25 Aralık 2010 Cumartesi

12 Dev Adam’ın yeni antrenörü belli oldu

12 Dev Adam’ın yeni antrenörü belli oldu
A Milli Basketbol Takımımız'ın yeni coachu Orhun Ene oldu.

Basketbol Federasyonu Başkanı Turgay Demirel, geçtiğimiz hafta bir toplantı yaptığı başarılı çalıştırıcıya, “Dünya İkincisi 12 Dev Adam, artık sana emanet” dedi. Resmi açıklamanın 10 gün içinde yapılacağı öğrenildi.

YENİ COACHU ORHUN ENE
Miliyet'in haberine göre; 2004 yılından bu yana takımın başında bulunan Karadağlı çalıştırıcı Bogdan Tanjevic’in kontratının bitmesi ve sağlık sorunları nedeniyle sözleşmenin uzatılmasının gündeme gelmemesi nedeniyle arayışlara giren Basketbol Federasyonu Yönetimi, uzun yıllardır ay-yıldızlı ekipte yardımcı antrenörlük yapan ve aynı zamanda Banvit takımını çalıştıran Orhun Ene’de karar kıldı. Geçtiğimiz hafta İstanbul’da Ene ile bir araya gelen ve uzun bir toplantı yapan TBF Başkanı Turgay Demirel’in kararı başarılı çalıştırıcıya bildirdiği ve el sıkışıldığı öğrenildi.

SÖZLEŞME SÜRESİ KONUŞULMADI
Toplantıda gelecek yıllardaki hedefler ve yapılanma hakkında konuşulduğu belirtilirken, anlaşma süresi hakkında bir maddenin gündeme gelmediği, takımın elde edeceği başarılara göre bu sürenin neticeleneceği de ifade edildi.

OYUNCULAR TARAFINDAN ÇOK SEVİLİYOR
Basketbolcular tarafından da çok sevilen ve güvenilen bir isim olduğu bilinen Ene’nin göreve getirilişinde bu özelliğinin de etkili olduğu belirtildi. A Milli Takımımız’ın başında 6 sezon görev yapan Bogdan Tanjevic’in teknik danışman olarak göreve devam edeceği de daha önce açıklanmıştı.

Niang: Herşey daha iyi olacak

Niang: Herşey daha iyi olacak
Fenerbahçe'nin Senegalli golcüsü Mamadou Niang, ligin ikinci yarısında kendisinin ve takımın performansının artacağını söyledi.

Fenerbahçe'nin Senegalli golcüsü Mamadou Niang, ligin ilk yarısında takım olarak sıkıntılar yaşadıklarını, kazanmaları gereken maçlarda puan yitirdiklerini söyledi.

Ligin ilk yarısını FBTV'ye değerlendiren Niang, beklemedikleri puan kaybı yaşadıklarını ifade ederek, ''Kazanmamız gereken puanları, maçları kaybettiğimiz bir ilk yarı oldu. Bu anlamda sıkıntılar yaşadık'' dedi.

Senegalli futbolcu, Fenerbahçe ile sezon öncesi çalışmalara katılamaması karşın genel olarak iyi bir başlangıç yaptığını vurgulayarak, ''İyi başladım. İyi bir şekilde takıma adapte olmaya çalışıyorum. Takımla birlikte sezon öncesi çalışmalara katılmadığım için sıkıntılar yaşadım. Bundan sonra da çaba göstermeye, takımda kendime iyi yer bulmaya çalışacağım'' diye konuştu.

İkinci yarıda daha iyi bir performans sergilemek istediklerini ifade eden Niang, ''Hedefimiz önümüzdeki takımları yakalamak. İlk yarıdaki performansımızdan çok daha iyi bir performans ortaya koyacağız. Ben de ikinci yarıda daha iyi performans sergilemeyi hedefliyorum'' şeklinde konuştu.

Niang, yeni yıl için de dileklerini belirterek, ''Tüm Fenerbahçe camiasına, tüm Türkiye'ye iyi bir yeni yıl diliyorum. Her şeyin başı sağlık. Sağlıklı mutlu bir yeni yıl diliyorum'' diyerek sözlerini tamamladı.

İstanbul için kâbus senaryosu!

İstanbul için kâbus senaryosu!
İngiliz Telegraph Gazetesi, 3 araştırmacının “Fay hattında yaşam yolculuğu” dizisinde bu deprem senaryosunu kullandı. Her zaman olduğu gibi, İstanbul yolları fabrikalara ve iş merkezlerine giderken duman kusan otomobil ve otobüslerle sıkış tepiş. 15 milyon insan için yine sıradan bir gün. Ansızın yer sarsılmaya başladı. Binalar, içlerindeki insanlara mezar olurcasına çöküyor.

Gaz ve su boruları patladı. Panik eden insanlar telefon sistemlerini çökertti. Marmara denizin kıyısında temiz bir bahar havası almak için gezinen insanları bir an içinde dev bir tsunami dalgası önüne katıp götürdü. Felaket günün sonunda tam 35 bin insan yaşamını yitirdi. 200 bin kişi yaralandı. 80 bin binadan geriye sadece koca bir enkaz kaldı. Sultanahmet Camii ayakta kalmayı başardı ama üzerindeki çatlaklar onlarca yıl boyunca büyük 2017 depremini hatırlatacak. İşte bunlar herkesin farkında olduğu depremde yaşanılacak olanlar.

Türkler umursamıyor

Vatan'ın haberine göre; İngiliz The Telegraph gazetesi, 3 araştırmacı kaşifin “Fay hatlarında yaşam yolculuğu” adlı gezilerinin Türkiye ayağında yaptıkları depreme hazırlık gözlemlerini okuyucularıyla paylaştı. Kraliyet Coğrafi Araştırmalar Derneği ve Land Rover otomobil şirketinin desteğiyle gerçekleştirilen gezi de Tamsin Davies, Serena Davies ve Adam Whitaker, Türkiye’nin ciddi bir deprem ülkesi olduğunu ve önlemsizliğin olası bir depremde çok sayıda can alacağını belirttiler. Haberde görüşlerine yer verilen Jeofizik Profesörü Şerif Barış da, “18 bin insanın öldüğü 1999 depreminden sonra İstanbul’da Richter ölçeğine göre 7,5 şiddetinde yeni bir depremin yüzde 65 ihtimalle 30 yıl içerisinde gerçekleşeği hesaplanıyordu. 10 yıl geçti bile.

Olası bir 2017 yılı depremi senaryosunda yaşanılacaklar çok daha ağır olabilir” şeklinde konuştu.

Telegraph’a göre, birçok insan depremin riskini biliyor. Ancak “hazırlık yapıyor musunuz” diye sorulduğunda, sadece yüzde 20’sinden daha azı deprem için hazır olduğunu söylüyor. İtalya’yı da gezen 3’lü, bu ülkenin de Türkiye’den pek farklı olmadığını söyledi.

25.12.2010

bugün 25 aralık 2010 dün okulda nöbetteydim. Yarın yine gideceğim. Biraz yorucu oluyor. ama çalışmam lazım . Okulumuz seviyorum fakat artık ayrılma zamanımın geldiğini hissediyorum. Bu sene altıncı senem bu okulda bir çok kişi ve olay gördüm. Bir çok tecrübelerim oldu. Neyse zaten geçmişle yaşamak insanı bunalıma sürüklüyor. Çok şükür iyi bir ailem mesleğim var. Sağlığımız var bir de iyi kul olabilirsem ne mutlu bana.
Bugün kayın pedergili yolcu ettik. osmaniyeye vardılar.
Arkadaşlara Yusuf hocagil yemeğe iş arkadaşlarıyla çocuğu hayırlamaya gittik.

19 Aralık 2010 Pazar

Performans görevi ile ilgili yapılacaklar

Performans görevleri yönetmeliğe uygun verilmeli, öğrencilerehangi dersten, hangi dönem, kaç tane performans görevi yaptırılacağı, hangi ölçeklerle değerlendirileceği, öğretmenler tarafından sene başı ilk zümre toplantısında kararlaştırılmalı, (İKY. 4/ ö, 95)

* Performanslar; öğrencilerin ilgi, istek, düzey ve imkânları dikkate alınarak belirlenmeli, programda öngörülen eleştirel düşünme, problem çözme, okuduğunu anlama, yaratıcılığını kullanma, araştırma yapma gibi öğrencinin bilişsel, duyuşsal, psikomotor alanlardaki becerilerini kullanmasını, geliştirmesini ve ortaya bir ürün koymasını gerektiren çalışmaları kapsamalı, (19.12.2006/ 95 nolu Genelge)
* Öğrencilere performans görevi verilirken kullanılacak değerlendirme ölçütleri de verilmeli, 1–3. sınıflardaki çalışmaların tamamı derste yapılıp sonuçlandırılmalı, 4–8. sınıflarda ise ön hazırlıkları sınıf dışında, diğer çalışmalar ders içinde ve öğretmen rehberliğinde yaptırılmalı,
* Not ile değerlendirilmeyen seçmeli derslerden sadece isteyen öğrencilere performans görevi verilmeli, istemeyen öğrencilere bu derslerden performans görevi yaptırılmamalı, (İGM. 08.10.2007/ 16251 yazı, md. 3/
*Öğrenciler, yararlandıkları kaynak veya kişileri de belirterek, öğretmenin verdiği süre içinde çalışmalarını teslim etmeli,
* Performans görevleri, öğretmenlerin zümrede belirlediği ölçütlere göre hazırlanan değerlendirme ölçeği veya dereceli puanlama anahtarına uygun olarak, 100 tam puan üzerinden değerlendirilmeli ve teslim edildikten itibaren en geç 10 iş günü içinde sonuçları öğrencilere bildirilmeli. Yapılan hatalar açıklanmalı, çalışmalar öğrencilere dağıtılarak incelettirilmeli ve kesinleşen puanlar e-okul sistemine işlenmeli, (İKY. 33, 35)
* Performansların değerlendirilmesinde kullanılan puanlama ölçekleri öğretmen tarafından bir yıl saklanmalı. Değerlendirmesi tamamlanan performanslar öğrencilere iade edilerek, öğrenci tarafından ders yılı sonuna kadar saklanması istenmeli, (İKY. 40),
* Öğrencilere, bir ya da birkaç gelişim alanındaki çalışmaları arasından öğrenci tarafından seçilen en iyi ürünleri içerecek şekilde ürün dosyası hazırlatılmalı. Ürün dosyaları; proje ve performans görevleri dışında, öğrencinin gelişim düzeyini belirlemek, öğretim sürecinde gerekli önlemleri almak ve öğrencinin başarısına ilişkin öğrenciye, öğretmene, veliye ve okul yönetimine geri bildirimde bulunmak amacıyla kullanılmalı, (İKY. 4/ l, 42)
* 1–5. sınıflarda farklı derslerden hazırlanan ürünler tek bir dosyada saklanmalı, 6–8. sınıflarda öğrencilere bütün derslerden ürün dosyası hazırlatılmayacağına dikkat edilmeli ve birkaç dersten hazırlanan ürünler öğrenciye ait tek dosyada saklanarak, dosya israfına engel olunmalı, (İGM. 08.10.2007/ 16251 yazısı)
* Öğrenci ürün dosyaları, hazırlanan değerlendirme ölçekleriyle değerlendirilmeli. Öğrencinin ürün dosyası hazırladığı derslerin ders içi performans notları belirlenirken ürün dosyası için yapılan değerlendirme öğretmen tarafından dikkate alınmalıdır. (19.12.2006/ 95 nolu Genelge) (Bursa Teftiş)

Sivil SAvunma Kulubü ile ilgili iş ve işlemler

* Yıllık ortalama personel mevcudu 100 den azşleri kılavuzu’nun 112. maddesindeki sığınak, ikaz-alârm, yangın, kıymetli araç-gereç ve malzemelerin korunması ve yedeklenmesi, gizleme, tahliye ve seyrekleştirme konularını içeren bir Sivil Savunma Tedbirleri Plânı hazırlanarak, personel arasında görev bölümü yapılmalı ve millî eğitim müdürünün onayını müteakip uygulamaya konulmalı, olan kurum ve okullarda, ‘Daire ve müesseseler için Sivil Savunma i
* Sivil savunma ile ilgili şahsi mükellefiyet tüzüğü nün 62. maddesi gereğince, yıllık ortalama personel mevcudu 100 ve daha yukarısı olan kurumlarda, İçişleri Bakanlığınca yayınlanan ‘Daire ve Müesseseler İçin Sivil Savunma Kılavuzu’ esaslarına göre bir Sivil Savunma Planı hazırlanarak milli eğitim müdürlüğüne onaylatılıp okuldaki dosyaya takılmalı,
* Personel sayısının 50’den daha az olması sebebiyle, istenen ekiplerin tamamı kurulamayan bina ve tesislerde âmirin uygun göreceği ekipler kurularak önlemler alınmalı, (R.G. 26735), (MEB. 12.01.2009/ 9 sayılı yönerge, md. 86)
* Yıllık ortalama personel mevcudu 200’den az olan kurumlarda; a) İtfaiye servisi, b) Kurtarma servisi, c) İlk yardım servisi kurulmalı, (MEB. Sivil Savunma Denetim Rehberi, 2. bölüm, md. 5/

* Sivil savunma ile ilgili teşkil ve tedbirler tüzüğünün 56, 57. maddeleri gereğince, yıllık ortalama personel mevcudu 200’den fazla olan kurumlarda ise; a) Kontrol merkezi ve karargâh servisi, b) Emniyet ve kılavuz servisi, c) İtfaiye servisi, d) Kurtarma servisi, e) İlk yardım servisi, f) Sosyal yardım servisi, g) Teknik onarım servislerinin tamamı kurulmalı, (RG. 9931, 11757), (TD. 1390, 1461, 1559, 1560, 1561, 1648)
* Kurulan ekiplerin personelinin değişmesi halinde, hemen onay alınarak plân yenilenmeli,
* Okul koridorlarındaki uygun yerlere eğitici özellikte Sivil Savunma Bilgi Levhaları asılmalı, (TD. 1390)
* Her ders yılının ikinci haftası içinde afetlerle ilgili teorik ve sanal uygulamalı eğitim faaliyetleri yapılmalı, (MEB. 1999/ 93 nolu Genelge)
* Sivil savunma ve itfaiye teşkilatlarından da yararlanılarak, 28 Şubat Sivil Savunma Gününde; sivil savunma ve yangınlara yönelik ikaz-alârm tatbikatı, 1–7 Mart Deprem haftasındayapılmalı ve tatbikatlarla ilgili raporlar düzenlenmeli, (TD. 1423, 2105), (Yönetmelik, md. 129, RG. 26735), (MEB. Sivil Savunma Denetim Rehberi, md. 8/ 3) personel tahliye tatbikatı
* Okul ve kurum âmirleri tarafından ‘Milli Eğitim Bakanlığı personel, evrak, bina, tesis, araç ve gereç güvenliğinin sağlanması ve bunlara yönelik her türlü sabotaj, yangın, casusluk ile yıkıcı ve bölücü faaliyetlere karşı alınacak tedbir ve müeyyideler dokümanı’ dikkate alınarak, sivil savunma uzmanı veya bunların bulunmadığı yerde uygun görülen bir birim veya yetkiliye, kuruma ait bir Koruyucu Güvenlik Dokümanıırlatılmalı, (MEB. Güvenlik Talimatı), (MEB. Sivil Savunma Denetim Rehberi, md. 6) haz
* Koruyucu Güvenliktedbirlerine yönelik olarak Ziyaretçi defteri tutulup, ziyaretçilere giriş kartı verilmeli,
* Gece bekçisi varsa, görevleri yazılı olarak tebliğ edilmeli, (Tebligat Kanunu, RG. 10139)
* Gece bekçisi yoksa bu görev hizmetlilere nöbetleşerek yaptırılmalı, (İKY. 89)
* 2’den çok hizmetlisi olan kurumlarda bir hizmetliye gece nöbeti tutturulmalı, yoksa en yakın karakola 6 ayda bir yazılı bilgi verilerek tedbir almaları istenmeli,
* Resmi okullardaki sivil savunma, yangın ve güvenlik önlemleri kurum âmirleri ve denetim görevlileri tarafından, rehberde verilen form– 2/ 1, 2 ve 3 çizelgeler kullanılarak denetlenip, görülen eksikler en kısa sürede giderilmeli, (MEB. Sav. Sek. Sivil Sav. Denetim Rehberi, md. 9–11, sayfa 21–24)
* Özel okullardaki faaliyetlerin denetlenmesi için rehberdeki form– 4/ 1 ve 2 çizelgeler kullanılmalı,(MEB. Sivil Savunma Denetim Rehberi, md. 9–11, sayfa 32–35)
* Personelin, öğrencilerin ve gerekirse çevredekilerin acil ihtiyaçlarını karşılamak için, T.S.E standartlarına uygun bir İlk Yardım Dolabı veya çantası hazırlanıp gerekli malzeme ile donatılmalı, (TD. 2125, 2520), (İKY. 139/ f)
* Milli Eğitim Bakanlığı Stratejik Planına (MEB. Stratejik Planı ve 01.06.2010/ 33 nolu Genelge) ve Milli Eğitim Müdürlüğünün hazırladığı stratejik plana uygun olarak kurumun stratejik planı hazırlanıp 2014 yılı sonuna kadar tamamlanmalıdır. (Bursa Teftş)

Toplum Hizmeti Çalışmalarına Esas Örnekler

Toplum Hizmeti Çalışmaları (Millî Eğitim Bakanlığı İlköğretim ve Orta Öğretim Kurumları Sosyal Etkinlikler Yönetmeliği Madde:12,13):

Öğrencilerin; kendilerine, ailelerine, çevrelerine ve topluma duyarlı, gönüllü çalışma bilincine sahip, sorun çözen ve çözüm üreten, resmî, özel kurum ve kuruluşlar ile sivil toplum kuruluşlarıyla iş birliği içinde çalışma becerilerini geliştirmiş bireyler olarak yetişmeleri için toplum hizmeti çalışmalarına yer verilir.

Toplum hizmeti çalışmaları, öğrencilerin yaş ve bilgi seviyelerine uygun öğrenci kulübü çalışmaları kapsamında, ayrı olarak veya bireysel olarak ya da grupla hazırlanacak çalışma planlarına ve projelere göre yaptırılır. Toplum hizmeti;

Velilerin okulla iş birliğini artırmaya yönelik çalışmalar yapmak,
Okulu ve çevresinin güzelleştirilmesi, bakım ve onarımının yaptırılması yönünde çalışmalar yapmak,
Kendi okulunun veya imkânları yetersiz diğer okulların kitap, araç-gereç ve ihtiyaçlarını gidermek için kampanyalar düzenlemek,
Alt ve diğer sınıflardaki öğrencilerin ders, ödev ve proje çalışmalarına yardımcı olmak,
Toplumda Türkçeyi doğru, güzel, etkili kullanma bilincini geliştirme ve kitap okuma alışkanlığını kazandırmaya yönelik çalışmalar yapmak,
Çevreyi korumak, güzelleştirmek, parklar oluşturmak, tarihî ve kültürel değerlerimizi korumak ve yaşatmak için çalışmalarda bulunmak,
Toplum kurallarına uyulması için öğrencileri ve halkı bilinçlendirme çalışmaları yapmak,
Trafik kurallarına uyulması için öğrencileri ve halkı bilinçlendirme çalışmaları yapmak,
Okul bahçesini, çevreyi, boş arazi ve alanları ağaçlandırmak, erozyonla mücadele etmek, yok olmaya yüz tutmuş bitki türlerini korumak ve yetiştirmek için çalışmalar yapmak,
İhtiyaç sahibi insanlara yardımcı olmak,
Çevrelerindeki yaşlı ve bakıma muhtaç insanlara günlük işlerinde yardımcı olmak,
Huzur evlerinde ve çocuk yuvalarındaki insanların hayatlarını kolaylaştırıcı, onların toplumla kaynaşmalarını sağlayıcı çalışmalar yapmak,
Kimsesiz, engelli ve sokakta yaşayan çocuklara yardımcı olmak,
Sosyal hizmet amaçlı sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarına destek sağlamak gibi etkinlikleri kapsar.

Öğrenciler, bireysel olarak veya grup hâlinde yapacakları toplum hizmeti çalışmalarına Sosyal Etkinlikler Yıllık Çalışma Planı veya Sosyal Etkinlikler Proje Öneri Formunu hazırlayıp danışman öğretmenlerine onaylattıktan sonra başlarlar. Projelerini tamamladıklarında Sosyal Etkinlikler Proje Sonuç Raporunu danışman öğretmene verirler.

Öğrenci kulübü çalışmaları kapsamında yapılacak toplum hizmeti çalışmaları da kulüp çalışmaları kapsamında hazırlanacak Sosyal Etkinlikler Yıllık Çalışma Planı veya Sosyal Etkinlikler Proje Öneri Formunda belirtilir, gerekli onaylar alındıktan sonra uygulamaya konur.

Öğrenciler, ilköğretimin 1, 2 ve 3 üncü sınıflarında yılda 5 saat; 4, 5, 6, 7 ve 8 inci sınıflarında 10 saat; ortaöğretim kurumlarının hazırlık sınıfları dâhil tüm sınıflarında 15 saatten az olmamak üzere ders yılı başında yapılan öğretmenler kurulunca belirlenen toplum hizmeti çalışmalarına katılırlar.

Öğrencilerden seçtikleri toplum hizmeti çalışmalarına katılabilmeleri için Veli İzin Belgesi (EK-11) alınır.

Öğrenci kulübü kapsamında yapılacak toplum hizmeti çalışmalarında halk eğitim merkezleri, diğer resmî, özel kurum ve kuruluşlar ile sosyal etkinlikler kurulunca uygun bulunan sivil toplum kuruluşları arasında iş birliği yapılarak bunların imkânlarından yararlanılır.

7 Aralık 2010 Salı

Kar kapıda

Kar kapıda

2010-12-06 10:27:29

AVRUPA'nın aksine bahar havası yaşayan Türkiye'nin de havası bozuldu. Sıcaklık 12-13 derece düşecek. Bazı bölgelerde kar var. Balkanlar üzerinden inen yağışlı hava, dünTrakya ve Ege kıyılarında etkili oldu. Soğuk, bugün ise tüm Batı'yı esir alacak.



Mevsim normallerinin üstünde olan hava sıcaklığı yağışla birlikte düşmeye başladı. Tüm yurdu etkisi altına alacak olan yağışlı hava, İstanbul'da da etkisini gösterdi.



İstanbul'da gece başlayan yağmur saat 05.00 itibariyle etkili oldu.

İstanbul'da kimi bölgelerde yağış sağanak şeklinde görülürken, kimi yerlerde hafif şiddette yağdı.

Meteoroloji'den yapılan açıklamada yurdun batı kesimlerinin yağışlı havanın etkisi altına gireceği ve sıcaklıkların 10-12 derece azalacağı belirtildi.

İstanbul'da bugün kuvvetli sağanak yağış var. 23 derece olan sıcaklık 12-13 derece düşüşle 10 dereceye inecek. Kuvvetli karayel ise sıcaklığı 7-9 derece arasında hissettirecek. Ankara yarın bulutlu, sıcaklık 13 dereceye inecek. İzmir sağanak yağmurlu, sıcaklık 16 derece.

Bugün yağış etkisini Doğu Karadeniz dışında kaybedecek ancak soğuma iç kesimlere ilerleyecek. Salıdan itibaren ise sıcaklıkta yeniden esmeye başlayacak lodosla hızlı artış başlayacak. Daha uzun süreli ve hissedilir soğuma ise 10 Aralık'tan itibaren Türkiye'de etkili olmaya başlayacak.

METEOROLOJİ UYARDI!

Kocaeli, Sakarya, Bursa, Yalova ve Düzce çevrelerinde sağanak yağışın süreceğini açıkladı.

Meteoroloji, sözkonusu bölgelerde su baskınlarına karşı vatandaşların ve ilgililerin dikkatli olmaları yönünde uyardı.

AY'IN KARANLIK YÜZÜYLE İLGİLİ MÜTHİŞ İDDİA

Google Moon, Ay'da gizli üs keşfetti. NASA tarafından sağlanan, ay haritasına belirli bir detaya kadar ulaşılabilen Google Moon'daki Ay yüzeyinde, sıra sıra dizili barakaların bulunduğu bir askeri üssü andıran görüntüler şaşkınlık yarattı. Ay'ın Dünya'dan görülmeyen karanlık tarafında bir uzaylı üssü olduğu yönündeki söylentiler yıllardır devam ediyor. İngiliz Sun gazetesinin yayımladığı görüntülerde, bir vadinin içinde bulunan ve bir askeri havaalanını andıran üssün çevresinde dağlar bulunuyor. Bilim adamları, yeni elde edilen kanıtların, Ay'ın bazı astronomların düşündüğü gibi tamamen ölü bir gezegen olmadığını öne sürüyor ve Ay yüzeyinde zaman zaman yoğun bir hareketlilik gözlendiğini belirtiyorlar. Uzun aralıklarla da olsa Ay yüzeyinde değişiklikler olduğu rapor ediliyor. (Haber:Alpaslan Düven/DHA)

Wikileaks belgelerinde Türkiye!..

Önce Afganistan şimdi de Irak Savaşı'yla ilgili gizli belgeleri yayınladı, dünya yerinden oynadı.

Wikileaks internet sitesinin yayımladığı 400 bin belgede, Amerika'nın Irak'ta işkencelere göz yumduğu, ülkede ölen ıraklı sivil sayısının da düşünülenden çok fazla olduğu belirtiliyor.

Yayımlanan belgeler Irak Savaşı'yla ilgili olunca Türkiye'nin adı da 100'ün üstünde belgede geçiyor.

Örneğin 17 Kasım 2004 tarihli bir belgede, Amerikan askerlerinin tutukladığı Türk vatandaşı direnişçilerden söz ediliyor. Türkiye yapımı tüfeklerin de direnişçiler tarafından kullanıldığı belgelerde yer alan konular arasında.

5 Mayıs 2007 tarihli bir belgede, Bağdat yakınlarında bir köprüyü uçurmaya çalışan direnişçilerin Türkiye tarafından finanse edildiği iddia ediliyor.

"Saldırı tehdidi" başlığını taşıyan Şubat 2007 tarihli bir belgede de, Kerkük'teki kimyasal saldırılardan bahsediliyor. Bu saldırılarda, kullanılan gazın Türkiye'de yaşayan kimliği belirlenemeyen bir Iraklı tarafından sağlandığı öne sürülüyor.

Wikileaks'in yayımladığı belgelerde, terör örgütü PKK ile ilgili ifadeler de var.

25 Şubat 2006 tarihli bir belgede, Habur yakınlarında kendisinin PKK'lı olduğunu söyleyen 1 kişi Amerikan askerleri tarafından yakalanıyor.

Ancak Amerikan askerleri şahsın can güvenliği "tehlikeye girer" gerekçesiyle, PKK'lıyı Irak güvenlik güçlerine teslim etmiyor.serbest bırakıyor. dosya kapatılıyor.

Hürriyet gazetesine konuşan belgeleri yayımlayan Wikileaks'in kurucusu Jullian Assange, elinde Türkiye ilgili başka konularda da belge olduğunu söyledi, "Özellikle Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğiyle ilgili elimizde birçok belge var " dedi.

Asange "bu dökümanların birebir tercüme edilmesi gerek. Yanlış tercümeyi göze alamam. Bu nedenle sizin aracılığınızla Türkçe tercümanlara da çağrı yapıyorum" diye konuştu.

Bir hadis

Şeytanlar, elbiselerden faydalanırlar. Onun için, biriniz elbisesini çıkardığı zaman, onu katlasın. Çünkü şeytan,
katlanmış elbiseyi giyemez. Hadis (Ramuz)

9 Kasım 2010 Salı

Çaldıran 1514’ dengesi çökerken ‘yeni Osmanlı’nın hali...

Çaldıran 1514’ dengesi çökerken ‘yeni Osmanlı’nın hali...
01 Kasım 2010

Amerikan düşünce kuruluşu Marshall Fonu’nun (GMF) Haziran 2010’da yürüttüğü sonuncu “Transatlantik Eğilimler” araştırması, İran’ın nükleer programının algılanmasında güya azası olduğumuz “Batı kulübü” ile Türk kamuoyu arasındaki uçurumu gösteren çarpıcı veriler içeriyordu.
Hatırlayalım...
Türkiye’nin yüzde 48’i İran’ın nükleer silahlanmasından endişe duymuyor. ABD’de ise endişesizlerin oranı yüzde 13, araştırmanın yapıldığı 11 AB ülkesinde yüzde 19.
Türkiye’de nükleer bir İran’dan endişelenenlerin oranı yüzde 40. Batımızda bu oran çok yüksek. ABD’nin yüzde 86’sı, 11 AB ülkesinin yüzde 79’u endişeli.
“İran’ın nükleer silahlanması engelleneceğine kabul edilsin” diyen Türklerin oranı yüzde 25. ABD’de bu oran yüzde 4; 11 AB ülkesinde yüzde 6.
Görüldüğü gibi, Türk kamuoyu İran’ın nükleerleşmesinden “Batılı dostlarımız” gibi tehdit algılamıyor.
Bir araştırma da Türk kamuoyundaki bu “tehdit algısızlığı”nın nedenleri üzerine yapılsa, “İran’ın nükleer programı Batı’da tehdit olarak görüldüğüne göre demek ki bu iyi bir şey” diyenlerin oranı eminim hayli yüksek çıkar.
“Ilımlı İslamcı” iktidar, Türkiye’de giderek marazi boyutlara varan Batı karşıtlığını söylem ve politikalarıyla körüklüyor. Oysa İran kutuplu yeni soğuk savaşta kendi iktidarlarının esenliğini sağlama almak adına, kamuoylarını İran’a karşı Batı’yla işbirliğine ikna etme baskısı altında kalacak olanlar da onlar. Bakalım o an geldiğinde kime ne diyecekler?
Bu arada ben bizim hükümet üyelerinin kendilerinden “Yeni Osmanlılar” diye her bahsedildiğinde neden bu denli gururlandıklarını anlamıyorum. Çünkü İran nükleerleşerek bütün bölgesel dengeleri Türkiye aleyhine bozmak üzere iken, “İran’la sıfır sorun” diye özetlenebilecek sahte paradigmanın onları götüreceği yerin “Yeni Osmanlıcılık”la bir ilişkisini göremiyorum. Tuttukları yolun adına “Yeni Osmanlıcılık” değil de “Yeni İslamcılık” dense daha isabetli olur.
Sünni Osmanlılar ve Şii Safeviler arasında, Safevilerin yenilgisiyle sonuçlanan 1514 Çaldıran Savaşı ile kurulmuş ve bugüne kadar pek değişmeden sürmüş bulunan 500 yıllık stratejik denge, İran’ın nükleerleşmesi ya da bir “nükleer eşik” ülkesi haline gelmesiyle Osmanlı’nın mirasçısı Türkiye’nin aleyhine yıkılmak üzeredir.
Maalesef AKP Türkiye’sinin ve özellikle de Davutoğlu’nun süreçteki rolü, bu dengenin yıkımını zorlaştırmak değil, tam tersine, bütün o Tahran deklarasyonları ve BM Güvenlik Konseyi’ndeki “Hayır” oylarıyla kolaylaştırmak yönünde tezahür ediyor.
1514 Çaldıran dengesinin Türkiye aleyhine yıkılması, Safevi İran’ın Çaldıran’la uzaklaştırıldığı bugünkü Irak’a 500 yıl sonra İran İslam Cumhuriyeti olarak geri dönmesiyle zaten başlamıştı.
İran nükleerleştiğinde Türkiye için gerçekçi yaklaşım, ne İran gibi nükleerleşmek, ne de dünkü yazıda bahsettiğim gibi “Finlandiyalaşmak”tır... Türkiye süper güç İran karşısında artık mütevazı bir bölge ülkesi olarak NATO’nun nükleer şemsiyesinin altında duracak ki bu da ancak ehven-i şerdir.
O zaman da “Merkez ülke olduk” diyebilecek misiniz bakalım?
İran’ın süper güce dönüşmesinin Türkiye aleyhindeki etkileri başta jeopolitik olmak üzere birçok alanda hissedilecektir.
En başta Dışişleri Bakanı Davutoğlu olmak üzere, bu gerçeği lisan-ı münasip ile göstermeyen ve söylemeyenlerin “Yeni Osmanlılık”la bir alakası olamaz.
Mutlaka bir alaka aranacaksa, iş görme tarzı bakımından kendilerini, dengelerin ve imparatorluğun yıkıcısı hayalci İttihatçılara benzetirim; çok sevdiklerini tahmin ettiğim, dengelerin ustası Abdülhamid’e değil...
Kendisi Dışişleri Bakanı olalı beri Türkiye Ortadoğu barışı denkleminden dışlandı, Hamasçılık yaparken El Fetih’i kaybetti, İsrail’le düşman olduğu için Suriye nezdinde değeri azaldı, Mısır, Ürdün ve Suudi Arabistan’ın şüpheyle baktığı bir ülke haline geldi.
Türkiye nükleer krizde İran tarafından kullanılırken bunun karşılığı başta ABD olmak üzere Batı ittifakı içinde dramatik bir zemin ve güven kaybı oldu.
Bugün Avrupa’nın büyükleri Türkiye ile ikili ilişkilerini, çöküşe giden AB sürecinin enkazından kurtarma çabasındalar.
Ermenistan’la normalleşme sürecinin başlangıç noktasından da geriye düşüldü...
“Yeni İslamcılar” olarak Türkiye’yi Ortadoğululaştırmayı başardılar. Ama “Yeni Osmanlılar” olarak eskilerinden de beceriksizler.

AB’ye üyelik yolu şimdi tam tıkandı

AB’ye üyelik yolu şimdi tam tıkandı
21 Ekim 2010

Birkaç gün öncesine kadar, AB’yle üyelik müzakerelerinin çıkmazdan kurtarılması için küçük de olsa bir umut vardı...
KKTC limanlarından AB ülkelerine ticaret yapılmasına imkân veren “Doğrudan Ticaret Tüzüğü” AB tarafından uygulamaya konulabilse ve Türkiye’nin bu koşulunun yerine getirilmesi sonucunda Türk hava ve deniz limanları Rumlara açılabilseydi...
AB de bunun karşılığında Türkiye’nin limanlarını Rumlara kapalı tutması nedeniyle açılmasını engellediği sekiz başlığı askıdan indirecekti... Daha önce açılmış bulunan ve fakat yine aynı sebeple AB tarafından kapattırılmayan müzakere başlıklarıyla da vedalaşmak artık mümkün olacaktı.
AB’deki bazı karar mekanizmalarında veto hakkını ortadan kaldırarak nitelikli çoğunluğa kapıyı açan Lizbon Antlaşması’nın yürürlüğe girmesinden sonra, bütün bunların olabilmesi için bir umut vardı. İşler yolunda gitseydi, Türkiye nihayet tam üyelik yolunda önemli bir mesafe kat etti ve şimdi yeni etaplara hazırlanıyor diye sevinebilecektik...
Geçen pazartesi itibarı ile artık bu umutların mevcudiyetinden maalesef söz edemiyoruz.
Umut neden kaf dağının ardına düştü, okuma zahmetine katlanacak meraklılar için cevabı aşağıda:
Türkiye, müzakereler için başlangıç tarihi aldığı 2004 sonundaki AB zirvesinde, limanlarını Rum Kesimi’ne açacağı hususunda resmi teminat verdi, ancak herhangi bir vade ile kendisini bağlamadı.
Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin temelini oluşturan 1963 tarihli Ankara Antlaşması hükümlerinin, 2004’te AB’ye üye olan Rum Kesimi’ne teşmil edilmesi bir hukuki yükümlülüktü ve bunun uygulamadaki şartlarından biri de Türk limanlarının Rumlara açılmasıydı.
Bu arada Kıbrıs’ta 2004’te düzenlenen “Annan Planı” referandumundan sonra AB Dışişleri Bakanları, Kıbrıs Türklerinin çözümü desteklemesinin bir “mükâfatı” olarak üç ayaklı bir iyileştirme paketinde anlaştılar. AB’deki Rum engeli nedeniyle bugüne kadar bir türlü uygulanma imkânı bulamayan “Doğrudan Ticaret Tüzüğü” bunlar arasındaydı. Uygulansaydı, Türk bölgesi üzerindeki izolasyon bir nebze hafifleyecekti. Diğer ikisi, Yeşil Hat ve Mali Yardım tüzükleri ise iyi ya da kötü hayata geçirilebildi.
Türkiye ise aslında birbirinden ayrı iki hukuki süreç olan “doğrudan ticaret” ile “limanların açılması” konuları arasında, Kıbrıs sorununun siyasi doğası gereği çapraz bir ilişki kurdu ve Rumlara limanları açmayı, AB’nin “doğrudan ticaret”i fiile geçirmesi koşuluna bağladı.
Böyle olunca da, Rumların “KKTC’nin tanınması anlamına gelir” diyerek “doğrudan ticaret”i engellemesi sonucunda Türk limanlarının Rumlara kapalı tutulması, Türkiye’nin AB’ye üyelik müzakerelerini büyük ölçüde tıkadı.
“Doğrudan Ticaret Tüzüğü”, hazırlandığından bu yana Rum engeli nedeniyle AB Komisyonu’nda bekletiliyordu ki 2009 sonunda Lizbon Antlaşması yürürlüğe girince Rum vetosunu aşmak için bir umut belirdi.
Tüzük, “uluslararası ticaret” başlığı altında ele alındığı takdirde, Avrupa Parlamentosu (AP) Genel Kurulu’nda kabul edildikten sonra AB Konseyi’nde Lizbon Antlaşması gereği nitelikli çoğunluk esasına göre oylanacak ve Rum vetosu işlemeyecekti.
Neticede AB Komisyonu “Doğrudan Ticaret Tüzüğü”nün uluslararası ticareti ilgilendirdiği görüşünü ileri sürerek belgeyi geçen haziranda AP’ye gönderdi.
Bu aşamada Rum itirazları yine etkili oldu... Belgenin uluslararası ticaret konusu değil, Rum Kesimi’nin AB’ye üyeliğini düzenleyen 2003 tarihli Katılım Antlaşması’na ek 10. Protokol zemininde ele alınması gerektiğini ileri süren Rumlar yoğun lobi yaparak konunun incelenmek üzere “Hukuk İşleri Komisyonu”na havale edilmesini başardılar.
Komisyon geçen pazartesi yayımladığı raporda Rumların, “Tüzük uluslararası ticaret konusu yapılırsa bu, Yeşil Hat’tın AB’nin dış sınırı olarak tanınması anlamına gelir” şeklindeki görüşünü destekledi.
AP hukuk biriminin görüşü elbette bağlayıcı değil ama AP’den tersi yönde karar çıkması da mümkün görülmüyor.
Şimdi bu “Doğrudan Ticaret Tüzüğü”, 10. Protokol zemininde ele alınır, AP’den geçip AB Konseyi’ne gelirse Rum vetosuyla engellenir; Türkiye limanları açmaz; başlıklar askıdan inmez ve müzakere süreci bir süre sonra fiilen ölür. Çünkü açılabilecek sadece üç başlık var.
İşimiz Kıbrıs sorununa en kısa sürede çözüm bulunmasına, yani bir mucizeye kalmıştır.

7 Kasım 2010 Pazar

Tebessüm

Tebessüm
Temel duş almaya girer, şampuanı saçlarına boşaltıp ovalamaya başlar. Sırtını ke...selemeye gelen annesi sorar :
- Oğlum kafanı ıslatmayacak mısın ?..
- Temel cevap verir :
Yok anne bu şampuan kuru saçlar içinmiş...Devamını Gör

Bir Başkasının Mutluluğu..

Bir Başkasının Mutluluğu..
Kıyafetinden hayli varlıklı bir aileden geldiği belli küçük kız, avucundaki para... destesini sımsıkı tutarak rafları inceliyordu. Burası kentin en büyük oyuncak mağazasıydı. Aranan her şeyin bulunduğu, bitmez tükenmez raf koridorlarının bulunduğu mağazalardan biri...
Rafların arasında öylece gezinirken, reyonların birinde kalakaldı. Muhteşem bir bebekti bu.. Dünya güzeli yüzlü ve ipek kadife elbiseli muhteşem bebek. Babasına döndü, bebeği işaret etti...
''Avucundaki para yeter mi?...''
Babası, başı ile ''evet'' dercesine olumlu bir hareket yaptı. Bebeği kucakladı ve koridoru takip ederek kasaya doğru yürüdü. Tam bu sırada tıpkı kendisi gibi, babası ile alışverişe çıkmış bir küçük çocuk gördü. Kısa pantolonluydu, gömleği iyice eskimişti.
Çocuğun elinde birkaç dolar vardı. Raftaki oyunlardan birinin önünde heyecanla durdu. ''İşte istediğim bu baba!'' diye çığlık attı, avucunu gösterdi:
''Yeter mi?'' Babasının gözleri yere doğru eğilirken, başı ''yetmez'' işareti verdi. Çocuk, avucundaki paraya baktı. Oyunu raf yerine koydu. Babasının elini tuttu ve koridorun ucuna doğru yürüdü, boyama kitaplarının olduğu rafa...
Küçük kız kucağındaki bebeğe bir daha baktı. Sonra çocuğun seçtiği oyuna döndü. Bebeği götürüp yerine koydu. Oyunu eline aldı...
''Yeterli param var mı baba?'' dedi... Babası yine ''evet'' dercesine başını salladı.
Kasaya gittiler, parayı ödediler. Küçük kız kasadaki adama bir şeyler fısıldadı. Kız ve babası, geriye çekilip beklemeye başladılar. Az sonra oğlan ve babası, ellerinde bir boyama kitabı ile kasaya geldiler. Kasiyer:
'' Kutlarım sizi'' dedi heyecanla; ''Bugünün bininci müşterisi olarak bir armağan kazandınız...'' Ve oyun kutusunu küçük çocuğa uzattı.
''Harika!!'' diye çığlık attı çocuk: ''Baba bu benim en çok istediğim şeydi biliyorsun...''
Baba oğul, sevinç içinde dükkanı terk ederken, içeride kalan baba: ''Ne kadar cömertsin kızım'' dedi, ''Sana bunu yapma kararını verdiren ne?...''
''Baba... Annemle birlikte bana bu parayı verdikten sonra ''Seni en çok mutlu edecek şeyi al'' demediniz mi?..''
''Tabii öyle dedik, tatlım!...''
''Bende aynen öyle yaptım baba... Şuanda ne kadar mutlu olduğumu biliyor musun?..

Hangisi kazanacak?..

Hangisi kazanacak?..
Cherokee kabilesinin yaşlılarından biri torunlarına eğitim veriyordu.

Onlara ded...i ki: İçimde bir savaş var. Korkunç bir savaş. İki kurt arasında:

Bu kurtlardan birisi; korkuyu, öfkeyi, kıskançlığı, üzüntüyü, pişmanlığı,açgözlülüğü, kibri, kendine acımayı, suçluluğu, küskünlüğü, aşağılık duygusunu, yalanları, yapmacık gururu, üstünlük taslamayı ve egoyu temsil ediyor.

Diğeri ise; zevki, huzuru, sevgiyi, umudu paylaşmayı, cömertliği, dinginliği, alçakgönüllülüğü, nezaketi, yardımseverliliği, dostluğu,anlayışı, merhameti ve inancı temsil ediyor.

Aynı savaş sizin içinizde de sürüyor ve diğer tüm insanların içinde.

Çocuklar anlatılanları anlamak için bir dakika düşündüler ve içlerinden biri büyükbabasına, "Hangi kurt kazanacak?" diye sordu.

Yaşlı Cherokee kısaca cevapladı : "Beslediğiniz."Devamını Gör

Kur'an, insanın zayıf yaratıldığı haber veriyor, bunu açıklar mısınız?

İnsan, zaafları olan bir varlıktır. Kur'an, şu ayetiyle bu gerçeği bildirir: 'İnsan zayıf yaratıldı' (Nisa Sûresi, 28.) Bu zayıflık, daha dünyaya gelir gelmez kendini göstermeye başlar. Diğer canlıların yavruları kısa zamanda hayata uyum sağlayıp, kendi başlarına hayatlarını devam ettirebilecek seviyeye ulaşırlar. İnsan yavrusu ise, bir-iki yılda ancak ayağa kalkar. 15-20 yılda ancak bir kısım fayda ve zararları öğrenir. Ömrü boyunca da, hayat kanunlarını öğrenmeye muhtaçtır.



Ayrıca, insan çok hassas bir canlıdır. Ne fazla sıcağa gelebilir, ne fazla soğuğa... Ne açlığa dayanabilir, ne susuzluğa... Bir mikrop onu yere serer. Bir kuyruklu yıldız onu ürkütür. Geçmişi düşünür, üzülür. Geleceği düşünür, endişe eder. Emelleri ebede uzanır.



Bir de, beşeri zaaflarımız vardır. Bu zaaflar, birtakım huy ve karakterlerimizdir. Bunlardan bir kısmını şu şekilde ele alabiliriz:



1. Nisyan (Unutkanlık).İnsan, nisyana müpteladır. Her insanın hayatında pek çok nisyan örnekleri vardır. İlk insan Hz. Adem de aynı nisyanı yaşamıştır. Ayet bunu şöyle anlatır: Doğrusu daha önce Ademden ahid almıştık da, unuttu... (Taha Sûresi, 115.)Hz. Ademe, yasak ağaca yaklaşmaması emredilmiştir. Şeytanın vesvesesiyle yaklaşır ve o ağaçtan yer. Bunun sonucunda dünyaya gönderilir. (Bakara Sûresi, 35-37.)



Hz. Ademin tabiatı aynen Ademoğullarında da vardır. Nisyanın en kötüsü, insanın kendini unutması, ne için yaratıldığını aklına getirmemesidir. Buna, gaflet denir. Cenab-ı Hak, bazı musibetlerle insanı gaflet uykusundan uyandırır. Onu, yaratılış gayesine yöneltir. Fakat pek çok insan yine unutur. Kur'an, bu hali şöyle bildirir:"İnsana zarar dokunduğunda gerek yatarken, gerek otururken, gerek ayakta iken bize dua eder durur. Fakat ondan zararı giderdiğimizde, daha önce o zarar için bize dua etmemiş gibi, geçer gider..." (Yunus Sûresi, 12.)



2- Harislik ve cimrilik Beşeri zaaflarımızdan biri de, mala düşkünlüktür. Kur'an, bu hususu şöyle haber verir:"İnsan helu (haris ve cimri) yaratıldı. Kendisine bir zarar dokunduğunda feryadı basar. Bir hayır dokundu mu ( yoksullara) yardım etmez (sıkı sıkı tutar)..." (Mearic Sûresi, 19-21)Ademoğlunun bir vadi dolusu altını olsa, ikinci bir vadi dolusu altını ister..." (Müslim, Zekat, 117.) hadisi, bu beşeri zaafımıza dikkat çeker. Bebeklerde bile aynı tabiatı görmek mümkündür. Onun elindekini almak çok zordur, ama sizin verdiğinizi hemen alır.



3- Acelecilikİnsan, aceleci bir varlıktır. Bir anda neticeye ulaşmak ister. Ahiret saadetini dünyada tatmaya çalışır. "Ya Rabbena! Bize dünyada ver" der. Bu kimsenin ahirette bir nasibi yoktur. (Bakara Sûresi, 200.)Halbuki, bu dünya sabrı ve sebatı gerektirir. Asıl olan dünya mutluluğu değil, ahiret saadetidir. Ahiretin elmaslarını, bu dünyanın cam parçalarıyla değiştirmenin bir anlamı yoktur. Sonsuz hayata nispetle bu kısa hayat, bir an gibidir. Fakat insan, ahireti bilmediğinden bütün himmetini dünyaya sarf eder. "Hayat ancak bu hayattır" deyip, onun lezzetlerini elde etmeye çalışır. Kur'anın bildirdiği gibi, "İnsan çok acelecidir." (İsra Sûresi, 11.)



4- ÖvülmekHemen her insan övülmeyi sever. Yaptığını sever, beğenir. Halbuki, övündüğü şeylerde kendisinin hissesi pek azdır. Mesela, sesinin güzelliğiyle iftihar eder. Halbuki, Allah ona böyle bir ses vermeseydi, elinden hiçbir şey gelmezdi.



Kur'an-ı Kerim, bu meselede şu hatırlatmayı yapar:"Yaptıklarıyla gururlanan ve yapmadıklarıyla övülmeyi sevenlerin, azaptan emin bir yerde bulunduklarını zannetme!" (Al-i İmran Sûresi, 188. )Ayette reddedilen iki durum vardır:1. Yaptığıyla gururlanmak.2. Yapmadıklarıyla övülmekten hoşlanmak.Halbuki insan, kendini methetmek için değil, Allah'a hamd etmek için yaratılmıştır.



5- Hizmette ihmalİnsanın tabiatında hizmetten kaçmak, ücrete koşmak vardır. Bir iş yapılacağı zaman kimse ortalıkta görülmek istemez. Fakat ücret ve mükafat zamanında, herkes talip olur. Kur'anda zikredilen şu olay, buna güzel bir örnektir. Şöyle ki:Peygamberimiz, 1400 sahabeyle umre niyetiyle Mekke'ye doğru yola çıkar. O zaman Mekke henüz müşriklerin idaresindedir. Bir savaş çıkabileceği endişesiyle, bir kısım bedevi insanlar sefere katılmazlar. Sudan bahanelerle geri kalırlar. Fakat aynı insanlar, Hayber ganimetleri için yola çıkıldığında orduya katılmak isterler. Cenab-ı Hak, onların bu sefere katılmalarını men eder. (Fetih Sûresi, 11-15 )



6- BahanecilikMüsbet alanlarda bir varlık gösteremeyenler, birtakım bahanelerle kendilerini avuturlar. Nedense kendi kusurlarını görmek istemezler. Mesela, Hudeybiye Seferine katılmayan bir kısım bedevilerin bahanelerine bakalım: "Mallarımız, ailelerimiz bizi alıkoydu. Bizim için mağfiret dile" diyecekler. "Onlar, ağızlarıyla, kalplerinde olmayanı söylüyorlar..." (Fetih Sûresi, 11)"Suçun sahibi olmaz" derler. Halbuki, "Kusurunu görmemek, o kusurdan daha büyük bir kusurdur" (Nursi, Lemalar, 84.) Kusurunu gören o kusurdan kurtulmaya çalışır.



İşte, insanın mahiyetinde böyle nice zaaflar vardır. Bu zaaflar, aslında insanın manevi terakkisinde mühim birer esastırlar. Meleklerde böyle zaaflar olmadığından, onlarda mücadele de yoktur. Mücadele olmayınca, terakki de söz konusu değildir.



İnsanın meleklere üstünlüğünün mühim bir sırrı, bu zaaflarında gizlidir. Fıtraten cimri bir insanın, nefsini aşarak cömertlikte bulunması, elbette kolay bir şey değildir. Nefsini methe meyilli bir kişinin, "Bütün medih ve muhabbet Allah'adır. Bütün iyilikler, güzellikler Ondandır" diyebilmesi şüphesiz az bir hüner değildir.




Bu zaaflar aşılmayacak zaaflar değildir. Zira "Allah kimseye kaldıramayacağı yükü yüklemez" (Bakara Sûresi, 286Yazar:

Baba, anneme iyi bak olur mu?

Baba, anneme iyi bak olur mu?
Benden sana evlat vasiyetidir; baba, anneme iyi ba...k!

Akşam en heyecanıyla televizyon izlerken, sen anneme bak.

Yaşanmışlıklarını göreceksin çocuksu bakışlarında;

Yaşattıklarını, yaşatamadıkları nı, sana adanmış koskocaman bir ömrü göreceksin bakışlarında

Akşamları geç geldiğinde yiyemediği lokmaları göreceksin, boğazına dizilen.

Sen kızmayasın diye, uyurken komşulara gidişlerini, bizim ağzımızı kapatmalarını, yüreğinin ağzına geldiği zamanları göreceksin.

Baba, anneme iyi bak…

-‘’Hanım ben gidiyorum ‘’ dediğinde, sen merdivenleri inene kadar ardından bakan insana bir kez durup, merdivenin 5 ci basamağında, sen bak!

Gözlerinde sen daha gitmeden seni özleyen bir kadın göreceksin.

Sokakta gördüğün arkadaşının sıktığın eli gibi bir kez olsun sarıl ona.

Sıkıca!

Sevgiyle!

Saatlerini harcadığın kahve sandalyesinde, yudumlarken bardağından çayını; hiç birinin tadının annemin çayının tadına benzemediğini fark ederek; evde, senin için yemek yapmanın telaşında olan o kadını düşün.

Koyarak üç beş kuruş yarım bıraktığın bardağın yanına, en hızlı adımlarınla koş baba.

Seni terk eden annen gibi,

Ardından bıçaklayan dostların gibi,

Senin kıymetini bilmeyen evlatların gibi değil;

Ne zaman düşsen, canın acımasın diye düştüğün yere çimen olan,
Her bayramda senin elini ‘’evimin direği ‘’ diyerek öpen o kadına iyi bak baba.

Ne kadar usulca çıksan da merdivenleri
Senin geldiğini daha ilk basamakta anlayan kadına,

Yüzün asıksa, mutfağında sessizce ağlayan ama sana soğanın ne kadar acı olduğunu söyleyen kadına,

Sen hastaneye yattığında; ağlarken uyuyan, uyanınca ağlayan; ‘’bu ev çok büyük geldi bana ‘’ diyen anama iyi bak baba.


Sarıl boynuna.
Tut ellerinden, öpüver.

Ve deki ona;

‘’Siyah saçlarımın terk ettiği yıllarımdan geriye, bir sen kaldın ve ben bir tek sana kaldım.!’’

Anama iyi bak baba.

Onun gözlerinde sana adanmış koskocaman bir ömür göreceksin !!!!

Ersin HOŞGENÇ

süper lig maç sonuçları toplu

Spor Toto Süper Lig
Sezon 2010-2011

1.Hafta
ESKİŞEHİRSPOR 0 - 0 GENÇLERBİRLİĞİ
SİVASSPOR 2 - 1 GALATASARAY A.Ş.
BUCASPOR 0 - 1 BEŞİKTAŞ A.Ş.
GAZİANTEPSPOR 0 - 0 KASIMPAŞA
FENERBAHÇE 4 - 0 MEDİCAL PARK ANTALYASPOR
MKE ANKARAGÜCÜ 0 - 2 TRABZONSPOR A.Ş.
KARDEMİR D.Ç. KARABÜKSPOR 2 - 1 MANİSASPOR
BURSASPOR 1 - 0 KONYASPOR
BÜYÜKŞEHİR BLD.SPOR 0 - 2 KAYSERİSPOR

2.Hafta
KONYASPOR 2 - 1 ESKİŞEHİRSPOR
KAYSERİSPOR 1 - 0 KARDEMİR D.Ç. KARABÜKSPOR
MEDİCAL PARK ANTALYASPOR 1 - 1 SİVASSPOR
BEŞİKTAŞ A.Ş. 0 - 2 BÜYÜKŞEHİR BLD.SPOR
GALATASARAY A.Ş. 0 - 2 BURSASPOR
MANİSASPOR 0 - 3 MKE ANKARAGÜCÜ
GENÇLERBİRLİĞİ 0 - 0 GAZİANTEPSPOR
KASIMPAŞA 0 - 0 BUCASPOR
TRABZONSPOR A.Ş. 3 - 2 FENERBAHÇE


3.Hafta
GAZİANTEPSPOR 2 - 2 KONYASPOR
MKE ANKARAGÜCÜ 1 - 1 KAYSERİSPOR
BUCASPOR 3 - 1 GENÇLERBİRLİĞİ
SİVASSPOR 0 - 2 BURSASPOR
BÜYÜKŞEHİR BLD.SPOR 3 - 1 KASIMPAŞA
KARDEMİR D.Ç. KARABÜKSPOR 1 - 4 BEŞİKTAŞ A.Ş.
ESKİŞEHİRSPOR 1 - 3 GALATASARAY A.Ş.
FENERBAHÇE 4 - 2 MANİSASPOR
MEDİCAL PARK ANTALYASPOR 0 - 0 TRABZONSPOR A.Ş.

4.Hafta
BURSASPOR 2 - 1 ESKİŞEHİRSPOR
KONYASPOR 1 - 1 BUCASPOR
BEŞİKTAŞ A.Ş. 4 - 0 MKE ANKARAGÜCÜ
KAYSERİSPOR 2 - 0 FENERBAHÇE
MANİSASPOR 1 - 2 MEDİCAL PARK ANTALYASPOR
KASIMPAŞA 1 - 2 KARDEMİR D.Ç. KARABÜKSPOR
TRABZONSPOR A.Ş. 6 - 1 SİVASSPOR
GALATASARAY A.Ş. 1 - 0 GAZİANTEPSPOR
GENÇLERBİRLİĞİ 2 - 1 BÜYÜKŞEHİR BLD.SPOR


5.Hafta
TRABZONSPOR A.Ş. 1 - 3 MANİSASPOR
MKE ANKARAGÜCÜ 3 - 0 KASIMPAŞA
MEDİCAL PARK ANTALYASPOR 2 - 1 KAYSERİSPOR
BUCASPOR 0 - 1 GALATASARAY A.Ş.
SİVASSPOR 1 - 1 ESKİŞEHİRSPOR
KARDEMİR D.Ç. KARABÜKSPOR 3 - 0 GENÇLERBİRLİĞİ
FENERBAHÇE 1 - 1 BEŞİKTAŞ A.Ş.
BÜYÜKŞEHİR BLD.SPOR 1 - 0 KONYASPOR
GAZİANTEPSPOR 0 - 3 BURSASPOR

6.Hafta
BURSASPOR 1 - 0 BUCASPOR
BEŞİKTAŞ A.Ş. 2 - 1 MEDİCAL PARK ANTALYASPOR
ESKİŞEHİRSPOR 0 - 1 GAZİANTEPSPOR
GENÇLERBİRLİĞİ 1 - 0 MKE ANKARAGÜCÜ
KAYSERİSPOR 0 - 0 TRABZONSPOR A.Ş.
MANİSASPOR 3 - 0 SİVASSPOR
GALATASARAY A.Ş. 3 - 1 BÜYÜKŞEHİR BLD.SPOR
KONYASPOR 2 - 2 KARDEMİR D.Ç. KARABÜKSPOR
KASIMPAŞA 2 - 6 FENERBAHÇE


7.Hafta
KARDEMİR D.Ç. KARABÜKSPOR 2 - 1 GALATASARAY A.Ş.
BUCASPOR 0 - 0 ESKİŞEHİRSPOR
MANİSASPOR 0 - 2 KAYSERİSPOR
FENERBAHÇE 3 - 0 GENÇLERBİRLİĞİ
MKE ANKARAGÜCÜ 4 - 1 KONYASPOR
TRABZONSPOR A.Ş. 1 - 0 BEŞİKTAŞ A.Ş.
SİVASSPOR 1 - 1 GAZİANTEPSPOR
MEDİCAL PARK ANTALYASPOR 3 - 1 KASIMPAŞA
BÜYÜKŞEHİR BLD.SPOR 0 - 0 BURSASPOR

8.Hafta
BURSASPOR 2 - 2 KARDEMİR D.Ç. KARABÜKSPOR
BEŞİKTAŞ A.Ş. 2 - 3 MANİSASPOR
GAZİANTEPSPOR 2 - 0 BUCASPOR
ESKİŞEHİRSPOR 1 - 0 BÜYÜKŞEHİR BLD.SPOR
KASIMPAŞA 0 - 7 TRABZONSPOR A.Ş.
KAYSERİSPOR 4 - 1 SİVASSPOR
GENÇLERBİRLİĞİ 2 - 3 MEDİCAL PARK ANTALYASPOR
GALATASARAY A.Ş. 2 - 4 MKE ANKARAGÜCÜ
KONYASPOR 1 - 4 FENERBAHÇE


9.Hafta
SİVASSPOR 1 - 1 BUCASPOR
KARDEMİR D.Ç. KARABÜKSPOR 1 - 2 ESKİŞEHİRSPOR
MEDİCAL PARK ANTALYASPOR 1 - 0 KONYASPOR
TRABZONSPOR A.Ş. 3 - 1 GENÇLERBİRLİĞİ
BÜYÜKŞEHİR BLD.SPOR 1 - 0 GAZİANTEPSPOR
MKE ANKARAGÜCÜ 1 - 5 BURSASPOR
FENERBAHÇE 0 - 0 GALATASARAY A.Ş.
MANİSASPOR 2 - 1 KASIMPAŞA
KAYSERİSPOR 1 - 0 BEŞİKTAŞ A.Ş.

10.Hafta
BURSASPOR 1 - 1 FENERBAHÇE
GALATASARAY A.Ş. 2 - 1 MEDİCAL PARK ANTALYASPOR
GAZİANTEPSPOR 0 - 0 KARDEMİR D.Ç. KARABÜKSPOR
ESKİŞEHİRSPOR 0 - 0 MKE ANKARAGÜCÜ
KASIMPAŞA 1 - 2 KAYSERİSPOR
BUCASPOR 0 - 2 BÜYÜKŞEHİR BLD.SPOR
BEŞİKTAŞ A.Ş. 2 - 1 SİVASSPOR
GENÇLERBİRLİĞİ 2 - 0 MANİSASPOR
KONYASPOR 1 - 2 TRABZONSPOR A.Ş.


11.Hafta
KAYSERİSPOR 1 - 1 GENÇLERBİRLİĞİ
MEDİCAL PARK ANTALYASPOR 2 - 2 BURSASPOR
KARDEMİR D.Ç. KARABÜKSPOR 3 - 0 BUCASPOR
FENERBAHÇE 4 - 2 ESKİŞEHİRSPOR
MKE ANKARAGÜCÜ 0 - 2 GAZİANTEPSPOR
TRABZONSPOR A.Ş. - GALATASARAY A.Ş.
SİVASSPOR - BÜYÜKŞEHİR BLD.SPOR
MANİSASPOR - KONYASPOR
BEŞİKTAŞ A.Ş. - KASIMPAŞA

12.Hafta

31 Ekim 2010 Pazar

Üniversite üzerine iki soru

Üniversite üzerine iki soru

Nedir üniversite?
'Üniversite' diye bugün dünyada ve ülkemizdeki kurumların tümünü kapsayacak bir kavramın olmadığını düşünüyorum. Çağımızda bu adı taşıyan birçok kurum, meslek yüksek okulu olma yolunda; çoğu para kazanma hedefinin peşinde, içinde bulunduğumuz dünyanın teknik, ekonomik, toplumsal, siyasal tıbb”, asker” sorunlarına çözümler bulmak için araştırmalar yapmaya yönelmiştir. Düzenin çarkları, üniversitelerin bilim ve teknoloji politikasını, araştırma konularını, ders programlarını belirlemektedir. Üniversiteler, çok az sayıda olan istisnalarını bir tarafa bırakırsak, içinde bulundukları kültürün değerlerinin tartışılıp, zenginleştirilmesine, dünyanın içinde bulunduğu ağır yaşam sorunlarının anlaşılıp aydınlatılarak çözümler aranmasına yeterince katkıda bulunamamaktadır. Bu açıdan üniversiteler ne toplumun içinde ne de dışındadırlar. Toplumun içinde değillerdir, bir ticari şirket gibi çalışmanın dışında, topluma kılavuzluk edebilecek öneriler sunamamakta, o toplumda yaşayan genç insanların hayal gücünü, hakikat aşkını yeterince harekete geçirememektedirler. Toplumun içinde, toplumun bilgi yönünde donanımını arttıracak, devingenliğini hızlandıracak atılımlar yapmak yerine, kendisine dünyaya egemen olan düzenin buyurduğu işleri yerine getirmektedirler. Gönül, üniversitenin muhalif düşünceler ortaya koyarak, toplumun kendi geçmişi ve değerleriyle hesaplaşmasına katkıda bulunmasını arzu ediyor. Farklı seslerin, görüşlerin, düşüncelerin fokur fokur kaynadığı bir kültür pınarı olmalı üniversite. Bunun için de düzene ekonomik açıdan, siyasal açıdan bağlı, bağımlı olamamalı. Elbette bu bir paradoks gibi görünüyor: Düzenin içinde olup düzene karşı çıkacak güce sahip olacaksınız. Bu açıdan üniversite toplumun dışında da değildir. Topluma yol gösterebilecek bir mesafesi yoktur toplumla arasında. Kendine öyle bir rol de biçmemiştir çoğunlukla. Hayallerin, beklentilerin, dünyada zulüm gören, ezilen garip insanların üniversitesi değildir.

Ne toplumun içinde ne de dışında değilse nerededir üniversite? Gören var mı üniversiteyi? Gücünü, havasını, yarattığı kültür zenginliğini gören var mı? Üniversiteler belli yaşa gelmiş gençlerin gelecek kaygısıyla kapak atmak istedikleri, orada çalışanların ise önlerine düzen tarafından konulan ders programlarını okuttukları, araştırmaları yaptırdıkları suya sabuna dokunmayan uslu düzen kurumları mıdır? Farklı seslerin yetiştirilebilip, paradigma yıkıcı tartışmaların yapılabildiği, kültürün köklerinde yatan değerleri yeniden yorumlayarak çağdaş arayışlara ışık tutacak görüşlerin devşirilebildiği, hakikat yolcularının özgürce yolculuk yapabildiği bitimsiz genişlikte ufuklar alanı mı?


Üniversite özerkliği nedir?
Özerklik kavramı değişmiştir. Üniversitelerin içinde bulundukları düzenden bir ölçüde de olsa koparak kendi başlarına araştırma alanları bulmaları, eğitim programları hazırlamaları neredeyse olanaksız hale gelmiştir. Toplumun beklentileri doğrultusunda çalışmak zorundadırlar. İktidar da onları kendi anlayışı doğrultusunda, düzenle ilişkileri içinde değerlendirerek yönlendirmeye çalışmaktadır. İşte gerek sosyoekonomik açıdan gerekse politik ve kültürel açıdan üniversite kıskaç altındadır. Üniversitelerde doğa bilimleri alanında olsun toplum bilimleri, insan bilimleri alanında olsun çalışan akademisyenlerin çoğunluğu araştırma konularını önlerinde hazır bulmaktadırlar. Bu belirlenmiş gündemin dışına çıkabilmek oldukça zordur. Belki bunun için de üniversite dışından taleplerin gelmesi gerekir. Bu açıdan Lakatos anlamında araştırma programları, araştırmaların kendi iç işleyişinden değil de çoğunlukla dış etkilerin belirlenimleriyle yürütülmektedir.

Öyleyse nasıl anlamalıyız özerkliği? Özerk üniversite nasıl bir üniversitedir? Özerk bir bilimci kimdir? Özerk olan üniversite ile özerk olmayan üniversite arasındaki ayırım nerede aranmalıdır? Özerk bir bilimci ile özerk olmayanı ayıran nedir? Bu soruların yanıtlarının kolayca bulunabileceğini düşünmüyorum. Yine de sonradan daha ayrıntılı biçimde geliştirilmek üzere bu sorulara kısa bir yanıt verilebileceğini düşünmekteyim. Özerk bilimci araştırmasının götürdüğü yere gidebilendir. Özerk bilimci ona bu olanağı sağlayabilen özerk üniversitelerde var olabilir. Özerk üniversite özerk bilimciye gerekli ortamı olanağı hazırlar, bulgularına kısıtlama, yasaklama getirmez, onu araştırma özgürlüğünü bozacak biçimde sınırlamaz, sıkboğaz etmez. Araştırmanın sayısına, güncelliğine değil de içeriğine bakar. Bilimin ufuklarında yeni alanlar açabilecek, kavramsal temelleri önemseyen araştırmaları hayalci bulmaz. Hayallerin, bilimi bilim kılan, araştırmalara heyecan katabilecek güç olduğunu bilir. Gündemini kendisi belirler, 'müşteri','sponsor' bağımlılığı içinde değildir.



Yasal Uyarı: TurkMedya internet sitelerinde yayınlanan haberler ve köşe yazılarının tüm hakları TurkMedya Yayın Grubuna aittir. Kaynak gösterilerek dahi haberin veya köşe yazısının tamamı yazılı izin alınmaksızın kullanılamaz.
Sadece alıntı yapılan haberin veya köşe yazısının bir bölümü, alıntı yapılan habere/yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Youtube yasağı kalktı

Youtube yasağı kalktı

Kapatma kararını veren mahkeme youtube yasağını kaldırdı...

Türkiye'de erişimi 2.5 yıldır yasaklı bulunan, dünyanın en popüler video paylaşım ağı YouTube'auygulanan erişim yasağı kaldırıldı.

Atatürk'e hakaret içeren videoların bulunduğu gerekçesiyle 2.5 yıl önce erişim yasağı uygulanan site, sözkonusu videoların kaldırılması ertesinde Türkiye'de erişime açıldı.

Merkezi Almanya'da bulunan International Licencing Service adlı bir telif ajansı, dün Atatürk'e hakaret içeren videoların haklarını satın alarak siteden kalldırdığını açıklamıştı.

YouTube'a erişimin önündeki yasal engelin kalktığını duyuran şirketin CEO'larından Erdem Karahan, "Kendi çözümlerimizi kullanarak o videoları kaldırdık. Arşivden Atatürk’ün görsellerini koruma yetkisi aldığımız için bizim için bir problem olmadı" açıklamasını yaptı.

Yasağa neden olan videoların neden bugüne kadar silinemediğini, şirketin bir diğer CEO’su Yücel Yolcu, “Bu talep daha bize yeni geldi. Bu içeriklerin şimdiye kadar sahibi yoktu ve bir içerği silmek isityorsanız sahibini bulmanız gerekir. Görselleri kimse sahiplenmedi. Bu görseller bu şirkete hak olarak verildi" şeklinde açıklamıştı.

Konuyla ilgili bugün açıklama yapan Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım da, telif yönteminin uygulanması yoluyla yargı kararının yerine getirildiğini, mahkemeye müracaat edilip tamamen bu filtrelemenin ortadan kaldırılabileceğini söylemişti.

(ntvmsnbc)

30 Ekim 2010 Cumartesi

Bursa Fener nefes kesti

Bursa Fener nefes kesti

Nefesleri kesen maçta her şey vardı ama kazanan yoktu. Semih'in
golüne Ivan Ergiç yanıt verdi. Sercan, Volkan Demirel'i yıldız yaptı


BİR yanda gol kabadayısı Fenerbahçe, diğer yanda ligin lideri Bursaspor, maça peşrevsiz başladı. Geçen yıldan kalan 'kim daha iyi' güreşini bir an evvel sonuçlandırmak ister gibi! Sakatlıklarda soluklandılar. Dk. 10'da Alex'in frikiğinde Bilica'nın kafası 'Cumhuriyet Bayramı' kutlamalarındaki havai fişek yüksekliğinden auta gitti.


SERCAN DAHA GELİŞMELİ
BİR dakika sonra Sercan'ın şutunu Volkan önlerken genç yeteneğin gelişmediği düşüncesi uyandı zihinlerde. Alex'in Ivankov'un ellerinde eriyen şutundan üç dakika sonra gol geldi. Emre seken topu kaptı, görünmeyen bir yaydan fırlamış ok gibi ceza sahasına daldı, arka direkteki Alex'e ortaladı. Alex'in sönük volesini Semih ağlara tipledi: 1-0 (Dk17). Alex ile Semih ikiz kardeş gibi birbirlerini hissediyorlar.

KURNAZ ÇAKIR
CÜNEYT Çakır'ın diğer hakemlerden farkı 29'da belli oldu. Tırpanlayarak rakibini korkutup topu kazandığı halde Ali Tandoğan'ın faul yaptığını söyledi (Aynısını 41'de Caner de yaptığında kararı farklı değildi). Lig 'sert' olmaktan böyle çıkar. 42'de Alex sezonun kendi adına en hızlı deparıyla topu kapıp Stoch'a gönderdi. O, Alex kadar paylaşımcı değildi.
İKİNCİ yarı golle başladı. Caner'in rakibine giden topu önce korner, sonra gol oldu. Köşe vuruşunda Turgay arka direkteki Ergiç'in önüne düşürdü. Vuruş Volkan'a çarpıp ağlara gitti: 1-1


POLEMİKLERE CEVAPTI
60'ta Turgay'ın golüne ofsayt bayrağı kalktı. 5 dakika sonra Semih golün benzerini kaçırdı. Mehmet'in 68, 75 ve 83; Emre'nin 76, Nunez'in 90+2'deki şutları heyecan topuydu. Ancak maçın kırılma anı 82 ve 89'da Sercan'ın karşı karşıya kaçırdığı gol pozisyonlarıydı. Sonuç: yalancı polemiklere en sahici cevaptı dün sahadaki oyun. Biz futbol hastaları için ilaç gibi maç oynandı!

Çakır'ı uyuttular
TÜRK futbolunun Avrupa'daki gururu Cüneyt Çakır, Bursa-F.Bahçe maçında iki takım futbolcularının aşırı sertliğini seyretmekle yetindi. Sercan, Bilica'ya tekme attı. Brezilyalı futbolcu da yerden kalkıp Zidane gibi Sercan'ın göğsüne kafa attı. Sercan, Bilica'dan sonra bir darbe de Cristian'dan aldı. Brezilyalı futbolcu, Bursaspor'un genç futbolcusunun kafasına tekme savurdu ama boşa gitti. Maç Amerikan güreşine dönerken Çakır bu pozisyonları kaçırdı.

Fener yine terse yatırdı
BURSASPOR-F.Bahçe maçı için bahisseverler 10 milyon 152 bin lira yatırdı. İddaacıların yüzde 34.89'u F.Bahçe'yi, yüzde 13.46'sı Bursa'yı 'galip' ilan etti. Beraberlik için yüzde 5.05'lik bölüm para yatırdı.

TEKLİ sistemde sırf Bursa-F.Bahçe maçına 4 milyon 578 bin lira yatırıldı. Bu bahisseverlerden beraberliği tahmin edenler 1 milyon 534 bin TL kazanırken kalan, İddaa'nın kasasına girdi. Iddaa'nın bir başka kazancı da maçın 1-1 bitmesi nedeniyle oldu. Çünkü alt-üst tercihlerinde 10.26'lık bölüm üst (yani 2.5 gol) tercih etmişti.
ALT diyenlerin bölümü ise sadece 3.34 olarak dikkat çekti. İddaa F.Bahçe-G.Saray beraberliğinden 38 milyon lira ciro elde etmişti. F.Bahçe, bahisçilere kupon yırttırmaya devam ediyor.

Okul müdürlüğünün kazanılmış hak olmadığına dair Anayasa Mahkemesi kararı

Okul müdürlüğünün kazanılmış hak olmadığına dair Anayasa Mahkemesi kararı
30 Ekim 2010 00:29

--------------------------------------------------------------------------------
30 Ekim 2010 CUMARTESİResmî GazeteSayı : 27744

ANAYASA MAHKEMESİ KARARI

Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:

Esas Sayısı : 2007/83

Karar Sayısı : 2010/28

Karar Günü : 4.2.2010


İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Kayseri 1. İdare Mahkemesi


İTİRAZIN KONUSU : 26.1.2006 günlü, 5450 sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 5. maddesinin 2. fıkrasının üçüncü tümcesinin, Anayasa’nın 2. maddesine aykırılığı savıyla iptali istemidir.


I- OLAY


Sağlık Bakanlığı’na bağlı Kayseri Sağlık Meslek Lisesi’nde müdür yardımcısı olarak görev yapmakta olan davacının, aynı okula 5450 sayılı Kanun uyarınca sağlık meslek dersleri öğretmeni olarak atanmasına ilişkin işlemin iptali istemiyle açtığı davada, itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme iptali için başvurmuştur.


II- İTİRAZIN GEREKÇESİ


Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:


“Dava; … isimli davacının, Sağlık Bakanlığı’na bağlı Kayseri Sağlık Meslek Lisesi’nde Müdür Yardımcısı olarak görev yapmakta iken, 5450 sayılı Yasa uyarınca aynı okula (bulunduğu eğitim kurumu müdür yardımcılığı görevini vekaleten yürütmek üzere) Sağlık Meslek Dersleri Öğretmeni olarak atanmasına ilişkin 08.03.2006 tarih ve 24089 sayılı işlemin iptali istemiyle Milli Eğitim Bakanlığı’na karşı açılmıştır.


Davacı tarafından; sözü edilen atama işlemi nedeniyle her yönüyle zarara uğradığı, bu anlamda maddi haklarında azalmaya sebep olunduğu ve statü kaybının ortaya çıktığı, işlemle memuriyet sınıfının da değiştiği ve genel idare hizmetleri sınıfından eğitim öğretim hizmetleri sınıfına geçirildiği, Sağlık Bakanlığı bünyesinde önceki görevine eş değer bir kadroya (hastane müdürlüğü, müdür yardımcılığı, şube müdürlüğü vs.) atanması mümkün olmasına rağmen isteği ve rızası dışında dava konusu işlemin tesis edildiği, öte yandan yeni görevine asaleten atanmasını olanaksız kılan bir yasal düzenlemenin de bulunmadığı, 1997 yılından beri sürdürdüğü idarecilik görevinde edindiği tecrübe ve birikimin bir anda yok sayıldığı, atamanın hukuk devletine ve kazanılmış hakların korunması ilkesine aykırılık teşkil ettiği, bu yönüyle işlemin dayanağı olarak gösterilen 5450 sayılı Kanun’un 5 inci maddesinin ikinci fıkrasının Anayasa’ya aykırı olduğu ve iptali için Anayasa Mahkemesi’ne götürülmesi gerektiği ileri sürülmüştür.


Davalı Sağlık Bakanlığınca; davacının Kayseri Sağlık Meslek Lisesi’ne öğretmen olarak atanmasının 5450 sayılı Yasa’nın 5 inci maddesi hükmünden kaynaklanan zorunluluk nedeniyle gerçekleştirildiği, sözü edilen Yasa’nın ilgililerin özlük ve diğer haklarını koruyucu mahiyette düzenlemeler getirdiği, işlemin hukuka uygun olduğu ve davanın reddi gerektiği savunulmuştur.


2709 Kanun numaralı 1982 Anayasası’nın 152 nci maddesinde; “Bir davaya bakmakta olan mahkeme, uygulanacak bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasaya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakır.


Mahkeme, Anayasaya aykırılık iddiasını ciddi görmezse bu iddia temyiz merciince esas hükümle birlikte karara bağlanır.


Anayasa Mahkemesi, işin kendisine gelişinden başlamak üzere beş ay içinde kararını verir ve açıklar. Bu süre içinde karar verilmezse mahkeme davayı yürürlükteki kanun hükümlerine göre sonuçlandırır. Ancak, Anayasa Mahkemesinin kararı, esas hakkındaki karar kesinleşinceye kadar gelirse, mahkeme buna uymak zorundadır.


Anayasa Mahkemesinin işin esasına girerek verdiği red kararının Resmi Gazetede yayımlanmasından sonra on yıl geçmedikçe aynı kanun hükmünün Anayasaya aykırılığı iddiasıyla tekrar başvuruda bulunulamaz.” hükümlerine yer verilmiş, belirtilen hükümlere paralel düzenlemeler 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un 28 inci maddesinde yer almış bulunmaktadır.


Öte yandan, Anayasa’mızın 2 nci maddesinde; Türkiye Cumhuriyetinin, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olduğu hükme bağlanmıştır.


Hukuk devleti, en kısa ve öz tanımıyla, faaliyetlerinde hukuk kurallarına bağlı olan, vatandaşlarının hukuksal güvenliğini sağlayan devlet demektir. Anayasa Mahkemesi’nin birçok kararında da hukuk devleti benzer bir şekilde “yönetilenlere en güçlü, en etkin ve en kapsamlı biçimde hukuksal güvencenin sağlanması, tüm devlet organlarının eylem ve işlemlerinin hukuka uygun olması” biçiminde tanımlanmaktadır. Bu haliyle, Anayasamızda yer alan hukuk devleti ilkesi, Anayasa’nın temel ilkelerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır.


Cumhuriyetin nitelikleri arasında yer alan hukuk devleti, bütün işlem ve eylemlerinin hukuk kurallarına uygunluğunu başlıca geçerlik koşulu sayan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurmayı amaçlayan ve bunu geliştirerek sürdüren, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, insan haklarına saygı duyarak bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, Anayasa ve hukuk kurallarına bağlılığa özen gösteren, yargı denetimine açık olan, yasaların üstünde yasa koyucunun da uymak zorunda olduğu temel hukuk ilkeleri ile Anayasa’nın bulunduğu bilinci olan devlettir.


Hukuk devleti; yönetilenlere hukuk güvenliği sağlayan, adaletli bir hukuk sistemine dayanan devlet düzeninin adıdır. Hukuka güvenin, kamu düzeninin ve istikrarın korunması da kazanılmış hakların korunması ilkesine bağlılık ile mümkündür.


Kazanılmış haklar, hukuk devleti kavramının temelini oluşturan en önemli unsurdur. Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan uygulamalar Anayasa’nın 2 nci maddesinde açıklanan “Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir.” hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi, toplumsal kararlılığı ve hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır, belirsizlik ortamına neden olur ve kabul edilemez.


Öte yandan; Anayasa Mahkemesi’nin 03.04.2001 tarih ve E. 1999/50, K.2001/67 sayılı kararında “kazanılmış hak”; kişinin bulunduğu statüden doğan, tahakkuk etmiş ve kendisi yönünden kesinleşmiş ve kişisel alacak niteliğine dönüşmüş hak olarak tanımlanmış bulunmaktadır. Öte yandan Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu’nun 14.06.1989 tarih ve E. 1989/1-2, K. 1989/2 sayılı kararında ise; gerek öğretide, gerekse uygulamada, kişilerin hukuki statülerini belirlemiş ve buna dayalı olarak da yeni hukuki durumların ve hakların elde edilmesine neden olmuş, bir başka deyişle hukuki sonuçlarını yerine getirmiş olan durumların, artık geriye dönülmez, vazgeçilmez haklar olduğu, yani kazanılmış hak teşkil ettiği belirtilmiştir.


Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülen 5450 sayılı Kamu Kurum Ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi İle Bazı Kanunlarda Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 5 inci maddesinin ikinci fıkrasında ise; “Devredilen okullar, eğitim merkezleri ve kurslar ile döner sermaye işletmelerinde ekli (1) sayılı listelerde yer alan kadrolar, 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin ilgili bölümünden çıkarılarak iptal edilmiştir. Bu Kanuna ekli (2) sayılı listelerde yer alan kadrolar ihdas edilerek 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin Millî Eğitim Bakanlığına ait bölümüne eklenmiştir. Okulların, eğitim merkezlerinin ve kursların okul müdürü, okul müdür yardımcısı, müdür, müdür yardımcısı, Turizm Eğitim Merkezi Müdürü, Turizm Aşçılık Eğitim Merkezi Müdürü, Tapu ve Kadastro Meslek Lisesi Müdürü, Meteoroloji Teknik Lise Müdürü, Meteoroloji Teknik Lise Müdür Yardımcısı unvanlı kadrolarında bulunanların görevleri, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte sona erer; bunlar, (2) sayılı liste ile ihdas edilen öğretmen unvanlı kadrolara (Turizm Eğitim Merkezleri Müdürleri, Turizm Aşçılık Eğitim Merkezleri Müdürleri, Tesis Müdürü unvanlı kadrolara), kadro ve görev unvanları değişmeyenler ise bu liste ile ihdas edilen aynı unvanlı kadrolara atanmış sayılırlar.” hükmüne yer verilmiştir.


Değinilen Yasa hükmünün üçüncü cümlesi ile kamu kurum ve kuruluşlarına bağlı iken Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilen okullarda, eğitim merkezlerinde ve kurslarda okul müdürü, müdür başyardımcısı ve müdür yardımcısı kadrolarında görev yapmakta olanların bu görevlerinin 5450 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 03.02.2006 tarihi itibariyle sona ereceği, bunların (2) sayılı liste ile ihdas edilen öğretmen unvanlı kadrolara atanacakları düzenlemesi getirilmiştir. Dava konusu olayda da, davacı Kayseri Sağlık Meslek Lisesi’nde Müdür Yardımcısı olarak görev yapmakta iken 5450 sayılı Yasa’nın yürürlüğe girmesi üzerine bu görevi sona erdirilmiş ve Yasa gereği Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilmiş bulunan aynı okula (Kayseri Sağlık Meslek Lisesi’ne) Sağlık Meslek Dersleri Öğretmeni olarak atanmış, ancak 08.03.2006 tarih ve 24089 sayılı atama kararnamesinin “Atandığı Görev Yeri” bölümüne parantez içinde, “bulunduğu eğitim kurumu müdür yardımcılığı görevini vekaleten yürütecektir” ibaresine yer verilmiştir.


Bilindiği üzere, Milli Eğitim Bakanlığı Eğitim Kurumları Yöneticilerinin Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği’nde yer verilen düzenlemelere göre genel idare hizmetleri sınıfındaki okul, eğitim merkezi ya da kurs müdürlüğü ve müdür yardımcılığı görevleri yönetim kademesindeki görevlerden olup, bu kadrolara değinilen yönetmelikte öngörülen genel ve özel şartlara haiz olanlar atanabilmektedir. Bu haliyle, bakılmakta olan uyuşmazlık kapsamındaki müdür yardımcılığı görevi, eğitim öğretim hizmetleri sınıfında yer alan “öğretmenlik” görevinin dışında unvanlı bir görev olarak karşımıza çıkmakta olup yürürlükte bulunan mevzuata uygun olarak bu kadrolara atananların, başlangıçta aranılan atanma koşullarını kaybetmedikleri sürece belirtilen unvanların kendileri için kazanılmış hak teşkil ettiğini kabul etmek gerekmektedir.


Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülen yasal düzenlemeyle getirilen uygulama sonucunda, devredilen okul, kurum ve eğitim merkezlerinde müdür yardımcısı olarak görev yapmakta olanların bu görevleri sona erdirilmiş, bu kadrolarda görev yapanlar yasa öncesinde yönetici olarak görev yaptıkları okullara öğretmen olarak atanmışlardır. Ancak, 5450 sayılı Yasa ve ekinde yer alan I ve II sayılı listeler incelendiğinde, devredilen eğitim kurumlarına ilişkin müdür, müdür başyardımcısı ve müdür yardımcısı kadroları I sayılı liste ile iptal edilmiş olmasına rağmen II sayılı Listede bu okullar için devir sonrasında yöneticilik kadrosuna ilişkin müdür, müdür başyardımcısı ve müdür yardımcısı kadrolarının ihdas edilmediği görülmektedir. Oysa aynı Kanun ile iptal edilen devredilen eğitim kurumlarındaki öğretmen kadroları II sayılı Liste ile yeniden ihdas edilerek Milli Eğitim Bakanlığı’na ait kadrolara dahil edilmiş bulunmaktadır. Bu bağlamda, 5450 sayılı Yasa kapsamında bulunan okul, eğitim merkezi ve kurslara ilişkin 591 adet müdür, müdür başyardımcısı ve müdür yardımcısı kadrosu ile 5072 adet öğretmen kadrosu ilgili kurumların kadro cetvelleri bölümünden çıkarılarak iptal edilmiş buna karşılık 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin Milli Eğitim Bakanlığı’na ait bölümüne eğitim öğretim hizmetleri sınıfında 5663 adet öğretmen kadrosu ilave edilmiş bulunmaktadır.


5450 sayılı Yasa ile getirilen uygulama sonrasında Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilen eğitim kurumlarının eğitim öğretim faaliyetlerine devam edeceklerinde kuşku bulunmamaktadır. Bu nedenle, sözü edilen eğitim kurumlarında devirden sonra da yönetici sıfatıyla müdür, müdür başyardımcısı ve müdür yardımcısı kadro unvanlarında görev yapacak personele ihtiyaç duyulacağı tartışmasızdır. Ancak, 5450 sayılı Yasa ve ekindeki listelere bakıldığında, devredilen eğitim kurumları için Milli Eğitim Bakanlığı’na müdür, müdür başyardımcısı ve müdür yardımcısı kadrosunun tahsis edilmediği, bu yönde bir kadro ihdasının sağlanmadığı görülmektedir.


Öte yandan, dava dilekçesinde de iddia edildiği üzere davacı 1997 yılından bu yana Kayseri Sağlık Meslek Lisesi’nde Müdür Yardımcısı olarak görev yapmakta olup, belirtilen tarihte yürürlükte bulunan mevzuat hükümlerine uygun olarak atandığı bu kadro unvanının kendisi için kazanılmış hak teşkil ettiğini kabul etmek zorunludur. Bu unvanın kaybedilmesi ancak bu kadroya atanmak için mevzuatta öngörülen koşulların yitirilmesi veya görev yaptığı eğitim kurumunun kapatılması halinde mümkündür. Olayda ise, davacının görev yaptığı eğitim kurumu kapatılmamış, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı olarak faaliyetine devam etmek üzere anılan Bakanlığa devredilmiş bulunmaktadır.


Her şeyden önce, yasa ile yapılan düzenlemelerde, Anayasa’nın kanun önünde eşitlik ve hukuk devleti ilkesine uygun hareket edilmesi ve ilgililerin kazanılmış haklarına dokunulmaması gerekir. Kazanılmış hakların korunması hukuk devleti ilkesinin gereğidir. Nitekim, Anayasa Mahkemesi’nin 27.05.1999 tarih ve E.1998/58, K. 1999/19 sayılı kararında, “...Hukuk devletinde, yasama organını da kapsayacak biçimde devletin bütün organları üzerinde hukukun ve Anayasa’nın mutlak egemenliği vardır. Yasa koyucu her zaman hukukun ve Anayasa’nın üstün kuralları ile bağlıdır.” hükmüne yer vermek suretiyle hukuka bağlılığın Yasama organının da içerdiğini vurgulamış bulunmaktadır.


Bütün bu açıklamalardan sonra, Anayasa’mızın 2 nci maddesinde ifadesini bulan hukuk devletinin en temel öğelerinden biri olan kazanılmış hakların korunması ilkesi gereğince, devre tabi kurumlarda yönetici pozisyonunda görev yapmakta olanların bu kapsamdaki kazanılmış haklarının devirden sonra da korunarak aynı isimle fakat başka bir bakanlık çatısı altında faaliyetlerine devam edecek olan kurumlara eski kadro unvanları ile atanmaları hukuk devleti ilkesine daha uygun düşecek olmasına rağmen, belirtilen durumda olanların kadro unvanlarının iptal edilerek bu kişilerin eğitim öğretim hizmetleri sınıfındaki “öğretmen” kadrosu ile Milli Eğitim Bakanlığı’na devredildikleri anlaşıldığından, 5450 sayılı Kanun’un 5 inci maddesinin ikinci fıkrasının üçüncü tümcesinde yer alan; “Okulların, eğitim merkezlerinin ve kursların okul müdürü, okul müdür yardımcısı, müdür, müdür yardımcısı, Turizm Eğitim Merkezi Müdürü, Turizm Aşçılık Eğitim Merkezi Müdürü, Tapu ve Kadastro Meslek Lisesi Müdürü, Meteoroloji Teknik Lise Müdürü. Meteoroloji Teknik Lise Müdür Yardımcısı unvanlı kadrolarında bulunanların görevleri, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte sona erer; bunlar, (2) sayılı liste ile ihdas edilen öğretmen unvanlı kadrolara (Turizm Eğitim Merkezleri Müdürleri, Turizm Aşçılık Eğitim Merkezleri Müdürleri, Tesis Müdürü unvanlı kadrolara), ... atanmış sayılırlar.” biçimindeki ibarenin Anayasa’mızın 2 nci maddesine aykırı olduğu yargısına ulaşılmıştır.


Açıklanan nedenlerle, Anayasa’mızın 152 nci maddesinin birinci fıkrasında ifadesini bulan “Bir davaya bakmakta olan mahkeme, uygulanacak bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasaya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakır.” hükmü ile 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve görevleri Hakkında Kanun’un 28 inci maddesi gereğince, 5450 sayılı Kanun’un 5 inci maddesinin ikinci fıkrasının üçüncü tümcesinin iptali için konunun ilgili belgelerin birer örneği ile birlikte itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine gönderilmesine, 2949 sayılı Kanun’un 28 inci maddesinin beşinci fıkrası hükmü uyarınca Anayasa Mahkemesi’nin bu konuda vereceği karara kadar dosyanın geri bırakılmasına 31.05.2007 tarihinde oybirliği ile karar verildi.”


III- YASA METİNLERİ


A – İtiraz Konusu Yasa Kuralı


26.1.2006 günlü, 5450 sayılı, Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un itiraz konusu kuralı da içeren 5. maddesi şöyledir:


“MADDE 5- Kurumlara bağlı okullar, eğitim merkezleri ve kurslar ile bunların bünyelerinde bulunan döner sermaye işletmelerinde görev yapan personel Bakanlığa devredilmiştir.


Devredilen okullar, eğitim merkezleri ve kurslar ile döner sermaye işletmelerinde ekli (1) sayılı listelerde yer alan kadrolar, 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin ilgili bölümünden çıkarılarak iptal edilmiştir. Bu Kanuna ekli (2) sayılı listelerde yer alan kadrolar ihdas edilerek 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin Millî Eğitim Bakanlığına ait bölümüne eklenmiştir. Okulların, eğitim merkezlerinin ve kursların okul müdürü, okul müdür yardımcısı, müdür, müdür yardımcısı, Turizm Eğitim Merkezi Müdürü, Turizm Aşçılık Eğitim Merkezi Müdürü, Tapu ve Kadastro Meslek Lisesi Müdürü, Meteoroloji Teknik Lise Müdürü, Meteoroloji Teknik Lise Müdür Yardımcısı unvanlı kadrolarında bulunanların görevleri, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte sona erer; bunlar, (2) sayılı liste ile ihdas edilen öğretmen unvanlı kadrolara (Turizm Eğitim Merkezleri Müdürleri, Turizm Aşçılık Eğitim Merkezleri Müdürleri, Tesis Müdürü unvanlı kadrolara), kadro ve görev unvanları değişmeyenler ise bu liste ile ihdas edilen aynı unvanlı kadrolara atanmış sayılırlar.


Okulların, eğitim merkezlerinin ve kursların sürekli işçi kadrolarında çalışanlar, kadroları ile birlikte Bakanlığa devredilir. Bu fıkra hükümlerine göre Bakanlığa geçmek istemeyen işçilerin kanunî hakları kurumlarınca ödenerek kurumlarıyla ilişikleri kesilir.


İkinci fıkra uyarınca Bakanlık kadrolarına atanan personelden kadro ve görev unvanları değişenlerin, atandıkları yeni kadrolarının aylık, ek gösterge, her türlü zam ve tazminatları ile diğer malî hakları toplamının (fazla çalışma ücreti, fiilen yapılan ders karşılığı ödenen ek ders ücreti ve döner sermaye payı ödemesi hariç) net tutarının, eski kadrolarına bağlı olarak en son ayda almakta oldukları aylık, ek gösterge, her türlü zam ve tazminatları ile diğer malî haklarının toplam (fazla çalışma ücreti, ek ders ücreti ve döner sermaye payı ödemesi hariç) net tutarından az olması halinde aradaki fark; fark giderilinceye kadar atandıkları kadrolarda kaldıkları sürece herhangi bir kesintiye tâbi tutulmaksızın tazminat olarak ödenir.


Devredilen personelin devirden önce görev yaptığı kurumlarda geçen hizmet süreleri Bakanlıkta geçmiş sayılır.”


B- Dayanılan Anayasa Kuralı


Başvuru kararında, Anayasa’nın 2. maddesine dayanılmıştır.


IV- İLK İNCELEME


Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi gereğince Haşim KILIÇ, Sacit ADALI, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, A. Necmi ÖZLER, Serdar ÖZGÜLDÜR, Şevket APALAK, Serruh KALELİ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT ve Zehra Ayla PERKTAŞ’ın katılımlarıyla 20.7.2007 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle karar verilmiştir.


V- ESASIN İNCELENMESİ


Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu yasa kuralı, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:


Başvuru kararında, 5450 sayılı Kanunla Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilen okullardaki müdür ve müdür yardımcılığı görevlerinin (devirden önce), genel idare hizmetleri sınıfında yer alan unvanlı bir görev olduğu, bu unvanın, yürürlükteki mevzuata uygun olarak anılan görevlere atananlar bakımından, koşulları kaybetmedikleri sürece kazanılmış hak niteliği taşıdığı, hukuk devleti ilkesi gereğince, anılan kişilerin söz konusu kazanılmış haklarının devirden sonra da korunarak, Milli Eğitim Bakanlığı çatısı altında aynı isimle faaliyetlerine devam edecek olan okullara bu bakanlık için müdür ve müdür yardımcısı kadrosu ihdas edilerek mevcut kadro unvanları ile atanmalarına olanak sağlanması gerekirken, bu kişilerin kadro ve unvanlarının iptal edilerek, eğitim öğretim hizmetleri sınıfındaki “öğretmen” kadrosuna atanmalarının öngörülmesinin Anayasa’nın 2. maddesinde ifade edilen hukuk devleti ilkesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.


5450 sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’la, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlı okullar hariç olmak üzere kamu kurum ve kuruluşlarına bağlı okullar ile bu okulların personelinin, motorlu taşıtlar dahil taşınır ve taşınmazlarının ve bunlara ait bütçe ödeneklerinin Millî Eğitim Bakanlığına devredilmesi, bu okullardaki müdür ve müdür yardımcısı unvanlı kadrolarda bulunanların görevlerinin Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte sona ermesi ve bunların ihdas edilen öğretmen unvanlı kadrolara, kadro unvan ve görevleri değişmeyenlerin ise Millî Eğitim Bakanlığı için ihdas edilecek olan aynı unvanlı yeni kadrolara atanmaları, kadro ve unvanları değişenler de dahil olmak üzere Bakanlığa devredilen personelin yeni atandıkları kadrolarda (fazla çalışma ücreti, fiilen yapılan ders karşılığı ödenen ek ders ücreti ve döner sermaye payı ödemesi hariç) alacakları aylık, ek gösterge, her türlü zam ve tazminatlar toplamı ile diğer mali hakları toplamının eski kadrolarında iken (fazla çalışma ücreti, fiilen yapılan ders karşılığı ödenen ek ders ücreti ve döner sermaye payı ödemesi hariç) almış oldukları toplamdan düşük olması halinde, aradaki farkın atandıkları kadrolarda kaldıkları sürece tazminat olarak ödenmesi öngörülmüştür.


İtiraz konusu tümce, Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilen okulların, eğitim merkezlerinin ve kursların okul müdürü, okul müdür yardımcısı, müdür, müdür yardımcısı, turizm eğitim merkezi müdürü, turizm aşçılık eğitim merkezi müdürü, tapu ve kadastro meslek lisesi müdürü, meteoroloji teknik lise müdürü, meteoroloji teknik lise müdür yardımcısı unvanlı kadrolarında bulunanların görevlerinin, 5450 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte sona ereceği, bunların, Kanun ekinde (2) sayılı liste ile ihdas edilen öğretmen unvanlı kadrolara (Turizm Eğitim Merkezleri Müdürleri, Turizm Aşçılık Eğitim Merkezleri Müdürleri, Tesis Müdürü unvanlı kadrolara), kadro ve görev unvanları değişmeyenlerinse bu liste ile ihdas edilen aynı unvanlı kadrolara atanmış sayılacakları hükmünü içermektedir.

Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilen okullarda, eğitim merkezlerinde ve kurslarda okul müdürü, okul müdür yardımcısı, müdür, müdür yardımcısı, turizm eğitim merkezi müdürü, turizm aşçılık eğitim merkezi müdürü, tapu ve kadastro meslek lisesi müdürü, meteoroloji teknik lise müdürü, meteoroloji teknik lise müdür yardımcısı unvanlı görevleri yapanların kadroları, 5450 sayılı Kanun’un 5. maddesinin 2. fıkrasının birinci tümcesi ile iptal edilmiştir. Fıkranın ikinci tümcesi ile Milli Eğitim Bakanlığına, devredilen okullar için yeni kadrolar ihdas edilirken, üçüncü tümcesi ile kadro iptali nedeniyle kadrosuz kalan personelin yeni ihdas edilen kadrolara atanmaları öngörülmüştür. Fıkranın kadro iptal ve ihdasına ilişkin kuralları itiraz konusu edilmemiş, kadrosuz kalan personelin yeni ihdas edilen kadrolara atanmalarını öngören üçüncü tümcesine itiraz edilmiştir.


Anayasa’nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olduğu belirtilmiştir. Hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan ve yargı denetimine açık olan devlettir.


Bir kamu kurumunun, buna bağlı olarak bu kurumun gördüğü kamu hizmetinin kaldırılıp kaldırılmayacağına veya bir kamu hizmetinin hangi kamu kurum veya kuruluşunca yerine getirileceğine karar verme yetkisi yasakoyucuya aittir. Yasakoyucu Anayasa’ya uygun olmak kaydıyla, kamu hizmetinin yürütülmesine ilişkin koşulları belirleyerek kadro düzenlemesi yapabilir. Kamu hizmetinin gerekleri yönünden ve kamu yararı amacıyla yeni kadrolar ihdas edebileceği gibi, mevcut bazı kadroları da kaldırabilir. Ayrıca, kamu idareleri ile kamu görevlileri arasındaki ilişkiler, kural tasarruflarla düzenlendiğinden, kamu görevlilerinin statülerine ilişkin yeni kurallar koyabilir ya da var olan kuralları değiştirebilir.

Temelde asli bir yetkiye dayanılarak yürürlüğe konulan yasa ile bağımlı bir yetkiyle çıkarılan tüzük, yönetmelik, kararname gibi yürütmenin genel düzenleyici işlemlerini içeren kural işlemler, objektif ve genel hukuksal durumlar yaratırken, düzenledikleri konularda statü oluştururlar. Kişilerin bu statülere alınmaları, özel ve kişisel bir işlemle (şart işlemle) olur.


Kazanılmış hak, özel hukuk ve kamu hukuku alanlarında genel olarak, bir hak sağlamaya elverişli objektif yasa kurallarının bireylere uygulanması ile onlar için doğan şahsi hakkın korunması anlamında kabul edilmektedir. Buna göre kazanılmış hak, kişinin bulunduğu statüden doğan (maaş gibi), tahakkuk etmiş ve kendisi yönünden kesinleşmiş ve kişisel alacak niteliğine dönüşmüş haktır. Bir statüye bağlı olarak ileriye dönük, beklenen haklar bu nitelikte değildir. “Statü hukuku” esasına dayalı nesnel ve düzenleyici kuralların egemen olduğu idare hukuku alanında statü hukukunun olanak verdiği oranlarda ve koşullarda, genel durumun kişisel duruma dönüşmesinden sonra kazanılmış haklar ortaya çıkabilmektedir. Objektif ve genel hukuksal durumun, şart işlemle özel hukuksal duruma dönüşmesi kazanılmış hak yönünden yeterli değildir. Kural işlemler her zaman değiştirilebilir ya da yargı organları tarafından Anayasa’ya veya yasaya aykırı görülerek iptal edilebilir. Kural işlemin değişmesi ya da ortadan kaldırılması, ona bağlı kişi ile ilgili şart işlemi de etkiler. Bu durumda ilerisi için kazanılmış haktan söz edilemez. Ancak kişi, yeni kural tasarrufa göre oluşan statüde yerini alır.


5450 sayılı Yasa ile Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilen okullarda, eğitim merkezlerinde ve kurslarda okul müdürü, okul müdür yardımcısı, müdür, müdür yardımcısı, turizm eğitim merkezi müdürü, turizm aşçılık eğitim merkezi müdürü, tapu ve kadastro meslek lisesi müdürü, meteoroloji teknik lise müdürü, meteoroloji teknik lise müdür yardımcısı unvanlı kadrolarda görev yapmakta iken, kadroları bu okulların Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilmesi nedeniyle kaldırılan ve bu bakanlık için gerekli olmadığı değerlendirilerek yeniden ihdas edilmeyen kişilerin önceki kadro ve unvanları ile bu kadro ve unvana bağlı hakları, halen bulundukları statüden doğan, tahakkuk etmiş ve kendileri yönünden kesinleşmiş kişisel alacak niteliğine dönüşmüş bir hak niteliğinde değildir.


Öte yandan, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 33., 71. ve 91. maddelerinden de, kadroları kaldırılan devlet memurlarının eski sınıflarındaki derecelerine uygun, diğer bir deyimle buna eşit veya daha üst derecedeki yeni bir göreve atanmalarının zorunlu olduğu, bunun ötesinde, bu kişilerin eski görev yaptıkları sınıfta yer alan veya eski görev ve unvanlarına denk yeni bir göreve atanmaları zorunluluğunun bulunmadığı, kazanılmış hak kavramı ile kişinin daha önceki görevindeki derecesinin korunmasının amaçlandığı, eski görevin memura sağladığı unvan ile ileriye dönük parasal olanakların kazanılmış hak olarak değerlendirilmediği anlaşılmaktadır.


Buna göre, yasa koyucu tarafından Milli Eğitim Bakanlığı için gerekli olmadığı değerlendirilen okul müdürlüğü ve müdür yardımcılığı kadrolarının, devredilen okulların devirden önceki genel idare hizmetleri sınıfındaki müdür ve müdür yardımcısı unvanlı kadrolarında bulunan kişilerin şahsi durumlarının korunması amacıyla ihdasının hukuk devleti ilkesinin bir gereği ve sonucu olduğu söylenemeyeceğinden, itiraz konusu kural ile kazanılmış haklar ihlal edilmemiştir.


Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 2. maddesine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.


VI - SONUÇ


26.1.2006 günlü, 5450 sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 5. maddesinin ikinci fıkrasının üçüncü tümcesinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, 4.2.2010 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

27 Eylül 2010 Pazartesi

İnternete özgürlük geldi!

İnternete özgürlük geldi!

27 Eylül 2010 Pazartesi 08:00İnternete girmek için telefon bağlatma zorunluluğu ve ayda 20 Lira sabit ücret ödemek tarih oldu. Üstelik bu yepyeni uygulamayla aynı fiyata iki kat hız geliyor!Artık internet için telefona sabit ücret ödemek yok!
İnternete girmek için telefon bağlatma zorunluluğu ve ayda 20 Lira sabit ücret ödemek tarih oldu. Üstelik bu yepyeni uygulamayla aynı fiyata iki kat hız geliyor!

Doping ADSL 2+'ın yepyeni icadı Doping Sade Internet sayesinde internet kullanıcıları artık sadece internet ücretini ödeyecek.

Kullanılmasa dahi sadece internete girebilmek için her ay telefona ödenen sabit ücret ödemelerini sona erdiren bu yeni icat sayesinde kullanıcılar aynı fiyata iki kat da hızlanabilecek.

Başbakan'ın çılgın projesi bu olabilir!

Başbakan'ın çılgın projesi bu olabilir!

27 Eylül 2010 Pazartesi 14:04Hıncal Uluç'un yazısından sonra tahminler havada uçuştu ve hepsi yalanlandı ancak bir ihtimal daha ortaya çıktı. Nazım ALPMANOrkinosunu da al gitOkunma : 7311Yorum : 315:47 İran'da şiddetli deprem15:45 İLESAM'dan Osmanlıca kursu15:42 İsrail İran'ı füzeyle değil virüsle vurdu15:40 MİT Müsteşarı Fidan, Başbakanlık'ta 15:29 Pentagon'un ödünü patlatan kitap15:24 Rusya'da inanılmaz kaza kamerada15:22 Altın ve gümüş fiyatı rekor kırdı!15:19 Kaldırımdaki sakızına 514 dolar15:13 Otobüste öyle bir yere sıkıştı ki15:05 Kayseri'de ihracat artışa geçti15:00 Vergi ve SSK borçlularına müjde!14:57 Rusya-çin Arasında Yeni Enerji Koridorları14:52 Siirt'te öğrenci servisi devrildi14:39 Beni değil paramı kurtarın14:34 100 bin çocuk okumuyor
T.C. Cumhurbaşkanlığı Himayesinde çalışmaları süren Türkiye'nin Stratejik Vizyonu 2023, Cumhuriyetin Yüzüncü Yılına güçlü ve ihtişamlı girebilmesi için çalışmalarını sürdürüyor.

2008 yılındaki Hazırlık Çalıştayları ve Kongre'nin ardından 2009 ve 2010 yılındaki 81 İl Çalıştayları sonunda ortaya konacak.

HINCAL ULUÇ'UN SÖZ ETTİĞİ PROJE Mİ?

Sitede yer alan Murat Saylan imzalı bir dizi proje var. Bu projelerden birisinin Hıncal Uluç'un sözünü ettiği çılgın proje olma ihtimali üzerinde duruluyor....

Boğaza yapay ada, telefrik gibi tahminlerin yoğunluğu göz önüne alındığında projenin içeriğinin o söylentilere de neden olmuş olabileceği ihtimalini doğuruyor...

Türkiye'nin Stratejik Vizyonu sitesinde yen alan Murat Saylan imzalı projeler arasındaki Uygarlıklar Köprüsü projesinin Başbakan'ın 'çılgın projesi' olabileceği iddia ediliyor.

Projeler arasında bulunun Çanakkale Köprüsü, Hızlı Tren ve Yerli Otomobil'in de gerçekleşmesi yönünde adımlar atılıyor olması, ihtimali daha da güçlendiriyor:

BAKIN PROJELER NELER İÇERİYOR?

- Uygarlıklar Köprüsü

İstanbul boğazındaki köprülerin arasına bir anıt köprü kuralım. Bu köprü diğer köprülere benzemesin. Mimarisi ve büyüklüğüyle herkesi şaşırtsın. Birbirinden çok uzakta 4 ayağı olsun. İkisi Avrupa yakasında, ikisi Asya yakasında. Ayakları bir daire birleştirsin. Dairenin üstü gezi ve kafeler alanı olsun. İnsanlar ayakların üzerinde yürüyerek daireye ulaşsın. Burada, muhteşem boğaz ve İstanbul manzarası eşliğinde insanlar yemek yiyebilsin, keyifli dakikalar geçirebilsin. Köprü sadece yaya trafiğine açık olsun. Köprünün altında teleferik kabinleri yolcu taşısın. Daireye ulaşmak için acelesi olanlar ve sadece karşıya geçmek isteyenler için köprünün ayakları ve dairesi altında gidip gelen bu raylı kabinlere binsinler. Bir ayağın dibinden diğer ayağın dibine insanlar kabinde seyahat edebilsinler. İstanbul ve boğaz manzarasının eşsiz güzelliğini görsünler.



Uygarlıklar Köprüsü’nün 100. yıla faydaları neler olabilir?

• Dünyada Türkiye’nin ve Türklerin imajını olumlu anlamda değiştirir. Türkiye’ye ve Türklere sempati artar.

• İstanbul’u dünyanın en güzel kenti yapar.

• İstanbul’u dünyanın başkenti yapar.

• İstanbul’u sonsuza kadar Türk kenti yapar.

• Türkiye’nin ve İstanbul’un simgesi olur.

• Çok turist çeker. (Yılda 20 milyon)

• Dünyanın 7 harikasından biri olur.

Kaynak: haber7.com

Hastaları öldürüp yeniden diriltecekler

İnanılmaz ama gerçek! Bu yeni teknoloji ile, cerrahlar hastaları önce öldürüyor, sonra da diriltiyor. Nazım ALPMANOrkinosunu da al gitOkunma : 7305Yorum : 315:47 İran'da şiddetli deprem15:45 İLESAM'dan Osmanlıca kursu15:42 İsrail İran'ı füzeyle değil virüsle vurdu15:40 MİT Müsteşarı Fidan, Başbakanlık'ta 15:29 Pentagon'un ödünü patlatan kitap15:24 Rusya'da inanılmaz kaza kamerada15:22 Altın ve gümüş fiyatı rekor kırdı!15:19 Kaldırımdaki sakızına 514 dolar15:13 Otobüste öyle bir yere sıkıştı ki15:05 Kayseri'de ihracat artışa geçti15:00 Vergi ve SSK borçlularına müjde!14:57 Rusya-çin Arasında Yeni Enerji Koridorları14:52 Siirt'te öğrenci servisi devrildi14:39 Beni değil paramı kurtarın14:34 100 bin çocuk okumuyor
ABD'li doktorların geliştirdiği bu yeni teknoloji ile ameliyat olacak hastaların vücutları ölüm anındaki ısısına düşürülecek ve sonra donmuş vücutta ameliyat gerçekleşecek.

İngiliz Gazetesi Daily Telegraph'ın haberine göre, Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesinden cerrahlar, ciddi ameliyatlarda kullanılmak üzere tüm vücudun donmasını sağlayan yeni bir teknik geliştirdi.

Anesteziye ve yaşam destek ünitelerine olan ihtiyacı azaltan buluş, hastanın kalp atışlarını durduruyor ve böylelikle beyne ve diğer organlara zararı en aza indiriyor.

Araştırmacılar, hastaların vücudundaki kanın vücut ısısını en aza indiren bir sıvıyla değiştirildiği bu yeni tekniği insanlar üzerinde denemeye başladı.

657 Yasa Tasarısı Memura Açılım mı? Çalım mı?

657 Yasa Tasarısı Memura Açılım mı? Çalım mı?

06 Haziran 2010, 16:34 Memurdan HABER

AKP Hükümeti 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu´nda yapmaya hazırlandığı değişikliklerle memurları hak arama mücadelesinden uzaklaştırmayı amaçlıyor.


AKP Hükümeti´nin 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu´nda yapmaya hazırlandığı değişiklikler, süt izninin süresinin artırılması, çocuk yardımının düzenlenmesi, giyecek yardımının nakit olarak verilmesi gibi konularla gündeme getirilse de, asıl olarak memurları hak arama mücadelesinden uzaklaştırmayı amaçlıyor.

Artık memurlar, usulsüz şikayette bulunmak, kendini geliştirmede yeterli gayreti göstermemek, yetkili olmadığı halde basına bilgi vermek gibi gerekçelerle disiplin cezası alabilecek. Taslağa göre memurların üst disiplin amirleri ise vali ve kaymakamlar olacak.

ASIL AMAÇ GİZLENİYOR


Memur sendikalarından saklanarak hazırlanan 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu´nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı Taslağı´nın içeriği yavaş yavaş ortaya çıkıyor.

Taslak, babalık izninin 10 güne çıkarılması, süt izninin günde 3 saate yükseltilmesi, her çocuk için yardım ödenmesi, giyecek yardımının nakit olarak ödenmesi, emekli memurların da toplu görüşme hükümlerinden yararlanması gibi konularla gündeme geldi. Ancak taslağın asıl amacı, ´disiplin cezası´ düzenlemelerinde görülüyor.
Söz konusu maddelerde memurlar, ´disiplin cezası´ ile korkutulup, ses çıkarmayan, tepki göstermeyen, üç maymunu oynayan memurlar haline getirilmek isteniyor.

CEZALAR AMİRİN İNSAFINA BIRAKILIYOR


Taslakta, disiplin amirlerinin tayin ve tespitinin Devlet Personel Başkanlığı´nın görüşüne dayandırılması zorunluluğu kaldırılıyor. Adli, askeri ve akademik personel haricindeki memurlar için üst disiplin amiri, illerde vali, ilçelerde kaymakam olacak.

Ceza nedeni olarak taslağa eklenen hükümler ise ceza vermenin esas olacağı bir düzenlemenin amaçlandığını ortaya koyuyor. Yani memurların ceza alması artık eskisinden de fazla amirinin iki dudağı arasında olacak.

Taslağa göre memurun uyarma, kınama ve aylıktan kesme cezalarına karşı disiplin kuruluna, kademe ilerlemesi durdurulması cezası için yüksek disiplin kuruluna, kaymakamlar tarafından verilen cezalar için valiye itiraz hakkı var.

İtiraz süresi 7 gün olarak belirlenirken, itiraz edilen makamın 30 gün içinde kararını açıklaması öngörülüyor. Ayrıca, uyarma ve kınama cezalan hariç, verilen cezalar itiraz edilip edilmediğine bakılmaksızın idari yargıya taşınabilecek.

´KENDİNİ GELİŞTİREMEDİN´ CEZASI


Hizmette gösterdiği yetersizlik sebebiyle kurumların stratejik plan ve performans hedeflerinin gerçekleşmemesine yol açmak, usulsüz şikayette bulunmak, görevine veya iş sahiplerine karşı kayıtsızlık göstermek veya ilgisiz kalmak, görevin iş birliği içerisinde yapılması ilkesine aykırı davranışta bulunmak aylıktan kesme cezası gerektiriyor.

Taslağa göre kademe ilerlemesinin durdurulması cezasını gerektiren haller ise şöyle: Kendini geliştirme, sorun çözme, planlama konularında yeterli gayret ve çabayı göstermemek, verilen emirlere itiraz etmek, görevleri tam ve zamanında yapmamak, hizmetin yürütülmesinde ve görevin yerine getirilmesinde kurumlarca belirlenen usul ve esaslara uymamak, görev sırasında amirlerine hal ve hareketleri ile saygısız davranmak, kurumların çalışma ortamını ve düzenini bozmak.

DEMEÇ VERMEK YASAK

Yine taslağa göre devlet memurlarının, basın kuruluşlarına açıklama yapması da yasak. Tasarı bu haliyle kabul edilirse, memurlar, yetkili olmadığı halde basına, haber ajanslarına veya radyo ve televizyon kurumlarına bilgi veya demeç verdikleri gerekçesiyle kademe ilerlemesinin durdurulmasıyla cezalandırılacaklar.

Ayrıca yıl içinde iki defa kademe ilerlemesinin durdurulması cezası alan memur, devlet memurluğundan çıkarılacak. Sicil puanı uygulaması kalkıyor diye müjdelenen taslağa göre disiplin cezası almayanlar, yani sicili temiz olanlar ödüllendiriliyor.

Taslağa göre son 10 yılda herhangi bir disiplin cezası almayan memurlara, ilave kademe ilerlemesi verilecek.

25 Ağustos 2010 Çarşamba

ÇOCUKLARDA DÜŞÜNME BECERİLERİ NASIL GELİŞTİRİLİR ?

ÇOCUKLARDA DÜŞÜNME BECERİLERİ NASIL GELİŞTİRİLİR ?


Yaşlılarımız bize "Çocuk çocukluğunu yaşamalı, en azından on yaşlarına kadar önce çocuk olmalılar" derken, gelişen rekabetçi dünya şartları onların zihinsel performanslarını sonuna kadar çok verimli bir şekilde kullanmaları gerektiği gerçeğini de önümüze koyuyor. Bunların yanında çocukların gelecekte başarılı olmalarını sağlayan tohumların küçük yaşlarda atılması gerektiğini vurgulayan sayısız bilimsel çalışma var. Şüphesiz onların özel ihtiyaçlarını ve duygusal gereksinimlerini de dengeli bir şekilde sağlamak da gerekiyor.

"Çocuk, onu eğiten kişilerin ve materyallerin üzerinde bir fırça darbesi bıraktığı bir resim tablosu gibidir" - Melik Duyar

Aslında çocuğun hem çocuk olmasını, hem de beynini etkin kullanmasını sağlamak gerçek bir eğlence olabilir. Hem oyun, hem de beyni etkin kullanma bir öğrenme işidir. Öğrenme ise bir düşünme becerisidir. Düşünmenin olduğu yerde öğrenme vardır. Düşünmenin olmadığı yerde ise öğrenme yoktur. Bu ise ister istemez şöyle bir soruyu aklımıza getiriyor.

NEDİR BU "DÜŞÜNMEK DENEN ŞEY" ?

Yukarıdaki soruyu özellikle büyük harflerle ve kırmızı olarak yazdım. Çünkü "Hafıza Gücü", "Mega Hızlı Okuma" ve "Yaratıcı Düşünme" gibi verdiğim beyin temelli "Mega Hafıza" eğitimlerinde, bırakın çocukları, yetişkinlerin, lise ve üniversite öğrencilerinin büyük bir çoğunluğunun (% 98) bu sorunun cevabını bilmediğini fark ettim.

Şimdi sizden de bir an okumaya devam etmeden durup, "Düşünmek Nedir?" sorusunun cevabını bir kağıda yazmanızı istiyorum. Öyle açık bir cevap yazmalısınız ki, size daha fazla açıklama yapmanız için ilave bir soru sormamalıyım. Gerçekten, düşünmenin ne olduğunu henüz keşfetmediğinizi fark edeceksiniz.

Düşünmek beyni taramaktır. (Peki şu anda beyninizi tarayın bakalım. ‘Nasıl yani?’)

Düşünmek hayal kurmaktır. (Hayal kurmadığımız zaman düşünmüyor muyuz?)

Düşünmek zihinsel bir işlemdir. (Peki zihinsel işlem nedir?)

Düşünmek şu anda yaptığım iştir. (O zaman şu anda yaptığın işi açıkla.)

Düşünmek uyanıkken yaptığımız iştir. (Uyanık olup da düşünmenin olmadığı an yok mu?)

Yukarıdaki örnekler verdiğim eğitimlerde aldığım cevaplardan sadece bir bölümü. Ama dikkat ederseniz hiçbirisi düşünmenin ne olduğunu, veya düşünmeyi başlatan şeyin nasıl bir şey olduğunu açıkça söylemiyor.

Peki sizi daha fazla meraklandırmayayım ve düşünmenin ne olduğunu açıklayayım;

Düşünmek insanın kendi kendine sorular sorması ve bu soruların cevabını aramasıdır.

Beyni etkin kullanmayı da, öğrenmeyi sağlayan da budur; İnsanın kendi kendisine sorular sorması. İşin püf noktası insanın düşünme becerilerini geliştirilmesidir. Ve düşünme becerilerinin geliştirilmesi de çok küçük yaşlarda olmalıdır.

"Hayatta en önemli şey soru sormaktır. Soru sormaktan asla vazgeçmeyin." - Albert Einstein

Çocukların düşünme becerilerinin gelişmesi için önce biz büyükler onların beyinlerini aktif hale getirecek ve düşünmelerini sağlayacak sorular sormayı bilmeliyiz. Birincisi, sorduğunuz sorular basit ve uygun kelimelerden oluşmalıdır. İkincisi, sorulan sorular beyinde farklı düşünme becerilerini aktif hale getirecek çeşitlikte olmalıdır.

Çocuklarda düşünme becerileri sistematik ve ince ayarlı bir tarzda gerçekleştirilmelidir. Onlar hayatın birçok farklı bölümlerini düşünmek için hazır değildir. Sizin ana hedefiniz, soru sorma konusunda, çocuğunuzda içsel seviyede bir merak, ilgi ve farkındalık oluşturmak olmalıdır. İnsanın psikolojisi konusunda çalışan uzmanlar düşünme becerilerini altı farklı kategoriye ayırmaktadırlar. Bu altı kategori tüm insanlar için geçerlidir. Çocuğunuza bu farklı kategorilerde sorular sorarken, soruları öyle düzenlemeli ve kelimeleri öyle seçmelisiniz ki, çocuk sorulan sorunun anlamını kolayca anlamalıdır.

Çocuğunuzun düşünme becerilerini geliştirmeniz için takip edeceğiniz altı adım aşağıda verilmiştir. Bu adımları takip ederek çocukların düşünme becerilerini geliştirmek çok kolaydır;

Öğrenme Becerilerinin Geliştirilmesi

Öğrenme becerileri daha önce öğrenilmiş olan bilgilerin veya detayların doğru ve uygun şekilde hatırlanmasını ve anımsanmasını sağlayan becerilerdir. Yine hatırlanan veya anımsanan bilgiye dayanarak sonuç çıkartmak da bu becerilerin kapsamı içindedir.

Bu düşünme becerisini geliştirmek için:

Öğrenme becerilerinin gelişmesi için "Ne zaman?", "Nasıl?", "Ne?", "Ne Kadar?", "Nerede?", "Bana söyle!", "Tanımla!", "Belirle!", "Listele!" gibi doğru kelime, ifade veya cümle kullanmalısınız. Bu kelimelerin anlaşılması kolaydır. Bu kelimelerin kolay anlaşılmasından dolayı, çocuk cevap verirken uygun bir algılama seviyesine de ulaşmış olur.

Örnek Sorular:

Orada kaç tane elma var?

Bu hangi renktir?

Bu resimde ne olduğunu bana anlatır mısın?

Ne zaman geldin?

Burada ne kadar şeker var?

Anlama Becerilerinin Geliştirilmesi

Anlamak, sunulan bilgi ve diğer şeylerin birleştirilerek gerçekte ifade edilen anlamın ve mesajın hem algılanmasını, hem de anlaşılmasını içermektedir.

Bu düşünme becerisini geliştirmek için:

Bu düşünme becerisinin geliştirilmesi için "anlat", "izah et", "tahmin et", "açıkla", "tanıt" gibi kelimeler ve ifadeler kullanın. Bu ifadeler çocuğun materyalist verileri değerlendirmesini, kavramasını ve anlatımlar yapmasını sağlayacaktır.

Örnek Sorular:

Bu kedinin nasıl süt içtiğini söyleyebilir misin?

Bir tohum nasıl bitki oluyor anlatır mısın?

Bu şeklin ne olduğunu tahmin edebilir misin?

Arkadaşını bize tanıtır mısın?

Uygulama Becerilerinin Geliştirilmesi

Bu beceri, daha önceden öğrenilmiş ve kavranmış olan bilgilerin veya detayların uygulanmasını, veya farklı alanlara adapte edilerek yeni sonuçlar çıkartılmasını kapsamaktadır.

Bu düşünme becerisini geliştirmek için:

Bu becerileri geliştirmek için çocuğun öğrendiği ve anladığı bilgileri başka ortamlara adapte etmesini teşvik eden ifadeler kullanılmalıdır. Bunlar "göster", ispat et", "söyle", "incele", "çöz" gibi ifadeler veya kelimeler olabilir.

Örnek Sorular:

Dünyayla futbol topu arasında nasıl bir ilgi var?

Bir çiçekle bir ağacın arasındaki farkı söyleyebilir misin?

"Kedi nasıl miyavlıyor?" göster. Böyle ses çıkaran başka hayvan var mı?

Analiz Becerilerinin Geliştirilmesi

Bu beceri bir konunun veya şeyin anlaşılması için onun daha küçük ve daha basit parçalara ayrılarak incelenmesini kapsamaktadır. Çocuğun olayları incelemek için olayı daha basit parçalar halinde incelemeyi ve kavramayı öğrenmesi gerekir.

Bu düşünme becerisini geliştirmek için:

Çocuğun bu tip düşünme becerilerini geliştirmek için; "En önemli farklılık ne?", "En önemli iki benzerliği söyleyebilir misin?", "Bunun adım, adım nasıl olduğunu anlatabilir misin?", "Her ikisini mukayese et", "Her ikisini karşılaştır", "Yeniden farklı şekilde düzenleyebilir misin?", "Bu olay farklı bir sıralamada da yapılabilir mi?", "Bu sonuca ulaşmak için hangi adımları takip etmek gerekir?" gibi basit sorular sormanız gerekir. Bu tip sorulara cevap vermeye çalışması, çocuğun beyninde olayı daha küçük parçalara ayırmayı öğrenmesini sağlar ve bu şekilde bir düşünme tarzı geliştirir. Başlangıçta zorlanırsa cevap için olayı basit kelimelerle parçalara ayırarak siz anlatmayı deneyin.

Örnek Sorular:

Portakal ile elma arasındaki en önemli fark nedir?

Bu elmanın evimize gelmesi nasıl oldu anlatabilir misin?

Bu oyuncak bebek (kız bebek) ile şu oyuncak bebek (erkek bebek) arasında ne fark var?

Bir bebekle bir bitki arasında bir benzerlik var mı?

Sentez Becerilerinin Geliştirilmesi

Bu düşünme becerilerinin öğrenilmesi çocuklar için biraz zordur. Bu düşünme becerisi daha önce öğrenilmiş olan bilgilerin, uygulamaların ve becerilerin birleştirilerek yeni bir şekilde (daha önce sorulmamış) düşünülmesini gerektirir.

Bu düşünme becerisini geliştirmek için:

Bu tip düşünme becerilerini geliştirmek için çocuklara "Şöyle sıralasak nasıl olur?", "Şunlarla birlikte düşünsek ne elde ederiz?", "Şu iki bilgiyi birleştirirsek ne elde ederiz?", "Şöyle olsaydı ne olurdu?" gibi onun bildiği olaylarla ilgili basit sorular sorulmalıdır. Çocuklara bu tip sorular sormak onların beyinlerinde farklı bilgileri birleştirerek düşünme becerilerini geliştirecektir.

Örnek Sorular:

Bu odadaki eşyaları sen yeniden düzenlesen, neyi nereye koyarsın?

Evimizdeki şu saksıdaki çiçek meyve vermeye başlasaydı ne olurdu?

Yap boz bulmacasını yaparken nelere dikkat edersin?

Çöpü, çöp kutusuna değil de evimizde yere atarsak ne olur?

Karar Verme Becerilerinin Geliştirilmesi

Bu düşünme becerileri çocuğun karar verme, birleştirme, ilişkilendirme, yorum yapma ve sonuç çıkartma yeteneklerini geliştirir.

Bu düşünme becerisini geliştirmek için:

Çocuğun karar verme ve sonuç çıkarma becerilerini geliştirmek için onu "Değerlendir", "İzah et", "Neden böyle düşünüyorsun?", "Neden böyle karar verdin?", "Mukayese et" gibi ifadelerle yönlendiriniz.

Örnek Sorular:

Çok paran olsa ne yapardın?

Kanatların olsa nereye giderdin veya ne yapardın?

Bu tabakta kaç tane meyve var?

Yumurtayla güneş arasında bir ilişki var mı?

Özet olarak öğrenme ve beyin gelişimi kişinin kendi kendine sorular sormasıyla ve bu sorulara cevap aramasıyla gerçekleşmektedir. Çocuklara bu tip sorular sorarak önce onların düşünmesini biz aktif hale getiririz. Bu tip sorulara maruz kalan çocuk da zaman içinde kendi kendine bu tip sorular sorma becerisini geliştirir. İşte bu nokta çocuğun kendi beynini geliştirmesinin başlangıç noktasıdır.

Bu makaleyi okuyan çoğu anne ve babanın sorunu şudur; Yoğun günlük işler arasında çocuğun zihinsel gelişimi için yeteri kadar zaman bulanamamaktadır. Zaman bulsalar da tam olarak ne yapacaklarını bilmemektedirler. Çoğu anne ve baba çocuğuna çizgi film almakta onu filmin karşısına oturtmaktadır. Böylece çocuk bu filmleri izleyerek hem onları meşgul etmeyecek, hem de bu filmleri izleyerek belki zihinleri de gelişecekdir. Unutmayın bu tip filmler eğlendiricidir. Beyni pasif tutar. Her şey hazırdır. Düşünme yoğun değil, eğlenme yoğundur. Eğer bir şeyler izleyerek beyin gelişseydi, günlerinin büyük bir bölümünü televizyon izleyerek geçiren insanların dahi olması gerekirdi.

"Peki öyleyse ne yapmalıyız?" diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Aslında çocuğunuzun zihinsel gelişimi için hergün sadece 15 ila 20 dakika zaman ayırmak yeterlidir. Yoğun iş hayatından dolayı çocuğunun zihinsel gelişimine zaman ayıramayan, veya zamanı olduğu halde tam olarak ne yapması gerektiğini bilmeyen anne ve babalar için çocuğun ilk 7 yılının (7. yaş dahil) neden çok önemli olduğuyla ilgili açıklamalarımı okumak için aşağıdaki "ÇOCUK ZEKA VE HAFIZA" yazısına tıklamanızı tavsiye ediyorum. Açılan yeni sayfada aşağıda resmi görünen iki adet elektronik kitaba da ücretsiz olarak sahip olacaksınız.

Meşhur Bilderberg toplantısına bu yıl hangi Türkler katılıyor

  Dışarıya tamamen kapalı bu kulüp, komplo teorisyenlerinin de sıkça beslendiği bir yer olma özelliğini taşıyor. Bu yıl, organizasyona 23 ül...