30 Ocak 2025 Perşembe

"Dünyanın Sahibi" Olarak Gösterilen BlackRock Adlı Bu Şirketi Hiç Duymuş muydunuz?

BlackRock, muhtemelen daha önce adını duymadığınız büyük bir varlık yönetim şirketi. Bu şirkete "dünyanın sahibi" de deniyor. Peki onu bu kadar büyük yapan ne? Şirketin sahip olduğu varlıkların değeri 10 trilyon dolar civarında. Paranın büyüklüğünü anlamanız için bir bilgi verelim. Dünya üzerinde şu anda dolaşımda olan para miktarı 40 trilyon dolar olarak görülüyor. Bu da demektir ki şirketin varlık değeri, dünyada dolaşımda olan paranın dörtte biri kadar. Fakat onu "dünyanın sahibi" yapan sadece varlıklarının değeri değil. Play Video Amerika ve Çin hariç tüm ülkelerin ekonomisinden daha büyük bir şirket. en büyük ekonomiler 2023 yılı verilerine göre bu şirketin yönetilen varlığının değeri 10 trilyon dolar olduğundan bahsetmiştik. Bu, hafife alınabilecek bir miktar değil. Öyle ki ülkelerin ekonomilerini bile sollamış. 2023 yılı IMF en büyük ekonomiler sıralamasına bakarsak bu şirket, ABD ve Çin dışında kalan ülkelerin her birinin ekonomisinden daha yüksek bir varlığa sahip. 2023 yılında ABD 26 trilyon 185 milyar dolar gelire sahipken Çin 19 trilyon 244 milyar dolarlık gelire sahip. Üçüncü sıradaki Japonya’nın ekonomisi ise BlackRock şirketinin varlıklarının yarısı kadar bile değil. blackrock şirket Her geçen gün, yönetilen varlıklarına yenilerini eklemeye devam ediyor. İçeriğimizin ilerleyen kısımlarında anlatacağım bir husus daha var. O da tek rakiplerinin kendileri olması. Medyayı elinde tutuyorlar. İzlediğiniz televizyon kanalları ile bağlantıları var. fox tv Şirket, medyada da var. BlackRock ve en büyük varlık yönetim şirketlerinden bir diğeri olan Vanguard; Time Warner, Disney ve News Corp’un en büyük sahiplerinden ikisi konumunda. Hepimizin bildiği FOX, CNN, NBC gibi kanallarda da büyük hisseleri var. BlackRock şirketi yine hepimizin bildiği New York Times ile de bağlantılı. Facebook, Instagram ve diğer sosyal medya mecralarında da pay sahibi olmaları hiç şaşırtıcı değil. Yani günümüzde herhangi birini yoldan çevirip bu şirketi sorsak bilme ihtimali oldukça düşük. Fakat ona para kazandırmış olma ihtimali yüzde 100’e yakın. Rakibinde hissesi var, rakibinin de kendisinde hissesi var. varlık yönetim şirketleri Yönettikleri fon tutarlarına göre üç büyük varlık yönetim şirketinden bahsedilir. Bunlar; BlackRock, Vanguard ve State Street isimli şirketlerdir. Üçüncü olan State Street şirketinin sahibi, BlackRock şirketi. Ayrıca en büyük hissedarı, ikinci sıradaki Vanguard şirketinin tam olarak kendisi. Kim kimin nesi, ne oluyor? Kafanız yeterince karıştıysa özet geçiyorum: İlk 3 şirketten iki tanesi ortak aileye aitken bir tanesi farklı aileye ait. Fakat o da hissedar olarak pay alıyor. Bu üç şirket, kardeş kardeş büyüyüp birbirlerini besliyorlar ama biz rakip sanıyoruz. Aladdin isimli yazılımları ile bankaları ve önemli kuruluşları ellerinde tutuyorlar. aladdin yazılım Aladdin’i bir yazılım olarak tanımlayabiliriz. İsmi masal kahramanı gibi gelse de yaptıkları oldukça gerçek! Büyük şirketler ve büyük bankalar, portföy yönetimi için bu yazılımı kullanıyorlar. Çünkü bu yazılım; her piyasa, her şirket ve her varlık hakkında oldukça hızlı bir veri toplama aracı. Verilere daha hızlı ve daha detaylı ulaşım sağlamayı hangi büyük banka, hangi büyük şirket istemez ki? BlackRock, böyle güçlü bir yazılımı ne karşılığında büyük şirket ve bankalara veriyordur? Elbet bir çıkarı vardır. Belki yazılımın bilemeyeceği ama şirket ve bankaların birinci elden aldıkları bilgileri erkenden öğreniyorlardır. Bu bir nevi güç birleştirme olayıdır diyebiliriz. Ayrıca büyük şirketlerin sahip olduğu bu şans yani Aladdin, küçük yatırımcılara dezavantaj olarak geri dönüyor. Çünkü BlackRock, piyasayı istediği şekilde yönlendirme gücünü elinde tutmuş oluyor. En büyük yatırımları arasında Apple ve Amazon var. amazon apple Şirket tam anlamıyla her taşın altından çıkıyor. Federal rezerv, sağlık sigortaları, yatırım firmaları, STK’ler ve daha nice alanda kendine büyük yer almış durumda. Otuzdan fazla ülkede faaliyet gösteriyorlar ve yüzden fazla ülkede de müşterileri var. Şirketin en büyük yatırımlarından sizin de çok iyi bildiklerinizi sıralayayım. Bu şirket; Apple, Microsoft, Intel, Amazon, Facebook, Tesla, Nike gibi markaların üst seviye yatırımcıları arasında yer alıyor. Yani şirketin ismini hayatınızda bir kere bile duymadan yıllarca onun büyümesine destek oldunuz. BlackRock CEO'su Larry Fink, krizden etkilenmeyip krizi fırsata çeviriyor. BlackRock CEO'su ve kurucu üyesi olan Fink neyi başardı da şirketi bugünkü konumuna getirebildi? 2000 yılı başlarına kadar bu şirket de tıpkı diğer varlık yönetim şirketleri gibiydi. 2000 yılı sonrası diğer şirketlerden daha hızlı büyümeye başladılar. Hızla gelişmelerinde 2008 krizi onlara yardımcı oldu diyebiliriz. Krizden bahsedildiğinde yalnızca kaybedilenler, kaybedenler akla geliyor. Fakat durum elbette böyle değil. Kaybedenler kadar kazananlar da var. BlackRock şirketi, ABD hükûmeti ile iyi ilişkileri dolayısıyla ekonomik krizden kurtulma operasyonunda görevlendirildi. Yani batmış firmaların portföyleri, işletmeleri için BlackRock şirketine devredildi. Bir anda da yükselmeye başladılar ve günümüzde büyük servete sahipler. Los Angeles'taki California Üniversitesi'nde Siyaset Bilimi alanında lisans derecesi alan Fink, yine aynı üniversitede Gayrimenkul alanında MBA derecesi aldı. First Boston'da önce menkul kıymet tüccarı sonra firmanın tahvil departmanının yöneticisi olarak görev aldı. Gayrimenkul, siyaset bilimi ve ekonomi gibi alanlardaki bilgi ve tecrübesi BlackRock şirketindeki başarısına giden adımlardı. Bitcoin’e de el atmak için adımları sürüyor. blackrock bitcoin Dahil olup üzerinden para kazanamadıkları tek yer olarak gördükleri için olsa gerek; BlackRock şirketi, ABD Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu’na başvuru yaptı. Bitcon’in düşüşünü fırsat bilerek ETF’deki Bitcoin varlıklarını saklama hizmeti için Coinbase sunmayı planlıyor. Elbette önce onaylanması gerek. Tabiri caizse kaybettikleri masa olmaya şirket, ABD Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu’na başvuru yaptığı anda Bitcoin 500 dolar daha arttı. Kararın 240 gün içinde verilmesi gerektiğine bakarak 2024 yılında açıklanması bekleniyor. Görsel Kaynağı: Aperture Sonuç olarak hemen her alanda yer alan ve "dünyayı ele geçiren" bu şirket, daha da büyümeye devam ediyor. Sınırları ne kadar zorlayacağı ise meçhul.

BlackRock

BlackRock, Inc. New York merkezli Amerikan global yatırım yönetimi şirketidir. 1988'de başlangıçta bir risk yönetimi ve sabit gelir kurumsal varlık yöneticisi olarak kurulan BlackRock, 10 trilyon $'a ulaşan yönetilen varlıklar ile 2023 yılı itibarıyla dünyanın en büyük varlık yöneticisidir.[1] BlackRock 30 ülkede 70 ofisi ve 100 ülkedeki müşterisiyle dünya çapında faaliyet göstermektedir.[2] Gücü ve finansal varlıklarının ve faaliyetlerinin büyüklüğü ve kapsamı nedeniyle BlackRock dünyanın en büyük gölge bankası olarak adlandırıldı.[3][4] 2023 yılı itibarıyla şirketin CEO'luğunu, aynı zamanda kurucu ortaklardan da olan Larry Fink yapmaktadır.[5] Hisseler, büyük sermaye grupları PNC Financial Services ve Merrill Lynch'in de % 80 hisselerinin bulunduğu kısa adıyla NYSE olarak bilinen New York Stock Exchange'da kayıtlıdır. Tarihçe BlackRock firması, 1988 yılında 88 milyar dolarlık sermayesi ile New York'ta önemli bir kuruluş olan Blackstone Group'a bağlı olarak finans ve yatırım amaçlı kuruldu. Blackstone Group'un kurucuları Larry Fink, Ralph Schlosstein ve Keith Anderson 1992 yılında Blackstone'den ayrılarak kurdukları BlackRock'ı 1999 yılında borsaya soktular. 1995'te firma başarı trendin yakalayınca PNC tarafından devralınma kararı alındı. 2006 yılında BlackRock, Merrill Lynch firması ile resmen birleşti.[6] Bu birleşme sonucu ortaya 1.357 Milyar dolarlık dev bir yatırım şirketi çıktı. Finans 2020'de, kar amacı gütmeyen American Economic Liberties Project, 'Büyük Üçlü' varlık yönetim şirketlerinin - BlackRock, Vanguard ve State Street - yönetim altındaki toplam küresel varlıkları 15 trilyon doların üzerinde yönettiği gerçeğini vurgulayan bir rapor yayınladı. Rapora göre "bu miktar ABD gayri safi yurtiçi hasılasının dörtte üçünden fazlasına eşdeğerdir."[7] Rapor, yapısal reformlar ve finans piyasalarının daha iyi düzenlenmesi çağrısında bulundu. 2021'de BlackRock, yönetim altındaki varlıkların miktarı 10 trilyon Amerikan dolarını aşmış durumdaydı. Bu, ABD'nin GSYİH'sinin yaklaşık %40'ına denk geliyor (2022'de nominal 25,347 trilyon Amerikan dolarına ulaşmış durumda).[8] Yıl[9] Gelir (milyon ABD doları) Net gelir (milyon ABD doları) Toplam varlıklar (milyon USD) AUM [10] (milyon ABD Doları) Hisse başına fiyat (USD) Sahiplik Mart 2018'de Pittsburgh, Pennsylvania merkezli PNC Finansal Hizmetleri isimli şirket, tüm hisselerin %25'ine sahip olarak BlackRock'un en büyük hissedarıydı. Mayıs 2020'de 17 milyar dolar değerindeki tüm hisseleri satmayı planladığını duyurdu. BlackRock'un %80'inden fazlası kurumsal yatırımcılara aittir. 30 Haziran 2024 itibarıyla en büyük 10 hissedar aşağıdaki tabloda listelenmiştir: Hissedar Ülke Paylaşımlar Hisse Sahipliği (%) Vanguard Grubu Amerika Birleşik Devletleri 13.215.837 9.08% BlackRock A.Ş. Amerika Birleşik Devletleri 9.515.504 7.02% State Street Şirketi Amerika Birleşik Devletleri 5.940.826 4.95% Temasek Holding Ltd. Singapur 5.133.360 4.28% Bank of America Şirketi Amerika Birleşik Devletleri 5.133.311 4.28% Sermaye Araştırması Küresel Yatırımcılar Amerika Birleşik Devletleri 4.532.590 3.78% Morgan Stanley Amerika Birleşik Devletleri 4.342.978 3.62% Charles Schwab Şirketi Amerika Birleşik Devletleri 3.768.467 3.14% Başkent Dünya Yatırımcıları Amerika Birleşik Devletleri 3.218.145 %2,68 Jeode Sermaye Yönetimi Amerika Birleşik Devletleri 2.786.395 %2,32 En iyi 10'un toplamı 44.371.576 36.07% Toplam 120.006.939 %100 Avrupa ülkelerindeki durumu BlackRock, Merrill Lynch Investment Managers hisse senetleri Almanca konuşulan ülkeler olan Almanya, Avusturya'da 200'den fazla, İsviçre'de ise yaklaşık 50 kuruluş tarafından biriktirilmektedir.

29 Ocak 2025 Çarşamba

Sürekli Büyüyen bir Evren ve İnsan

Evet, evrenin büyüklüğü ve sonsuzluğu karşısında, insanın ve hatta tüm Dünya’nın ne kadar küçük olduğu gerçekten derin bir düşünce. İnsan, evrenin devasa ölçeğinde neredeyse hiçbir şey gibi görünse de, dinamik bir evrende var olma ve anlam arayışı içinde olan bir varlık olarak kendine özgü bir yer edinmiş durumda. ------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- Evrenin Devasa Boyutları ve İnsan Evrenin sürekli genişlediğini biliyoruz. Bilimsel olarak, evrenin başlangıcı Büyük Patlama ile açıklanır ve bu olaydan itibaren her şey sürekli olarak uzaklaşıyor. Şu anki bilgilere göre, gözlemlenebilir evrenin çapı yaklaşık 93 milyar ışık yılı. Bu, sadece gözlemlenebilen kısmı, çünkü evrenin tamamı çok daha geniş olabilir. ---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- Evrenin Boyutlarına Karşı İnsan İnsanın yaşadığı Dünya, yıldızlararası mesafelerde mikroskopik bir noktadan farksız. Dünyamızın çapı yalnızca 12.742 km iken, yakınlardaki yıldızlardan birinin ışığı bize ulaşmak için yıllar alır. En yakın yıldız, Proxima Centauri, Dünya’dan yaklaşık 4.24 ışık yılı uzaklıkta. Bu mesafe, göz önünde bulundurulduğunda, insan ömrüyle kıyaslanamayacak kadar büyük. İnsanın Evren İçindeki Küçüklüğü: Evrenin büyüklüğü ve insanın yerinin küçüklüğü, birçok insanı hayret içinde bırakmış ve bazen anlam arayışını derinleştirmiştir. "Biz kimiz ki?" sorusu, insanın evrende sadece geçici bir noktada var olan bir varlık olduğu fikrini doğurur. Bu durum, bazı insanlar için anlam kaybı yaratabilirken, diğerleri için de bir anlam arayışını güçlendirebilir. Dini perspektifte de bu küçüklük, insanın yaratılış amacına dair derin bir düşünceyi beraberinde getirir. Kur’an’da, insanın evrendeki yerinin küçüklüğü ve ona verilen akıl, irade gibi özelliklerle Allah’ın kudretini anlaması için bir fırsat olduğu vurgulanır. "Gökleri ve yeri yaratan Allah, insanın düşünmesini, akıl erdirip hikmetle hareket etmesini istemektedir." (Evrenin büyüklüğüne ve insanın küçük yerine rağmen, düşünme ve anlam arayışına önem verilir.) İnsan ve Evrenin Bağlantısı: İnsan, evrenin içinde küçük bir nokta gibi görünse de, evrenle etkileşime giren ve onu anlamaya çalışan bir varlık olarak önemli bir rol oynar. Bu, insanın evrende fiziksel bir varlık olmasının ötesinde, onun düşünsel ve manevi bir yönü olduğunu gösterir. İnsan sadece evreni gözlemlemekle kalmaz, aynı zamanda evrenin anlamını sorgular, yaratılış amacını keşfetmeye çalışır. Bir bakıma, insanın evrendeki yeri, evrenin işleyişini ve düzenini anlamaya çalışırken kendini keşfetmesiyle daha da anlamlı hale gelir. Bu, insanın varlık amacını sorgularken, evrenin muazzam büyüklüğü karşısında bir tür alçakgönüllülük duygusunu da beraberinde getirebilir. Sonuç: Evrenin büyüklüğü ve insanın bu devasa yapı içinde sadece bir nokta gibi olması, birçok insanı mütevazı kılabilir, ancak aynı zamanda bu minik nokta içinde bir anlam arayışı da güçlenir. Belki de insan, küçük bir varlık olmasına rağmen, evrenin kendisiyle olan bağlarını anlamaya çalışarak evreni daha derin bir şekilde kavrar.

İNSAN VE EVRENİN DİNİ PERSPEKTİFTEN İLİŞKİSİ

İNSAN VE EVRENİN DİNİ PERSPEKTİFTEN İLİŞKİSİ 1. Evrenin Yaratılışı ve Düzeni Kur’an’a göre evren, Allah tarafından bir düzen içinde yaratılmıştır. "Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, akıl sahipleri için elbette ibretler vardır." (Âl-i İmrân, 3:190) Modern bilimde Büyük Patlama (Big Bang) teorisi evrenin bir başlangıcı olduğunu gösterirken, bu durum İslam’daki "Allah’ın her şeyi bir ölçüyle yarattığı" anlayışıyla da örtüşebilir. 2. İnsan ve Yeryüzündeki Konumu "Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım." (Zâriyât, 51:56) → İnsan, Allah’a kulluk etmekle sorumludur. "O, yeryüzündeki her şeyi sizin için yarattı." (Bakara, 2:29) → Evren, insanın faydalanması için yaratılmıştır ama bu aynı zamanda bir imtihan vesilesidir. 3. İnsan, Halife ve Sorumluluk Sahibi Bir Varlık "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım." (Bakara, 2:30) → İnsan, yeryüzünde Allah’ın halifesi (temsilcisi) olarak sorumluluk sahibidir. → Doğaya zarar vermemeli, adaleti sağlamalı, ilim ve hikmetle hareket etmelidir. 4. İnsan ve Evrenin Geçiciliği "Her şey yok olacak, baki kalacak olan yalnızca Rabbinin Zâtıdır." (Rahmân, 55:26-27) → Evren ve dünya fanidir, ebedi olan ise Allah’tır. → İnsan bu dünyada geçici bir yolcudur ve asıl yurdu ahirettir. 5. Bilim ve Kur’an: Evreni Anlama Yolunda İnsan Kur’an, evreni ve doğayı incelemeyi teşvik eder: "De ki: Göklerde ve yerde neler var, bir bakın!" (Yunus, 10:101) İslam, bilimi reddetmez; aksine, ilimle Allah’ın kudretini anlamayı teşvik eder. İslam âlimleri (İbn Sina, El-Biruni, İbn Heysem gibi) evreni anlamak için bilimsel çalışmalar yapmıştır. SONUÇ İnsan, evrenin bir parçasıdır ama aynı zamanda ona akıl ve irade verilmiş, sorumluluk yüklenmiş bir varlıktır. Evren Allah’ın sanatının bir tezahürüdür ve insan bu düzeni anlamaya, korumaya ve Allah’a kulluk etmeye davet edilmiştir.

Dini açıdan inanma ihtiyacı

Dini açıdan inanma ihtiyacı, insanın varoluşsal sorularına cevap bulma arayışının bir sonucudur. Tarih boyunca insanlar, Tanrı’nın varlığı, ölümden sonra yaşam, ahlaki sorumluluklar ve evrenin düzeni gibi konularda inanç sistemleri geliştirmiştir. Dini İnanç ve İhtiyaç Dini inanma ihtiyacı, genellikle şu temel unsurlardan beslenir: Yaratıcıya Olan Fıtri Eğilim Pek çok dini öğreti, insanın doğuştan bir yaratıcıya inanma eğiliminde olduğunu savunur. İslam’da bu, "fıtrat" kavramı ile açıklanır. İnsan, yaratılış itibarıyla Allah’ı tanımaya meyillidir. Anlam ve Amaç Arayışı İnsan, evrendeki yerini ve hayatın anlamını sorgular. Din, bu sorulara kapsamlı ve tatmin edici cevaplar sunar. Ölüm ve Ahiret İnancı Ölümün kaçınılmaz olması, insanı ahiret inancına yönlendirir. Cennet ve cehennem inançları, adalet ve sorumluluk bilincini pekiştirir. Manevi Huzur ve Teselli Dua, ibadet ve dini ritüeller, insanın ruhsal huzur bulmasına yardımcı olur. Zor zamanlarda inanç, kişinin umut ve dayanıklılığını artırır. Ahlaki ve Toplumsal Düzen Din, insanların iyi ve doğru olanı benimsemesini sağlar. Ahlaki değerler ve toplumsal kurallar, din sayesinde pekişir. Kur’an ve Hadislerde İnanma İhtiyacı “Allah’a yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir. Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata uygun hareket et.” (Rum, 30:30) “Kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” (Ra’d, 13:28) Hz. Peygamber (s.a.v): “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız.” (Müslim, İman 93) Dini İnanç ve Sorgulama İslam, aklı ve düşünmeyi teşvik eder. Körü körüne inanmak yerine, bilinçli bir şekilde inanmanın daha sağlam bir iman oluşturacağı vurgulanır: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer, 39:9) “İyice düşünüp taşınmaz mısınız?” (Bakara, 2:44) Dini inanma ihtiyacı hakkında özellikle merak ettiğin bir konu var mı? İman, tevhid, ahiret inancı gibi belirli bir konu üzerine konuşabiliriz. 😊

İnanma ihtiyacı

İnanmak ihtiyacı, insanın doğasında bulunan temel bir duygusal ve zihinsel gereksinimdir. İnsanlar bilinmezlik karşısında güven, anlam ve yön bulmak için bir şeylere inanma eğilimindedir. Bu ihtiyaç, dinî inançlardan bilimsel düşünceye, ideolojilerden kişisel değerlere kadar geniş bir yelpazede kendini gösterebilir. İnanma İhtiyacının Kaynakları Anlam Arayışı: İnsanlar yaşamın anlamını ve amacını sorgular. Bu yüzden bir inanç sistemi, evrenin, hayatın ve ölümün anlamına dair bir çerçeve sunar. Güvenlik ve Kontrol Duygusu: Belirsizlik korkutucudur. İnsanlar, bilinmezlik içinde kendilerini güvende hissetmek için bir inanca sarılabilir. Toplumsal Bağlılık: İnsanlar aidiyet duygusu ister. Ortak bir inanç, topluluk oluşturmayı ve insanlar arasında güçlü bağlar kurmayı sağlar. Psikolojik Rahatlama: İnanç, stres, kaygı ve travmalarla başa çıkmada yardımcı olabilir. Özellikle zor zamanlarda bir şeye inanmak, kişinin umut ve dayanıklılığını artırır. Kimlik Oluşturma: İnsanlar kendilerini bir inanç, düşünce veya felsefe üzerinden tanımlayabilir. Bu, bireyin kimliğini şekillendirmede önemli bir rol oynar. İnanç Türleri Dini İnançlar: Tanrı, kutsal metinler veya ruhani öğretilere dayalı inançlar. Bilimsel İnançlar: Doğa kanunlarına, bilimsel gerçeklere ve kanıtlara dayalı düşünceler. Felsefi ve İdeolojik İnançlar: Hayat görüşleri, ahlaki değerler veya siyasi ideolojiler gibi sistemler. Kişisel İnançlar: Kendi yeteneklerine, geleceğe veya insan ilişkilerine dair bireysel inançlar. İnanma İhtiyacı ve Eleştirel Düşünce İnsanlar inanma ihtiyacını karşılamak için bazen sorgulamadan kabullenme eğiliminde olabilir. Ancak eleştirel düşünce, insanın inançlarını sürekli gözden geçirmesine, sağlam temellere dayandırmasına ve dogmatik yaklaşımlardan kaçınmasına yardımcı olur. Senin için inanmak ihtiyacı hangi bağlamda önemli? Dinî, felsefi ya da kişisel bir perspektiften mi ele almak istersin? 😊

Futbol Asla Sadece Futbol Değildir

Spor Sadece Futbol Değildir

Gerçekçi bir ankette insanlara “Spor denildiğinde aklınıza gelen ilk aktivite hangisidir?” sorusu sorulmuş. Dünyada bu ankete katılan insanların %63’ü futbol cevabını verirken Türkiye’de bu oran yaklaşık %75. Evet, futbol çok popüler bir spor ancak spor sadece futboldan ibaret değil ve daha ilginci futbolda başarılı olmak istiyorsanız diğer spor alanlarında da başarılı olmanız gerekiyor. Bu yıl milli futbol takımımız dünya kupasının eşiğine dahi gidemezken ülkemizde dünya basketbol turnuvası düzenlendi. Ve milli basketbol takımımız göğsümüzü kabartarak turnuvanın sonunda ikinci oldu. Bu bizim için takım sporları alanında kazanılmış en büyük başarı. Hep futbolun gölgesinde kalarak hiçbir zaman hak ettiği değeri alamayan namı-diğer 12 dev adam. Bu adamlar yıllardır başarılar kazanıyorlar ancak en fazla birkaç gün gündemde kalabiliyorlar, o da birkaç spor muhabirinin gayretleriyle ya da siyaset adamlarının temaslarıyla. İlginç bir gerçek var ki İspanya, hem basketbolda hem de futbolda son dünya kupasının sahibiydi. İspanya’nın 1992 yılından itibaren gerçekleştirdiği spor atılımı onları nerdeyse her alanda 1 numaraya taşıdı. Bugün teniste Rafael Nadal’ı, Formula 1’de Alonso’yu, basketbolda Gasol’ü, futbolda İniesta’yı bu spor alanlarıyla ilgilenip de duymayanımız yoktur. Fakat İspanya Dünya Futbol Kupası’nı bu isimleri marka haline getirdikten sonra aldı. Soğuk savaş yıllarında Amerika, İngiltere, Yugoslavya ve Rusya çeşitli spor alanlarında da süper güç olduklarını ispatlamak için her şeylerini ortaya koyuyorlardı. Ancak İspanya’nın böyle bir iddiası olmadığı halde temel spor alanlarında en başarılı ülke konumunda. Bugün Türk futbolunda kalıcı bir başarı istiyorsak diğer spor alanlarında da kalıcı başarılar sağlamak durumundayız ve yapılan yatırımları seyircinin ilgisini tüm alanlara yaymalıyız. Alıntı Genç Dergisi Ekim 2010

Futbol spor değil

BELKİ de futbolun bu kadar ilgi toplamasının nedeni, kimliksiz insanlara kimlik sağlamasındandır. Sokak serserisinin kimliği yok. Ama takım tutup yüzünü boyadığında ve eline bayrağı alıp sokağa çıktığında ‘bir şey’ oluyor. Bir ideolojiye, bir sürü slogana, bir renge, bir kimliğe kavuşuyor. Yoksa o kimliksiz... Takım yöneticileri, onun adına bir sürü laf ediyorlar, amigolar onun adına slogan üretiyorlar, oyuncular onun adına gol atıyorlar. O da ‘bir şey’ olduğunu hissediyor. * Kimliksiz işadamları keza. Kulüplerin yönetimine geçince kimlik kazanıyorlar. Bir unvanları oluyor, tanınıyorlar, kapılar açılıyor, televizyon ekranlarında yer buluyorlar. ‘Bir şey’ oluyorlar. Bir anda ‘Bu sezon kazanmak için oynayacağız’ gibi absürd görüşleri bile gazetelerde manşet olabiliyor. Ve koşuyorlar futbola. * Kendi dünyasında ‘bir şey’ olmayanları ‘bir şey’ yapıyor futbol. Siz hiç mikrofon uzatılınca takım tutmayan bir tek manken gördünüz mü?.. Ya da maç hakkında görüşü olmayan bir tek politikacı?.. Bir tek sanatçı-manatçı?.. Yeryüzünde hiçbir konuda görüşü-düşüncesi olmayan birey bile futbolda ‘İyi oynadık, bizim hakkımızdı’ diyerek, bir görüş sahibi olabilir. Bir keresinde resim yapmayan bir ressam ile henüz şiiri olmayan bir şairin futbol tartışmasını dinlemiştim. Bir araştırmacı-yazar onlara katılıyordu. Zaten o da ömründe hiçbir şeyi araştırmamıştı. Aslında yazar da değildi. Ama futbolda ‘bir şey’ olur insan... * Bu kadar kirli bir şeyin ‘spor olamayacağını’ yıllardır tekrarlarken, bu sefer maçta birbirlerini öldürmeleri üzerine bunları düşünüyorum. Kara para, rüşvet, şike, şantaj, mafya, bıçak, satır, insan öldürme... Bu kadar kirli bir şey elbette ‘spor’ olamaz. İyi ama insanlar niye futbolla ilgileniyorlar? Ya da; en azından niçin bunca kirliliğe tepki göstermiyorlar?.. Bence işte sosyal kirliliğin bir başka boyutu da futbolun içine gizlenmiş de ondan: Bir şey olmayanları ‘bir şey’ yapıyor futbol. Alıntı Bekir Coşkun 23.11.2004

23 Ocak 2025 Perşembe

ORHUN YAZITLARINDA İDEAL YÖNETİCİNİN NİTELİKLERİ

     Türkçenin ilk yazılı belgeleri olarak nitelendirilen ve Köktürk harferiyle yazılan metinleri ihtiva eden çok sayıdaki bengü taştan meşhur olanlar Kül Tigin, Bilge Kağan ve Tunyukuk yazıtlardır.

    Bilge Kağanın küçük oğlu Tenri Kağan tarafından 735 yılında diktirilen ve Kül Tigin abidesinden birkaç santim daha yüksek olan Bilge Kağan abidesinin de batı yüzünde büyük ölçüde tahrip olduğu için çok azı okunabilen Çince kitabe vardır.

    Orhun yazıtlarını kısa ve öz bir şekilde Ergin (1980:7) şöyle nitelendirir: Türk adının, Türk milletinin isminin geçtiği ilk Türkçe metin. İlk Türk tarihi. Taşlar üzerine yazılmış tarih. Türk devlet adamlarının millete hesap vermesi, milletle hesaplaşması. Devletle milletin karşılıklı vazifeleri. Türk nizamının, Türk töresinin, Türk medeniyetinin, yüksek Türk kültürünün büyük vesikası. Türk askerî dehasının, Türk askerlik sanatının esasları. Türk gururunun ilahi yüksekliği. Türk feragat ve faziletinin büyük örneği. Türk içtimai hayatının ulvi tablosu. Türk edebiyatının ilk şaheseri. Türk hitabet sanatının erişilmez şaheseri. Hükümdarâne eda ve ihtişamlı hitap tarzı. Yalın ve keskin üslubun şaşırtıcı numunesi. Türk Millîyetçiliğinin temel kitabı. Bir kavmi bir millet yapabilecek eser. Asırlar içinden millî istikameti aydınlatan ışık. Türk dilinin mübarek kaynağı. Türk yazı dilinin başlangıcını miladın ilk asırlarına çıkaran delil. Türk ordusunun kuruluşunu en az 1250 sene öteye götüren vesika. Türklüğün büyük iftihar vesilesi olan eser. İnsanlık âleminin sosyal muhteva bakımından en manalı mezar taşları. Dünyanın bugün belki de en büyük meselesi olan Çin hakkında 1250 sene evvelki Türk ikazı. vs. vs

    Göktürk döneminden kalan ve cihan hakimiyeti idealiyle millî şuuru ve demokratik ruhu da yansıtan bu abideler, tarihî deliller olmaları yanında Türkün karakterine dair çok önemli bilgileri de ihtiva eder. Kitabelerde Türk kültürünün ve medeniyetinin esasları sergilenir. Türkün varlığını korumak amacıyla giriştiği mücadeleler, dürüstçe anlatılırken Türkün övgüye layık üstün meziyetleri yanında zaafarı da içtenlikle dile getirilir

    Kül Tigin yazıtı “Köktürklerin birinci dönemdeki şevket devrini, daha sonra nasıl zayıfayıp Çin’e tutsak olduklarını, Çin esaretinden nasıl kurtulduklarını ve nihayet Köl Tigin’in kahramanlıklarla dolu hayatını anlatır” (Ercilasun, 2004: 133).

     “Bilge Kağan bengü taşında da Bumin ve İstemi Kağan zamanlarındaki şevket devri, Çin’e nasıl tutsak olunduğu, Çin esaretinden nasıl kurtulunduğu, Bilge Kağan’ın savaşları ve Türk milleti için yaptıkları anlatılır” (Ercilasun, 2004: 135). 

    Tunyukuk yazıtında ise “Türk milletinin Çin tutsaklığından kurtuluşu ve İlteriş Kağan zamanı ile Kapgan Kağan’ın ilk yıllarında Köktürklerin Oğuzlarla, Kırgızlarla, Türgişlerle ve Çinlilerle yaptığı savaşlar anlatılmakta; bütün bu olaylarda Tonyukuk’un rolü bilhassa belirtilmektedir” (Ercilasun, 2004: 133).

    Orhun yazıtlarında beylerine ve halkına seslenen yönetici, onları Çinlilerin tuzaklarına ve ana yurttan ayrılmanın tehlikelerine karşı uyarırken dirliğin nasıl sağlanacağını ve yöneticinin de nasıl olması gerektiğini içtenlikle sıralar, cahil yöneticiler yüzünden çekilen sıkıntılardan da bahseder.

    Kutlu: Yönetici her şeyden önce kutlu olmalı, seçilmiş olmalıdır. İktidarının meşruiyeti de buna bağlıdır. Bu yüzden yazıtlarda da özellikle vurgulanır:

    Bilge, bilgili, akıllı: Türkler bilge sözünü, siyasete ve yönetime hakim anlamında kullanırlar. Yöneticinin başarılı olması, devleti iyi yönetmesi onun bilge ve akıllı olmasına bağlıdır. Ercilasun (2004: 133),

     Bilge Tunyukuk’un Türk istiklâlini sağlamak ve Türk devletini büyütmek için kağanlarla omuz omuza çarpışmış kahraman bir asker (alp), Türk devletinin politikasına uzun zaman yön vermiş akıllı ve hikmet sahibi (bilge) bir devlet adamı olduğunu ifade eder: (Onlar) akıllı hükümdarlar imiş, cesur hükümdarlar imiş; (emirleri altındaki) kumandanları da akıllı imişler şüphesiz, cesur imişler şüphesiz. Beyleri de halkları da barış ve uyum içinde imişler şüphesiz. Onun için devleti öylece yönetmişler; devleti yönetip yasaları düzenlemişler (KT-D, 3) (BK-D, 4).

    Fedakâr, sorumluluk sahibi, çalışkan, cömert: Ayan (2015: 309), Göktürk devleti yöneticilerinin fakir durumdaki milleti birleştirdiği, zengin hâle getirdiği, nüfusunu artırdığı, tekrar düzenlediği, tekrar örgütlediği, giydirdiği ve refah sahibi ülkelerden daha iyi duruma getirdiğini ifade etmelerinin hizmetkâr liderlik tarzını ortaya koyduğunu ifade eder. “Bilge Kağan, Türk milleti için olduğu kadar kendisi için de çok büyük bir mana ve değer ifade eden kahraman kardeşi Köl Tigin’in ölümü üzerine gö- Milli Eğitim Üzerine Yazılar – 272 – zünden yaşlar dökmek, haykırıp feryat etmek istemekte; fakat işgal ettiği kağanlık mevkii, bütün yakınlarının, beylerinin ve milletinin üzerindeki sorumluluğu buna mani olmaktadır” (Ercilasun, 2004: 134).

Eğitimle İlgili Düşündüren Sözler

 




























Japon Eğitimi Üzerine Notlar

     Okulun birkaç yüzyıldır Japonların yaşamında önemli bir ye­ ri vardır, örneğin, Tokugawa dönemi sonunda (1603-1867) Japon­ ya’da 17.000 değişik okul bulunduğunu, ayrıca, onyedinci yüzyılda özel okulların (shijuku) da süratle çoğaldığını, daha sonra «tera- koya» ve «gogaku» adlarıyla kasaba ve köy okullarının kurulduğu-, nu, ayrıca, Japonya’da ilk ulusal üniversitenin M.S. 668 yılında kurulup M S. 702 yılında «Taiho Yasası» ile yeniden düzenlendiği­ ni biliyoruz.

    Batıya yetişebilmek için modern, bütünleştirilmiş bir sistemin oluşturulması fikrini benimseyip uyguladılar. 1872 yılında çıkarı­ lan Temel Eğitim Yasası'nda «öğrenmenin başarının anahtarı ol­duğu ve bunu hiç kimsenin ihmal edemiyeceği, ancak, halen «öğ­renmenin Samurai ve üst tabakanın tekelinde bulunduğu, diğer grupların ihmal edildiği» vurgulanıyordu. Ayrıca, «halen öğreti­len şeylerin hayatta çok seyrek uygulanabilir olduğu», bunun ya­ nında, eğitimin bir amacının da «gençleri, vatanına bağlı kişiler olarak yetiştirmek olduğu belirtiliyordu.


    Bir de Milli Eğitim Bakanlığı'nın kuruluşu vardır. Kurulan bu bakanlığın ilk işi, batı özelliği taşı­ yan bir «milli eğitim planı» geliştirmek olmuştur.


    Ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında şekillenen modern Japon eğitim  sisteminde gerçekleştirilmek  istenen  amaçlar şunlar­ :

1.              Gençleri im paratora bağlı, çalışkan ve —onların ruhsal eğitimlerini sağlayarak— batının liberal eğitimini çekici bulmayan insanlar olarak yetiştirmek

2.               Milli birliği geliştirmek

4.  Kuvvetli bir ekonomi ve ulus yaratmak için teknik olarak iyi yetişmiş bir insan gücü oluşturmak

4- Kamu sektörü ve özel sektör görevleri için entellektüel yönden üstün gençleri seçmek



Japonya’da 1937'de 6 yıllık ilköğretimden sonra kız ve erkek­ler ayrı okullara gidiyordu. Ortaeğitimde  karma eğitim yoktu. Ayrıca, erkek öğrenciler değişik ortaokullara (mesleki, teknik, aka­demik) gidiyorlardı. Ortaokulu bitirenlerin büyük çoğunluğunun üniversiteye hazırlayan okullara girebilmesi de gayet güçtü. Daha sonra da istenilen «önemli» üniversitelere kabul edilebilmek için girilen sınavların önemi çok arttı. Sınav sonuçlarını beklemek, sı­navlarda başarısızlık ihtimali, öğrenci ve veliler üzerinde büyük bir baskı oluşturuyor ve buna halk arasında «shikenjigoku» (Sınav cehennemi) adı veriliyordu. Bu sınavlardaki başarısızlıklar yüzün­ den intihar olaylarına rastlanıyordu. Yine bu dönemde, 1942 yılın­ da, Japonya’da 49 üniversite bulunuyordu-


İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra çoğu izlenip uygulanmakla birlikte baştı «dil» konusu olmak üzere «yerinden yönetimin ilke ve uygulamalarında belirlenen reform ilkelerinde çeşitli değiş­ me ve uyarlamaların ve yeniden düzenlemelerin yapıldığı dikkati­mizi çekiyor. Ayrıca, üniversiteye  girişlerde bu dönem sonunda da, derecesi azalmakla birlikte, mevcut güçlükler devam etti. Bu nedenle bazı Japon eğitimcileri bugünkü Japon eğitim sisteminin (6-3-3-4) sistemi değil (6-3-x-3-x-4) sistemi olduğunu belirtirler. Buradaki (x) 1er, iyi bir liste ve üniversiteye girebilmek için «bek­lemesüreleri»ni belirler. Bu bekleyiş dönemiyle ortaya çıkan top­lumsal olgu «Ronin» diye adlandırılmaktadır. (10) Bu tür sorun­larla politik ve sosyo-ekonomik olay ve konuların etkisiyle ve özel­ likle 1950 -1960 yılları arasında ve zaman zaman önemli politik bir güç biçiminde ortaya çıkan «Zengakuran» adlı öğrenci demeği de Japon eğitiminde incelenmesi ilginç bir konudur. Daha sonraları etkisini kaybeden bu öğrenci kuruluş ve hareketinin, Japon yük­ sek eğitimi dışında Japon politikasında da çeşitli etkileri olmuştur. Bununla birlikte Japon üniversiteleri hâlâ oldukça «eleyici» nite­liktedir. 1967 yılında oluşturulan «Merkez Eğitim Konseyi» genel­likle eğitimin tüm yönleriyle uğraşır. Ancak, asıl görev olarak yüksek eğitim reform unun  temel  ilkeleri, yüksek eğitimin çeşitlen­mesi ve programları, bu kurumlar arasında geçişlerin sağlanması, teknik kolejlerin kurulması, her zaman, herkes için ve yeniden eğitimin sağlanması hususları belirtilebilir. Teknik kolejler, sis­ temin oldukça «küçük» bir bölümünü oluşturur. Mezunlarının üni­versiteye transferinde sorunlar vardır. Bunun için Eğitim Bakan­ lığı, bu kurum mezunlarına mezuniyet sonrası eğitim veren bir okul sistemi geliştirmiştir. Ancak, iki yıllık yüksek okulların sayısı 500'ü geçmektedir, öğrencilerinin yüzde seksenini kız ve ka­dınlar oluşturur.


Görüldüğü gibi, Japon eğitiminin çağdaş eğitim sistemleri ara­sında üstün bir yerinin bulunması kolay  olmamıştır. Bu başarı çok eskilere dayanan, sistemli, bilinçli ve çetin çabaların sonucu ortaya çıkmıştır. Ne sadece bir kopya ve ne de sadece bir yaratma örneğidir. Ayrıca, eğitim sistemindeki yenileşme ve gelişmenin toplumun diğer sektörlerindeki gelişme ve yenileşmelere paralel olarak ortaya çıkıp gerçekleştiği  anlaşılmaktadır. İkinci Dünya Savaşı sonrası ise, değişik biçimde ortaya çıkan ancak, sonunda, Japon ulusunun gerekli uyarlamaları yapma başarısını gösterdiği bir başka yenilik girişimi ve bu girişimin olumlu biçimde sonuç­lanması örneği olarak belirir. Çünkü bu dönem «gelişme» ve «mo­dernleşme», benzeri kavram  ve sözcüklerin  yanında  Japonya  için

«Demokrasiye geçişin ve bu geçişte de başarının  ifadesidir.

Bununla birlikte Japon eğitim sisteminde yine bazı sorunların varlığı da bir gerçektir. Ancak artık bu sorunlar «okuma-yazma eğitimi»nde başarı sağlama cinsinden sorunlar olmaktan çoktan çıkmıştır.

Bazı yazarlara göre Türkiye’n in kalkınmaya başlama yılları (Take-off) Japonya’nınkiyle aynıdır. Bir merkez bakanlığın kuru­luşu, batıya öğrenci gönderme ve benzeri  uygulamalarda olduğu gibi, eğitim alanında da batılılaşma ve modernleşme çabalarının


başlatıldığı yıllarda yine bu benzerlik gözlenebilir. Bununla birlik­ te ve şüphesiz çeşitli nedenlerle, Türkiye’miz kalkınma sürecinde Japonya'nın hız ve düzeyine ulaşamamıştır. Aslında Japonya sa­dece Türkiye için değil, çoğu endüstrileşmiş batı ülkeleri için de kalkınmada bir  «örnek olay»  niteliğindedir.  Ancak, batılılaşma ve modernleşmede batı kültüründen başka bir kültürün temsilcisi olarak yola çıkışı ve bu alandaki başarısı, Türkiye açısından ince­leme ve karşılaştırmaları daha anlamlı kılmakta, «gelişmişliğin» sadece batının tekelinde oluşup şekillenebileceğim ileri süren batı­ yazar ve bilim adamlarına da bunun doğru olmadığım göster­mesi yönünden önem kazanmış bulunmaktadır.



Eğitim Paradigmasına Yeni Bir Bakış Eğitim Sistemimizde Zihniyet Sorunu ve Bir Teklif


Bu kitapçığın içeriğindeki görüşler yazar ve fikir insanı merhum Alev Alatlı’nın uzun yıllara dayanan gözlem ve tespitlerinin bir proje vasıtası ile bir araya getirilmiş halidir. 2016 yılında İstanbul Sanayi Odası ile bir proje/çalıştay raporu olarak başlayan çalışma, Alev Hoca’nın etrafında birleşen bir grup akademisyen ve entelektüelin bulundukları toplantılarda şekil aldı. Bu kişiler arasında Proje Yürütücüsü Prof. Dr. Ömer Dinçer, katılımcılar Prof. Dr. Ömer Açıkgöz, Prof. Dr. Hamide Ertepınar, Prof. Dr. İsmail Coşkun, Prof. Dr. Zafer Çelik, Prof. Dr. Ziya Selçuk, Prof. Dr. Emin Karip, Prof. Dr. Mahmut Özer gibi akademisyen ve eğitim duayenleri vardı. Ayrıca gazeteci/yazar İsmet Berkan, ekonomist Şeref Oğuz, eski Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, araştırmacı/yazar Bekir Ağırdır, gazeteci/yazar Ali Saydam, mühendis Prof. Dr. Ayhan Altıntaş, gazeteci/ yazar Nuran Çakmakçı, işadamı/yayıncı Adnan Dalgakıran, eğitimci Türker Çelik, İstanbul Sanayi Odası Genel Sekreteri Haktan Akın, İstanbul Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı İrfan Özhamaratlı gibi isimler de yoğun entelektüel tartışmaların içinde bulundular. Her ne kadar bir kitap olarak basılmamış olsa da, Alev Alatlı’nın kaleme aldığı bu metin 2016 yılından bu yana bir çok eğitim profesyoneli tarafından okundu ve kullanıldı. Tespitlerine büyük ölçüde herkes katıldı.
 
Kapadokya Üniversitesi olarak merhum kurucumuz ve Mütevelli Heyet Başkanımız Alev Alatlı Hocamızın kaleminden çıkmış bu önemli metnin basılı ve dijital açık kaynak olarak kamuoyu ile paylaşılmasını elzem gördük. Bu metin hem tarihe düşülen önemli bir not hem de Türk aydınının maarif meselemizle ilgili görüşlerine bir katkı niteliğindedir. Bu yüzden de Giriş bölümünü çalışma sırasında Alev Hocamızla yakın mesai içinde olan Prof. Dr. Ömer Dinçer kaleme aldı. Ardından gelen metin ise Alev Hocamıza ait. Son sayfalarda yer verilen “Kapadokya Üniversitesi Eğitim Felsefesi ve SOBE (Son Bilgiyi Önceleyen Eğitim – Öğretim) Yöntemi” bölümü ise Alev Hocamızın Kapadokya Üniversitesi için rektör Hasan Ali Karasar ile birlikte bu kitabın içeriğinden yararlanarak oluşturduğu bir kısım. Kısaca söylemek gerekirse Alev Hoca’nın Eğitim Paradigmasındaki görüşlerinin ete kemiğe bürünmüş ve bir eğitim kurumu tarafından uygulamaya konulmuş halidir.
 
Son 200 yıllık demokrasi ve modernleşme hamlemizin en büyük zenginliği ve itici gücü olan eğitimin tartışılması dinamik bir biçimde devam etmelidir. Bunun için de Eğitim Paradigması bize 2016 yılından bir Alev Alatlı nasihati niteliğindedir. İyi okumalar dileriz.
 

Okul Ne İşe Yarar?

  Her kurum gibi okul için de bu "Okul ne işe yarar" sorusu sorulur ve sorulması gereken, çok önemli bir sorudur. Kişilerin nerede...