27 Mayıs 2013 Pazartesi

Suriye Türkiye’yi nereye sürüklüyor

Suriye krizi yayılma eğiliminde. Hizbullah lideri Nasrallah Esad için savaştıklarını gizlemiyor artık. Geçen hafta Amman’da toplanan “Suriye’nin Dostları” da ilk kez Hizbullah ve İran’ın adını telaffuz ettiler. Lübnan’da ise mezhep çatışmaları yaşanıyor. Bu durumun devam etmesi hâlinde Türkiye’nin nelerle karşılaşabileceğini Reyhanlı gösterdi.
BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın hafta sonunda gazetecilere söylediğine inananların sayısı da artıyor. Demirtaş, “Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve onun bürokrasisi Suriye’yi okuyamıyor. Bakan ‘Halep’i Şam’ı sokak sokak biliyorum’ diyor. Bilmiyor. Kürt’ün, Arap’ın, Ermeni’nin duygusunu bilmiyor. Hakkâri’nin de Şam’ın da sokağını bilmiyor” demiş.
Yine hafta sonunda gazetecilere konuşan Davutoğlu ise Ankara’nın Suriye’de ABD çizgisine geldiğine dair yorumlar için “senkronizasyon sağladık” demiş. Kimin “senkronize olduğu” ortada. Davutoğlu ayrıca, haziranda yapılacak Cenevre-2 zirvesinin başarı kriterini “Türkiye’deki bütün mültecilerin heybelerini alıp ülkelerine dönmeleri” olarak tanımlamış.
Bu da Ankara’nın yeni önceliğin ne olduğunu gösteriyor. Başbakan Erdoğan, tartışmalı Reyhanlı ziyaretinde, Esad’a yine verip veriştirdi. Hükümet elbette ki geçmiş söyleminin kurbanı durumunda. Ancak Suriye denklemi Türkiye açısından tehlikeli bir şekilde değişmiş bulunuyor. Mevcut denklemdeyse Esad’ın en azından Erdoğan ve Davutoğlu’nun istedikleri şekilde gitmesi pek olası görünmüyor.
Bu arada, Suriyeli muhalefetin silahlandırılması konusunda da gerçekler olduğu gibi yansıtılmıyor. Davutoğlu gazetecilere bugün yapılacak AB dışişleri bakanları toplantısından sonra muhalefete dönük silah ambargosunun “yüzde 90” kalkacağını söylemiş. Bu da gelişmelerin sanki Türkiye’nin arzuladığı şekilde olduğuna dair bir izlenim yaratıyor.
Ancak durumu iyi anlamak gerekiyor. AB’nin ambargosu bir “konsensüs” ile kalkmayacak, mevcut ambargonun yenilenmesi konusunda konsensüs olmadığından kendiliğinden kalkacak. Bu durumda İngiltere, Fransa, İtalya ve İspanya gibi üyeler muhalefeti silahlandırma sorumluluğunu alacaklar. Başını Avusturya’nın çektiği grup ise buna ciddi şekilde karşı çünkü silahların radikal İslamcılara geçeceğini söylüyorlar.
Ancak, bazı Avrupalı ülkeler muhalefeti silahlandırma kararı alsalar bile, bunun sahadaki durumu değiştirebilecek nitelikte olacağı şüpheli. Bu yardımın anlamlı olması için güdümlü uçaksavar füzeleri ve ağır silahların verilemesi gerekiyor. Yoksa şu anda bile Türkiye ve diğer ülkeler üzerinden giden türden silahların dengeyi değiştirme yeteneği yok.
Davutoğlu’nun radikal İslamcı El Nusra ile ilgili olarak gazetecilere söyledikleri de bu bağlamda ilginç. Kendilerinden sürekli söz etmenin bu örgütleri büyüttüğünü savunan Davutoğlu, “Başta 500-600 kişilik kontrol edilebilecek bir grupken bugün 5000-6000 kişi oldular” demiş ve El Nusra’nın terör örgütü ilan edilmesinin “faydadan çok zarar getirdiğini” söylemiş.
Bu garip savunmada en azından Suriye’deki Selefilerin nasıl arttığına dair bir itiraf var. Zamanında Rusya’ya karşı Afgan mücahitlere sofistike silahlar sağlamış olmanın acı sonuçlarını sonradan yaşayan Batılı ülkelerinin, merkezî emir-komuta zincirinden yoksun Suriye muhalefetine bu tür silahların verilmesine razı olacakları kuşkulu.
Diğer yandan Suriye muhalefetinin silahlandırılması durumunda Esad’ı destekleyen Rusya ve İran ile Hizbullah’ın bunu oturup seyredeceklerini düşünmek de saflık olur. Uzun lafın kısası Suriye krizine askerî çözüm ufukta hâlâ görünmüyor. Cenevre’den ne çıkacağı da belli değil. Fakat olumlu hiç bir şey çıkmazsa krizinin bölgeye yayılma eğilimi artacaktır.
Reyhanlı sonrasında Suriye’nin Türkiye’yi nereye sürüklediğini bilmeyen vatandaşlar arasında, hükümetin durumu iyi okuduğunu ve gerekli tedbirleri aldığına dair bir inancın olduğunu söylemek de zor. Ne yazık ki ABD’de yapılan “senkronizasyonun” işe yarayacağını ummaktan başka çaremiz yok gibi. Yoksa işimiz gerçekten zor görünüyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Meşhur Bilderberg toplantısına bu yıl hangi Türkler katılıyor

  Dışarıya tamamen kapalı bu kulüp, komplo teorisyenlerinin de sıkça beslendiği bir yer olma özelliğini taşıyor. Bu yıl, organizasyona 23 ül...