüne kavuşacağının alametlerindendir” diye sevinmiştim.

Sevinmem şundandır ki, Aslımızı kaybetmeden evvel, yani asıl medeniyetimizde aşıklık geleneğimiz adabınca türküdarlar, alimler, edipler ve şairlerle bir mertebede görülür ve hürmet edilirdi. Neşet Usta, bu tazim duygusunu yaşattı millete.

Öyle değil mi ey azizan? Milletin öz musikisi olan türküleri yasaklayan cumhuriyetin ceberrut suratlı devlet erkanının mekanlarında türkü değil, senfoni çalınırdı. Gözlerimize baka baka, ecdadımıza söve söve, işgalci Avrupa devletlerinin müstemleke valileri gibi Frenk müzikleri icra edilirdi devlet katlarında.

SENFONİLERİN KOVULUŞU, “GÖNÜL DAĞI” TÜRKÜSÜNÜ CUMHURBAŞKANI DİNLEYİNCE BAŞLADI

Usta türküdar Neşet Ertaş'ın bir türküsü yıktı milletsiz cumhuriyetin senfonilerini ilk kez. Cumhurbaşkanının, ondan “Gönül Dağı” türküsünü söylemesini talep etmesiyle başlamıştı, Atatürkçü cumhuriyet senfonilerinin devlet katından kovuluşu.

Türküdarımız “Gönül dağı yağmur boran olunca…” demeye başlar başlamaz, seksen küsur yıldır ruhu kirli olan cumhurbaşkanlığı makamı ve konağı, asık surat, çatık kaş despotluğundan arınmaya başlamıştı. Bunu manası şuydu: Devlet senfoniden yakasını kurtararak türkülerine dönüyor ve asıl hüviyetine yeniden kavuşuyordu.
Türküdarın ve Türkülerin Omuzlarda Götürülmesi
Türkülerin başı sağ olsun. Türküler yetim kaldı. “Telli Kur'an”, bir türküdarını ‘ahirete yolladı yüreğine vura vura.

HAVADA TÜRKÜLER VAR, BİR TÜRKÜDAR HAKK'A GİDİYOR
Havada türküler var, bir türküdar ölmüş, Hakk'a gidiyor. Ondandır ki türküleri daha yaslı, daha dokunaklı geliyor yüreğimize. Kendi gitti, sazı ve türküleri kaldı gönüllerde. Türküdarlık ve türküler onunla bir oldu.

“Bozkırın Tezenesi'” idi namı. “Bozkırın tezenesi kırıldı” sazından ayrılıp gitti Rabbine doğru. Anadolu aşıklık geleneğinin, yani ki abdallık geleneğinin son ustasıydı. Onun tele vuruşuyla yüreğimiz bedenimizden kopar ve tutuşarak göklere erişirdi adeta. Onu sazından Anadolu'nun bin yıllık acıları, hasretleri, aşkları, dertleri dile gelirdi. Bozlaklar onun sesinde Anadolu'nun semalarına yayılan bir feryattı.

“AY DOST!” DİYE İNLEYEN, FERYAT EDEN BİR OZANDI

Bozlak ustası Neşet Ertaş'ın sazının telinde Anadolu insanın gönül telleri vardı. Sevda türküleri, yüreğimizi titreten avazları, dakikalarca süren uzun havalarıyla gönlümüz gökle yer arasında gidip gelirdi. Babası Muharrem Ertaş gibi bozkırın ortasında “Ay dost!” diye inleyen, feryat eden bir ozandı.

Vakarlı ve edepli bir türküdardı. Türküdar, türkü söyleyen, yapan ve koruyan; türküyü hayata ve gönüllere nakşeden. Her türkü söyleyene türküdar, ayarı bozulmuş her türküye de türkü denmez.

Bağlamasının tellerinden çıkan nağmeler Anadolu'nun yüreğini bir baştan bir başa sarardı. Türküleri sağlamdı ve geleneğinden kopmamıştı. Yani ayarı bozulmuş değildi. Milletin asırlardır gönlünde demlendiği tekke ve dergahlarda pişen tasavvuf kökenli şiirlerden, bozkır göçerlerinin saf dilinden fışkıran aşk ve dertlerden meydana gelen bozlak ve türküler söyledi hep.

Bu yerli duruşundandır ki Türkiye'de sol, modernist ve “çağdaşçı” zümre onu vitrinlerine çekemediler. Türküdarlığını şuh kadın köçeklerine ve pavyon havalarına meze yapmadı.

SAZIN TELİNE DEĞİL, GÖNLÜMÜZE VURUYORDU

Türküdarlarımızdan Neşet Usta gönül dağı oldu, yağmur oldu, boran oldu, bozlak oldu gitti asıl vatanına. Türküleri yadigar kaldı türküyü millet musikisi bilenlere. Anadolu insanının yüreğine yüreğine vururdu tezenesi ile. Sazın teline vurmuyordu, gönlümüze vuruyordu. Âşık ve acılı gönlümüz onun nağmeleriyle inşirah ederdi. Onun türküleri ve bozlaklarıyla dertlerimizi, hüzünlerimizi aşikar ederdik.

TÜRKÜDARIN DEVLET KATINA DÂVET EDİLMESİ, TÜRKÜNÜN İKTİDAR OLUŞUYDU

Cumhurbaşkanının konağına Neşet Usta da çağrılmış dediklerinde “Bu ülke kurtulur” demiştim. Cumhurbaşkanı, ondan türkü söylemesini istirham etmiş dediklerinde, “Vay benim ülkem, seksen küsur yıl sonra bir cumhurbaşkanı türküyü devletin başına taşıdı, itibarını iade etti. Bu, ülkemizin yeniden bir daha asıl manasıyla kendi hüviyetine, yani kültürüne kavuşacağının alametlerindendir” diye sevinmiştim.

Sevinmem şundandır ki, Aslımızı kaybetmeden evvel, yani asıl medeniyetimizde aşıklık geleneğimiz adabınca türküdarlar, alimler, edipler ve şairlerle bir mertebede görülür ve hürmet edilirdi. Neşet Usta, bu tazim duygusunu yaşattı millete.

Öyle değil mi ey azizan? Milletin öz musikisi olan türküleri yasaklayan cumhuriyetin ceberrut suratlı devlet erkanının mekanlarında türkü değil, senfoni çalınırdı. Gözlerimize baka baka, ecdadımıza söve söve, işgalci Avrupa devletlerinin müstemleke valileri gibi Frenk müzikleri icra edilirdi devlet katlarında.

SENFONİLERİN KOVULUŞU, “GÖNÜL DAĞI” TÜRKÜSÜNÜ CUMHURBAŞKANI DİNLEYİNCE BAŞLADI

Usta türküdar Neşet Ertaş'ın bir türküsü yıktı milletsiz cumhuriyetin senfonilerini ilk kez. Cumhurbaşkanının, ondan “Gönül Dağı” türküsünü söylemesini talep etmesiyle başlamıştı, Atatürkçü cumhuriyet senfonilerinin devlet katından kovuluşu.

Türküdarımız “Gönül dağı yağmur boran olunca…” demeye başlar başlamaz, seksen küsur yıldır ruhu kirli olan cumhurbaşkanlığı makamı ve konağı, asık surat, çatık kaş despotluğundan arınmaya başlamıştı. Bunu manası şuydu: Devlet senfoniden yakasını kurtararak türkülerine dönüyor ve asıl hüviyetine yeniden kavuşuyordu.
Türkülerin başı sağ olsun. Türküler yetim kaldı. “Telli Kur'an”, bir türküdarını ‘ahirete yolladı yüreğine vura vura.

HAVADA TÜRKÜLER VAR, BİR TÜRKÜDAR HAKK'A GİDİYOR
Havada türküler var, bir türküdar ölmüş, Hakk'a gidiyor. Ondandır ki türküleri daha yaslı, daha dokunaklı geliyor yüreğimize. Kendi gitti, sazı ve türküleri kaldı gönüllerde. Türküdarlık ve türküler onunla bir oldu.

“Bozkırın Tezenesi'” idi namı. “Bozkırın tezenesi kırıldı” sazından ayrılıp gitti Rabbine doğru. Anadolu aşıklık geleneğinin, yani ki abdallık geleneğinin son ustasıydı. Onun tele vuruşuyla yüreğimiz bedenimizden kopar ve tutuşarak göklere erişirdi adeta. Onu sazından Anadolu'nun bin yıllık acıları, hasretleri, aşkları, dertleri dile gelirdi. Bozlaklar onun sesinde Anadolu'nun semalarına yayılan bir feryattı.

“AY DOST!” DİYE İNLEYEN, FERYAT EDEN BİR OZANDI

Bozlak ustası Neşet Ertaş'ın sazının telinde Anadolu insanın gönül telleri vardı. Sevda türküleri, yüreğimizi titreten avazları, dakikalarca süren uzun havalarıyla gönlümüz gökle yer arasında gidip gelirdi. Babası Muharrem Ertaş gibi bozkırın ortasında “Ay dost!” diye inleyen, feryat eden bir ozandı.

Vakarlı ve edepli bir türküdardı. Türküdar, türkü söyleyen, yapan ve koruyan; türküyü hayata ve gönüllere nakşeden. Her türkü söyleyene türküdar, ayarı bozulmuş her türküye de türkü denmez.

Bağlamasının tellerinden çıkan nağmeler Anadolu'nun yüreğini bir baştan bir başa sarardı. Türküleri sağlamdı ve geleneğinden kopmamıştı. Yani ayarı bozulmuş değildi. Milletin asırlardır gönlünde demlendiği tekke ve dergahlarda pişen tasavvuf kökenli şiirlerden, bozkır göçerlerinin saf dilinden fışkıran aşk ve dertlerden meydana gelen bozlak ve türküler söyledi hep.

Bu yerli duruşundandır ki Türkiye'de sol, modernist ve “çağdaşçı” zümre onu vitrinlerine çekemediler. Türküdarlığını şuh kadın köçeklerine ve pavyon havalarına meze yapmadı.

SAZIN TELİNE DEĞİL, GÖNLÜMÜZE VURUYORDU

Türküdarlarımızdan Neşet Usta gönül dağı oldu, yağmur oldu, boran oldu, bozlak oldu gitti asıl vatanına. Türküleri yadigar kaldı türküyü millet musikisi bilenlere. Anadolu insanının yüreğine yüreğine vururdu tezenesi ile. Sazın teline vurmuyordu, gönlümüze vuruyordu. Âşık ve acılı gönlümüz onun nağmeleriyle inşirah ederdi. Onun türküleri ve bozlaklarıyla dertlerimizi, hüzünlerimizi aşikar ederdik.

TÜRKÜDARIN DEVLET KATINA DÂVET EDİLMESİ, TÜRKÜNÜN İKTİDAR OLUŞUYDU

Cumhurbaşkanının konağına Neşet Usta da çağrılmış dediklerinde “Bu ülke kurtulur” demiştim. Cumhurbaşkanı, ondan türkü söylemesini istirham etmiş dediklerinde, “Vay benim ülkem, seksen küsur yıl sonra bir cumhurbaşkanı türküyü devletin başına taşıdı, itibarını iade etti. Bu, ülkemizin yeniden bir daha asıl manasıyla kendi hüviyetine, yani kültürüne kavuşacağının alametlerindendir” diye sevinmiştim.

Sevinmem şundandır ki, Aslımızı kaybetmeden evvel, yani asıl medeniyetimizde aşıklık geleneğimiz adabınca türküdarlar, alimler, edipler ve şairlerle bir mertebede görülür ve hürmet edilirdi. Neşet Usta, bu tazim duygusunu yaşattı millete.

Öyle değil mi ey azizan? Milletin öz musikisi olan türküleri yasaklayan cumhuriyetin ceberrut suratlı devlet erkanının mekanlarında türkü değil, senfoni çalınırdı. Gözlerimize baka baka, ecdadımıza söve söve, işgalci Avrupa devletlerinin müstemleke valileri gibi Frenk müzikleri icra edilirdi devlet katlarında.

SENFONİLERİN KOVULUŞU, “GÖNÜL DAĞI” TÜRKÜSÜNÜ CUMHURBAŞKANI DİNLEYİNCE BAŞLADI

Usta türküdar Neşet Ertaş'ın bir türküsü yıktı milletsiz cumhuriyetin senfonilerini ilk kez. Cumhurbaşkanının, ondan “Gönül Dağı” türküsünü söylemesini talep etmesiyle başlamıştı, Atatürkçü cumhuriyet senfonilerinin devlet katından kovuluşu.

Türküdarımız “Gönül dağı yağmur boran olunca…” demeye başlar başlamaz, seksen küsur yıldır ruhu kirli olan cumhurbaşkanlığı makamı ve konağı, asık surat, çatık kaş despotluğundan arınmaya başlamıştı. Bunu manası şuydu: Devlet senfoniden yakasını kurtararak türkülerine dönüyor ve asıl hüviyetine yeniden kavuşuyordu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Meşhur Bilderberg toplantısına bu yıl hangi Türkler katılıyor

  Dışarıya tamamen kapalı bu kulüp, komplo teorisyenlerinin de sıkça beslendiği bir yer olma özelliğini taşıyor. Bu yıl, organizasyona 23 ül...