29 Aralık 2013 Pazar

Semih Antalyaspor'da

Semih Şentürk, Medical Park Antalyaspor ile bir buçuk yıllığına anlaşmaya vardı. Altyapısında yetiştiği Fenerbahçe'de 2002 yılından bu yana forma giyen Semih Şentürk, sarı-lacivertli takım ile yollarını ayrırdı. 30 yaşındaki futbolcu, bir süredir görüşme halinde olduğu Medical Park Antalyaspor ile bir buçuk yıllığına anlaşmaya vardı. Fenerbahçe ile sözleşmesi bu sezon sonunda tamamlanacak olan Semih'in resmi imzayı önümüzdeki günlerde atması bekleniyor. Antalyaspor'un sarı-lacivertli takıma bonservis bedeli ödemeyeceği öğrenilirken, anlaşma detayları resmi imzaların atılmasının ardından açıklanacak. reklam 10 yaşında Özçamdibispor'da futbola başlayan Semih, 1999 yılında Fenerbahçe altyapısına transfer oldu. 2001-2002 sezonunda İzmrspor'da kiralık olarak forma giyen Semih Şentürk, 2002 yılından bu yana sarı-lacivertli takımda görev yaptı. Son dönemde Fenerbahçe'de forma şansı bulanamayan Semih, kariyerine artık Antalyaspor'da devam edecek.

23 Kasım 2013 Cumartesi

Mısır, Türk büyükelçisinin ülkeyi terketmesini istedi

Mısır Dışişleri Bakanlığı, Mısır'ın Ankara Büyükelçisi'nin geri çekilmesini, Türkiye'nin Kahire Büyükelçisi'nin ülkeden ayrılmasını ve iki ülke arasındaki diplomatik temsil düzeyinin düşürülmesini kararlaştırdı. Gül: Mısır'da olağanüstü bir dönem var Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, "Mısır Dışişleri Bakanlığı'nın, Mısır'ın Ankara Büyükelçisi'nin geri çekilmesi, Türkiye'nin Kahire Büyükelçisi'nin ülkeden ayrılması ve iki ülke arasındaki diplomatik temsil düzeyinin düşürülmesi kararını" değerlendirirken, şunları söyledi: "Orada olağanüstü bir dönem var. Ümit ederim ki Türkiye ve Mısır arasındaki bu durum geçicidir. Mısır'ın bir an evvel demokrasiye kavuşmasını temenni ederiz. Mısır ve Türkiye Akdeniz'de adeta bir elmanın iki yarısı gibidir. Ümit ediyorum ki bunlar tekrar rayına oturur."

MEB özel sürücü kursları yönetmeliğinde değişikli yaptı

Yeni yönetmenliğe göre 120 saat eğitim mecburiyeti, Halk Eğitimi Merkezi tarafından düzenlenen kursla 150 saate tamamlanıyor. Milli Eğitim Bakanlığı'nın Özel Sürücü Kursları yönetmeliğinde yaptığı değişiklik sonucunda, önceden 30 saat olan ehliyet komisyonu üyelerine verilen eğitim süresi, 150 saate çıkarıldı. Yeni yönetmenliğe göre 120 saat eğitim mecburiyeti, Halk Eğitimi Merkezi tarafından düzenlenen kursla 150 saate tamamlanıyor. Milli Eğitim Bakanlığı, Özel Sürücü Kursları yönetmeliğinde değişiklik yaptı. MEB Özel Sürücü Kursları yönetmenliğinde ve sınav esaslarında yaptığı değişiklikle 30 saat olan kurs süresini 150 saate çıkardı. Buna göre, daha önce 30 saat eğitim alarak ehliyet komisyonunda görev yapan kişiler, 120 saat daha eğitim alarak, eğitim süresini 150 saate tamamlamış olacaklar. Yeni uygulama nedeniyle Çerkezköy'de ehliyet komisyonunda yer alan görevliler için kurs düzenlendi. Halk Eğitimi Merkezi tarafından Hacı Fahri Zümbül Anadolu Lisesi'nde verilen kurs, 21 Ekim'de başladı. Hafta içi 19.00 ile 23.00 saatleri arasında verilen kursun 21 Kasım'da bitirileceği ifade edildi.

22 Kasım 2013 Cuma

Öğretmen Kariyer Basamaklarının Ayrıntıları

Milli Eğitim Bakanlığı, Başkent Öğretmenevi'nde 3 günlük süren eğitim ve istişare toplantısı gerçekleştirdi. Toplantı 81 İl Milli Eğitim Müdürünün katılımıyla gerçekleştirildi. Toplantıda, öğretmenlerin kariyer basamakları ile ilgili çalışmanın tamamlandığı ve sadece Maliiye Bakanlığı'nın onayının beklendiği bilgisi verildi. Maliye Bakanlığı bütçe onayından sonra kariyer basamakları sisteminin uygulanacağı söylendi. Öğretmenlerin kariyer basamakları 5 kademeden oluşacak 1. Stajyer öğretmen 2. Öğretmen 3. Uzman öğretmen 4. Kıdemli Uzman Öğretmen 5. Baş Öğretmen Kademeye göre maaş verilecek Her kariyerdeki öğretmenin maaşı, sorumluluğu, iş yükü ve özlük hakları farklı olacak. Kariyer basamaklarında yükselme aşamalı olacak basamakları atlamak olmayacak. Sınav'ın puanının %50'si değerlendirmeyi etkileyecek Düzenlemede ilk göze çarpan bilgiler şunlar: Kariye Basamakları; Stajyer Öğretmen, Öğretmen, Uzman Öğretmen, Kıdemli Uzman Öğretmen, Başöğretmen olmak üzere beş kademeye ayrıldı. Bu kademeler arasındaki değerlendirmeler %50 Sınav + %50 Değerlendirme Çizelgesi üzerinden oluşacak toplam puan üzerinden yapılacak. 7 yılını dolduran 'Uzmanlık Öğretmenlik Sınavı'na girebilecek Uzman Öğretmen, Kıdemli Uzman Öğretmen, Başöğretmen kademelerinde kontenjan sınırı bulunmayacak. 7 yılını dolduran öğretmenler "Uzman Öğretmenlik", 12 yılını dolduran öğretmenler "Kıdemli Uzman Öğretmenlik", 17 yılını dolduran öğretmenler "Başöğretmenlik" sınavlarına katılabilecek. Yükselme aşamalı olacak basamakları atlamak olmayacak Kariyer basamaklarında yükselme aşamalı olacak basamakları atlamak olmayacak. Geçişler kademeler arasında dikey değil yatay olarak yapılacak, yani "Uzman Öğretmen" olunmadan "Kıdemli Uzman Öğretmen" olunamayacak. Değerlendirme Çizelgesinde ise ilk göze çarpanlar şunlar: Doktora ve yüksek lisansa ek puan verilecek. Değerlendirme de öğretmenler arasında tartışma konusu da olan tezli ve tezsiz yüksek lisans ayrımı yapılacak. Kıdeme, e-akademi eğitimlerine, bilimsel, kültürel, sanatsal ve sportif etkinliklere puan verilecek. Ayrıca yayımlanmış eseri olanlara(ISBN), yurt içi ve yurt dışı hakemli dergilerde makalesi yayımlananlara, bilimsel inceleme-araştırması bulunanlar ile proje hazırlayıcısı ve yürütücülerine ek puanlar verilecek. Kariyer Basamakları Puanlama Sistemi Taslak Çalışması

Öğretmenlere Kariyer Zammı Gündemde

Yeni sistem uygulamaya girerse öğretmenler kariyer geçişlerinde sınava tabi tutulacaklar. Katıldığı bir sempozyumda açıklama yapan, Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürlüğü Grup Başkanı Ali Yılmaz, yeni sistemde uzman öğretmenlerin maaşında 200-250 TL, kıdemli uzman öğretmenlere 250-450 TL, başöğretmenlere de 450- 550 TL arasında zam amaçlandığını kaydetti. Yeni kariyer sisteminde ilk basamaktaki öğretmenlere de derecesine göre 60 TL'ye kadar zam gündemde.

25 Eylül 2013 Çarşamba

Hempel Paradoksu:

Carl Hempel'e göre "Bütün kuzgunlar siyahtır!" Bu önermeyi iki şekilde ispatlayabiliriz: a) Çok sayıda kuzgun görüp, hepsinin de siyah olduğunu tesbit ederek, b) Siyah olmayan şeylerin, aynı zamanda kuzgun da olmadığını görerek. Bilinen şu ki çok sayıda siyah kuzgun ve yine çok sayıda siyah olmayan, aynı zamanda kuzgun da olmayan cisim vardır. Siyah olmayan tüm cisimler incelenmeden bu fikre varamayız. Kırmızı cisimler için bu uygulama yapılmamışsa "bazı kuzgunlar kırmızı " da olabilir. Bu sebeplerden Hempel paradoksu, "Tümevarım" ın itibarını sarsmıştır.

1 kg = 1 ton ¿?

1 kg = 1000 gr.............(1) 2 kg = 2000 gr.............(2) (1) ve (2) çarpılırsa: 2 kg = 2.000.000 gr 2 kg = 2.000 kg.............(2.000.000 gr = 2.000 kg) 2 kg = 2 ton..................(2.000 kg = 2 ton). Dolayısı ile, 1 kg = 1 ton

Karışık Bir Hesap:

İki çocuk ayrı ayrı kalem satmaktadırlar. Her ikisinin de 30'ar tane kalemi vardır. Biri, 3 kalemi 10 TL'ye; diğeri de 2 kalemi 10 TL'ye vermektedir. İlki 30 kalemden 100 TL, diğeri de 150 TL kazanır. ( Toplam 250 TL.) Ertesi gün yine 30'ar kalemle evlerinden çıkarlar. Yolda karşılaştıklarında biri diğerine der ki: -"Gel seninle ortak olalım. 60 (30+30) kalemin 5 (2+3) tanesini 20 (10+10)TL'ye satalım. Kazandığımız parayı da paylaşırız. Basit bir hesapla 60 kalemden 240 TL kazanırlar. Yani: 5 Kalem...............20 TL ise 60 Kalem..............x TL'dir. Buradan; x=(60.20)/5= 240 TL question.gif (8366 bytes)Çocuklar, ayrı ayrı satış yaptıklarında toplam 250 TL kazanıyorlardı. Beraber sattıklarında neden 10 TL zarar ettiler?

Bütün Sayılar Eşittir Paradoksu:

a ve b birbirinden farklı herhangi iki tamsayı ve c de bunların farkı olsun: a-b=c (a-b)(a-b)=c.(a-b)..............................her iki tarafı (a-b) ile çarptık. a²-2ab+b²=ac-bc...............................parantezleri açtık. a²-2ab+b²-ac=-bc.............................ac yi sol tarafa attık. a²-2ab-ac=-bc-b²...............................b² yi sağ tarafa attık. a²-ab-ac=ab-bc-b².............................2ab nin birini sağ tarafa geçirdik. a(a-b-c)=b(a-b-c)..............................a ve b parantezine aldık. a=b....................................................(a-b-c) ler sadeleşti. (2+2=5 Paradoksunun benzeri)

Karışım Paradoksu:

Bir fincan sütümüz ve bir fincan da kahvemiz var. Bir kaşık sütten alıyoruz ve kahve fincanına döküyoruz. İyice karıştırıp oradan da bir kaşık alıyoruz ve süte döküyoruz. Şimdi sorumuz geliyor: question.gif (8366 bytes)Kahvedeki süt mü yoksa sütteki kahve mi daha fazladır? Cevap şaşırtıcı gelebilir ama karışım oranları eşittir. İşte ispatı: Kabul edelim ki karışımımız homojen olmasın. Meselâ kahveye kattığımız süt, tamamen dibe çöksün. Kahveden aldığımız miktar tabi ki sütten aldığımıza eşit olacaktır. Veya: İlk karışımdan sonra kaşığımızın yarısı süt, yarısı da kahve olsun. Bu sefer yine sütte yarım kaşık kahve, kahvede yarım kaşık süt bulunacaktır. Veya: İlk karışım homojen olsun. Aldığımız bir kaşık karışımın % 90 ını kahve, % 10 unu süt kabul edelim. Sütün % 90 ı kahvede kalmıştır. Sonuçta eksilen sütün yerini kahve dolduracağından karışım oranları eşit olur.

Cantor Paradoksu:

George Cantor'a göre bir kümenin alt kümelerinin eleman sayısı, asıl kümeden daha fazladır. Ancak bu kaide, "Bütün kümelerin kümesi" için de geçerli midir? "Bütün kümelerin kümesi", X olsun. Öyle ise her alt kümesi kendisinin elemanıdır. X'in "Alt kümeleri kümesi" de X'in alt kümesidir. Yani: 2ª Ì X (2 üzeri a, alt küme X) dir. Buradan şunu yazabiliriz: card(2ª) kucukesit.jpg (764 bytes) card(a)................1 Çünkü alt kümelerin kardinali asıl kümelerden küçüktür veya eşittir. Ancak Cantor Teoremine göre: card(2ª) > card(a)...................2 olmalıdır. 1 ve 2 çelişmektedir.

Doğru Parçası Paradoksu:

Önce doğru parçasının tarifini yapalım: Doğru Parçası: Başlangıcı ve sonu olan ve sonsuz adet noktadan oluşan doğru. Pekiyi nokta nedir? Nokta: Kalemin kağıda bıraktığı en küçük iz veya belirti.Malûmdur ki noktanın boyutu yoktur. O halde dikkat. Paradoks başlıyor: dikkat.gif (324 bytes)Noktanın boyutu olmadığına göre iki noktanın yan yana gelmesi bir şey ifade etmez. 100 nokta veya 1 milyar nokta da yan yana geldiğinde herhangi bir şekil oluşturmaz.( Çünkü şekil oluşturması için gerekli olan boyut özelliğini sağlamıyor) Bu şuna benzer ki; sıfır ile sıfırın toplamı yine sıfırdır. Milyarlarca sıfırı toplasak 'yarım' dahi etmez. O halde doğrunun tanımında bir hata var. Çünkü sonsuz adet noktanın yan yana gelmesi bir şey ifade etmez! Noktanın çok çok az da olsa boyutu olduğunu kabul etmemiz gerekir. Bu sefer de noktanın tarifi hatalı olur. dikkat.gif (324 bytes) Noktayı boyutlu kabul edelim. Karşımıza bir paradoks daha çıkar; doğru parçasında sonsuz adet nokta olduğuna göre doğru parçasının da uzunluğu sonsuz olmalıdır. Çünkü çok az da olsa boyutu olan bir şeyden sonsuz adedi yanyana gelirse sonsuz uzunluk olur. iconflash.gif (1595 bytes)2+2=5 ¿? X = Y ................................................olsun X² = X.Y............................................eşitliğin her iki tarafını 'X' ile çarptık. X² - Y² = XY - Y²..............................her iki taraftan 'Y²' çıkardık. (X + Y).(X - Y) = Y.( X-Y )...............sol tarafı çarpanlara ayırdık, sağ tarafı 'Y' parantezine aldık. ( X + Y ) = Y.....................................( X - Y )'ler sadeleşti. X + X = X..........................................X = Y olduğundan, 2.X = X..............................................'X' leri topladık. 2 = 1 ................................................'X' ler sadeleşti. 3 + 2 = 1 + 3....................................her iki tarafa '3' ilâve ettik. 5 = 4..................................................buradan, 5 = 2 + 2.......................................'4'ü, '2+2' şeklinde yazdık. HATA NEREDE?

orum şöyle eğer noktanın boyutu yoksa;doğrunun boyutu var diyoruz. Bir doğruda noktalar kümesi olarak biliniyor. Peki boyutu olmayan bir şey nasıl bir boyut oluşturuyor?

Nokta kavramı tanımlanmamış bir kavramdır. Şekillerle ifade ederken kalemin ucunun kağıtta bıraktığı leke ile göstersek de, nokta, uzayda bir konumu, bir yeri temsil eder. Tarif edilebilir şüphesiz. Ama tarif, matematiksel anlamda tanım demek değildir. Euclid'in Elements kitabında, nokta şöyle tarif edilmiş: “hiç parçası olmayan şey.” Bu tarifin bugün matematikte kullandığımız anlamda bir matematiksel tarif olmadığı açık. Bugün noktayı, uzayda bir konum olarak tarif ediyoruz. Hacmi, alanı ya da uzunluğu yok. Herhangi bir yönü yok. Matematikte, herhangi bir uzay, özellikle topolojik uzaylar, noktalardan oluşmuş var sayılırlar. Ancak tekrarlamakta yarar var, bu noktalar birer obje değillerdir. Bir konumu, bir adresi tarif ederler, Herhangi bir sınırlı reel sayılar aralığı seçelim; örneğin [0,1] aralığı. Bu şekilde yazdığımızda,0 ve 1'in aralığa dahil olduğunu kastediyoruz ve kapalı aralık diyoruz. Eğer (0,1) yazarsak, açık aralık oluyor ve 0 ile 1'in kendileri aralığımıza dahil olmuyor. Şimdi kapalı aralığımızı ikiye bölelim: [0,1/2] ve [1/2,1] aralıklarını elde ederiz. Bu iki aralığın ara kesiti 1/2 noktasıdır. Dikkat edecek olursak, bir büyüklüğü değil, bir yeri tarif etmiş olduk. Demek ki, her ne kadar bir doğru noktaların kümesi ise de, buradan, noktaların uzunluğu toplanarak doğru parçasının uzunluğu elde edilir anlamı çıkartılmamalıdır. Böyle bir tanım matematiğin tanımları, aksiyomları veya teoremleri içinde yoktur. Doğrunun tanımı da, nokta gibi, yapılmış değildir. Ancak aksiyomlar ile tarif edilmektedir. Sonsuz derecede uzun ve sonsuz derecede ince, geometrik bir obje olarak tarif ediyoruz. Bir doğru parçasının uzunluğu, iki ucundaki noktaların arasındaki mesafe hesaplanarak bulunur. Ve, kolaylık olsun diye ya da sonsuz sayıda noktanın uzunlukları toplanamadığı için değil, tanım böyle olduğu içindir. Evet, noktayı ete kemiğe büründürmeyelim. O uzayda bir adresi, bir konumu temsil eder sadece. Saygılarımla Muammer Abalı

16 Eylül 2013 Pazartesi

nezaket sözcükleri nelerdir

Sen ,Siz ,Lütfen, Teşekkür Ederim gibi sözcükler nezaket sözcükleridir Konuşurken sürekli “siz” diye hitap etmeli, gerekmedikçe “sen” dememelisiniz. Örneğin, “Bunun bir fotokopisini alır mısınız?” şeklinde hitap etmek daha doğru olacaktır. RİCA ETMENİN NEZAKETİ : Ricada bulunurken, sesiniz asla emreder ya da azarlar gibi olmamalıdır. Konuşurken sesinizin sert, alaycı, kırıcı olmamasına; yüz ifadelerinizde kızgınlık ya da alaycılık olmamasına dikkat etmelisiniz. NAPOLYONUN GAFI Konuşurken gaf yapmaktan kaçının. Hele orada bulunan, gözünüze ilişen kişiler hakkında ileri geri şeyler söylemeniz gaf yapmanın en kestirme yoludur. Bir keresinde Napolyon bir toplantıda uzaktaki bir hanımı işaret ederek yanındaki adama: "Şuna bakın ne çirkin kadın değil mi?" demiş. Adam "karımdır ekselans" diye yarşılık vermiş. Napolyon yaptığı gafı onarmak için "o değil yanındaki" demiş. Adam da "kızımdır ekselans" demiş. Gaf yapmaktan kaçınmak için ; Her düşündüğünüzü söylemeyin, uluorta konuşmayın. ALAY VE KİNAYE : Görgülü bir sekreter alay, kinaye, dedikodu, iğneleme vb. içeren türde konuşmalar yapmaz. Örneğin, büroya birisi girip çıktığında, odadan ayrılır ayrılmaz arkasından “Aman, bu da kaç yıldır bu işi yapıyor. Hala öğrenemedi, hep açıklama bekliyor” türü konuşmalar yapmanız doğru olmaz. Onlarla ilgili eleştirileriniz varsa ya yüzlerine söylersiniz (tabii ki başkalarının yanında değil) ya da arkalarından konuşmazsınız. İnsanların yüzüne gülüp, arkasından çekiştirmek ya da söylenenlere cevap verirken imalı konuşmak, karşınızdakileri küçük düşürecek bir şey söylemek doğru değildir. . HERKES DEDİKODUYU SEVER AMA. Sırf insanları kırmamak, konuşmayı nasıl sona erdireceğini bilmemek ya da grup içinde kalmak gibi nedenlerle de olsa dedikoducuları dinlemeyin. Dedikodu yapmak kadar dinlemek de size zarar verir. FARKLI DÜŞÜNSENİZDE. Herhangi birisi bir düşüncesini açtığında hemen karşıt fikir üretmeyin. Sonuna kadar dinlemeyi bilin. Hiçbir zaman kendi düşüncelerinizi kesin doğrularmış gibi ifadeler kullanmayın. “Böyle şey olmaz”, “bu çok saçma” gibi cümleler yerine “deneyimlerime göre…”, “bana göre…” gibi cümlelerle düşüncelerinizi ortaya koyabilirsiniz.

NAPOLYONUN GAFI

NAPOLYONUN GAFI Konuşurken gaf yapmaktan kaçının. Hele orada bulunan, gözünüze ilişen kişiler hakkında ileri geri şeyler söylemeniz gaf yapmanın en kestirme yoludur. Bir keresinde Napolyon bir toplantıda uzaktaki bir hanımı işaret ederek yanındaki adama: "Şuna bakın ne çirkin kadın değil mi?" demiş. Adam "karımdır ekselans" diye yarşılık vermiş. Napolyon yaptığı gafı onarmak için "o değil yanındaki" demiş. Adam da "kızımdır ekselans" demiş. Gaf yapmaktan kaçınmak için ; Her düşündüğünüzü söylemeyin, uluorta konuşmayın.

7 Temmuz 2013 Pazar

Fenerbahçe'ye 'temiz kağıdı'

Milliyet'in haberine göre; UEFA Disiplin Kurulu tarafından verilen Avrupa kupalarından 2+1 yıl men cezasına itiraz etmeye hazırlanan Fenerbahçe Kulübü'nün, Tahkim Kurulu'nda yapacağı savunma için ilginç bir çalışma başlattığı ortaya çıktı.

Sarı-lacivertli kulübün 10 Temmuz'da Nyon'a yapacağı çıkarma öncesi şike davasında adı geçen ve İstanbul 16. Ağır Ceza mahkemesi tarafından gerek tanık, gerekse sanık olarak dinlenen şahıslardan "şike iddialarıyla ilgim yoktur", "Fenerbahçe Kulübü ve yöneticilerinin TFF'den hakem talebi olmamıştır", "Fenerbahçe başkanı ve yöneticilerinin şikeyle ilgili olduklarına dair bilgim yoktur" şeklinde yazılar aldığı belirlendi. Bu arada dönemin bazı federasyon yöneticilerinin Fenerbahçe'den gelen bu talebe olumsuz yanıt verdiği de vurgulandı.

Yaklaşık 90 kişiden 60'ına ulaşan ve altında kendi imzaları bulunan dilekçeleri UEFA Tahkim Kurulu'nda yapacağı savunma sırasında kullanacağı öğrenilen Fenerbahçe Kulübü'nün, Türkiye Futbol Federasyonu 2. Etik Kurulu raporu, Disiplin ve Tahkim Kurulu kararlarını da gündeme getirebileceği ifade edildi.

UEFA Disiplin Kurulu'nun henüz şahıslarla ilgili bir karar vermemesini de savunmasında kullanmayı planlayan sarı-lacivertli kulüp avukatlarının 10 Temmuz tarihine kadar bu konuda bir karar çıkarsa, farklı bir strateji izleyecekleri kaydedildi.

YARGITAY'I MI BEKLİYOR?
Disiplin Kurulu raportörünün aralarında Aziz Yıldırım'ın da bulunduğu 5 yönetici hakkında ömür boyu men cezası talep etmesine karşın, Disiplin Kurulu'nun 25 Haziran'da açıkladığı kararlarında söz konusu şahıslara yönelik herhangi bir yaptırımın olmaması, "Kurul şahıslar ile kulüpleri ayırdı" tezinden çok, "UEFA şahıslar için yargıtay kararını bekliyor" yorumlarına neden oldu.

Raportörden Aziz Yıldırım ve diğer yöneticiler için ek rapor isteyen Disiplin Kurulu'nun, Yargıtay'dan çıkacak olası cezalarla elini güçledirmeye çalıştığı ve ömür boyu men konusunda ısrarlı olduğu iddia edildi. Fenerbahçe ile ilgili Tahkim Kurulu kararının 15 Temmuz'a kadar çıkması beklenirken, cezanın onanması durumunda sarı-lacivertli kulübün ilk hamlesi Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi nezdinde yürütmeyi durdurma isteği olacak

Tunaboylu: Vatandaşın istediği oldu

Ege Okul Kıyafetleri İmalatçıları ve Satıcıları Dayanışma Derneği Başkanı Ünal Tunaboylu, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı'nın, yönetmelik değişikliğiyle bütün okullarda velilerin yüzde 51'inin tercihi doğrultusunda kıyafet seçimi yapılacağı yönünde açıklamada bulunduğunu hatırlattı. Uzun zamandır bekledikleri müjdeli haberi almanın mutluluğunu yaşadıklarını dile getiren Tunaboylu, başta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Milli Eğitim Bakanı Avcı olmak üzere, kararda tüm emeği geçenlere teşekkür etti. Tunaboylu, mevcut yönetmelikle, Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı özel kurumlarda velilerin en az yüzde 60'ının onayıyla okul kıyafetlerinin, okul yönetimlerince belirlenebildiğini belirterek şöyle konuştu: "Gerçekleştirilen çeşitli anketlerle de velilerin okul üniformasından yana olduğu ortaya konmuştu. En azından özel okullardaki statünün bir an önce devlet okullarında da uygulanmasını bekliyorduk. Yönetmelik değişikliğiyle görüyoruz ki tüm okullarda velilerin yüzde 51'inin isteğiyle okul kıyafeti belirlenecek. Böylece vatandaşın istediği oldu. Daha demokratik bir sistem getirildi." "Allah'ın izniyle kimse kıyafetsiz kalmaz" Ünal Tunaboylu, 27 Kasım 2012 tarihli yönetmelikle okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve liselerde öğrencilerin kılık ve kıyafetinin 2013-2014 eğitim öğretim yılından itibaren serbest bırakılmasıyla sektörde adeta deprem yaşandığına dikkati çekerek, yönetmelik değişikliğinin, büyük borç yüküyle karşılaşan sektör için çok olumlu olduğunu ifade etti. Sektörde, iplikçi, kumaşçı, imalatçı, toptancı ve perakendecilerin elinde büyük stok bulunduğunu belirten Tunaboylu, şunları ifade etti: "Sektör 7 aylık kalıp yaşadı, birçok kişi işsiz kaldı, makineler atıl oldu. Bir metre kumaşın bile paraya dönmesi, sadece bizim için değil, tüm sektörler için çok önemli. Okul sezonunun imalatı üreticilerde hiç durmazdı. Okulların açılmasıyla bir sezon biter gibi gözükse de öbür sezona hazırlanılır, eksiklikler tamamlanırdı. 7 aylık kaybın 2,5 ayda telafi edilmesi, biraz zor gözüküyor. Üretecilerimize il milli eğitim ve okul müdürlükleri biraz hoş görüyle 1,5-2 ay süre verirlerse, bu toparlanır gider. Kalan aksilikler de sezon içinde tamamlanır. Allah'ın izniyle kimse kıyafetsiz kalmaz." Tunaboylu, okulların karar almasıyla yoğun sipariş almayı beklediklerini dile getirerek, "O kadar metraj malın dokunması, yeni atölyeler bulunması bir süreç. Hemen harekete geçilmesi lazım ki bu kıyafetler bir önce hazırlansın, eksiklikler tamamlansın. İletişim çağındayız. Velilerin tercihi 2-3 gün içinde alınır, karara göre okul kıyafeti seçileceği ilgili tiracet ve esnaf odalarına bildirilir, bu işe talip olanlar da gerekli hazırlıkları yaparlar" diye konuştu. Yönetmelik değişikliğinin, istihdama da olumlu etkisi olacağına dikkati çeken Tunaboylu, mevcut yönetmelikle işsiz kalan birçok kişinin, sektörün işlemesiyle yeniden iş hayatına dönebileceğini sözlerine ekledi.

KAYNAŞTIRMA EĞİTİMİ

KAYNAŞTIRMA EĞİTİMİ

Himmet YÜCELDİ
İl Eğitim Denetmeni

Bu yazımda; Kaynaştırma eğitimine tabi olan bireylerin yasal hakları ile daha ziyade, mevcut uygulamalardan ve sonuçlarından bahsedeceğim.
Gelişmiş eğitim anlayışında; engelli bireylerin ayrı ortamlarında tecrit edilmesi yerine, engelli olmayan yaşıtlarıyla aynı eğitim ortamını paylaşması fikri 1960‘lı yıllardan günümüze kadar kuvvetlenerek kabul görmüş ve en ideal boyuta ulaşmıştır.
Denetim ve rehberlik görevini ifa eden birisi olarak, okullarımızda ki normallerine göre özellikli öğrencilere çok daha fazla ilgi duymuşumdur.Bu ilgi belki de özellikli olduklarındandır. Bu ilgi, benim hayatımın her anında var olan empatik düşüncenin, yani her zaman onun yerinde olma ihtimalinin olduğu gerçeğinin hiç aklımdan çıkmamasının bir ürünüdür.
Akranlarına göre farklı özellikleri olan bireylerden bahsederken; sadece öğrenme güçlüğü çekenler, özel eğitime ihtiyacı olanlar, zekâ seviyesi düşük olanlar değil, aynı zamanda üstün zekâlılar, dâhiler de bu gruba dahildir. Ancak, benim ağırlıkla üzerinde duracağım grup; dâhiler, üstün zekâlılar değil, tam aksi olan gruplardan; öğrenme güçlüğü çekenler, özel eğitime ihtiyacı olanlar, IQ seviyesi düşük bireyler olacaktır. Sebebi ise üstün zekâlıların, dâhilerin diğer özel öğrenciler gibi dışlanma yada kaynaştırma gibi bir sıkıntılarının olmamasındandır.
Ülkemiz eğitim sisteminde özel eğitime ihtiyacı olan bireylerle ilgili yasal mevzuata bir göz atalım. Bir defa öğrenim çağına gelmiş her vatandaşın eğitim alma hakkının Anayasanın 42. maddesinde güvence altına alındığını herkes bilir. Bu güvence; Anayasanın ilgili maddesi temel alınarak alt mevzuatlarla desteklenmiştir. Mevzuat açısından baktığımızda; belki de birçok ülkenin çok çok ilerisinde özel eğitim ihtiyacı olan bireylerimiz için düzenlemeler yapılmıştır. Amaçları da güzeldir. Ciddi anlamda mali destek sağlanarak, özel sektöre de imkân tanınmıştır. Eğitimde fırsat eşitliği konusunda önemli mesafe kat edilmiştir. Yani mevzuatın uygulanması açısından teknik bazı sorunlar dışında, çok fazla sıkıntı yoktur. Bakanlığımızın ilgili birimlerinde de bu bireylerin eğitilmesi yönünde yeterli anlayış hâkimdir.
Peki, sıkıntı nerede? Sıkıntının kaynağı; yeterli mevzuata, özellikli öğrencilere gerekli eğitimin verilmesi konusunda yapısal değişikliklere gidilmesine rağmen, taraflar olarak, toplum olarak, bakış açımızda ki engellerin kaldırılması noktasında çok fazla bir değişiklik olmaması.
Öncelikle bahsettiğim gruptaki öğrencilerin hayata başlamada ki meşakkatli serüvenlerine bir bakalım. Bu bireylerin anormallikleri, ilk olarak ebeveynler tarafından fark edilmesi ile başlar. Birey fiziksel anlamda gelişme gösterir. Yaşamı boyunca nelerle karışılacağından habersiz olarak büyür. Farkında olan anne baba ise, toplumsal dışlanma baskısı ile reddetme, kabullenmeme ile başlayan direnişi, gerçek ile yüz yüze kalınca çaresizlikten kabullenme ve dolayısıyla sessiz sedasız çözüm yolları aramasıyla devam eder. Aile kendi çapında çare arayışlarına paralel olarak, var olan durumu gizlemeye devam eder, pansuman çözümler dışında, gerçek çözümü üretemeden okul çağı gelir. Çoğunlukla veli, var olan vaka hakkında okulu, öğretmeni bilgilendirmez ve bu konuda ketum kalır. Okulda durum öğretmeni tarafından fark edilince, veli ile görüşme talebi gelir. Bireydeki gözlemlerin veli ile paylaşılması sırasında, bildiği ve gizlediği durum hakkında bile, hiç haberi yokmuş gibi davranarak’ ’normal bir çocuktu ne oldu buna, benim çocuğumda bir şey yok’’söylemiyle, veli sert tepki gösterir. Okul yönetimi, rehberlik servisi ve öğretmenin zorlu ikna çabası ile RAM’a yönlendirilir. Çocuğun durumu tespit edilerek tanılaması yapılır. Buraya kadar olan meşakkatli yolculuk devede tüy misali bir şeydir. Asıl sıkıntı bundan sonra başlayacaktır.
Bireye RAM ‘’kaynaştırma eğitimi’’ önermiştir.
’’Kaynaştırma’’kelime olarak ne anlama geldiği, sokakta ki insana sorulsa, alınacak cevap yüksek oranda isabetli olacaktır. Çünkü anlamı çok karmaşık, bilinmeyecek bir kelime değildir. En basit tabiri ile konumuz açısından bakıldığında; bulunduğu ortamla hem hal olma, aykırı düşmeme, uyum sağlama vs. anlamına gelir. Aklıma güzel bir örnek geldi. Anadolu da; iyi pişmemiş yemekler için ’’suyu ayrı tanesi ayrı’’tabiri kullanırlar. Bu tam olarak anlatır mı bilemem ama aksi düşünüldüğü zaman iyi pişen bir yemekte su ile tanelerin bir biri kaynaştığını, yemeğin kıvamlı olduğunu görür, tadına bakmadan lezzetli olduğunu hissederiz. Verdiğim örnek anlattığım konu ile direk ilgili olmasa da benim anlatmaya çalıştığım konunun izahına yardımcı olacaktır. Bahse konu olan öğrencilerimizin sınıfta, bulundukları ortamdaki pozisyonlarının ne olması gerektiği hakkında az da olsa bir bilgi vermiştir.
İşimiz gereği rehberlik ve denetimler için okullarımıza sıklıkla uğruyoruz. Kaynaştırma öğrencileri ile karşılaşıyoruz.
Hepimizce malumdur ki;bu sınıflara öğrencilerin dahil edilmesi de ayrı bir sorun teşkil etmektedir. Hiç bir yasal ve insani gerekçesi olmamasına rağmen, özelliği olan öğrencilerin sınıfa kabulünde yüzler buruşuk olur. Gönülsüz kabul edilen öğrencinin en can alıcı hayatının sıkıntılı olan süreci başlamıştır. Normal olmayan öğrencinin sınıftaki normal olmayan ilk davranışına ilk tepkiler, doğal olarak yaşı gereği bilinçli olmayan, henüz empati kuramayan akranlarının gülüşmeleri ya da aşağılamaları ile başlar. Öğretmenimde hemen isabetli teşhisi koyarak, akranları tarafından gösterilen bu davranışların önüne geçemez, gerekli neşteri zamanında vuramaz ise, farkında olmadan bu davranışları pekiştirirse, kaynaştırma yerine ayrıştırma yapılmaya başlanmış, yanlış ve çıkmaz bir yola girilmiş olur.
Bu ilk tepkilere karşı sınıfın etkili ve yetkili kişisi, aynı zamanda pedagojik olarak işinin uzmanı olan öğretmenimiz tarafından yapılması gerekenlerin başında, normal olmayan bu bireyin sınıfa geliş amacını çok iyi algılanması gerekir.
Başka bir deyişle temel amacın; özel eğitime ihtiyacı olan bireylere sınıfında yapacağı etkinliklerle ile vereceği eğitim sonucunda, bireyin içinde yaşadığı toplumun bir üyesi haline getirilmesi ve kabul görmesinin sağlanacağını çok iyi bilmesi gerekir.
Zorlu ama sonunda keyif veren bir eğitim sürecinde; bu bireyi olumlu ya da olumsuz etkileme pozisyonunda ki her unsurla(sınıf arkadaşları ile diğer öğretmenlerle, diğer sınıf öğrencileri ve hatta diğer öğrenci velileri ile)desteklerini ve yardımlarını almak adına, konuyu paylaşması gerekir. Bunların tam desteği ile yola çıkarsa, sorunlu olarak sınıfına gelen birey, belki de sınıfın, öğretmenin ve okulun huzur kaynağı olacaktır.
Çünkü ‘’kaynaştırma’’sözcüğünün anlamına ve amacına uygun, engelli bireylerin engeli olmayan bireylerle eğitsel ve sosyal olarak bütünleşmesini sağlama işlemi gerçekleşmiş olacaktır.
Eğer; başlangıçta temel amaca aykırı olarak, yanlış mantık anlayışı ile ayağına engel, sınıfının düzeni bozan birey olarak görülürse, kaynaştırma yerine ayrıştırmaya hizmet edecek adımlar atmaya başlanırsa sonuç taraflar açısından hüsranla biter. Bu adımların ilk belirtilerinin de, sınıfa adım atan bireyi; ya en ön sıralarda bir yere tek başına ya da en arka sıralarda sınıfın en yaramaz öğrencisi ile birlikte oturtulması, ya da belirlenmiş bir yerinin olmaması sonucu çocuğun kontrolsüz bir şekilde istediği yere oturması şeklinde tezahür eder.
Uygulamalarda karşılaştığımız bazı hususları ise şöyledir.
Ciddi şekilde hazırlanması ve uygulanması gerekirken uygulanmayan BEP planının yanında, bu birey ile ilgili olarak öğretmenin‘’fırsat buldukça ilgileniyorum’’ demek suretiyle, bu öğrenciye yasaların vermiş olduğu eğitim hakkının gereği olan zamanın ayrılmadığı, mevzuata aykırı davranıldığı, ayrılacak zamanın ‘’kayıp zaman’’ anlayışının hakim olduğu, hatta diğer öğrencilerin hakkının gasp edilmesi olarak görüldüğü gibi yanlışların olduğu da acı bir gerçektir. Ayrıca; çoğunlukla öğretmenlerimizin, ‘’özel öğrencilerle ilgili eğitim konusunda yeterli bilgi sahibi olmadığı’’ söylemi de sıklıkla rastladığımız, işin vahim bir yönünü göstermektedir.
Sınıf ziyaretlerinde; öğretmenimizden sınıfı ile ilgili bilgi istendiğinde; genellikle, en önce bu öğrenciden bahsetmesi, onun olumsuz özelliklerinden bahsederek, sınıfın düzeninin nasıl bozduğunu, işlerini nasıl aksattığını anlatması buna verilecek en güzel örneklerden birisidir. Bu davranışından bakış açısının ne durumda olduğunun anlamak çok da zor olmasa gerekir.
Böyle bir anlayışın sonucunda; akranları ile eğitsel ve sosyal anlamda kaynaştırmak amacıyla sınıfa dahil edilen bu birey, yanlış uygulamalar sonucunda, sınıfın en çekilmez, en can sıkıcı, iyi giden işleri engelleyen, hatta fazlaca abartı olacak ama sınıf başarısının önündeki engel olarak görülmeye başlanan kişi haline gelmiş olur.
Öğretmenlerimizden beklenen salt akademik başarı değildir. Akranları ile oyun oynama, teneffüsten zamanında sınıfa gelme, söz alarak konuşma, okulunu ve sınıfını sahiplenme vs. davranışların kazanımı beklenmektedir. En önemlisi ise diğer öğrencilerin, okul ve sınıf aktivitelerinde bu bireyle beraber olmak istemeleri, dışlamamaları, kısacası kabullenmeleridir.
Öğretmenliğim ilk yıllarında yaklaşık 10-15 yıl önce yaşamış olduğum bir durumdan bahsedeceğim. Henüz kaynaştırma eğitimi, özel eğitim, destek eğitimi vs. eğitim biliminin ulaştığı modern kavramların çok kullanılmadığı ya da bizim duymadığımız bir zamanda 4.sınıf okutuyorum.
Bir öğrenci annesi ile birlikte, pusulayla sınıfıma geldi. Veli ve öğrencinin giyiminden orta halli bir aile, öğrencinin normal olmayan davranışlarından da bir sıkıntının olduğu net bir şekilde anlaşılmaktaydı. Veli fazla bilgi de vermedi. Kısa bir tanışmanın ardından çocuğunu bırakıp gitti. Gittiği andan itibaren, Emre özellikli durumunu ortaya koymaya başladı. Bu davranışlardan bazıları; arkadaşlarının defterlerini alıp yere atmak, saçlarını çekmek, sınıftan izinsiz çıkıp diğer sınıfların kapısını açarak rahatsız etmek, teneffüste arkadaşlarının yiyeceklerini alarak ısırıp geri vermek, kantinden izinsiz yiyecek almak gibi, belki onlarca davranış saymak mümkün. Bu süreçte velisini okula davet ettim. Bilgi amaçlı, görüşmek istedim. Görüşmem mümkün olmadı. Âdeta veli çocuğunu terk etmişti.
Yaklaşık bir hafta, on gün gibi bir zaman geçmişti. Bu süreçte Emre’yi gözlemledim. Şimdi ki tabir ile özel eğitime ihtiyacı olan bir çocuktu. Gözlemlerim sonucu kendime göre yapılabileceklerimi belirledim. Akademik bir gelişmenin Emre’den beklenemeyeceği, ancak çok önemli ve öncelikle sınıf ve okul kurallarının, devamında ise toplum kurallarının kavratılmasının en öncelikli faaliyetler olacağını anladım. Tespitlerimi ve yol haritamı; okulda bulunan tüm tarafların (bütün öğrencileri, öğretmenleri, kantinciyi, yrd. personelleri, okul yönetimini) bilgilendirdim. Bu bilgilendirme de Emre’nin yerinde; bizim çocuğumuz, kardeşimiz, yakınımız olabileceğini vurgu yapmam çok etkileyici oldu. Bu kişilerin, özellikle kendi sınıf öğrencilerimin çok ama çok yardımlarını aldım. Detayına girmek ve uzatmak istemiyorum. Öyleki; Emre okulun iyilik maskotu haline gelmişti. Emre ile ilgilenmek, ilgilenen kişiye ayrıcalık katmaya başlamıştı. Herkes ama herkes Emre’ye o kadar hassasiyetle davranıyorlar ki, kelimelerle anlatılamaz. Yaklaşık 3 ay sonra sınıfımın kapısı çalındı. Bir kadın içeri geldi. Emre verdiğim etkinlikten dolayı meşguldü. Ancak kapıdan giren kadını görünce ‘’anne’’ diye bağırarak yanına koştuğu zaman anladım ki gelen bu kadın Emre’nin annesi. Üç aydır çağırmama rağmen gelmeyen kadın sınıfa gelmişti. Bir defa gördüğüm kadını unutmuştum. Hiç bir şey söyleyemeden ağlamaya başladı. Diğer öğrencilerimde bu duruma çok şaşırdı. Kendisini toparladıktan sonra; ‘’Hocam size teşekkür etmeye geldim. Emre akşam eve gelince okulda olanları tek tek anlatıyor. Eve verdiğin ödevlerini büyük bir keyifle yapıyor. Daha sonra çantasını düzenliyor. Sabah erkenden kaldırmam için bana tembihte bulunuyor, daha neler anlatayım’’ dedikten sonra en önemlisi de ‘’hocam, benim çocuğuma geldiği okulda deli damgasını vurmuşlardı.’’ Deli Emre’’ diye çağırıyorlardı. Kimsenin yüzüne bakamıyordum. Siz çocuğumun deli olmadığını ispatladınız’ ’dedi. Okulumuzda ki herkesin, Emre’ye karşı kollektif olarak gösterdiği hassasiyetin en büyük ödülünü almıştık. Sınıf öğrencilerimin huzurunda olan bu olay, güzel bir hatıra olarak hafızamdan hiç çıkmadı. Sonuç olarak;
Özel Eğitime ihtiyacı olan bireylerin genelde toplumla, özelde akranlarıyla kaynaştırılması yerine ayrıştırılması tezatlığında ki Sorumlu Kim?;
Gerçekte, Yüce Allah’ın yaratırken, kuluna seçenek sunmadan kendi ilahi kudreti ile yarattığı bu çocuklar mı, yoksa onların yerinde olabilirdim, ya da onlar gibi yakınlarım, çocuklarım olabilirdi anlayışına sahip olmayan bizler mi? Cevabı çok rahat verilecek bir soru. Tabii ki bizleriz.
O halde bu cevaptan sonra ilgili ilgisiz hepimiz; kafamızı iki elimizin arasına alarak tekrar muhasebe yapalım. İnanıyorum ki sonuç çok daha güzel olacaktır.
Bu çocukların ailelerinin yaşamlarının da ne denli zor geçtiği, ayrıca yürek yakan bir konudur. Ailelerin yaşam öykülerinin ise ayrıca ele alınması gereken bir husus olduğu, bu konuda detaya girmeden ‘’Çeken bilir’ ’diyelim ve nokta koyalım.
Özetle; yasalarımızın özellikli bireylere özel önem verdiği ülkemizde, doğumu ile bilinçli ya da bilinçsiz olarak sıkıntı yaşayan ebeveynlere aşağılayıcı bakan diğer aileler ile bu bireylerin eğitimi ile yasal olarak ilgilenmek zorunda olan her eğitimcinin, karşıdakinin yerinde olma ihtimalini aklından hiç çıkarmaması gerekmektedir. Sosyolojik tabiri ile empatik anlayışa sahip olunmalıdır. Kısacası özellikli bireylerin ENGELİ-SİZ ya da ENGELİ-BİZ olmayalım. Çözüme katkı sunan bireyler olmak dileğiyle.
Himmet YÜCELDİ
İl Eğitim Denetmeni
Karabük Eğitim Denetmenleri Bşk.Yrd.

Okullarımızda Mobbing

1 Temmuz 2013 Pazartesi

Okumayı sökemediler, ders dinleyemediler!


Uyum sağlayamayanın ana okuluna gönderilmesi gündemde. Ders süresi 20 dakikaya inecek, bodrum katları oyun salonuna çevrilecek.
Milli Eğitim Bakanlığı, İl Milli Eğitim Müdürlüklerinden gelen uyarılar üzerine 4+4+4 sisteminde revizyona gidiyor. Düzenleme, özellikle 1. sınıfa başlayan 60-66 aylık çocuklarla ilgili olacak. VATAN’ın edindiği bilgiye göre bakanlıkta oluşturulacak komisyon bu konuda çalışacak. Komisyonun raporu doğrultusunda revizyonlar belirlenecek ve yeni eğitim döneminde hayata geçirilecek.
Reklam
Başta İstanbul olmak üzere il milli eğitim müdürlüklerinden gelen raporlar, sistemdeki sıkıntıları ortaya çıkardı. Bakanlık bunun üzerine yeni eğitim yılında benzer aksaklıkların yaşanmaması için önlemler almaya hazırlanıyor. Sistemde en fazla sıkıntı, 60-84 (birinci sınıf) aylık çocuklarda yaşanıyor. Bazı çocuklar henüz okumayı sökemezken, 40 dakikalık ders sürelerinin de uzun olduğu belirlendi. Bakanlık yetkilileri,
“Sistemin temelinde bir değişiklik yok, uygulamada yaşanan bazı sıkıntıları ortadan kaldıracağız. Geri adım atılması söz konusu değil” değerlendirmesinde bulundu.
Veli istese de kararı komisyon verecek
OYUN ALANI: Öğrencilerin okula bağlı kalması ve yeterli oyun aktivitesinin yapılabilmesi için oyun alanlarının oluşturulması hedefleniyor. Bu konuda belediyelerden yardım istenmesi de gündeme gelirken, boş olan bodrum katları ile çatı katlarının oyun alanı yapılması da gündemde. İmkanı olan okullarda kukla gösterisi, müzik odası gibi odaların da yapılması istenecek.
KOMİSYON KARAR VERSİN: 60-66 aylık hazır olmayan çocuklar da veli kararı ile okula başladı. Bu konuda sorunlar yaşandı. Bakanlığa, veli isteğinin yanında uzmanlardan oluşturulan bir komisyonun çocuklara “okula başlayabilir” onayını vermesi, bu onayı alamayan öğrencilerin ana okuluna gönderilmesi önerildi. Komisyon, bu öneriyi de gündemine aldı.
Yüzde 67’si en az bir kez altına kaçırdı
Anadolu Eğitim-Sen tarafından 2000 öğretmenle yapılan anketten de şu çarpıcı sonuçlar çıkmıştı:
- Birinci sınıfların yüzde 44’ü boylarına uygun olmayan sıralarda bir ders yılı oturmak zorunda kaldı
- 60-66 aylık çocukların yüzde 67’sinin en az 1 kez altına kaçırdı.
- Üst yaş gruplarındaki öğrencilerin tamamı Nisan ayında okumaya geçerken, 66 ay altındaki öğrenciler için bu oran yüzde 18’de kaldı. Yani 60-66 ay aralığında kalan çocukların yüzde 82’si yani her 5 çocuktan 4’ü Nisan ayında okumaya geçemedi.
- “1.sınıflarda yapılan sistem ve müfredat değişikliğine ilişkin herhangi bir eğitim aldınız mı?” sorusunu ise öğretmenlerin yüzde 65’i eğitim almadım diye cevaplarken, yüzde 31’i bu yönde eğitim aldığını ama işe yaramadığını, yüzde 4’ü ise eğitim aldığını ve işe yaradığını bildirdi.
Dinleme bozukluğu oluştu
MEB’in yürüttüğü çalışmalar kapsamında yeni eğitim öğretim yılında şu revizyonlar bekleniyor:
20 DAKİKALIK DERS: 40 dakikalık derslere özellikle 60- 66 aylık çocuklar uyum sağlayamadı. Çocuklarda dinleme bozukluğu, dikkatsizlik gibi olumsuzluklar ortaya çıktı. Derslerde dikkati dağılan çocuklar için 20’şer dakikalık derslerin yapılması gündemde.
ESNEK EĞİTİM: Tüm sınıfa aynı eğitimin değil, öğrencilerin ilgi ve becerilerine göre sınıfta “esnek” eğitimin hayata geçirilmesi bekleniyor.
60-70 VE 71-84: Okullarda 60-70 aylık çocuklarla, 71-84 aylık çocukların ayrı sınıflarda toplanması, yeterli öğrenci yoksa yakın okullarda birleştirme yapılması da bakanlığa gelen öneriler arasında.
SINIFLAR BÖLÜNEBİLİR: Birçok okulda 50 kişilik sınıflar ortaya çıktı. Kalabalık sınıflarda 1. sınıf öğrencilerinin motivasyonu sağlanamadı. Bu nedenle sınıf öğrencilerinin ikiye bölünmesi gündemde.
SIRADA DEĞİL MİNDERDE: Çocukların klasik sıra düzeninde değil, yerde minderde veya nerede rahat ediyorsa orada ders dinlemeleri ve tek kişilik sıraların “u” düzeninde sıralanması için düzenleme yapılması olası.
Pilot uygulama olmalıydı
İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün daha önce kamuoyuna yansıyan kapsamlı 4+4+4 raporu şöyleydi:
- Derslik ihtiyacı giderilmeli
- 40 dakikalık derste 60 aylık çocukların oturmaları, dikkatlerini derse vermeleri mümkün değildir. Sınıflarda 60-84 ay aralığındaki çocukların bir arada bulunması ciddi sorundur.
- Okula hazırlık dönemlerinin 60-70 ay arasındaki öğrencilere 3.5 ay, 70 ay üzerindekilere de 1 ay yapılmalı.
- Okul bahçe duvarları yükseltilip çizgi film karakterleri ile süslenmeli
- Kapsamlı düzenleme yapılmadan önce pilot uygulamalara bakılmalı
- Okulların fiziksel şartlarının 60 aylık çocuklar için yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.

24 Haziran 2013 Pazartesi

SENDİKAL FAALİYET HK. DPB GÖRÜŞÜ






MEB'DE ÇOK SICAK GELİŞMELER OLUYOR!

İnsan Kaynakları Genel Müdürü Hikmet Çolak Umudunu Kesmiş
Çolak’la geçen hafta görüşen bir yöneticinin izlenimlerine göre Çolak görevden alınacağı kanaatini sözleri ve vücut diliyle belli etmiş. Özel bir görüşmenin detaylarını burada yazacak değiliz ama bize aktarılana göre Çolak kısa zamanda görevden alınacak veya ayrılacak.

Ayrıca Çolak görüşmede şunları kaydetmiş: ‘Sayın Bakan’ın en öncelikli konularından biri taşra yöneticilerinin yer değiştirmesi. Taslak yayınlandıktan sonra bu hafta yayınlanacağına kesin gözüyle bakıyorum.’

Erdoğan Ayata Kırşehir’den Ayrıldı

Eski Kayseri ve Eskişehir, yeni Kırşehir il milli eğitim müdürü Erdoğan Ayata bir ay yıllık izin alarak Kırşehir’den ayrıldı. Aldığımız bilgilere göre Ayata Kırşehir’e dönmeyecekmiş gibi ayrılmış. Ankara’da genel müdürlük düzeyinde bir görev uman Ayata grup başkanlığı görevini kabul etmeyeceğini ifade etmiş. Ayata’nın Kayseri merkez ilçelerinden birinde belediye başkanı adayı olabileceği de konuşuluyor.
...
Müsteşarlık koltuğuna Yusuf Tekin’in oturmasıyla üzerindeki ölü toprağını atan Milli Eğitim Bakanlığı’ndan artık beklentiler yükseldi. Geçen hafta eğitimcilerin görüşü alınmak üzere yayınlanan taslağa 5000 yorum ve 1000 öneri gönderildiği, bunun değerlendirildiği ve yönetmeliğin her an yayınlanabileceği söyleniyor. Taşra yöneticileri yer değiştirme yönetmeliğinin bu hafta içi belki de bu gece yayınlanabileceği konuşuluyor. Bazı eğitim sitelerinde ortaya atılan ‘<il müdür yardımcıları ve ilçe müdürlerinin rotasyonunun yapılacağı, şube müdürlerinin rotasyonunun bir yıl erteleneceği’ iddiaları her ne kadar neye dayandırılıyor bilemiyorum ama şube müdürlüklerinde görevli EBS’lilerin yerlerinde bir yıl daha kalması amacıyla bir ‘orta yol’ bulunmuş olabilir.

Ayrıca eğitim yöneticileri konusunda da saatler sayılıyor. İnsan Kaynakları Genel Müdürlüğü yönetici atama konusunda ikinci bir duyuruya kadar işlem yapılmaması konusunda bir duyuru yayınladı. Bu her an eğitim kurumu yöneticileri yönetmeliğinin açıklanabileceği anlamına geliyor.
Metin KOÇER

Read more: http://www.mebpersoneli.com.tr/ozel/mebde-cok-sicak-gelismeler-oluyor-h87626.html#ixzz2X4n5w3Oq

Öğretmenler için kariyer çalışmaları..

Milli
Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Yusuf TEKİN, sosyal medya üzerinden öğretmenlere cevap veriyor. Son olarak özlük hakları konusunda çalışma var mı sorusuna 'O konuda çok ciddi olarak çalışıyoruz.' dedi.

İşte Müsteşarın açıklamaları:

Değerli öğretmen arkadaşlar, sanal ortamda oldukça verimli bir etkileşim içindeyiz. Katkı sağlayan herkese teşekkürler. En son dün ***

*** yaptığım paylaşımlara yoğun bir yorum ve öneri geldi. Teşekkürler. Bu önerilerde sıklıkla öğretmenlerin özlük hakları ile ilgili neler**

** yaptığımız soruldu. O konuda çok ciddi olarak çalışıyoruz. Temel hedefimiz öğretim üyeliğini ve öğretmenliği kariyer meslek tanımı ***

*** içine almak. Temel önerimiz kamudaki diğer kurumlarda yer alan uzman yardımcısı ve uzman sürecinin eğitim camiasında da karşılığını ***

** oluşturmak. Öğretmenliğin kariyer meslek olarak tanımlanması birçok sorunu çözecektir. Sn. Bakanımız Nabi Avcı bu konuda sürekli ***

*** bizleri talimatlandırıyor. Yakın bir zamanda taslağın ayrıntıları kamuoyu ile paylaşılır. Öğretmenliğin kariyer meslek olarak ***

*** bu sorunu kökünden çözecek inşallah. Hepinize iyi tatiller..


Read more: http://www.mebpersoneli.com.tr/bakanlik/ogretmenler-icin-kariyer-calismalari-h87934.html#ixzz2X4m0DDn0

Serbest Etkinlik Amacına Ulaştı mı?

Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı, ilk olarak ilköğretim ders müfredatına giren “Serbest Etkinlikler” dersinin, nasıl uygulanacağını belirleyen bir yazı yayımladı. 2010-2011 Öğretim yılında uygulanmak üzere,  03/09/2010 tarih ve 6181 sayılı “Serbest Etkinlikler” konulu yazı, serbest etkinlik ders saatlerindeki uygulamaların nasıl olacağını açıklıyor.
Yazıyla, ilköğretim kurumlarındaki öğrencilerin zorunlu ders saatinin azaltılarak ders yükünü hafifletmek, öğrencilere okulu daha çok sevdirmek, istek ve yetenekleri doğrultusunda etkinlikler yapmalarına ve ders seçmelerine imkân vermek amacıyla gelişmiş ülkelerdeki uygulamalar, akademik çevreler ve alandan gelen bildirimler de dikkate alınarak “İlköğretim Kurumları Haftalık Ders Çizelgesi”nin yeniden düzenlenerek; ilköğretim okullarının haftalık zorunlu ders saati toplamı 1, 2 ve 3.sınıflarda 25; 4 ve 5. sınıflarda 26 ders saati olarak belirlenmiş, buna ilaveten 1, 2 ve 3. sınıflarda 5, 4 ve 5. sınıflarda da 4 ders saatinde serbest etkinlik uygulamalarının yapılmasına  karar verildiği belirtilmiş.
 
Bakanlık yazısında, Serbest etkinliklerin amacı; “öğretici ve eğlendirici uygulamalar yoluyla öğrencilerin okulu daha çok sevmelerini, bir aile ortamı gibi benimsemelerini, okulda kendilerini rahat ifade edebilmelerini, güvende hissetmelerini, daha mutlu olmalarını sağlamak, diğer öğrencilerle etkileşimlerini artırarak sosyalleşmelerine yardımcı olmak; zihinsel, fiziksel, sosyal ve kültürel gelişimlerine katkı sağlamaktır. Serbest etkinlik saatinde uygulanacak etkinlikler yoluyla öğretmenler öğrencilerinin yeteneklerini ortaya çıkarabilecek ortamlar düzenlerken öğrenciler kendilerini tanıma imkânı elde edeceklerdir.” şeklinde belirlenmiş; Serbest etkinlik saatlerinde öncelikle öğrencilerin eğlenerek öğrenmelerine, yaratıcı zekâlarını ve hayal güçlerini; yardımlaşma, dayanışma, iş birliği, dürüstlük, empati kurma, öz güven, liderlik vb. özelliklerini geliştirmelerine, sosyal çevrelerini, yaşadıkları ortamı, millî, manevi ve evrensel değerleri tanımalarına, yaşadıkları sorunlara çözümler üretebilmelerine, toplumla uyumlu ve topluma katkısı olan bireyler olarak yetişmelerine imkân sağlayacak nitelikte uygulamalara yer verilmesi gerektiği üzerinde durulmuştur.
 
Bu çerçevede, serbest etkinlik saatlerinde öğrencilerin yaşları ve kavrama düzeyleri dikkate alınarak kişilik gelişimine yönelik; kitap okuma, drama, film izleme, yarışma, oyun, gezi ve gözlem, spor, sanat etkinlikleri vb. yapılması; öğrencilerin farklı ortamlarda bulunmaları sağlanarak sosyal yaşam becerilerinin geliştirilmesi, öğrencilerle birlikte çarşı, pazar gibi alışveriş ortamlarına giderek bütçe oluşturma, kaliteli ve uygun fiyatlı ürünü seçilmesi, çevrenin imkânları ölçüsünde sebze meyve yetiştirme, balık tutma vb. faaliyetler, yaşanılan çevreyi düzenleme, bölgenin gelir kaynağı olan meslekleri tanıma, trafik ve ev kazalarından korunma gibi etkinliklerin yaptırılması, anne babalar sınıflara davet edilerek meslekleri ve çalışmaları hakkında  öğrencilerin bilgilendirilmesi, kurum ve kuruluşlara ziyaretler düzenlenmesi gibi faaliyetler yaptırılması önerilmiştir.
 
Yine, öğrencilerin ihtiyaçları doğrultusunda özel yeteneklerini geliştirmeye yönelik etkinlikler düzenlenmesi, sınıfça okuma ve buna yönelik canlandırma, anlatılan olayı resimleme vb. etkinlikler yapılması, müzik, resim ve sporla ilgili faaliyetler yapılabileceği; öğrencilerin yabancı dildeki ses ve kelimelere aşinalığını artırmak amacıyla sınıf seviyesinde şarkı söyleme, oyun oynama, drama vb. etkinlikler yapılması, ayrıca öğrencilerin zihinsel becerilerini geliştirmeye  yönelik satranç turnuvaları, yarışmalar, bulmacalar, oyunlar, şenlikler, şiir, müzik dinletileri vb. düzenlenebileceği görüşlerine yer verilmiştir.
Yazıda, “Serbest Etkinlik” dersi ile ilgili amaç ve uygulama önerileri bu kadar detaylandırıldıktan sonra, yapılmaması gereken uygulamalar da şöyle belirlenmiştir;
Serbest Etkinlik saatinde, deneme sınavları, sınavlara hazırlık ve telafi eğitimi kesinlikle yapılmayacaktır. Beden eğitimi, müzik ve görsel sanatlar derslerinin olduğu günlerde serbest etkinlik uygulamalarının yapılmamasına özen gösterilmelidir. Serbest etkinlik saatinin içeriği ve işlenişi konusunda aileler de bilgilendirilerek gerekli iş birliği sağlanmalıdır.
2012-2013 Öğretim Yılında, İlkokullar ve Ortaokullar Haftalık Ders Çizelgesi yeniden belirlenirken, Serbest Etkinlikler dersinin, haftalık ders saati sayısı da değişti. Bu değişikliğe göre, 1.2. ve 3.sınıflarda 5 saat; 4.5. sınıflarda 4 saat olan serbest etkinlikler, 1.sınıfta 4, 2. ve 3.sınıflarda 2 saat olarak belirlenmiş, 1,2 ve 3.sınıflarda azaltılan ders, 4 ve 5.sınıflarda uygulamadan kaldırılmıştır. 
Serbest etkinlikler dersinin bugüne kadar süregelen uygulanmasına bakacak olursak; elimizde bilimsel bir araştırma sonucu olmamasına rağmen, Tün Eğitim Müfettişleri Derneğinin (TEM-DER), “4+4+4’ün   7 Aylık Uygulanmasında  Karşılaşılan  Problemler  ve  Çözüm   Yolları” başlıklı raporunun 3.maddesinde, Serbest Etkinlikler dersinin uygulanması ile ilgili olarak; “İlkokullardaki  ‘Serbest Etkinlikler’ derslerinin amacı doğrultusunda uygulanmadığı ortaya çıkmıştır. Bu ders öncelikle mihver derslerin programının yetiştirilmesi için veya öğrenciler boş bırakılarak zaman israfına sebep olmaktadır.” tespiti yapılmıştır. Bu tespit MEB’in, Serbest Etkinlikler dersinde yapılmaması gereken uygulamalar adı altında sıraladığı yasakların, öğretmenler tarafından dikkate alınmadığı ve bu dersi amacına uygun olarak işlemedikleri gerçeğini gözler önüne sermiştir. TEM-DER, çözüm önerisi olarak da;
“Bu sorun kapsamlı, ayrıntılı ve alternatifli materyal ve etkinliklerin öğretmenlere sunulmasıyla çözülebilir. Serbest Etkinlikler Dersinin farklı amaçlar için kullanılabilmesinin önüne geçilmelidir.” önerisinde bulunarak, izlenecek yol haritasını çizmiştir.
Zaten Bakanlığın, Serbest Etkinlikler ders saatlerini azaltmasının altında yatan gerçek nedenin, bu dersin uygulanmasından yeterince verimin alınamamasının olduğunun ortaya çıkmasıdır. 
Yine, büyük umutlarla öğrencilere ve velilere seçenek sunma esprisiyle, “zorunlu” olmaktan çıkarılan “Serbest Etkinlikler” dersi, uygulandığı 3 öğretim yılı boyunca, hep zorunlu olarak algılanmış ve bu şekilde uygulanmıştır. Bu dersin seçmeli olduğu konusunda, ne idareciler ve öğretmenler gerçekten bilgi sahibi olmuş, ne de veliler bu konuda bilgilendirilmiştir.
Uygulandığı 3 yıl gibi bir sürede, çıkarılış amacına ulaşmayan, amacı doğrultusunda işlenemeyen ve zaten çoğunluğu ikili eğitim yapan ilkokullarda, serbest etkinlikler dersinin uygulamadan kaldırılması, haftalık 30 ders saati altında ezilen öğretmen ve öğrencilerin bu anlamsız eziyetten kurtarılması ve haftalık ders saati sayısının, 5-9 yaş grubu çocuklara daha uygun olan haftalık  25 ders saatine çekilmesi, öğrencilere ders açısından hiçbir eksiklik yaşatmayacaktır.
Zaten, 2012-2013 Öğretim yılında yürürlüğe giren ilköğretim haftalık ders çizelgesiyle, ilkokullarda “Oyun ve Fiziki Etkinlikler Dersi” uygulanmaya başlanmıştır. Benzer içerikte iki dersin olması, şeklen olduğu kadar, içerik olarak da öğretmenlerin işini zorlaştıracaktır. Yapılması gereken ya öğretmenlere bir dosya halinde bu ders ile ilgili materyallerin sunulması, ya da bu dersin uygulamadan kaldırılmasıdır.


Read more: http://www.mebpersoneli.com.tr/serbest-etkinlik-amacina-ulasti-mi-makale,1100.html#ixzz2X4jmEWBm

21 Haziran 2013 Cuma

MEB 2013 il içi tayin


Milli Eğitim Bakanlığı, 15.05.2013 tarih ve 980028 sayılı “Yer Değiştirmeler” konulu yazısında daha önceki haberlerimize paralel işlemlerin yapılması gerektiğini İlMilli Eğitim Müdürlüklerine bildirmiştir.
 
OKUL DÖNÜŞÜMLERİ MAYIS SONU İTİBARİYLE TAMAMLANMALI
 
Bakanlık ilk önce ilköğretim okullarının bağımsız ilkokul veya ortaokul şeklinde yapılandırılmalarının Mayıs sonu itibariyle tamamlanmasını istemiştir.
 
DÖNÜŞÜM SONRASINDA NORM KADRO GÜNCELLEME İŞLEMLERİ YAPILMALI
 
Norm kadro güncelleme işlemleri 20 Mayıs 21 maziran 2013 tarihleri arasında yapılacaktır. Bu esnada sınıf öğretmenlerinin önceki sınıflarını okutmaya devam etmelerinin sağlanması istenmiştir.
 
NORM FAZLASI ÖĞRETMENE TERCİH HAKKI SUNULACAK
 
Okullara yapılan atamalar sonrasında norm kadro güncellemesi yapılacak, norm fazlası öğretmenlere, o eğitim kurumunda çalışılması geken süre şartı aranmadan il içinde yer değişikliği isteğinde bulunması hakkı tanınacaktır.
 
Norm fazlası öğretmen bulunması ama ayrılaya istekli öğretmen bulunmaması halinde, hizmet puanı en düşük öğretmen norm fazlası olarak belirlenecek, bu öğretmenler öncelikle o eğitim bölgesindeki okullara, bunun mümkün olmaması halinde ise ilçe içindeki veya il içindeki diğer okullara atanacaklardır.
 
SIRASIYLA ÖĞRETMEN ATAMALARI
 
1- Önce il içi ve iller arası isteğe bağlı ve zorunlu çalışma yükümlülüğüne bağlı nakil işlemleri yapılacak. Bu işlemler Haziran ve Temmuz aylarında yapılacak.
 
2- Alan değişikliği işlemleri Temmuz ayında yapılacak.
 
3- Özür durumundan yer değiştirmeler 15 Temmuz ila 5 Ağustos arasında yapılacak.
 
4- KPSS puanına dayalı ilk atamalar 16 ila 29 Ağustos arasında yapılacak.
 
Bakanlık Ağustos sonuı itibariyle tüm atama ve yer değiştirme işlemlerini sonuçlandırmayı planlamaktadır.

19 Haziran 2013 Çarşamba

Okuma Hızları

Okuma Hızları
Yavaş
<160
k
elime/dakika



Hızlı
350-800
kelime/dakika
Çok Hızlı
800-1300
kelime/dakika
Dakikada 80 - 160 kelime : Yavaş okuyucu. Böyle çok yavaş bir hızda düşük bir konsantrasyon
 vardır. Bu hızdaki okuyucuların genellikle anlama oranları da düşüktür
Dakikada 160 - 220 kelime : Bu değer Türkiye ortalamasıdır. Bu hızdaki konsantrasyon ve
 anlama oranı da genellikle düşüktür.
Dakikada 220 – 320 kelime: Bu aralık Türkiye’de hemen ortalama üstü iken, bu değer birçok
batı ülkesinde sadece ortalamadır.
Dakikada 320 - 500 kelime : Bu değer ortalama üstü bir değer olup, okuma hızı açısından
konsantrasyonun artma başlangıç noktasıdır.
Dakikada 500 – 800 kelime : Bu değer hem Türkiye, hem de gelişmiş batı ülkeler okuma hızı
ortalamalarına göre hızlı bir okuma değeridir. Bu hız aralığında okuyan çoğu kişinin interaktif ve
doğru bir hızlı okuma eğitimine veya kursuna katıldığı anlaşılmaktadır. Bu guruptaki okuyucuların
okuma hızlarıyla birlikte anlama oranları da yüksektir.
Dakikada 800 – 1300 kelime : Fiziksel açıdan dakikada 1300 kelime üzerine çıkmak teorik
olarak imkansızdır. Bu aralıkta çok hızlı okuyan okuyucular genellikle dakikada 500 - 800
aralığındaki okuma hızına oranla, bir miktar anlama kaybına uğrarlar. Ancak bazı çok özel hızlı
okuma eğitimlerinde dakikada 800 kelimenin üzerindeki okumalarda da anlama oranını yüksek
tutmayı sağlayan özel stratejiler öğretilmektedir.

HIZLI OKUMA TEKNİKLERİ HIZLI OKUMAYI NASIL SAĞLAR

HIZLI OKUMA TEKNİKLERİ HIZLI OKUMAYI NASIL SAĞLAR
Hızlı okuma teknikleri hızlı okumayı sağlamak için şu becerileri geliştirmeye çalışır;
1-) Her bir kelime bloğu içinde okunan kelime sayısını artırmaya çalışır (görme açısının genişletilmesi).
2-) Her bir okuma bloğunun okunma süresini azaltmaya çalışır (görsel algılama ve beynin algılama hızının artırılması).
3-) Okunan blokların kayıpsız olarak beyne yerleştirilmesini hedefler (beynin hafızaya yerleştirme ve hatırlama becerilerinin geliştirilmesi).
4-) Yukarıda belirtilen maddelerin sonucu olarak geri dönüşlerin ve takrarlı okumaların minimuma indirilmesi (konsantrasyonun artırılarak anlama oranının yükseltilmesi).
Hızlı okuma tekniklerini öğrettiğini iddia eden çoğu eğitim bu maddelerden sadece birincisine yüklenir. Esasen tek başına bu işlem hızlı okumayı sağlayamaz. Çünkü beynin hızlı bir şekilde algılamasını, öğrenilen bilgilerin hafızaya yerleştirilmesini ve gerektiğinde hatırlanmasını sağlayacak teknik ve uygulamaların yapılması göz açılarının genişletilmesinden çok daha önemlidir. Dördüncü maddede belirtilen geriye dönüşlerin çoğunun temel nedeni de ikinci ve üçüncü maddelerde belirtilen beyin fonksiyonlarının bilinçli olarak kullanılmamasından kaynaklanmaktadır.
Bir veya iki günde hızlı okuma tekniklerini öğrettiğini iddia eden kurslar da vardır. Ancak bu kadar kısa bir zamanda hızlı okumanın sağlanması ve anlama oranının artırılması mümkün değildir. Bazı hızlı okuma kursları da sadece okuma hızını artırmakta, anlama oranı ile hiç ilgilenmemektedir. Unutmayın, anlama oranını da birlikte artıramayan bir hızlı okumanın hiçbir anlamı yoktur.

Hızlı Okuma Teknikleri

HIZLI OKUMA TEKNİKLERİ
Bilginin hızla çoğaldığı çağımızda hızlı okuma tekniklerini öğrenmek neredeyse zorunlu bir hale gelmiştir. Hızlı okuma tekniklerini öğrenmek ve kullanmak yazılı materyalleri hem daha hızlı okumanızı, hem de daha fazla anlamanızı sağlamaktadır.
Her okumanın kritik noktası, okumadan önce okuyacağınız materyalden hangi bilgileri almak istediğinizi bilmekten geçer. Amacınız okuyacağınız dokümanın tartıştığı konunun sadece yapısını öğrenmekse, konuya sadece bir göz gezdirmek yeter. Tartışılan konunun tüm detaylarını algılamak istiyorsanız, bu kez parçaya bir göz gezdirmek yetmez, hiçbir şeyi atlamadan tam lineer okuma yapmalısınız.
Hızlı okuma tekniklerini öğrenmek ister göz gezdirin, ister tam lineer okuma yapın, her türlü okumada size çok önemli bir zaman kazandırmaktadır.
HIZLI OKUMAYI ENGELLEYEN TEKNİK PROBLEMLER
İlgilenmediğiniz detayları ihmal etmeyi çok iyi bilseniz de okuma stilinizdeki diğer bazı teknik problemleri çözmek okuma hızınızı ciddi şekilde artırır.
Çoğumuz ilkokul birinci sınıfta küçük çocukların tane tane okuduğu gibi okumayı öğrendik. Ancak bir yetişkin veya daha ileri seviyede bir öğrenci olarak şimdi aynı şekilde okumuyoruz. Şu anda bu makaleyi okurken göz kaslarınızın nasıl hareket ettiğini bir düşünün. Gözünüz önce bir grup kelimeyi görüyor ve okuyor, daha sonra diğer bir kelime grubuna geçiyor ve işlem böyle devam edip gidiyor. Yani her defasında kelimeleri blok blok okuyorsunuz. Kelimeleri tek tek okumuyorsunuz. Hatta mutemelen sürekli ileriye doğru kelime bloklarına doğru devam etmiyorsunuz. Tam olarak anlamadığınızı düşündüğünüz kelime bloklarına zaman zaman geri dönüp onları tekrar okuyorsunuz.
Hızlı okuma tekniklerini iyi öğrenmiş bir okuyucu her bir blokta daha çok sayıda kelime okumaktadır. Her bir bloğu çok hızlı algılamakta ve hemen bir sonraki okuma bloğuna geçmektedir. Usta bir hızlı okuyucu çok nadiren geri dönüş yaparak aynı yeri iki kere okur. Bu şekilde okumak gözün yapacağı iş yükünü önemli ölçüde azaltır. Tabi bu durum aynı süre içinde algılanan bilgi miktarını da önemli ölçüde artırır.
Hızlı okuma tekniklerini bilmeyen bir okuyucu bataklığa saplanmış gibidir. Küçük kelime bloklarını okumak için çok zaman harcar. Çok sık olarak geriye dönerek okuduğu yerleri bir kere daha okur. Tabi bu durum okumanın akıcılığını negatif etkileyerek, kişinin anlama oranına da olumsuz etki yapar. Detaylar içinde kendini kaybeder ve yazının anlattığı yapıyı tam olarak kavrayamaz. Konsantrasyonu bozulur. Ayrıca bu şekilde düzensiz olarak giden göz hareketleri göz kaslarının daha fazla yorulmasına sebep olur. İşte bu negatif etkilerden dolayı yavaş okuyucu okumayı sevmeme gibi bir alışkanlık da geliştirir.

Fener'in son gözdesi!

Stopere Bruno Alves, sol beke Kadlec, orta sahaya Holmen takviyesi yapan Fenerbahçe, gol bölgesine de yıldız bir oyuncu almak için kararlı. İşte bu doğrultuda Benfica’lı Oscar Cardozo ve Bayer Leverkusen’li Stefan Kiessling’in ardından gündeme yeni bir isim geldi. Bu yıldız, İngiltere Premier Ligi’nde Tottenham forması giyen 29 yaşındaki Emmanuel Adebayor. Ada ekibiyle sözleşmesi 2015 yılında bitecek olan ve piyasa değeri 10 milyon Euro (Yaklaşık 25 milyon TL) civarındaki Togolu forvet için girişimlerin başladığı kaydedildi. Kariyerinde Monaco, Arsenal, Manchester City ve Real Madrid gibi kulüplerin formasını giyen tecrübeli forvet, geride bıraktığımız sezonda 38 karşılaşmada rakip filelere 10 gol atarken, 3 de asist yaptı. Daha önceki transfer dönemlerinde de adı pek çok kez Fenerbahçe ile birlikte anılan Adebayor’un, Türkiye’ye bu kez daha sıcak baktığı bildirildi.

Cardozo’da temas kopmadı

Sarı-Lacivertliler’in, Kiessling için de Leverkusen’le temaslarını sürdürdüğü, Benfica’lı Cardozo konusunda da Portekiz ekibiyle görüşmelerin kesilmediği belirtildi. FANATİK’e konuşan 30 yaşındaki Paraguay’lı forvetin menaceri Pedro Alvade, “İki kulüp arasındaki görüşmelerin zora girdiği şeklinde ağzımdan yazılanlar tamamen yalan. Görüşme sürüyor. Ancak Napoli’nin, Edinson Cavani’yi satması halinde onu istediği de konuşuluyor. Ama şu an bize gelen resmi bir şey yok” dedi.

Kaynak: FANATİK

UEFA'DAN FENERBAHÇE'Yİ ZORA SOKACAK BELGE

UEFA Disiplin Kurulu, Fenerbahçe'nin geçen sezon gönderdiği temiz belgesini koz olarak kullanacak...

Şike davası nedeniyle UEFA Disiplin Kurulu'na sevk edilen ve 22 Haziran'da duruşması yapılacak olan Fenerbahçe'de heyecanlı bekleyiş sürerken, UEFA'nın elindeki "temiz belgesi", sarı-lacivertli kulübün avukatlarını zor durumda bırakacağa benziyor.
Fotomaç'ın haberine göre önceki sezon başında Fenerbahçe'nin son 5 yılı kapsayacak şekilde UEFA'ya gönderdiği "temiz belgesi", 22 Haziran'daki duruşmada Disiplin Kurulu tarafından koz olarak kullanılacak. Disiplin Kurulu, bir yandan bu belgeyi masaya koyacak diğer yandan da TFF Disiplin Kurulu'nun, Fenerbahçeli yöneticilere verdiği cezaları hatırlatıp "Hani temizdiniz?" diye soracak.

Taht oyunları güzel sözler

(Hükmü veren kılıcı sallamalıdır.)
                                                                           Ned Stark


Ne zaman bir Targaryen doğsa tanrılar yazı tura atar.
 
 
Jaime Lannister: Üç galibiyet seni fatih yapmaz.
Robb Stark: Üç mağlubiyet almaktan iyidir.
 
Çok fazla yemin var. Sana sürekli yemin ettirip duruyorlar. Kral'ı koru. Kral'a itaat et. Sırlarını sakla. İsteklerini yerine getir. Senin hayatın onun için. Ama babanın sözünü de dinle. Kardeşini sev. Masumu koru. Zayıfı savun. Tanrılara saygı duy. Kanunlara uy. Çok fazla. Ne yaparsan yap yine de bir yemini veya ötekini bozuyorsun.
Jaime Lannister
 
 
 
Taht oyunu oynadığında ya kazanırsın ya da ölürsün. Ortası yoktur.
                                                                                                     Cercei Lannister
 
 
 

13 Haziran 2013 Perşembe

'Kocaman ile yollar tekrar kesişecek'

FENERBAHÇE İLE KOCAMAN'IN YOLLARI BİR GÜN YİNE KESİŞECEK"

İzmir'de yakın arkadaşı Alparslan Görücüoğlu'nun yöneticisi olduğu Altınordu Kulübü'nü ziyaret eden, minik futbolcularla tanışıp onlarla penaltı yarışması yapan Emre, Aykut Kocaman'dan Salih Uçan'a, UEFA soruşturmasından yeni transferlere kadar pek çok konuda çarpıcı yorumlarda bulundu. Yıldız futbolcunun Emre'nin açıklamaları şöyle:

AYKUT HOCA'YA ÜZÜLDÜM

Aykut Kocaman, çok değerli bir insan ve gidişine hepimiz üzüldük. Ona olan sevgimin farkındaydı. Onunla çalışmaktan çok mutluydum. Aslında benim de beklemediğim bir ayrılık oldu. Futbolda ne yazık ki böyle ayrılıklar yaşanıyor. Fakat bu bir bayrak yarışıdır ve asıl olan Fenerbahçe'dir. Aykut hoca, kulübümüzün efsane oyuncusudur. Fenerbahçe'nin başında en fazla maça çıkan teknik direktördür. Futbolcu ve teknik direktör olarak tarihe geçmek kolay değildir. Daha uzun süre teknik direktörlük yapacağı için Fenerbahçe ile yollarının bir gün mutlaka yeniden kesişeceğini düşünüyorum. Sayın başkanımız, yabancı ya da yerli teknik adam tercihi konusunda ise en doğru kararı verecektir. Bu kadroyu en iyi şekilde sahaya sürecek hocanın tercihini yönetimimiz yapacaktır. Bu konuda taraftarımızın içi rahat olsun.

SALİH BÜYÜK DEĞER

Bucaspor'da Salih Uçan'ı keşfedip yetiştiren başta Seyit Mehmet Özkan olmak üzere herkese teşekkür ederim. Salih'in buradaki kariyerinden sonra Avrupa'da ülkemizi temsil edecek bir oyuncu olacağını düşünüyorum. Her şeyden önce zeki, ahlaklı ve çalışkan bir oyuncu. Hangi değerleri temsil ettiğinin de bilincinde. Geniş kadroları olan büyük takımlarda görev almak kolay değildir. Salih'in geçtiği yollardan geçtiğim için elimden geldiğince ona destek oluyorum. Salih, Türk futbolu için çok önemli bir değer.

ALVES ÖNEMLİ KAZANÇ

Yeni transferimiz Alves çok değerli bir oyuncu. Fenerbahçe her dönemde büyük oyunculara sahip olmuş bir kulüptür. Geçen sezon 60'ın üzerinde maç oynadık. Bu nedenle kadromuzun geniş olması büyük avantaj. Yönetim kurulumuz, transferde önemli çalışmalar yapıyor ancak resmiyet kazanmadan bir şey söylemem yanlış olur. Kısa süre içinde isimler netleşecek ve yine güçlü bir kadroyla yola çıkacağız.

HEDEF UEFA FİNALİ

Fenerbahçe'nin adının olduğu her yerde iddia vardır. Önümüzdeki sezon da önemli hedeflerimiz var. Lig şampiyonluğu ve Türkiye Kupası, bunların sadece ikisi. Ancak Avrupa'da yakaladığımız başarıyı da geliştirmek zorundayız. Fenerbahçe için UEFA Kupası finali, bu hedeflerin arasında yer alıyor. İşte bu üç hedefe, güçlü ve geniş bir kadro yapısıyla ulaşacağımıza inanıyorum.

SIKINTILAR GEÇECEK

Son 3 sezondur her yaz bir başka olayla karşılaşıyoruz. Kulübümüz, bu konularda gerekli savunmayı yaptı, yapıyor ve yapacaktır. Yaşadıklarımız, bizleri demotive ediyor. Yeni sezona tüm bu sıkıntıları geride bırakmış bir kulüp olarak gireceğiz. Taraftarlarımızın bize verdiği destek, ayakta durmamızın nedenidir. Zaten onlar her zaman bizlerin arkasında durdu. Yeni sezon da onlara şampiyonluklar kupalar hediye etmek istiyoruz. Çünkü onlar her şeyin en iyisine layıklar.

YURT DIŞI DOĞRU KARAR

Süper Kupa'nın yurt dışında oynanması çok doğru bir karar. Herkes için değişik bir tecrübe olacak. İnşallah Türk futbolu adına da iyi bir örnek olur. Kazananın kaybedeni teselli edeceği, kaybedenin ise kazananı tebrik edeceği güzel bir karşılaşma yaşanır. Ben de sakatlığımın tedavisinde önemli yol aldım. Son 5 maçı ağrılarla oynadım. 10-15 gün daha hem tedavi hem de çalışmalarım devam edecek, sonrasında da sezona en iyi şekilde gireceğim.

ALTINORDU ÖRNEK KULÜP

Altınordu A.Ş. Başkanı Seyit Mehmet Özkan, Türkiye'de bir kulübe yetiştirici kimliği kazandırmaya çalışan rol model biri. İzmir'de kısa sürede inanılmaz işler yaptığını görüyorum ve kendisini tebrik ediyorum. Altınordu'nun Türk futbolunda önemli bir noktaya geleceğine eminim. Ege Bölgesi'ndeki futbolcu potansiyeli, Altınordu'ya yansıması da çok olumlu olacaktır. Futbol Akademi'yi Altınordu'yu parlak bir geleceğe taşıyacak en önemli unsun olarak görüyorum.

GÖRÜCÜOĞLU'NDAN TEŞEKKÜR

Altınordu Başkan Vekili İbrahim Görücüoğlu ise gerçek profesyonel futbolcu adayları ile bir gün geçiren Emre Belözoğlu'na ziyareti için teşekkür ederek, "Uluslararası tecrübesi olan bir futbolcu ile bugün bir arada olanlar, futbol yaşamlarının en büyük deneyimini yaşadılar. 13 yaşındaki bir çocuğun Emre'yle karşılaştığında yaşadığı heyecanı gördük. Kendisine şahsım ve yönetim kurulu adına çok teşekkür ediyorumö dedi.

Meşhur Bilderberg toplantısına bu yıl hangi Türkler katılıyor

  Dışarıya tamamen kapalı bu kulüp, komplo teorisyenlerinin de sıkça beslendiği bir yer olma özelliğini taşıyor. Bu yıl, organizasyona 23 ül...