Okulun birkaç yüzyıldır Japonların yaşamında önemli bir ye ri vardır, örneğin, Tokugawa dönemi sonunda (1603-1867) Japon ya’da 17.000 değişik okul bulunduğunu, ayrıca, onyedinci yüzyılda özel okulların (shijuku) da süratle çoğaldığını, daha sonra «tera- koya» ve «gogaku» adlarıyla kasaba ve köy okullarının kurulduğu-, nu, ayrıca, Japonya’da ilk ulusal üniversitenin M.S. 668 yılında kurulup M S. 702 yılında «Taiho Yasası» ile yeniden düzenlendiği ni biliyoruz.
Batıya yetişebilmek için modern, bütünleştirilmiş bir sistemin
oluşturulması fikrini benimseyip uyguladılar. 1872 yılında
çıkarı lan Temel Eğitim Yasası'nda
«öğrenmenin başarının
anahtarı olduğu ve bunu
hiç kimsenin ihmal edemiyeceği, ancak, halen «öğrenmenin Samurai ve üst tabakanın
tekelinde bulunduğu, diğer grupların ihmal edildiği» vurgulanıyordu. Ayrıca,
«halen öğretilen şeylerin hayatta
çok seyrek uygulanabilir olduğu», bunun ya nında, eğitimin bir amacının da «gençleri, vatanına bağlı kişiler olarak yetiştirmek olduğu belirtiliyordu.
Bir de Milli Eğitim Bakanlığı'nın kuruluşu vardır. Kurulan bu bakanlığın ilk işi, batı özelliği taşı yan bir «milli eğitim planı» geliştirmek olmuştur.
Ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında şekillenen modern Japon eğitim sisteminde gerçekleştirilmek istenen amaçlar şunlar dı :
1.
Gençleri im paratora
bağlı, çalışkan ve —onların ruhsal
eğitimlerini sağlayarak— batının liberal eğitimini çekici bulmayan insanlar olarak yetiştirmek
2.
Milli birliği geliştirmek
4. Kuvvetli bir ekonomi ve ulus yaratmak için teknik olarak
iyi yetişmiş bir insan gücü oluşturmak
4- Kamu sektörü ve özel sektör görevleri için entellektüel yönden üstün gençleri
seçmek
Japonya’da 1937'de 6 yıllık ilköğretimden sonra kız ve erkekler ayrı okullara gidiyordu. Ortaeğitimde karma eğitim yoktu. Ayrıca, erkek öğrenciler değişik ortaokullara (mesleki, teknik, akademik) gidiyorlardı. Ortaokulu bitirenlerin büyük çoğunluğunun üniversiteye hazırlayan okullara girebilmesi de gayet güçtü. Daha sonra da istenilen «önemli» üniversitelere kabul edilebilmek için girilen sınavların önemi çok arttı. Sınav sonuçlarını beklemek, sınavlarda başarısızlık ihtimali, öğrenci ve veliler üzerinde büyük bir baskı oluşturuyor ve buna halk arasında «shikenjigoku» (Sınav cehennemi) adı veriliyordu. Bu sınavlardaki başarısızlıklar yüzün den intihar olaylarına rastlanıyordu. Yine bu dönemde, 1942 yılın da, Japonya’da 49 üniversite bulunuyordu-
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra çoğu izlenip uygulanmakla birlikte baştı «dil» konusu olmak üzere «yerinden yönetimin ilke ve uygulamalarında belirlenen reform ilkelerinde çeşitli değiş me ve uyarlamaların ve yeniden düzenlemelerin yapıldığı dikkatimizi çekiyor. Ayrıca, üniversiteye girişlerde bu dönem sonunda da, derecesi azalmakla birlikte, mevcut güçlükler devam etti. Bu nedenle bazı Japon eğitimcileri bugünkü Japon eğitim sisteminin (6-3-3-4) sistemi değil (6-3-x-3-x-4) sistemi olduğunu belirtirler. Buradaki (x) 1er, iyi bir liste ve üniversiteye girebilmek için «beklemesüreleri»ni belirler. Bu bekleyiş dönemiyle ortaya çıkan toplumsal olgu «Ronin» diye adlandırılmaktadır. (10) Bu tür sorunlarla politik ve sosyo-ekonomik olay ve konuların etkisiyle ve özel likle 1950 -1960 yılları arasında ve zaman zaman önemli politik bir güç biçiminde ortaya çıkan «Zengakuran» adlı öğrenci demeği de Japon eğitiminde incelenmesi ilginç bir konudur. Daha sonraları etkisini kaybeden bu öğrenci kuruluş ve hareketinin, Japon yük sek eğitimi dışında Japon politikasında da çeşitli etkileri olmuştur. Bununla birlikte Japon üniversiteleri hâlâ oldukça «eleyici» niteliktedir. 1967 yılında oluşturulan «Merkez Eğitim Konseyi» genellikle eğitimin tüm yönleriyle uğraşır. Ancak, asıl görev olarak yüksek eğitim reform unun temel ilkeleri, yüksek eğitimin çeşitlenmesi ve programları, bu kurumlar arasında geçişlerin sağlanması, teknik kolejlerin kurulması, her zaman, herkes için ve yeniden eğitimin sağlanması hususları belirtilebilir. Teknik kolejler, sis temin oldukça «küçük» bir bölümünü oluşturur. Mezunlarının üniversiteye transferinde sorunlar vardır. Bunun için Eğitim Bakan lığı, bu kurum mezunlarına mezuniyet sonrası eğitim veren bir okul sistemi geliştirmiştir. Ancak, iki yıllık yüksek okulların sayısı 500'ü geçmektedir, öğrencilerinin yüzde seksenini kız ve kadınlar oluşturur.
Görüldüğü gibi, Japon eğitiminin çağdaş eğitim sistemleri arasında üstün bir yerinin bulunması kolay olmamıştır. Bu başarı çok eskilere dayanan, sistemli, bilinçli ve çetin çabaların sonucu ortaya çıkmıştır. Ne sadece bir kopya ve ne de sadece bir yaratma örneğidir. Ayrıca, eğitim sistemindeki yenileşme ve gelişmenin toplumun diğer sektörlerindeki gelişme ve yenileşmelere paralel olarak ortaya çıkıp gerçekleştiği anlaşılmaktadır. İkinci Dünya Savaşı sonrası ise, değişik biçimde ortaya çıkan ancak, sonunda, Japon ulusunun gerekli uyarlamaları yapma başarısını gösterdiği bir başka yenilik girişimi ve bu girişimin olumlu biçimde sonuçlanması örneği olarak belirir. Çünkü bu dönem «gelişme» ve «modernleşme», benzeri kavram ve sözcüklerin yanında Japonya için
«Demokrasiye geçişin ve bu geçişte de başarının ifadesidir.
Bununla birlikte Japon
eğitim sisteminde yine bazı sorunların varlığı da bir gerçektir. Ancak artık bu
sorunlar «okuma-yazma eğitimi»nde başarı sağlama cinsinden sorunlar olmaktan çoktan
çıkmıştır.
Bazı yazarlara
göre Türkiye’n in kalkınmaya başlama yılları (Take-off) Japonya’nınkiyle aynıdır.
Bir merkez bakanlığın kuruluşu, batıya öğrenci
gönderme ve benzeri uygulamalarda olduğu gibi, eğitim alanında da batılılaşma ve modernleşme
çabalarının
başlatıldığı yıllarda
yine bu benzerlik gözlenebilir. Bununla birlik
te ve şüphesiz çeşitli nedenlerle, Türkiye’miz kalkınma sürecinde Japonya'nın hız ve düzeyine
ulaşamamıştır. Aslında
Japonya sadece Türkiye için
değil, çoğu endüstrileşmiş batı ülkeleri
için de kalkınmada bir «örnek olay» niteliğindedir. Ancak, batılılaşma
ve modernleşmede batı kültüründen başka bir kültürün
temsilcisi olarak yola çıkışı ve bu alandaki başarısı, Türkiye açısından inceleme ve karşılaştırmaları daha anlamlı kılmakta, «gelişmişliğin» sadece batının tekelinde oluşup şekillenebileceğim ileri süren batı lı yazar ve bilim adamlarına da bunun doğru olmadığım göstermesi yönünden önem kazanmış bulunmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder