Ekonomi bakanı Çağlayan, konuyla ilgili açıklamasında, "İhracatçılarımız 520 milyar dolarlık ithalat hacmi bulunan Kore pazarına tercihli giriş imkânı elde edecek, Kore pazarında AB ve ABD'li ihracatçılarla eşit koşullarda rekabet etme imkânına kavuşacaklar." dedi.
Güney Kore ile imzalanan Serbest Ticaret Anlaşması'nın 'Çerçeve Anlaşma' ve 'Mal Ticareti Anlaşması' olmak üzere iki anlaşmadan oluştuğunu söyleyen Çağlayan, şöyle devam etti: "Çerçeve Anlaşma, iki ülke arasında hizmet ticareti ve yatırımlar konusundaki müzakerelerin Mal Ticareti Anlaşması'nın yürürlüğe girmesinden itibaren bir yıl içinde başlatılmasını takvime bağlamakta; ayrıca, taraflar arasında uzlaşı sağlanacak herhangi bir konunun STA kapsamına dâhil edilmesine imkân tanımaktadır. Mal Ticareti Anlaşması ile Türkiye ve Kore arasında karşılıklı sağlanacak pazar açılımının esasları belirlenmektedir. Taraflar 10 yılda kademeli olarak tüm tarife satırlarının yüzde 90'ında gümrük vergilerini sıfırlayacaklardır. Anlaşmanın yürürlüğe girdiği tarih itibariyle ise toplam tarife satırı bakımından, Kore tarafı gümrük vergilerinin yüzde 80'ini, Türkiye ise yüzde 65'ini sıfırlayacaktır. Sanayi ürünlerinin tamamında en fazla 7 yılın sonunda tüm vergilerin karşılıklı sıfırlanması tamamlanacak olup tarım ürünlerinin yüzde 52'sinde 10 yılın sonunda gümrük vergileri kaldırılacaktır. Tarım ticaretine konu ürünlerin 10 yılın sonunda vergisi sıfırlanacak olup Türkiye'nin önemli ihraç ürünleri olan fındık, zeytinyağı, tütün, kuru üzüm, buğday unu, şeker mamulleri, çikolatalı mamuller, makarna gibi ürünlerde taviz alınmıştır."
GÜNEY KORE'DEN 11 ALIP 1 SATIYORUZ
Bakan Çağlayan, sanayi ürünlerinde Güney Kore'den ithalatımızın yüzde 22'sine tekabül eden birtakım elektronik, demir-çelik, tekstil ve otomotiv ürünlerinde gümrük vergisi indiriminin 7 yıllık bir takvimin ardından tamamlanacağına işaret etti. Çağlayan, "Türkiye'nin, hâlihazırdaki sanayi ürünleri ihracatının yüzde 93'ü anlaşmanın yürürlüğe girmesiyle birlikte Güney Kore'ye gümrük vergisinden muaf olarak gerçekleşecektir. Kore tarafı ise ticarete konu sanayi ürünlerinde bu oranı ancak 7 yılın sonunda yakalayabilecektir. Türkiye Güney Kore ticaret hacmi 2012 yılında 6,2 milyar dolar seviyesinde gerçekleşmiştir. Türkiye'nin Güney Kore'ye ihracatı 528 milyon dolar civarındayken Güney Kore'den ithalatımız 5 milyar 660 milyon dolar seviyesindedir. Yani Güney Kore'den ithalatımız ihracatımızın 11 katına yakındır. Anlaşmaların yürürlüğe girmesiyle birlikte, Türkiye aleyhine seyreden dış ticaret rakamlarının dengeli bir yapıya kavuşturulması, iş adamları arasındaki işbirliği imkânlarının güçlendirilmesiyle birlikte Kore yatırımlarının artırılması hedeflenmektedir." dedi.
UZAKDOĞU'DAKİ İLK SERBEST TİCARET ANLAŞMASI
Çağlayan, Türkiye'nin Uzakdoğu'daki ilk STA'sı olan Güney Kore Serbest Ticaret Anlaşması ile ihracatçının 2012 yılında dünyadan 520 milyar dolarlık ithalat hacmi bulunan Kore pazarına tercihli giriş imkânına kavuşmuş olacağını hatırlattı. Ayrıca, 1 Temmuz 2011 tarihinde yürürlüğe giren AB –Kore STA'sı ve 15 Mart 2012 tarihinde yürürlüğe giren ABD –Kore STA'sının ardından, ihracatçıların Güney Kore pazarında AB ve ABD'li ihracatçılarla eşit koşullarda rekabet etme imkânı sağlanmış olacağını dile getirdi.
STA'LAR PAZARA GİRİŞTE ÖNEMLİ AVANTAJ SAĞLIYOR
Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Serbest Ticaret Anlaşmaları'nın pazara girişte önemli avantajlar sağladığını kaydetti. STA imzaladıkları ülkelere ihracatın 2000 yılındaki 2,2 milyar dolar seviyesinden, 2012 yılında 14,5 milyar dolar seviyesine yükseldiği bilgisini aktaran Çağlayan, şunları ifade etti: "Diğer taraftan, aynı dönem için, genel ithalat artış oranımız yüzde 340 olarak gerçekleşirken, STA ülkelerinden ithalatımızın artış oranı yüzde 280 olmuş, STA imzaladığımız ülkelerden ithalatımız 2000 yılındaki 2,8 milyar dolar seviyesinden, 2012 yılında 10,7 milyar dolar seviyesine yükselmiştir, Zorlu müzakereler sonucunda imzalanan ve 1 Mayıs 2013 tarihinde yürürlüğe girecek olan Güney Kore Serbest Ticaret Anlaşması, ABD-AB arasında STA müzakereleri görüşmelerinin gündemde olduğu bu günlerde Türkiye'nin ABD-AB Trans Atlantik müzakerelerinde AB ile aynı anda ABD ile STA imzalamaya çalışması büyük önem taşımaktadır. Güney Kore ile imzalanan STA bu zorlu müzakere sürecinin en büyük kanıtıdır. Yürürlüğe girecek anlaşmanı hayırlı olmasını diliyor, ihracatçılarımızın haksız rekabetten kurtulması ile birlikte Güney Kore pazarından daha fazla pay alacağına yürekten inanıyorum."
31 Mart 2013 Pazar
İlginç Bilgiler
♥ 18 Şubat 1979 yılında sahra çölüne kar yağmıştı.
♥ ABD’de, yaşları 20 ile 29 arasında olan zenci erkeklerin üçte biri ya hapiste ya da gözaltında tutulmaktadır.
♥ Açık bir gecede, çıplak gözle iki bin ayrı yıldızı görmek mümkündür.
♥ Albert Einstein dokuz yaşına kadar düzgün konuşamamıştı.
♥ Amerika’da her saat 40 kişi kanserden hayatini kaybediyor.
♥ Amerika’da satışa sunulan ilk cd, Bruce springsteen`in "Born in Theusa" albümüdür.
♥ Amerikan havayolları, uçuşlarda yolculara sunduğu kahvaltılarda her tepsiden bir zeytini kaldırarak 1987 yılında 40 bin dolar kar etmiştir.
♥ Atların insanlardan 18 tane fazla kemiği vardır.
♥ Avustralya’daki tuvaletlerin sifon suları saat yönünde akar.
♥ Ayı inlerinin girişleri her zaman kuzeye bakar.
♥ Başkan John F. Kenndy, yirmi dakikada dört gazete okuyabilirdi.
♥ Baykuş mavi rengi görebilen tek kustur
♥ Beethoven beste yapmadan önce kafasını soğuk suya sokardı.
♥ Bir Big Mac hamburgerin ekmeğinde ortalama 178 adet susam bulunuyor.
♥ Bir cam kırıldığında, ufalanan parçalar saatte üç bin millik bir hızla etrafa saçılır.
♥ Bir devekuşunun gözü beyninden büyüktür.
♥ Bir Erkek Hayatının Ortalama 3350 Saatini Tıraş Olmak İçin Harcar.
♥ Bir hamamböceği kafası koptuktan sonra açlıktan ölmeden dokuz gün yaşayabiliyor.
♥ Bir insan yaşamı boyunca iki yüzme havuzunu dolduracak kadar tükürük salgılar.
♥ Bir karınca kendi ağırlığının elli kati ağırlığı kaldırabilir.
♥ Bir karıncanın koku alma yeteneği en az bir kopeğinki kadar gelişmiştir.
♥ Bir kilo limonda bir kilo çilekten daha fazla şeker vardır.
♥ Bir kromozom bir genden daha büyüktür.
♥ Bir okyanusun en derin yerinde, demir bir topun dibe çökmesi bir saatten uzun sürer.
♥ Bir timsahın gözlerinin arasındaki mesafe, ayaklarının büyüklüğüne eşittir.
♥ Birinin yüzünü hatırlamak için beynin sağ tarafı kullanılır.
♥ Buckingham sarayında 602 oda bulunuyor.
♥ Bugüne kadar bilinen en ağır böbrek taşı 1.36 kg
♥ Bugüne kadar kaydedilmiş en büyük dalga, 1971 yılında Japonya’nın İshigaki Adası’nda 85 metre yüksekliğine ulaşmıştır.
♥ Bugüne kadar ölçülmüş en büyük buz dağı, 200 mil uzunluğunda ve 60 mil genişliğindedir ve Belçika’dan daha büyük bir yüzölçümüne sahiptir.
♥ Bukalemunların dilleri, vücutlarından iki kat daha uzundur.
♥ Central park`ta yüzmek yasalara aykırıdır.
♥ Çocuklar baharda daha fazla buyuyor.
♥ Dalmaçyalılar gut olmayan tek köpek cinsidir.
♥ Değerli taşların çoğu birkaç elementten oluşur, sadece pırlanta tamamen karbondan oluşur.
♥ Dünyada her dakika iki tane düşük şiddette deprem olmaktadır.
♥ Dünyada insan başına düşen karınca sayısı bir milyondur.
♥ Dünyadaki hayvanların yüzde sekseni altı ayaklıdır.
♥ Dünyadaki ilk telefon rehberinde sadece elli isim yer almıştı.1878 yılının şubat ayında ♥ Connecticut New Haven’da yayımlanmıştı.
♥ Dünyanın bir numaralı domuz üreticisi ve tüketicisi cinliler.
♥ Dünyanın en büyük şeker ihracatçısı Küba’dır.
♥ Dünyanın en hızlı büyüyen bitkisi bambu, bir günde 90 cm kadar uzuyor=.
♥ Eğer Barbie gerçekten yaşasaydı vücut ölçüleri 97–72 82 cm olacaktı.
♥ Eiffel Kulesi’nin tepesine çıkana kadar 1792 basamak vardır.
♥ Elektrikli sandalye bir dişçi tarafından icat edilmiştir.
♥ En fazla asfaltlı yola sahip ülke Fransa’dır.
♥ En yakin oldukları noktada, Rusya ve Amerikanın birbirlerine uzaklıkları dört km `den daha azdır.
♥ Erkekler kadınlara göre on kat daha fazla renk koru oluyorlar.
♥ Eskimo dilinde kar yağışlarının farklarını tarif etmek için kullanılan yirmiden fazla sözcük vardır.
♥ Fareler kusamaz.
♥ Filler zıplayamayan tek memelidir.
♥ Gecen 3500 yılın, sadece 230 yılı barış içinde yaşanmıştır.
♥ Global ısınma yüzünden yükselen deniz seviyesi 2050 yılında Shangai ve deniz kıyısındaki diğer cin şehirlerinde büyük sellere neden olacak. Bu sellerde 76 milyon kişi evsiz kalacak.
♥ Gözleri açık tutarak hapşırmak imkânsızdır.
♥ Gözlerimiz hiçbir zaman büyümez. Ama burnumuz ve kulaklarımızın büyümesi asla sona ermez.
♥ ABD’de, yaşları 20 ile 29 arasında olan zenci erkeklerin üçte biri ya hapiste ya da gözaltında tutulmaktadır.
♥ Açık bir gecede, çıplak gözle iki bin ayrı yıldızı görmek mümkündür.
♥ Albert Einstein dokuz yaşına kadar düzgün konuşamamıştı.
♥ Amerika’da her saat 40 kişi kanserden hayatini kaybediyor.
♥ Amerika’da satışa sunulan ilk cd, Bruce springsteen`in "Born in Theusa" albümüdür.
♥ Amerikan havayolları, uçuşlarda yolculara sunduğu kahvaltılarda her tepsiden bir zeytini kaldırarak 1987 yılında 40 bin dolar kar etmiştir.
♥ Atların insanlardan 18 tane fazla kemiği vardır.
♥ Avustralya’daki tuvaletlerin sifon suları saat yönünde akar.
♥ Ayı inlerinin girişleri her zaman kuzeye bakar.
♥ Başkan John F. Kenndy, yirmi dakikada dört gazete okuyabilirdi.
♥ Baykuş mavi rengi görebilen tek kustur
♥ Beethoven beste yapmadan önce kafasını soğuk suya sokardı.
♥ Bir Big Mac hamburgerin ekmeğinde ortalama 178 adet susam bulunuyor.
♥ Bir cam kırıldığında, ufalanan parçalar saatte üç bin millik bir hızla etrafa saçılır.
♥ Bir devekuşunun gözü beyninden büyüktür.
♥ Bir Erkek Hayatının Ortalama 3350 Saatini Tıraş Olmak İçin Harcar.
♥ Bir hamamböceği kafası koptuktan sonra açlıktan ölmeden dokuz gün yaşayabiliyor.
♥ Bir insan yaşamı boyunca iki yüzme havuzunu dolduracak kadar tükürük salgılar.
♥ Bir karınca kendi ağırlığının elli kati ağırlığı kaldırabilir.
♥ Bir karıncanın koku alma yeteneği en az bir kopeğinki kadar gelişmiştir.
♥ Bir kilo limonda bir kilo çilekten daha fazla şeker vardır.
♥ Bir kromozom bir genden daha büyüktür.
♥ Bir okyanusun en derin yerinde, demir bir topun dibe çökmesi bir saatten uzun sürer.
♥ Bir timsahın gözlerinin arasındaki mesafe, ayaklarının büyüklüğüne eşittir.
♥ Birinin yüzünü hatırlamak için beynin sağ tarafı kullanılır.
♥ Buckingham sarayında 602 oda bulunuyor.
♥ Bugüne kadar bilinen en ağır böbrek taşı 1.36 kg
♥ Bugüne kadar kaydedilmiş en büyük dalga, 1971 yılında Japonya’nın İshigaki Adası’nda 85 metre yüksekliğine ulaşmıştır.
♥ Bugüne kadar ölçülmüş en büyük buz dağı, 200 mil uzunluğunda ve 60 mil genişliğindedir ve Belçika’dan daha büyük bir yüzölçümüne sahiptir.
♥ Bukalemunların dilleri, vücutlarından iki kat daha uzundur.
♥ Central park`ta yüzmek yasalara aykırıdır.
♥ Çocuklar baharda daha fazla buyuyor.
♥ Dalmaçyalılar gut olmayan tek köpek cinsidir.
♥ Değerli taşların çoğu birkaç elementten oluşur, sadece pırlanta tamamen karbondan oluşur.
♥ Dünyada her dakika iki tane düşük şiddette deprem olmaktadır.
♥ Dünyada insan başına düşen karınca sayısı bir milyondur.
♥ Dünyadaki hayvanların yüzde sekseni altı ayaklıdır.
♥ Dünyadaki ilk telefon rehberinde sadece elli isim yer almıştı.1878 yılının şubat ayında ♥ Connecticut New Haven’da yayımlanmıştı.
♥ Dünyanın bir numaralı domuz üreticisi ve tüketicisi cinliler.
♥ Dünyanın en büyük şeker ihracatçısı Küba’dır.
♥ Dünyanın en hızlı büyüyen bitkisi bambu, bir günde 90 cm kadar uzuyor=.
♥ Eğer Barbie gerçekten yaşasaydı vücut ölçüleri 97–72 82 cm olacaktı.
♥ Eiffel Kulesi’nin tepesine çıkana kadar 1792 basamak vardır.
♥ Elektrikli sandalye bir dişçi tarafından icat edilmiştir.
♥ En fazla asfaltlı yola sahip ülke Fransa’dır.
♥ En yakin oldukları noktada, Rusya ve Amerikanın birbirlerine uzaklıkları dört km `den daha azdır.
♥ Erkekler kadınlara göre on kat daha fazla renk koru oluyorlar.
♥ Eskimo dilinde kar yağışlarının farklarını tarif etmek için kullanılan yirmiden fazla sözcük vardır.
♥ Fareler kusamaz.
♥ Filler zıplayamayan tek memelidir.
♥ Gecen 3500 yılın, sadece 230 yılı barış içinde yaşanmıştır.
♥ Global ısınma yüzünden yükselen deniz seviyesi 2050 yılında Shangai ve deniz kıyısındaki diğer cin şehirlerinde büyük sellere neden olacak. Bu sellerde 76 milyon kişi evsiz kalacak.
♥ Gözleri açık tutarak hapşırmak imkânsızdır.
♥ Gözlerimiz hiçbir zaman büyümez. Ama burnumuz ve kulaklarımızın büyümesi asla sona ermez.
30 Mart 2013 Cumartesi
EHLİYET SINAVINDA YENİ DÜZENLEME
Eğitim - 27 Mart 2013 15:18
Milli Eğitim Bakanlığı Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürü Mehmet Küçük, direksiyon sınavlarında değerlendirme kriterlerini değiştirmeyi planladıklarını bildirdi.
Küçük, Özel Motorlu Taşıt Sürücüleri Kursu Yönetmelik Taslağı ile birçok yenilik getirmeyi hedeflediklerini söyledi.
Taslakla direksiyon sınav süresinin 15 dakikadan 30 dakikaya çıkarılacağını anlatan Küçük, direksiyon sınavındaki kontrolleri de artıracaklarını belirtti.
Direksiyon sınavlarının daha titiz yapılacağını dile getiren Küçük, teorik ders saatlerinin de azaltılmasının planlandığını bildirdi. Avrupa'da en fazla teorik dersin 63 saatle Türkiye'de uygulandığını ifade eden Küçük, yapılacak düzenleme ile bunun 30 saate indirileceğini Avrupa Birliği ortalamasının ise 27 saat olduğunu hatırlattı.
Direksiyon sınavda kullanılan formu da değiştireceklerini ifade eden Küçük, şunları kaydetti:
''Mevcut formla sınavdan kalmak biraz zor gibiydi. 30'dan fazla eksi puan alınması durumunda kalınıyor. Örneğin aracı çalıştırma, harekete geçirme usul ve kurallarına uymuyorsa, emniyetli ve rahat kalkış yapamaması durumunda iki puan düşüyor. Bu çok önemli bir ayrıntı. Bu hatayı yapan bir sürücüden forma göre sınav yapıcılar ancak iki puan düşebiliyordu. Şimdi AB standartlarına uygun bir düzenleme ile hazırladığımız yeni formda aynı madde, aracı çalıştırma ve harekete geçirme usul ve kurallarına uymuyorsa sınavdan kalıyor. Önemli bir hata yapılması durumunda sınavdan geçememiş oluyor. Mevcut uygulamada ise sürücü belgesini almamak için en az 5-6 büyük hata yapması gerekir.''
Paydaşların görüşleri alınacak
Sürücü kursları müfredatında da yenilik yapacaklarını belirten Küçük, ''Motorun içi ile ilgili bilgileri tamamen çıkardık. Gereksiz bilgilerdi. İnsanlara gerekli olan bilgileri koyduk. Günümüzün şartlarına uygun bir müfredat yaptık'' dedi.
Sınavı yapan öğretmenleri daha sık eğitime alacaklarını söyleyen Küçük, şunları kaydetti:
''Önümüzdeki dönemde yine önemli bir değişiklik düşünüyoruz. Sürücü kurslarında görev alacak olan usta öğreticilerin yani eğiticilerin yüksekokul mezunu olma şartını getiriyoruz yeni taslakta. Mevcut durumda, daha önceki yıllarda, ilkokul mezunu arkadaşlarımızdan bile vardır, hakları korunmuş devam ediyor. Son yönetmelikte lise mezunu olması gerekiyordu. Onların da haklarını korumuş olacağız ama bundan sonra usta öğretici olarak görev almak, bizim kurslarımıza katılmak isteyenler muhakkak yüksekokul mezunu olacak.''
Taslakla ilgili tüm paydaşların görüşlerini alacaklarını belirten Küçük, daha sonra yapacakları değerlendirmenin ardından yönetmeliğe son şeklini vereceklerini belirtti.
Simülatör veya pist alanı
Yönetmelikle daha titiz sürücü eğitiminin verilmesini hedeflediklerini kaydeden Küçük, ''Adayların bu işi bilerek belgelerini almalarını istiyoruz'' dedi.
Taslakla pist alanları konusunda da değişikliğe gideceklerini belirten Küçük, ''Bunu alternatifli hale getiriyoruz. Sürücü kurslarının ya pist alanı olacak ya da sürücü eğitimi verecekleri simülatörleri zorunluluğu getiriyoruz'' diye konuştu.
Temel eğitimini pist alanı veya simülatörde alınmasının ardından B sınıfı için 12 saatlik akan trafikte eğitimi zorunlu hale getireceklerini söyleyen Küçük, adaylarının gece de direksiyon eğitimi alacaklarını kaydetti.
Direksiyon sınavlarının yapıldığı alanları da değiştireceklerini bildiren Küçük, ''Şu anda sınav süresi 15 dakika olduğu için daha küçük alanlarda sınav yapılıyor. Sınav süresi taslakta 30 dakikaya çıktığı için süre uzun olduğu için daha farklı yerlerde araç kullanarak belge almaya çalışacaklar'' dedi
Taslakla direksiyon sınav süresinin 15 dakikadan 30 dakikaya çıkarılacağını anlatan Küçük, direksiyon sınavındaki kontrolleri de artıracaklarını belirtti.
Direksiyon sınavlarının daha titiz yapılacağını dile getiren Küçük, teorik ders saatlerinin de azaltılmasının planlandığını bildirdi. Avrupa'da en fazla teorik dersin 63 saatle Türkiye'de uygulandığını ifade eden Küçük, yapılacak düzenleme ile bunun 30 saate indirileceğini Avrupa Birliği ortalamasının ise 27 saat olduğunu hatırlattı.
Direksiyon sınavda kullanılan formu da değiştireceklerini ifade eden Küçük, şunları kaydetti:
''Mevcut formla sınavdan kalmak biraz zor gibiydi. 30'dan fazla eksi puan alınması durumunda kalınıyor. Örneğin aracı çalıştırma, harekete geçirme usul ve kurallarına uymuyorsa, emniyetli ve rahat kalkış yapamaması durumunda iki puan düşüyor. Bu çok önemli bir ayrıntı. Bu hatayı yapan bir sürücüden forma göre sınav yapıcılar ancak iki puan düşebiliyordu. Şimdi AB standartlarına uygun bir düzenleme ile hazırladığımız yeni formda aynı madde, aracı çalıştırma ve harekete geçirme usul ve kurallarına uymuyorsa sınavdan kalıyor. Önemli bir hata yapılması durumunda sınavdan geçememiş oluyor. Mevcut uygulamada ise sürücü belgesini almamak için en az 5-6 büyük hata yapması gerekir.''
Paydaşların görüşleri alınacak
Sürücü kursları müfredatında da yenilik yapacaklarını belirten Küçük, ''Motorun içi ile ilgili bilgileri tamamen çıkardık. Gereksiz bilgilerdi. İnsanlara gerekli olan bilgileri koyduk. Günümüzün şartlarına uygun bir müfredat yaptık'' dedi.
Sınavı yapan öğretmenleri daha sık eğitime alacaklarını söyleyen Küçük, şunları kaydetti:
''Önümüzdeki dönemde yine önemli bir değişiklik düşünüyoruz. Sürücü kurslarında görev alacak olan usta öğreticilerin yani eğiticilerin yüksekokul mezunu olma şartını getiriyoruz yeni taslakta. Mevcut durumda, daha önceki yıllarda, ilkokul mezunu arkadaşlarımızdan bile vardır, hakları korunmuş devam ediyor. Son yönetmelikte lise mezunu olması gerekiyordu. Onların da haklarını korumuş olacağız ama bundan sonra usta öğretici olarak görev almak, bizim kurslarımıza katılmak isteyenler muhakkak yüksekokul mezunu olacak.''
Taslakla ilgili tüm paydaşların görüşlerini alacaklarını belirten Küçük, daha sonra yapacakları değerlendirmenin ardından yönetmeliğe son şeklini vereceklerini belirtti.
Simülatör veya pist alanı
Yönetmelikle daha titiz sürücü eğitiminin verilmesini hedeflediklerini kaydeden Küçük, ''Adayların bu işi bilerek belgelerini almalarını istiyoruz'' dedi.
Taslakla pist alanları konusunda da değişikliğe gideceklerini belirten Küçük, ''Bunu alternatifli hale getiriyoruz. Sürücü kurslarının ya pist alanı olacak ya da sürücü eğitimi verecekleri simülatörleri zorunluluğu getiriyoruz'' diye konuştu.
Temel eğitimini pist alanı veya simülatörde alınmasının ardından B sınıfı için 12 saatlik akan trafikte eğitimi zorunlu hale getireceklerini söyleyen Küçük, adaylarının gece de direksiyon eğitimi alacaklarını kaydetti.
Direksiyon sınavlarının yapıldığı alanları da değiştireceklerini bildiren Küçük, ''Şu anda sınav süresi 15 dakika olduğu için daha küçük alanlarda sınav yapılıyor. Sınav süresi taslakta 30 dakikaya çıktığı için süre uzun olduğu için daha farklı yerlerde araç kullanarak belge almaya çalışacaklar'' dedi
28 Mart 2013 Perşembe
Şükrü Saracoğlu Stadı küçülüyor!
Fenerbahçe, Şükrü Saracoğlu Stadı'nın 50 bin olan kapasitesini 45 bine düşürerek, daha konforlu, daha rahat ve daha fazla para getiren bir stat yapmanın projesini hazırladı. Sarı-lacivertli yönetimin özellikle yeni localardan önemli gelir bekleniyor.
Birçok kulüp, stadın kapasitesini yükselterek gelirlerini artırmanın hesabını yaparken, Fenerbahçe ise tam tersine bir uygulama yapmak için harekete geçti. Sarı-lacivertliler, statla ilgili yeni bir proje üzerinde duruyor. Fenerbahçe Yönetimi, diğer düşüncelerin aksine, stadın kapasitesini 5 bin kişi azaltılıp daha modern, konforlu ve rahat bir stat yaratma fikri üzerinde duruyor. Başta merdiven boşlukları olmak üzere koltuk mesafeleri ve hareket alanlarının bazı bölümlerde dar olması sebebiyle şu an bu proje üzerinde duruluyor. Bu fikir yönetimde kabul görürse, stat kapasitesi 50 bin 500'den 45 bine düşürülecek. Ardından yapılacak çalışmalarla stat daha modern bir hava kazanacak.
Ayrıca kulübe yeni gelir sağlamak amacıyla stada yeni loca kazandırma ile ilgili de çalışmalar yapılıyor. Bilindiği üzere yönetimlerin localardan aldığı yüksek ücretler, kulüpleri maddi anlamda rahatlatıyor.
2020 Olimpiyatları'na adaylığın kapsamında, IOC heyetinin de gezdiği stat, konum itibariyle beğenildi. İstanbul, bu Olimpiyat Oyunları'nı alması durumunda stat çevresi tamamen düzenlenecek. Özellikle stada deniz ulaşımını teşvik edilmesi için projeler üzerinde çalışmalar yapılıyor.
Birçok kulüp, stadın kapasitesini yükselterek gelirlerini artırmanın hesabını yaparken, Fenerbahçe ise tam tersine bir uygulama yapmak için harekete geçti. Sarı-lacivertliler, statla ilgili yeni bir proje üzerinde duruyor. Fenerbahçe Yönetimi, diğer düşüncelerin aksine, stadın kapasitesini 5 bin kişi azaltılıp daha modern, konforlu ve rahat bir stat yaratma fikri üzerinde duruyor. Başta merdiven boşlukları olmak üzere koltuk mesafeleri ve hareket alanlarının bazı bölümlerde dar olması sebebiyle şu an bu proje üzerinde duruluyor. Bu fikir yönetimde kabul görürse, stat kapasitesi 50 bin 500'den 45 bine düşürülecek. Ardından yapılacak çalışmalarla stat daha modern bir hava kazanacak.
Ayrıca kulübe yeni gelir sağlamak amacıyla stada yeni loca kazandırma ile ilgili de çalışmalar yapılıyor. Bilindiği üzere yönetimlerin localardan aldığı yüksek ücretler, kulüpleri maddi anlamda rahatlatıyor.
2020 Olimpiyatları'na adaylığın kapsamında, IOC heyetinin de gezdiği stat, konum itibariyle beğenildi. İstanbul, bu Olimpiyat Oyunları'nı alması durumunda stat çevresi tamamen düzenlenecek. Özellikle stada deniz ulaşımını teşvik edilmesi için projeler üzerinde çalışmalar yapılıyor.
27 Mart 2013 Çarşamba
Fenerbahçe'den çifte bomba
İkinci bomba İtalya'da patladı. Inter'in golcüsü Cassano'nun menaceri, “Fenerbahçe oyuncumu istiyor” dedi.
Sezon sonu yaklaşırken Avrupa transfer piyasası da hareketlendi. Fenerbahçe de, şimdiden dünya yıldızlarının alternatifleri arasında yer almaya başladı. İlk haber İngiltere’den... Ada’nın yüksek tirajlı gazetelerinden Daily Maily, Chelsea’nin 32 yaşındaki kaptanı John Terry’nin Fenerbahçe’nin hedefinde olduğunu iddia etti. Daily Maily, sözleşmesi 2014 Haziran’da sona erecek Terry’nin, henüz geleceğiyle ilgili bir karar almamasının, ikna edilmesini kolaylaştıracağını yazdı. Gazetenin haberinde, Fenerbahçe’nin sezon başında Liverpool’dan Dirk Kuyt’ı transfer ettiği hatırlatılırken, lider Galatasaray’ın da devre arasında Didier Drogba ve Wesley Sneijder gibi iki önemli ismi kadrosuna kattığı, Sarı-Lacivertliler’in bu gelişme sonrası harekete geçtiği yer aldı. İngiliz medyasında bir süre önce de Terry’nin menacerinin İstanbul’a geldiği öne sürülmüştü.
‘Teklifi kabul edebilir’
Fenerbahçe taraftarını heyecanlandıracak ikinci açıklama İtalya’dan geldi. Inter’in 30 yaşındaki golcüsü Cassano’nun menaceri Beppe Bozzo, oyuncusunu Fenerbahçe’nin istediğini açıkladı. Bozzo, “Cassano İtalya’da kalmadığı takdirde Katar ya da Fenerbahçe’nin tekliflerini kabul edebilir” dedi. Bu sezon Inter formasıyla 35 maça çıkan Cassano, 9 gol atarken 14 de asist yaptı.
Sezon sonu yaklaşırken Avrupa transfer piyasası da hareketlendi. Fenerbahçe de, şimdiden dünya yıldızlarının alternatifleri arasında yer almaya başladı. İlk haber İngiltere’den... Ada’nın yüksek tirajlı gazetelerinden Daily Maily, Chelsea’nin 32 yaşındaki kaptanı John Terry’nin Fenerbahçe’nin hedefinde olduğunu iddia etti. Daily Maily, sözleşmesi 2014 Haziran’da sona erecek Terry’nin, henüz geleceğiyle ilgili bir karar almamasının, ikna edilmesini kolaylaştıracağını yazdı. Gazetenin haberinde, Fenerbahçe’nin sezon başında Liverpool’dan Dirk Kuyt’ı transfer ettiği hatırlatılırken, lider Galatasaray’ın da devre arasında Didier Drogba ve Wesley Sneijder gibi iki önemli ismi kadrosuna kattığı, Sarı-Lacivertliler’in bu gelişme sonrası harekete geçtiği yer aldı. İngiliz medyasında bir süre önce de Terry’nin menacerinin İstanbul’a geldiği öne sürülmüştü.
‘Teklifi kabul edebilir’
Fenerbahçe taraftarını heyecanlandıracak ikinci açıklama İtalya’dan geldi. Inter’in 30 yaşındaki golcüsü Cassano’nun menaceri Beppe Bozzo, oyuncusunu Fenerbahçe’nin istediğini açıkladı. Bozzo, “Cassano İtalya’da kalmadığı takdirde Katar ya da Fenerbahçe’nin tekliflerini kabul edebilir” dedi. Bu sezon Inter formasıyla 35 maça çıkan Cassano, 9 gol atarken 14 de asist yaptı.
Liverpool aklını çeldi
İddialar sonrası Liberation Gazetesi’ne kısa bir açıklama yapan yıldız oyuncu, kendisine gelen bir transfer teklifi olmadığını belirtirken, “Ancak bazı konuşmalar var. Ben, Fenerbahçe’de çok mutluyum ve ayrılmayı düşünmüyorum. Ancak bir gün Premier Lig’de oynamak istediğimi de herkes biliyor. Liverpool’dan resmi bir teklif gelir, Fenerbahçe de bunu onaylarsa, İngiltere’de oynamaktan mutluluk duyarım” sözlerini sarfetti. Bu arada teknik direktör Aykut Kocaman’dan izin alan Senegalli golcü, milli maçın ardından Fransa’ya geçerek, eşi ve bir süre önce doğan minik kızıyla hasret giderdi. Moussa Sow’un, bugün İstanbul’a dönerek, akşam saatlerinde Samandıra’da yapılacak olan antrenmana katılması bekleniyor.
24 Mart 2013 Pazar
21 Mart 2013 Perşembe
Başbakan Erdoğan’dan Nevruz yorumu
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Hollanda’da yaptığı basın toplantısında Diyarbakır’da verilen mesajların halk arasında anlayışla karşılandığını belirterek, “Türk Bayrağı’nın olmaması provokatif bir yaklaşımdır” dedi.
Başbakan Erdoğan, Hollanda Başbakanı Mark Rutte ile görüşmesinin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında, İmralı Cezaevi'nde ömür boyu hapse mahkum edilen Abdullah Öcalan'ın ülkeyi terk etme çağrısıyla ilgili, ''Aslolan bu çağrının ötesinde uygulamadır. Uygulamada ne olacağı çok önemlidir'' dedi.
Hollandalı bir gazetecinin “Verilen mesajı nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusuna Başbakan, “Öcalan’ın mesajı ne zaman karşılık bulacak. Bunu beklemek lazım. Zaten uygulamaya geçtiği zaman Türkiye’nin havası değişecektir. Verilen mesajda söylenen sözler zaten bizim aylardır yıllardır söylediğimiz mesajlardır” dedi. Başbakan Erdoğan, ''Terör üzerinden beslenen gruplar var ülkemizde. Bu terör üzerinden beslenen grupların oyununu da bozan bir süreçtir'' şeklinde konuştu.
Operasyonlar durdurulacak
PKK’ya çekilin mesajını yineleyen Başbakan Erdoğan, teröristlerin sınır dışına çekilmesiyle bütün operasyonların durdurulacağını söyledi.
Türk Bayrağı yorumu
Hollanda’da açıklamalarda bulunan Başbakan “Orada bayrağımızı görmek 76 milyonun ortak arzusuydu” dedi.
Başbakan Erdoğan, Hollanda Başbakanı Mark Rutte ile görüşmesinin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında, İmralı Cezaevi'nde ömür boyu hapse mahkum edilen Abdullah Öcalan'ın ülkeyi terk etme çağrısıyla ilgili, ''Aslolan bu çağrının ötesinde uygulamadır. Uygulamada ne olacağı çok önemlidir'' dedi.
Hollandalı bir gazetecinin “Verilen mesajı nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusuna Başbakan, “Öcalan’ın mesajı ne zaman karşılık bulacak. Bunu beklemek lazım. Zaten uygulamaya geçtiği zaman Türkiye’nin havası değişecektir. Verilen mesajda söylenen sözler zaten bizim aylardır yıllardır söylediğimiz mesajlardır” dedi. Başbakan Erdoğan, ''Terör üzerinden beslenen gruplar var ülkemizde. Bu terör üzerinden beslenen grupların oyununu da bozan bir süreçtir'' şeklinde konuştu.
Operasyonlar durdurulacak
PKK’ya çekilin mesajını yineleyen Başbakan Erdoğan, teröristlerin sınır dışına çekilmesiyle bütün operasyonların durdurulacağını söyledi.
Türk Bayrağı yorumu
Hollanda’da açıklamalarda bulunan Başbakan “Orada bayrağımızı görmek 76 milyonun ortak arzusuydu” dedi.
20 Mart 2013 Çarşamba
İngilizlerden Enes'e 2 milyon Euro'luk teklif
İngiliz basını Bursaspor'un alt yapısında yetişen 16 yaşındaki Enes Ünal için Chelsea'nin 2 milyon Euro'luk teklif yaptığını ileri sürdü.
Yeşil beyazlı yönetim ise kendilerine ulaşan resmi bir teklifin olmadığını söylerken, baba Mesut Ünal ise Chelsea ve Manchester City'nin Enes konusunda çok ciddi olduklarını belirtti.
DEVLER PEŞİNDE
Bursaspor alt yapısında yetişen 16 yaşındaki Enes Ünal'a ünlü kulüplerden teklifler gelmeye devam ediyor. Bursaspor'la Avrupa şampiyonluğu, ardından dünya dokuzunculuğu kazanan U-15 takımının bugüne kadar resmi lig maçlarında 250'ye yakın gol atan U-16 milli takımın golcüsü Enes'i takibe aldı. İngiliz basını, Manchester United, Manchester City, Arsenal, Santos, İnter, Juventus, Mönchengladbacht ve Villareal gibi takımların ilgilendiği Enes için Chelsea'nin yeşil beyazlı kulübe 2 milyon Euroluk teklif yaptığını ileri sürdü. Yeşil beyazlı yönetim ise kendilerine hiçbir kulüpten resmi teklif gelmediğini yarın genç oyuncunun babası Bursaspor'un eski kaptanlarından Mesut Ünal'la bir araya gelerek görüşme yapacaklarını kaydetti.
BABASI GÖRÜŞTÜ
Bursaspor'un eski kaptanı Mesut Ünal, oğlunun transfer görüşmeleri nedeniyle hafta başında İngiltere'ye giderek Chelsea ve Manchester City yetkilileri ile görüşüp kulüplerde incelemede bulundu. İngiltere dönüşü görüşlerini Doğan Haber Ajansı muhabirine açıklayan Ünal, Chelsea ve Manchester City'nin Enes konusunda çok ciddi olduklarını söyledi. Enes'in hala Bursaspor Kulübü'nün futbolcusu olduğuna dikkat çeken ve son günlerde oğlunun isminin takımın yıldız futbolcusu Batalla'dan daha çok gündemde kalmasının ona zarar vermesinden korktuğunu belirten Mesut Ünal şöyle konuştu: "Enes hala Bursaspor'un futbolcusu. Hatta Bursaspor'a bir imza kadar yakın. Bundan kimsenin endişesi olmasın. Ben yaptığım her görüşmede Bursaspor'un hakkını sonuna kadar koruyorum. Yetiştiğim kulübün haklarını savunuyorum. Bana gelen cazip tekliflere rağmen Enes hala Bursaspor'un oyuncusu."
DEVLER PEŞİNDE
Bursaspor alt yapısında yetişen 16 yaşındaki Enes Ünal'a ünlü kulüplerden teklifler gelmeye devam ediyor. Bursaspor'la Avrupa şampiyonluğu, ardından dünya dokuzunculuğu kazanan U-15 takımının bugüne kadar resmi lig maçlarında 250'ye yakın gol atan U-16 milli takımın golcüsü Enes'i takibe aldı. İngiliz basını, Manchester United, Manchester City, Arsenal, Santos, İnter, Juventus, Mönchengladbacht ve Villareal gibi takımların ilgilendiği Enes için Chelsea'nin yeşil beyazlı kulübe 2 milyon Euroluk teklif yaptığını ileri sürdü. Yeşil beyazlı yönetim ise kendilerine hiçbir kulüpten resmi teklif gelmediğini yarın genç oyuncunun babası Bursaspor'un eski kaptanlarından Mesut Ünal'la bir araya gelerek görüşme yapacaklarını kaydetti.
BABASI GÖRÜŞTÜ
Bursaspor'un eski kaptanı Mesut Ünal, oğlunun transfer görüşmeleri nedeniyle hafta başında İngiltere'ye giderek Chelsea ve Manchester City yetkilileri ile görüşüp kulüplerde incelemede bulundu. İngiltere dönüşü görüşlerini Doğan Haber Ajansı muhabirine açıklayan Ünal, Chelsea ve Manchester City'nin Enes konusunda çok ciddi olduklarını söyledi. Enes'in hala Bursaspor Kulübü'nün futbolcusu olduğuna dikkat çeken ve son günlerde oğlunun isminin takımın yıldız futbolcusu Batalla'dan daha çok gündemde kalmasının ona zarar vermesinden korktuğunu belirten Mesut Ünal şöyle konuştu: "Enes hala Bursaspor'un futbolcusu. Hatta Bursaspor'a bir imza kadar yakın. Bundan kimsenin endişesi olmasın. Ben yaptığım her görüşmede Bursaspor'un hakkını sonuna kadar koruyorum. Yetiştiğim kulübün haklarını savunuyorum. Bana gelen cazip tekliflere rağmen Enes hala Bursaspor'un oyuncusu."
'Türklerin deprem duyarsızlığı' İngiliz basınında!
İngiliz Financial Times gazetesi, Türkiye'nin son 15 yılda 20 binden fazla kişinin ölümüyle sonuçlanan iki büyük deprem yaşamasına karşın deprem bilincinin 'endişe verici derecede düşük' olduğunu yazdı.
Gazetenin piyasalar bloğunda yer alan haberde, Türkiye'nin sismik aktivitelere yabancı olmayan bir ülke olduğu vurgulanırken ülkede, son 20 yılda şiddeti 5.8'in üzerinde 11 deprem ve günde 50'den fazla küçük sarsıntı yaşadığı belirtildi.
Geçtiğimiz gün İstanbul'un kuzey batısında 4.5 büyüklüğündeki depremin bütün şehirde hissedilmesine rağmen olağan dışı görülmediğini yazan gazete, bu depremin ülkenin potansiyel doğal felaketler konusunda zamanlı bir uyarı olduğunu aktardı.
Gazete şöyle devam etti: '15 yıldan kısa bir süre önce Türkiye'nin kuzey batısındaki 7.6 ve 7.2 şiddetindeki depremlerde 20 bine yakın kişi hayatını kaybetti. 18 ay önce 7.1 şiddetindeki Van'daki depremde 600'den fazla kişi öldü.Buna karşın Türkiye'deki deprem bilinci endişe verici derecede az'.
ACİL MÜDAHALE BEKLEYEN 6 MİLYON BİNA
Resmi rakamların endişe verici istatistikleri doğruladığını aktaran Financial Times, 1999'daki depremin ardından Türkiye'deki binaların sadece yüzde 20'sinin zorunlu deprem sigortası (DASK) yaptırdıklarını yazdı.
Yazı şöyle devam etti: 'Deprem sigortası bir yana Türkiye'deki 19.5 milyondan fazla konut ile ilgili yapılması gereken çok şey var. Resmi makamlar,1999 depreminden sonra yönetmeliğe getirilmiş olmasına karşın bina mevzuatına uymayan ve acil müdahale bekleyen 6 milyon konut olduğunu tahmin ediyor.'
Gazete, DASK yayımlarına dayanarak 2011 yılında 3.7 milyon olan deprem sigortası sayısının 2012 yılının sonunda 4.8 milyona çıktığını aktararak bu sayının 2013 yılında daha da artmasının beklendiğini yazdı.
Gazetenin piyasalar bloğunda yer alan haberde, Türkiye'nin sismik aktivitelere yabancı olmayan bir ülke olduğu vurgulanırken ülkede, son 20 yılda şiddeti 5.8'in üzerinde 11 deprem ve günde 50'den fazla küçük sarsıntı yaşadığı belirtildi.
Geçtiğimiz gün İstanbul'un kuzey batısında 4.5 büyüklüğündeki depremin bütün şehirde hissedilmesine rağmen olağan dışı görülmediğini yazan gazete, bu depremin ülkenin potansiyel doğal felaketler konusunda zamanlı bir uyarı olduğunu aktardı.
Gazete şöyle devam etti: '15 yıldan kısa bir süre önce Türkiye'nin kuzey batısındaki 7.6 ve 7.2 şiddetindeki depremlerde 20 bine yakın kişi hayatını kaybetti. 18 ay önce 7.1 şiddetindeki Van'daki depremde 600'den fazla kişi öldü.Buna karşın Türkiye'deki deprem bilinci endişe verici derecede az'.
ACİL MÜDAHALE BEKLEYEN 6 MİLYON BİNA
Resmi rakamların endişe verici istatistikleri doğruladığını aktaran Financial Times, 1999'daki depremin ardından Türkiye'deki binaların sadece yüzde 20'sinin zorunlu deprem sigortası (DASK) yaptırdıklarını yazdı.
Yazı şöyle devam etti: 'Deprem sigortası bir yana Türkiye'deki 19.5 milyondan fazla konut ile ilgili yapılması gereken çok şey var. Resmi makamlar,1999 depreminden sonra yönetmeliğe getirilmiş olmasına karşın bina mevzuatına uymayan ve acil müdahale bekleyen 6 milyon konut olduğunu tahmin ediyor.'
Gazete, DASK yayımlarına dayanarak 2011 yılında 3.7 milyon olan deprem sigortası sayısının 2012 yılının sonunda 4.8 milyona çıktığını aktararak bu sayının 2013 yılında daha da artmasının beklendiğini yazdı.
17 Mart 2013 Pazar
MİLLİ BAYRAMLARDA EK DERS VE TATİL SORUNU
PERSONELMEB NET/ÖZEL HABER
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ile 19 Mayıs Atatürk’ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı ve ertesi gününde öğretmen ve yöneticilere ek ders ücreti tam olarak ödeniyordu. Ek ders ücretlerinden herhangi bir kesinti yapılmıyordu.
Read more: http://www.mebpersoneli.com.tr/guncel/milli-bayramlarda-ek-ders-ve-tatil-sorunu-h82572.html#ixzz2NpEU7vke
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ile 19 Mayıs Atatürk’ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı ve ertesi gününde öğretmen ve yöneticilere ek ders ücreti tam olarak ödeniyordu. Ek ders ücretlerinden herhangi bir kesinti yapılmıyordu.
Ders görevinin yapılmış sayılacağı hâller
MADDE 16-
b) (Değişik :13/7/2007-2007/12399 B.K.K.) İl düzeyinde millî ve mahallî bayramların kutlamaları için kurulan hazırlık komitelerinde görevlendirilen yönetici ve öğretmenler, millî ve mahallî bayramların hazırlık çalışmalarına katılan yönetici ve öğretmenler, söz konusu bayramların hazırlık çalışmalarına ve törenlerine sınıf veya okul bütünlüğünde katılan öğrencilerin öğrenim gördüğü eğitim kurumlarının yönetici ve öğretmenleri ile millî bayramlar nedeniyle tatil edilen günlerde(1) ders görevlerini yerine getiremeyen yönetici ve öğretmenler, bu sürelerde üzerlerinde bulunan aylık karşılığı ders, varsa ek ders, ders niteliğinde yönetim ve hazırlık ve planlama görevlerini yapmış sayılırlar.
Geçen sene bu bayramların kutlama şekli değişti. Stadyumlarda artık bayram kutlamaları yapılmayacak. Burada sorun, hem derse girmeden ek ders ücreti ödenmesi olacak hem de ertesi günü okulların tatil olması! MEB bu hususta nasıl düzenleme yapacak bekleyip göreceğiz. 24 Nisan ve 20 Mayıs tarihlerinde okulların tatil olmasının nedeni ortadan kalkmıştır. Bayrama katılan öğrenci ve öğretmenler için yapılan düzenlemeden bu sene vazgeçilebilir. Kamuda çalışan diğer memurlar için 24 Nisan ve 20 Mayıs günleri tatil değil. Ek ders ücretleri açısından değerlendirdiğimizde ise diğer tatil günleri gibi değerlendirilebilir. Mesela yılbaşı tatili gibi…
23 Nisan ve 19 Mayıs ile ilgili bakanlığın vakit geçirmeden düzenleme yapması gerekir. Düzenlemeleri son dakika yapmayı gelenek haline getiren MEB acele etmelidir. Öğretmen ve yöneticilerin zihinlerinde soru işareti kalmaması gerekir.
Read more: http://www.mebpersoneli.com.tr/guncel/milli-bayramlarda-ek-ders-ve-tatil-sorunu-h82572.html#ixzz2NpEU7vke
ŞİMDİ BEN DE LİDERİM (HAYAT BİLGİSİ)
DERS:HAYAT BİLGİSİ
SINIF:2
KONU:ŞİMDİ DE BEN LİDERİM
KAZANIM:B.2.27.AİLE YAŞAMINDA ALDIĞI LİDERLİK ROLÜNÜ AÇIKLAR.
SÜRE:40+40 DAKİKA
MERAK UYANDIRMA: Öğrenciler bahçeye çıkarıldı. '' Lider Kim? '' oyunu oynatıldı.
İLGİYİ ODAKLAMA:* Oyunumuzdaki ebeler kimi bulmaya çalıştılar?(LİDERİ)
*Oyunumuzun adı ne olabilir sizce? (Lideri bul,Lider nerede?LİDER KİM?)
*Lider denince aklınıza neler geliyor?..................
ÖĞRENME DENEYİMİ: Gözlerimizi kapatalım.Liderlik yaptığımız durumları,olayları düşünelim.
Düşündüğümüz durum ya da olayları yapışkanlı kağıtlara yazıp tahtadaki uygun yerlere yapıştıralım.
Bu tabloya bakarak hangi yorumlarda bulunabiliriz?
LİDERLERİN ÖZELLİKLERİ nelerdir?Grup arkadaşlarımızla düşünelim.A4 Kağıtlarına renkli kalemlerle yazalım.
Kendimizi düşünerek tahtaya yapıştırıp okuduğumuz liderlik özelliklerinden hangilerine sahip olduğunuzu A4 kağıtlarına yazalım.(BENİM LİDERLİK ÖZELLİKLERİM)
Liderlik yaptığınız durum ya da olayları düşünüp,yapışkanlı kağıtlara yazıp,tahtada uygun yerlere yapıştırmıştınız.Şimdi liderlik yaptığınız bu olay veya durumlardan birini ya da birkaçını resimlerle anlatalım.
Yaptığımız resimlerin arkasına bu derste neler yaptık?Neler öğrendik?Neleri farkettik konulu bir yazı yazalım.
DENEYİMİN PAYLAŞIMI: Çember olalım.Top elimize geldiğinde bu derste öğrendiklerimizi,farkettiklerimizi,duygularımızı arkadaşlarımızla paylaşalım.
ÇOCUKLARIN HAYATLARINDAKİ RENKLERİ KORUYALIM...
SINIF:2
KONU:ŞİMDİ DE BEN LİDERİM
KAZANIM:B.2.27.AİLE YAŞAMINDA ALDIĞI LİDERLİK ROLÜNÜ AÇIKLAR.
SÜRE:40+40 DAKİKA
MERAK UYANDIRMA: Öğrenciler bahçeye çıkarıldı. '' Lider Kim? '' oyunu oynatıldı.
İLGİYİ ODAKLAMA:* Oyunumuzdaki ebeler kimi bulmaya çalıştılar?(LİDERİ)
*Oyunumuzun adı ne olabilir sizce? (Lideri bul,Lider nerede?LİDER KİM?)
*Lider denince aklınıza neler geliyor?..................
ÖĞRENME DENEYİMİ: Gözlerimizi kapatalım.Liderlik yaptığımız durumları,olayları düşünelim.
Düşündüğümüz durum ya da olayları yapışkanlı kağıtlara yazıp tahtadaki uygun yerlere yapıştıralım.
Bu tabloya bakarak hangi yorumlarda bulunabiliriz?
LİDERLERİN ÖZELLİKLERİ nelerdir?Grup arkadaşlarımızla düşünelim.A4 Kağıtlarına renkli kalemlerle yazalım.
Kendimizi düşünerek tahtaya yapıştırıp okuduğumuz liderlik özelliklerinden hangilerine sahip olduğunuzu A4 kağıtlarına yazalım.(BENİM LİDERLİK ÖZELLİKLERİM)
Liderlik yaptığınız durum ya da olayları düşünüp,yapışkanlı kağıtlara yazıp,tahtada uygun yerlere yapıştırmıştınız.Şimdi liderlik yaptığınız bu olay veya durumlardan birini ya da birkaçını resimlerle anlatalım.
Yaptığımız resimlerin arkasına bu derste neler yaptık?Neler öğrendik?Neleri farkettik konulu bir yazı yazalım.
DENEYİMİN PAYLAŞIMI: Çember olalım.Top elimize geldiğinde bu derste öğrendiklerimizi,farkettiklerimizi,duygularımızı arkadaşlarımızla paylaşalım.
ÇOCUKLARIN HAYATLARINDAKİ RENKLERİ KORUYALIM...
13 Mart 2013 Çarşamba
Abdest duaları
Sual: Abdest duaları ve anlamları nelerdir?
CEVAPAbdest alırken, dua okumak veya her uzvu yıkarken kelime-i şehadet getirmek müstehabdır. Arapçasını bilmeyen Türkçesini okur. Abdest duaları şöyledir:
1- Abdeste başlarken şu dua okunur: (Bismillâhil-azîm. Vel-hamdü lillâhi alâ dînil-İslâm ve alâ tevfîk-ıl-îmân El-hamdü lillâhil-lezî ce’alelmâe tahûren ve ce’alel-islâme nûren.) [Azim olan Allah'ın ismiyle başlarım. Bize İslâm dinini ve imanı ihsan eden; suyu temizleyici, İslâm’ı nur kılan Allah’a hamd olsun!]
2- Ağza su verirken: (Allahümmes-kınî min havdi nebiyyike ke’sen lâ ezmeu ba’dehü ebeden.) [Yâ Rabbî, içtikten sonra bir daha hiç susuzluk duyulmayan havz-ı Nebi’den içir!]
3- Burna su verirken: (Allahümme erihnî râyihatel cenneti verzüknî min ni’amihâ. Ve lâ türihnî râyihaten-nâr.) [Yâ Rabbî, Cennet kokusunu koklat ve beni Cennet nimetleriyle rızıklandır! Cehennem kokusundan uzaklaştır!]
4- Yüzü yıkarken: (Allahümme beyyid vechî binûrike yevme tebyaddü vücûhü evliyâike ve lâ tüsevvid vechî bi zünûbî yevme tesveddü vücûhü a’dâike.) [Yâ Rabbî, nurunla, evliyanın yüzünü ağarttığın gibi, yüzümü ağart! Düşmanlarının yüzü karardığı günde, yüzümü karartma!]
5- Sağ kolu yıkarken: (Allahümme a’tınî kitâbî biyemînî ve hâsibnî hisâben yesîren.) [Yâ Rabbî, kitabımı sağımdan ver ve hesabımı kolay eyle!]
6- Sol kolu yıkarken: (Allahümme lâ tu’tinî kitâbî bi şimâlî ve lâ min verâi zahrî ve lâ tühâsibnî hisâben şedîden.) [Yâ Rabbî, kitabımı solumdan, arkamdan verme, hesabımı zor etme!]
7- Başı mesh ederken: (Allahümme harrim şa’rî ve beşerî alen-Nâr. Ve ezıllenî tahte zıllî arşike yevme lâ zılle illâ zıllü arşike.) [Yâ Rabbî, vücudumu ve saçlarımı Cehenneme atma! Başka gölgenin olmadığı günde Arşın gölgesinde gölgelendir!]
8- Kulakları mesh ederken: (Allahümmec’alnî minellezîne yestemi’ûnel-kavle fe yettebiûne ahsenehû.) [Yâ Rabbî, beni, söz dinleyip, en güzeline uyanlardan eyle!]
9- Enseyi meshte: (Allahümme a’tık rakabetî minen-Nâr.) [Yâ Rabbî, boynumu ateşten azat et!]
10- Sağ ayağı yıkarken: (Allahümme sebbit kademeyye ales-sırâtı yevme tezillü fîhil-ekdâmü.) [Yâ Rabbî, ayakların kaydığı günde, sıratta ayaklarımı sabit kıl!]
11- Sol ayağı yıkarken: (Allahümme lâ tatrud kademeyye ales-sırâti yevme tatrudü küllü akdâmi a’dâike. Allahümme’c-al sa’yî meşkûren ve zenbî mağfûren ve amelî makbûlen ve ticâretî len tebûre.) [Yâ Rabbî, Sıratta, düşmanlarının ayaklarının kaydığı günde, ayaklarımı kaydırma! Çalışmamı meşkûr et! Günahımı affet! Amelimi kabul ve ticaretimi helâl et!]
12–Abdestten sonra: (Sübhânekellahümme ve bihamdike. Eşhedü en lâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerîke leke estağfiruke ve etûbü ileyke eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdüke ve Resûlüke.) [Ey Allah’ım! Seni, hamdinle tesbih ve tenzih ederim. Senden başka mabut olmadığına, bir olduğuna ve şerikin [ortağın] olmadığına ve Muhammed aleyhisselamın senin kulun ve Resulün olduğuna şehadet ederim.]
13–Abdest aldıktan sonra Kadir suresini okumak ve salevat getirmek de çok sevabdır. Birkaç hadis-i şerif meali:
(Güzelce abdest aldıktan sonra “Eşhedü en la ilahe illallahü vahdehü la şerikeleh ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve Resulühü” diyene Cennetin sekiz kapısı açılır, istediğinden içeri girer.) [Nesai]
(Abdestten sonra Kadir suresini okuyanın 50 yıllık günahı affolur.) [Halebi]
(Abdestten sonra Kadir suresini 1 defa okuyan sıddıklardan, 2 defa okuyan şehitlerden yazılır. 3 defa okuyan, Peygamberlerle haşrolur.) [Deylemi]
(Abdestten sonra, 10 defa salevat-ı şerife getirenin gamı gider, duası kabul olur.) [Ey Oğul İlmihali]
Abdest dualarını okurken
Sual: Kitaplarda abdest alırken; yüzü yıkarken şu dua, kolları yıkarken şu dua okunur deniyor. Bahsedilen dualar, hızlı veya yavaş okununca, o sıraya denk gelmezse, mahzuru olur mu?
CEVAPMahzuru olmaz.
Abdest alırken
Sual: Abdest dualarını bilmeyen, hep kelime-i şehadet getirse veya (Estağfirullah) dese yahut (Rabbena âtina) gibi duaları okusa bir mahzuru olur mu?
CEVAPHayır, mahzuru olmaz.
CEVAPAbdest alırken, dua okumak veya her uzvu yıkarken kelime-i şehadet getirmek müstehabdır. Arapçasını bilmeyen Türkçesini okur. Abdest duaları şöyledir:
1- Abdeste başlarken şu dua okunur: (Bismillâhil-azîm. Vel-hamdü lillâhi alâ dînil-İslâm ve alâ tevfîk-ıl-îmân El-hamdü lillâhil-lezî ce’alelmâe tahûren ve ce’alel-islâme nûren.) [Azim olan Allah'ın ismiyle başlarım. Bize İslâm dinini ve imanı ihsan eden; suyu temizleyici, İslâm’ı nur kılan Allah’a hamd olsun!]
2- Ağza su verirken: (Allahümmes-kınî min havdi nebiyyike ke’sen lâ ezmeu ba’dehü ebeden.) [Yâ Rabbî, içtikten sonra bir daha hiç susuzluk duyulmayan havz-ı Nebi’den içir!]
3- Burna su verirken: (Allahümme erihnî râyihatel cenneti verzüknî min ni’amihâ. Ve lâ türihnî râyihaten-nâr.) [Yâ Rabbî, Cennet kokusunu koklat ve beni Cennet nimetleriyle rızıklandır! Cehennem kokusundan uzaklaştır!]
4- Yüzü yıkarken: (Allahümme beyyid vechî binûrike yevme tebyaddü vücûhü evliyâike ve lâ tüsevvid vechî bi zünûbî yevme tesveddü vücûhü a’dâike.) [Yâ Rabbî, nurunla, evliyanın yüzünü ağarttığın gibi, yüzümü ağart! Düşmanlarının yüzü karardığı günde, yüzümü karartma!]
5- Sağ kolu yıkarken: (Allahümme a’tınî kitâbî biyemînî ve hâsibnî hisâben yesîren.) [Yâ Rabbî, kitabımı sağımdan ver ve hesabımı kolay eyle!]
6- Sol kolu yıkarken: (Allahümme lâ tu’tinî kitâbî bi şimâlî ve lâ min verâi zahrî ve lâ tühâsibnî hisâben şedîden.) [Yâ Rabbî, kitabımı solumdan, arkamdan verme, hesabımı zor etme!]
7- Başı mesh ederken: (Allahümme harrim şa’rî ve beşerî alen-Nâr. Ve ezıllenî tahte zıllî arşike yevme lâ zılle illâ zıllü arşike.) [Yâ Rabbî, vücudumu ve saçlarımı Cehenneme atma! Başka gölgenin olmadığı günde Arşın gölgesinde gölgelendir!]
8- Kulakları mesh ederken: (Allahümmec’alnî minellezîne yestemi’ûnel-kavle fe yettebiûne ahsenehû.) [Yâ Rabbî, beni, söz dinleyip, en güzeline uyanlardan eyle!]
9- Enseyi meshte: (Allahümme a’tık rakabetî minen-Nâr.) [Yâ Rabbî, boynumu ateşten azat et!]
10- Sağ ayağı yıkarken: (Allahümme sebbit kademeyye ales-sırâtı yevme tezillü fîhil-ekdâmü.) [Yâ Rabbî, ayakların kaydığı günde, sıratta ayaklarımı sabit kıl!]
11- Sol ayağı yıkarken: (Allahümme lâ tatrud kademeyye ales-sırâti yevme tatrudü küllü akdâmi a’dâike. Allahümme’c-al sa’yî meşkûren ve zenbî mağfûren ve amelî makbûlen ve ticâretî len tebûre.) [Yâ Rabbî, Sıratta, düşmanlarının ayaklarının kaydığı günde, ayaklarımı kaydırma! Çalışmamı meşkûr et! Günahımı affet! Amelimi kabul ve ticaretimi helâl et!]
12–Abdestten sonra: (Sübhânekellahümme ve bihamdike. Eşhedü en lâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerîke leke estağfiruke ve etûbü ileyke eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdüke ve Resûlüke.) [Ey Allah’ım! Seni, hamdinle tesbih ve tenzih ederim. Senden başka mabut olmadığına, bir olduğuna ve şerikin [ortağın] olmadığına ve Muhammed aleyhisselamın senin kulun ve Resulün olduğuna şehadet ederim.]
13–Abdest aldıktan sonra Kadir suresini okumak ve salevat getirmek de çok sevabdır. Birkaç hadis-i şerif meali:
(Güzelce abdest aldıktan sonra “Eşhedü en la ilahe illallahü vahdehü la şerikeleh ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve Resulühü” diyene Cennetin sekiz kapısı açılır, istediğinden içeri girer.) [Nesai]
(Abdestten sonra Kadir suresini okuyanın 50 yıllık günahı affolur.) [Halebi]
(Abdestten sonra Kadir suresini 1 defa okuyan sıddıklardan, 2 defa okuyan şehitlerden yazılır. 3 defa okuyan, Peygamberlerle haşrolur.) [Deylemi]
(Abdestten sonra, 10 defa salevat-ı şerife getirenin gamı gider, duası kabul olur.) [Ey Oğul İlmihali]
Abdest dualarını okurken
Sual: Kitaplarda abdest alırken; yüzü yıkarken şu dua, kolları yıkarken şu dua okunur deniyor. Bahsedilen dualar, hızlı veya yavaş okununca, o sıraya denk gelmezse, mahzuru olur mu?
CEVAPMahzuru olmaz.
Abdest alırken
Sual: Abdest dualarını bilmeyen, hep kelime-i şehadet getirse veya (Estağfirullah) dese yahut (Rabbena âtina) gibi duaları okusa bir mahzuru olur mu?
CEVAPHayır, mahzuru olmaz.
Game of Thrones izliyoruz
Uzun sayılabilecek bir aranın ardından, beni bir süredir kendisine esir etmiş bir dizi ile karşınızdayım bu defa. Bir kez izledim yetmedi şimdi başa döndüm yeniden izliyorum kendisini.
HBO’nun yeni dizisi Game of Thrones’dan bahsediyorum. 10 bölümden oluşan ilk sezonunun Amerika’daki gösterimi biteli çok olmadı. George R.R. Martin’in A song of Ice and Fire ( Buz ve Ateşin Şarkısı) ismini taşıyan ve yedi kitaptan oluşması planlanan fantastik kitap serisinin ilk kitabını senaryolaştıran David Benioff ve D.B. Weiss bana kalırsa büyük bir başarıya imza atmışlar.
Türkiye’de henüz herhangi bir televizyon kanalında gösterilmemekle birlikte torrent dosyası paylaşan siteler sayesinde ülkemizde de epeyce büyük bir hayran kitlesine çoktan kavuşan dizi fark ettim ki pek çok farklı blog yazarı tarafından da ele alınmış. Ancak benim size tavsiyem pek çok spoiler içeren bu yazıları okumadan önce diziyi izlemeniz yönünde. Özellikle ekşi sözlükte açılan Game of Thrones başlığından uzak durmanızı şiddetle tavsiye ediyorum. Zira kitap serisinin İngilizcesini okuyan kimi aklı selimler henüz dizisi dahil çekilmemiş bölümler için spoiler yazıyorlar. O nedenle heyecanımızı kaybetmeden, dizinin tadını kaçırmadan izlemek istiyorsak zamansız edinebileceğimiz bilgilerden kaçınmakta fayda var.
Bu yazıyı ise gönül rahatlığı ile okuyabilirsiniz, zira tadınızı kaçıracak her hangi bir bilgi barındırmaksızın sadece dizinin ve karakterlerin tanıtımını içeriyor.
Diziye girmeden evvel benden bir de itiraf! Fantastik edebiyat benim hep hafife aldığım ve sabun köpüğü olarak gördüğüm bir tür olmuştur. Neden bilmem, benim için dünya klasiklerini okumak gerçekten okumak anlamına gelirken, büyüklere masallar kıvamında fantastik öğeler içeren kitaplar pek de okumadan saymadığım, kafamı çok da yormadan, havuzda, plajda, çayırda, çimende hızlıca okuyabileceğim, çekirdek çitler gibi bir solukta bitireceğim kitaplar olarak yer etmiştir. Oysaki ben küçükken ne çok severdim masal okumayı… O zaman neden bıraktım ki fantastik kitapları? Hayat fazla gerçekçi olmaya zorluyor sanırım beni… O derece gerçekçi ki kitaplarda anlatılan hikayeleri bile daha gerçekçi ise okunmaya değer buluyormuşum nice zamandır… Ben bu karardan Game of Thrones ile döndüm… Bundan böyle fantastik edebiyat da en az klasik edebiyat kadar değerli benim için…
Gelelim Game of Thrones’a :
Westeros. Bir ada. Yedi krallık. Bitmeyen iktidar mücadelesi, entrikalar, ihanet ve kan. Yaklaşan bir savaş… Yo durun hayır belki de iki savaş!
Adanın kuzeyi buzullarla kaplı. Buzulların başlangıç noktasında bir duvar. Tepesinde Kara Kale. Burası yedi krallığı kuzeydeki vahşilerden ve Ak Gezenlerden koruyan nokta. En son 8000 yıl önce savaşılmış Ak Gezenlerle. O zamandan beri barış hakim dünyalarında. Ancak kendini yavaş yavaş hissettirse de “Kış Gelmekte!”
Duvarın ve yedi krallığın kuzeydeki koruyucusu olan Winterfell, Stark ailesinin yönetiminde. Eddard Stark (Ned) Winterfell Lordu. Dürüst, adil ve onurlu! Ned Stark’ı oynayan Sean Bean’i Yüzüklerin Efendisinden Boromir olarak hatırlıyoruz. Boromir benim en sevdiğim kahramanlardan biri idi. Burada da Ned Stark’ı sevmemek mümkün değil.
Starklar, aile boyu iyilik timsaliler. Lady Stark iyi anne ve sadık bir eş.
Robb Stark’ın evin büyük oğlu. İlk sezonun tamamını izlemiş biri olarak Robb’un babasının yerine geçecek iyi bir asker olacağını söyleyebiliriz. Ancak kibirli ve kendini beğenmiş bir havası olduğunu da söylemem gerek.
Jon Snow, Ned’in savaş sırasında başka bir kadından olan oğlu. Babası tarafından nüfusuna kabul edilmiş olmakla birlikte bu kendisini piç olmaktan kurtaramıyor. O nedenle ailenin soyadını değil Winterfell’de piçlere verilen Snow soyadını kullanıyor. Jon’u karakter olarak çok sevdim. Babası Eddard’ın merhametli, şefkatli yanlarını almış. Robb ve Lady Stark kendisini sürekli şekilde aşağılasa da ne onlara karşı saygısını bozuyor ne de intikama girişiyor. Ne zaman bu çocukcağızla uğraşmaktan vazgeçecekler gerçekten çok merak ediyorum. Öte yandan Jon’un küçük kardeşleri Arya ve Bran’le de çok yakın ve sıcak bir iletişimi var.
Arya küçük kız kardeş, gözü pek kızımız. Erkek olarak doğmadığına pişman. Jon’un kendisine hediye ettiği kılıcının ismi iğne. Dikiş nakış yerine dövüş sanatı ile haşır neşir olmayı tercih ediyor kendisi.
Bran ise yerinde duramayan, hayal gücü zengin, kale surlarının tepesinde gezmeye bayılan ufaklık. Başına gelen talihsiz bir kaza sonucunda sakat kalıyor.
Westeros’u yöneten aile Baratheon’lar. Kral Robert, Eddard Stark’ın çok yakın dostu. Zira Kralın sağ kolu yani baş veziri olan Jon Arryn ölünce Kral Ned’den başkente gelerek kendisinin sağ kolu olmasını istiyor. Ned başta bu teklife pek sıcak bakmamakla birlikte kendisinden önceki baş vezirin ölümünde bir bit yeniği olduğunu düşünerek kendisine yapılan teklifi kabul ediyor.
Kral Robert zamanında iyi bir askermiş. Ned’in kız kardeşi Lyanna’ya aşıkmış. Ancak Lyanna adanın bir diğer önemli ailesi olan Targaryen’ler tarafından kaçırılıp, Robert onu kurtaramadan ölünce, aşkını içine gömerek Lannister’ların kızı Cersei ile evlenmiş. Krallıkla ilgili tüm ciddi işleri de sağ kolu Jon Arryn’e devrederek, hayatını avlarda, şölenlerde, içki sofralarında geçirir olmuş. Lyannayı unutamamış, karısını sevememiş. Zavallı bir adam.
Krallığın bir diğer önemli ailesi Lannister’lar. Lannister’lar yedi krallığın en zengin ailesi. Aynı zamanda belki de en acımasızı. Lord Lannister’ın 3 çocuğu var. Bu üç çocuktan Cersei Kral Robert’la evli. Yani Kraliçe. Aynı zamanda ikiz kardeşi olan Jaime ile fazla samimiyet içerisinde. Jaime iyi bir asker, yakışıklı ve korkusuz bir adam. Tam bir entrikacı, acımasız ve çıkarcı. Cersei ile büyük sırları paylaşıyor ve koruyorlar. Tyrion Lannister üç çocuk arasında en sevilmeyeni… Öyle ki babası yakışıklı, güçlü kuvvetli Jaime’nin yanında Tyrion’a üvey evlat muamelesi yapıyor. Tyrion kendini olduğu gibi kabullenmiş biri. Yakışıklı olmasa da zekası hayatta kalabilmesinin asıl nedeni. Hayatta en sevdiği üç şey içki, kitap ve kadın. Genelevlerden çıkmıyor. Joffrey ise bu ailenin en kötüsü. Zaten oldum olası çiğ mavi gözlü insanları sevmem. Bu Joffrey de içi dışı kötülük dolu bir velet. Hani öyle ki gerçekten ölsün istiyorum.
Dizinin bir diğer önemli ailesi Targaryen. Nesilleri nerede ise tükenmiş, Baratheon’lardan önce krallığı Targaryen’ler yönetiyormuş. Bu aileden geriye sadece eski Kral Aerys’in oğlu Viserys ve kızı Daenerys Targaryen kalmış. Kaybettikleri tahtı yeniden ele geçirmek isteyen Viserys kız kardeşini göçebe bir kabile olan atlı Dothraki’lerin kralı Khal Drogo ile evlendiriyor. Daenerys başta şiddetle karşı çıktığı bu zorunlu evliliği aşk evliliğine dönüştürmeyi başarıyor. Sezonun finaline damga vuran Daenerys gelecek sezonun şüphesiz en önemli karakterlerinden biri.
Aslında dizi karakterleri benim burada sıraladıklarımla sınırlı değil. Oldukça geniş kadrosu olan, aileler arası ilişkilerin epeyce girift bir yapıya büründüğü güzel kurgulanmış bir hikaye var karşımızda. Çekimleri Kuzey İrlanda, İskoçya, Malta ve Fas’ta yapılmış. Manzaralar insanı gerçekten de büyülüyor. Kış, kar ve buz manzaraları bu sıcak günlerde içimizi serinletirken, kostümler de görselliğe büyük katkıda bulunuyor. Öte yandan konuşulan İngilizce İngiliz İngilizcesi olmakla birlikte İrlanda ve İskoç İngilizcesini de bazı karakterlerin ağzından bol bol dinlediğimizi söylemem gerek. Özellikle Winterfell’de “yes” yerine “I” ifadesinin kullanılması nedeniyle bu bölgeyi İrlanda-İskoçya ile özdeştirebiliriz gibi geldi bana.
Dizide oyunculuk açısından kötü bulduğum hiç kimse yok. Ancak Tyrion Lannister’ı çok başarılı bulduğumu belirtmem gerek.
Öte yandan Viserys ve Joffrey de aslında o derece iyi oynuyorlar ki oynadıkları rol icabı insanın ikisinden de tiksinmesi işten değil.
Hikaye son derece hareketli. Hiç ölmeyecek gözüyle baktığınız adamlar bir anda öbür dünyayı boylayabiliyor. O nedenle de bilindik hikaye tarzından uzak bir kurgusu olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Ben dizinin yanında kitabını da okumak isterim derseniz. Şu anda piyasada Arka Bahçe yayıncılık tarafından basılmış ve serinin orijinalinde ilk kitapta yer alan hikayenin ikiye bölünmüş olarak yayınlandığı bir çeviri var. Bunun yanında 12 Temmuz’da Epsilon Yayınları tarafından piyasaya sürülmesi planlanan 850 sayfalık bir de Sibel Alaş çevirisi mevcut. İngilizce okumak konusunda sıkıntısı olmayanlar kitabın çevirisini beklemeden Amazon’dan sipariş ederek okuyabilirler.
Sıcak yaz günlerinde, tatili beklerken, hayal dünyanızı renklendirecek bu güzel diziyi kaçırmayın derim.
12 Mart 2013 Salı
Geçmişten Günümüze Eğitim
EĞİTİM, dar tanımıyla yeni kuşakların gerekli bilgi, beceri, deney ve değerleri elde etmeleri ve kişiliklerini geliştirebilmeleri amacıyla sürdürülen etkinliktir. Geniş tanımıyla eğitim, okulöncesinde aile ve çevrede başlar, okul sırasında ve yaşamın tüm evrelerinde sürer. Çağlar boyunca kültürel, toplumsal ve ekonomik gelişmenin gerektirdiği insanların yetiştirilmesi için eğitim gerekli olmuştur. İlk insan topluluklarında çocukların topluluğun becerilerini, geleneklerini ve inançlarını benimsemesi, yetişkinlerin avlanma, ekip biçme, yemek pişirme gibi eylemlerine katılma yoluyla oldu. Başlangıçta, bütün toplumsal çevre ve etkinlikler eğitici işlev görürken, yetişkinlerin tümü de öğretmen konumundaydı.Toplumlar karmaşıklaştıkça yeni kuşaklara aktarılacak bilgi birikimi de arttı. Bu gelişmelerin sonunda eğitimin okul adı verilen kurumlarda, uzman kişilerin aracılığıyla yürütülmesi gerekli oldu. Eğitim ve eğitim kurumları toplumsal gelişmenin önemli bir parçası durumuna geldi.Eski Uygarlıklarda Eğitim
Mezopotamya uygarlığında eğitim alanında etkin olan rahipler bilgili ve aydın kişilerdi. Çocuklara ilk aşaması okuma, yazma ve din bilgisi olan, daha ileri yaşlarda ise hukuk, tıp ve astrolojinin öğretildiği bir eğitim verilirdi. Okullara toplumun alt sınıflarından kişilerin çocukları gidemezdi. Okula gidebilen çocuklar yazıcı, kütüphaneci ve öğretmen olmak üzere yetiştirilirdi. Ayrıca rahip yetiştirmek için tapınak sayısı kadar çok sayıda okul bulunuyordu.
Eski Mısır'da ise devlet görevlilerinin ve rahiplerin denetiminde iki tür okul vardı. Beş yaşında okula alınan erkek çocuklar önce okuma yazma öğrenir; 13-14 yaşına gelince ileride çalışacakları yerlerde pratik eğitim görür; rahipliğe ayrılanlar ise 17 yaşından sonra özel okullara giderlerdi. Bu okullarda ezbere dayalı bir eğitim, sıkı bir disiplin ve dayak vardı. Arkeologların Mısır'da bulduğu kil bir tablette "Beni dövdün, bilgi kafama girdi" yazılmıştı. Okullarda tıp, matematik ve geometri gibi bilim dallarında eğitim verilirdi. Mimarlık, mühendislik ve heykeltıraşlık ise okul dışında, ustalardan öğrenilirdi.
Bugün Çin'de geçerli harflerin çoğu bundan 3.000 yıl önce bulunmuştu. Daha önce söz edilen uygarlıklardan farklı olarak Çin'de ahlaksal duyarlık aşılayan, kişinin başkalarına ve devlete karşı görevlerini öğreten bir eğitim anlayışı vardı. Uygarlığın başlangıcında bile uyumlu insan ilişkilerine, müziğe ve dinsel törenlere verilen önem eğitimde de kendini gösteriyordu.
Amerika'da Kolomb öncesi uygarlıklara ilişkin arkeolojik bulgular pek ipucu vermiyorsa da Mayalar'ın ve İnkalar'ın çok gelişkin takvimler kullanmış olmaları astronomi ve matematikte çok ileri gittiklerini gösterir. Aztekler'in yapmış oldukları görkemli tapınaklar ve Mayalar'ın karmaşık yapı sistemi de iyi bir eğitimin kanıtlarıdır. Bu uygarlıklarda eğitimin amacı meslek bilgisi vermek ve kişiliğin gelişmesine yardımcı olmaktı.
En eski uygarlıklardan birinin beşiği olan Hindistan'da birbirinden katı kurallarla ayrı*** sınıflar vardı (bak. Kast). Bu sınıflardan din adamı Brahmanlar toplumda saygın bir konuma sahipti; çünkü din ahlakı, felsefeyi, hukuku ve yönetimi kapsayıcı bir nitelikteydi. Eğitim de bu nedenle dinden kaynaklanıyordu. Çocuklar yedi yaşına kadar evde, yediden 16'ya kadar okulda, 16'dan sonra da, ünlü düşünürlerin ve öğretmenlerin ders verdiği kurumlarda okurlardı. Öğretim kızlara yasaklanmamıştı, ama kız çocuklar genellikle evde eğitilirdi. Çocukların eğitileceği konular içinde bulundukları kasta göre değişirdi. Ne var ki, hangi kasttan olursa olsun öğrencinin sade bir yaşam sürmesi, sert bir yatakta yatması, süsten kaçınması beklenirdi. Hindistan'da Budacıhk'la birlikte eğitimde sınıflar arası ayrım kalktı. Manastırlar başlıca eğitim merkezlen durumuna geldi.
Yahudiler'de eğitim aile içinde, annenin çocuklara temel bilgileri öğretmesiyle başlardı. Baba ise oğullarını toplumun törelerine uygun biçimde eğitir, onlara din eğitimi verir ve el becerileri öğretirdi. Amacı din bilgisi vermek olan okullarda Tevrat öğretilir, okuma, yazma ve matematik dersleri verilirdi. Eğitimin dine dayalı olması İS 7()'te Kudüs' teki tapınak yıkıldıktan ve Yahudiler dağıldıktan sonra da ulusal birliğin korunmasına yardımcı oldu. Eski Yunanda eğitim jimnastik ve müzik yoluyla insanın çok yönlü gelişimini amaç edinmişti. Sparta'da çocuklar yedi yaşına kadar ailenin yanında kalır, yedi yaşından sonra da devlete ait eğitim kurumlarına gönderilirlerdi. Bu kurumlarda 30 yaşına kadar okuma, yazma ve matematiğin yanı sıra, savaş ve devlet yönetimi üzerine de eğitim görürlerdi. Atina'da eğitim, Sparta'nın tersine bir devlet işi olarak değil, özel kişilerin işi olarak özgür bırakılmıştı. Bu kişilerin açtığı okullarda müzik, jimnastik dersleriyle birlikte edebiyat, dilbilgisi, matematik ve felsefe gibi dersler de okutuluyordu. Bir okullar kenti olan Atina'da eğitim iki yıllık askerlik dönemi ile sona ererdi. Yunanlı filozof Platon. Cumhuriyet adlı kitabında devletin görevlerinden biri olmasını öngördüğü eğitimde erdem ve bilgeliğin öneminden söz eder. Platon ile birlikte öbür Yunan filozoflarının düşünceleri birçok batı ülkesinin eğitimi üzerinde etkili olmuştur.
Eskiçağın ikinci önemli merkezi olan Roma'da eğitim. Eski Yunan'daki gibi kuramsal olmayıp yaşamın gereklerine yanıt verecek biçimde düzenlenmişti. Roma'da eğitimin amacı iyi yurttaş yetiştirmekti. Bu görevi aile kurumu yüklenmişti. Kız çocuklar evde annelerinin yanında ev işlerini öğrenir, erkek çocuklar önce babalarıyla birlikte çalışır, daha sonra da bir ustanın yanında meslek öğre nirlerdi.Öğrencileri sınıflara ayırma yöntemi ilk kez Roma'da uygulanmış, daha sonra da tüm imparatorluğa yayılmıştı. Bu okullarda okuma, yazma, edebiyat, konuşma sanatı ve Latince öğretilmekteydi.
Bizans İmparatorluğumda yalnızca varlıklı kesimlerin çocuklarının okula gitme olanağı vardı. Okullarda Homeros'un yapıtları okutulur, matematik, dilbilgisi ve din dersleri verilirdi. Manastırlar ise başlı başına dinsel eğitime ağırlık veriyordu. Konstantinopolis (bugün İstanbul), İskenderiye ve Antakya'da üniversiteler vardı. Bu üniversitelerde beşeri bilimler. Yunan klasikleri, konuşma sanatı, dilbilgisi, felsefe, geometri, astronomi, mantık ve şiir yazma dersleri verilirdi.
İslam dünyasında Abbasi yönetimi sırasında bilim ve eğitimin en parlak dönemi yaşandı. Platon, Aristo, Hipokrat gibi bilim adamı ve düşünürlerin yapıtları Arapça'ya çevrildi. Dinsel eğitimin yanı sıra, teknik gelişmelerin hızlanmasına yol açan eğitim sürecinde sulamanın, mimarlığın, dokumacılığın, kâğıt üretiminin ve bakırcılığın geliştirilmesine önem verildi. Ortaçağda Bağdat, Kurtuba, Sevilla üniversiteleri ünlü araştırma merkezleri konumundaydı. Bu öğrenim kurumlarında cebir, trigonometri, kimya, fizik, astronomi, tıp, mantık, coğrafya, siyaset, hukuk ve din gibi konularda eğitim yapılıyordu. Ne var ki, yaklaşık 350 yıllık bu yaratıcı dönem 11. yüzyılda sona erdi.Ortaçağ Avrupa'sı
Ortaçağda 768-814 arasında Avrupa'nın büyük bir bölümüne egemen olan İmparator Şarlman tarih, felsefe, fen gibi konularda eğitimin yaygınlaştırılmasına çalıştıysa da bu çağda eğitimin temel öğesi din adamı yetiştiren manastırlardı. Bu manastırlarda okuma, yazma ve aritmetik gibi temel bilgilerle birlikte Latince dualar, dinsel metinler ve ilahiler öğretilirdi. Böylece Eski Yunan'dan başlayarak insanı çok yönlü olarak yetiştirmeyi amaç edinmiş eğitimin yerini, insanı tek boyutlu yetiştirmeyi amaç edinen dinsel bir eğitim aldı.
12. ve 13. yüzyıllara gelindiğinde bazı kentlerde ilk üniversitelerin çekirdeği olan ve bilimsel tartışmaya ağırlık veren kuruluşlar ortaya çıktı. Bunlar arasında İtalya'da Bolog-na, Fransa'da Paris, İngiltere'de Oxford ve Cambridge sayılabilir. O dönemde bu üniversiteler kadınlara kapalıydı.Rönesans ve Reform
Avrupa'da 14. yüzyılın ikinci yarısında başlayan Rönesans insanı temel alan görüşün yeniden önem kazanmaya başladığı bir dönemdir. Eğitimin amacı her yönüyle gelişmiş insanın yetiştirilmesiydi. Bu dönemdeki Hümanizm Akımı da eğitimin merkezine, Tanrı ya da kilise öğretileri yerine, insanı koymuştur. Ortaçağın geleneksel, baskıcı eğitim yapısı Rönesans'la birlikte yerini giderek liberal bir eğitime bıraktı. Okullarda Yunan klasikleri yeniden okutulmaya başlandı. Yeni keşiflerle bilim dünyası zenginleşti. Ama gene de kurumsal eğitimin içeriği ortaçağ eğitimine benziyordu. Dilbilgisi, konuşma sanatı, mantık, geometri, aritmetik, müzik ve astronomi derslerine ek olarak tarih, beden eğitimi dersleri verilmeye başlandı. Yoksul kesimler bu dönemde de eğitimden yararlanamıyordu.
Avrupa'da 16. yüzyılda başlayan Protestan reformunun eğitim üzerinde kalıcı bir etkisi oldu. Protestanlar her ülkenin kendi inancını seçme hakkı olduğunu savunuyorlardı. Ulusçuluk düşüncesinin güçlenmesine yol açan bu akımın etkisiyle Protestanlık'ı benimseyen ülkelerde okullar giderek ulusal birlik sürecinde önemli işlevler yüklendi. Ayrıca eğitiminin yaygınlaşmasına önem veren Protestanlar pek çok ülkede, yoksul kesimden çocukların eğitimi için yeni okullar açtılar. Katoliklik inancına bağlı kalan ülkelerde ise Katolik Kilisesi eğitimin denetimini elinde tuttu.Çağdaş Eğitime Doğru
17. yüzyılın ortalarından 18. yüzyılın sonlarına doğru Avrupa'da hızı giderek artan yeni toplumsal ve ekonomik gelişmelerle birlikte, ilerici düşünceler de etkisini göstermeye başladı. Avrupalılar'ın uzak denizlere açılması ve Sanayi Devrimi'nin gerçekleşmesi sonucu ticaret gelişti, ulusal zenginlikler arttı. Sanayi Devrimi'yle birlikte köylerden kentlere kitlesel göçler oldu. Büyüyen kentlerde Fransız Devrimi'nin yaygınlaştırdığı eşitlikçi düşünceler, hak eşitliği istemini gündeme getirdi. Eğitim de içinde olmak üzere, sıradan insanın toplumsal gereksinimlerinin karşılanması yönünde toplumsal baskılar başladı. Yeni eğitim arayışları içinde eğitimin devlet eliyle sağlanması uygulamalarına geçildi. 19. yüzyılın başında Fransa ve Almanya'da parasız okulların yalnızca yoksullara değil, herkese açık olması gerektiği düşüncesi yaygınlaştı. Toplumsal ve ekonomik gelişmeler nedeniyle okul programlarının da değişmesi gerekti. Okullarda öğrenci sayısı arttıkça öğretmen eksikliği yüzünden başarılı öğrencilerin arkadaşlarını eğitmesini öngören grup eğitimine geçildi. Buradan da çocukları yaşlarına göre sınıflara ayırma yöntemi uygulanmaya başlandı.
18. ve 19. yüzyıllar, yeni eğitim ilkelerinin biçimlenerek bazı yerlerde yaşama geçirilmesi, okulların ve sınıfların yeni bir anlayışla düzenlenmesi açısından çok canlı bir dönemdir. Jean-Jacques Rousseau'nun, çocuğun doğal bir ortamda yetişmesine yardımcı olmak gerektiği yolundaki savı, öğretmen-öğrenci ilişkilerinin köklü bir biçimde değiştirilmesini öngörüyordu. Rousseau'nun yeni eğitim anlayışına Johann Pestalozzi ve Friedrich Froebel sahip çıktı.
İsviçreli bir eğitimci olan Johann Pestalozzi (1746-1827) çağdaş ilkokul eğitiminin öncüsüdür. 1774'te Zürich'te bir yetimhanede uygulamaya başladığı çocuk eğitimine ilişkin yöntemlerini daha sonra 20 yıl süreyle yöneticiliğini üstlendiği bir yatılı okulda geliştirdi. Daha çok yoksul çocukların eğitimiyle ilgilenen Pestalozzi "kafanın, yüreğin ve bedenin uyumu'nu vurgulayarak beden eğitimine, el işlerine ve oyuna büyük önem verdi.
Çocuk yuvalarının kurucusu Fredrich Froebel (1782-1852) ise ilk çocukluk döneminde oyunun yararı üzerinde durdu. Küçük çocukların oyunu ne kadar ciddiye aldıklarının farkına vardı ve onları oynarken eğitmenin yollarını aradı. Oyun. çocuğun gelişiminde renkleri, ayrımları, ilişkileri kavramasını sağlıyordu).
Maria Montessori (1870-1952) de 20. yüzyılın başında, küçük çocukların gerek beden, gerek ruh sağlığı için büyüklerden değişik bir ortamda yetiştirilmeleri gerektiğini savundu. Düşüncelerini uygulamaya koyarak, çocukların boylarına uygun masa ve iskemleler, becerilerini geliştirmeleri için özel oyuncaklar sağladı. Montessori'nin çocuk eğitimi konusundaki gözlem ve deneye dayalı uygulamaları zaman içinde bir eğitim yöntemi olarak anaokullarından başka ilk ve ortaokullara da yerleşti.
20. yüzyılda dünyanın hemen hemen her yerinde öğrenci sayısında geçmişe göre büyük bir artış görüldü. Eğitimin çeşitli basamaklarında neler öğretilmesi gerektiği; televizyon, teyp ve bilgisayarların en yararlı biçimde nasıl kullanılacağı yolunda tartışmalar gündeme geldi. Psikoloji alanındaki gelişmelerden yararlanan eğitimciler, çocukların baskı altında yetişmelerinin önünü alacak ve öğrenmeyi zevkli bir uğraş haline getirecek yeni denemelere giriştiler. ABD'li eğitimci John Devvey çocukların yaparak öğrendikleri deneme okulları kurdu. Az sayıda öğrenciyi kapsamına alan bu gibi okulların yaygınlaşması I. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla yavaşladıysa da 1930'larda yeniden canlandı. Bu okullarda çocuklar özyönetim örgütlenmelerinde, spor, tiyatro, araştırma gibi alanlarda sorumluluk almaya özendirildi; öğrencilere yaratıcı etkinlikler ve araştırmalar için uygun ortam sağlandı; çocuk yönetilmekten çok yönlendirildi.
Eğitimin toplum gereksinimlerine göre planlandığı sosyalist ülkelerde ülkenin sanayileşmesine ve kalkınmasına yardımcı eğitim programları yapılır. Çocuklar eğitimin çeşitli basamaklarında yeteneklerine ve becerilerine göre yönlendirilir. Eğitimin önü kapalı olmayıp, her yaşta meslekte ilerleme ya da meslek edinme olanağı vardır. SSCB'de Ekim Devri-mi'nden sonra eğitimin hızla yaygınlaştırılmasına ve bazı yeni denemelere girişildi. Bunların en ilginçlerinden biri Anton Makarenko' nun (1888-1939) suçlu çocukları topluma kazandırmak için bu çocuklarla birlikte kurduğu üretime yönelik eğitim kurumlarıydı.
Eğitime ilişkin denemelerden biri de İsrail' de gerçekleşti. İlki 1909'da kurulan, yönetiminin üyelerce paylaşıldığı kibutzlarda çocuklar ana babalarından ayrı, topluca bakılır ve eğitilir.
Günümüzde, dünya nüfusu içinde büyük bir ağırlığı olan azgelişmiş ülkelerdeki çok düşük okuma yazma oranlan, bu ülkelerin önemli bir temel eğitim sorunuyla karşı karşıya bulunduğunu göstermektedir. Oysa herkese parasız eğitim hakkı yalnızca İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'nde değil, bu ülkelerin anayasal belgelerinde de yer alır. Bu sorunun çözümü ise hükümetlerin eğitim alanına büyük miktarlarda para ayırmasından geçmektedir. Bu önemli sorunun yanı sıra eğitim alanında kadın-erkek eşitsizliği de sürmektedir. Dünyanın birçok yerinde kadınlar, üzerlerindeki toplumsal, siyasal ve ekonomik baskıların görece azalması sonucu, eğitim olanaklarından daha çok yararlanmakla birlikte, gelişmiş ülkelerde bile kızların eğitimlerini sürdürme şansının erkeklere oranla daha az olduğu gözlenmektedir.
Osmanlılarda Eğitim
Osmanlı döneminin başlıca eğitim kurumları sıbyan mektepleri ile medreselerdir. Vakıflar eliyle kurulan bu okulların dışında kalan, saraydaki enderun mektebi ile askeri alanda eğitim veren acemi oğlanlar mektepleri özel amaçlı eğitim kurumlarıdır.
En yaygın eğitim kurumları olan sıbyan mektepleri günümüzdeki ilkokulların karşılığı sayılabilir. Ama bu okulların öğretim programları alfabe. Kuran, Türkçe, çeşitli dinsel bilgiler ve güzel yazı gibi sınırlı sayıdaki dersten oluşuyordu. Sonraları mahalle mektebi olarak da nitelenen bu okullar, halkın temel okuma yazma gereksinimine bir ölçüde de olsa cevap veren kurumlar olduklarından, daha çağdaş okulların açıldığı Tanzimat döneminde bile varlıklarını korumuşlardır.
Osmanlı döneminde, eğitimin bundan sonraki aşamasını oluşturan medreseler dinsel temele dayalı öğretim kurumlarıydı. Medreselerin çeşitli basamakları vardı. Anadolu ve Rumeli'nin hemen hemen her kentinde ve kasabasında bulunan medreselerin çoğu ortaokul ya da lise düzeyinde öğretim yapan kuruluşlardı. Buraları bitiren öğrenciler yükseköğrenim için Edirne, Bursa, İstanbul gibi büyük merkezlerdeki medreselere giderlerdi. En üst düzeyde öğretim yapan kurumlar İstanbul'daki Fatih ve Süleymaniye medreseleriydi. Süley-maniye'de tıp eğitimi veren bir Tıp Medresesi de vardı. Ortaokul ve lise düzeyindeki medreseleri bitirenler genellikle imam. hatip, müftü ve sıbyan mektebi öğretmenliği gibi görevlere atanırlardı. Daha yüksek medreseleri bitirenler ise mahkemelerde her türlü davaya bakmak üzere kadı ya da medrese öğretmeni yani müderris olurlardı. Çeşitli devlet dairelerinin memur gereksinimi de gene medreselerden karşılanırdı.
Ekonomik ve toplumsal yapıdaki bozulmaya bağlı olarak vakıf gelirlerinin azalması, öğrenci sayısındaki hızlı artış sonucu eğitim düzeyinin düşmesi gibi nedenlerle medreseler 17. vüzvıl-dan sonra gerilemiş ama geleneksel eğitim kurumları olarak varlıklarını Cumhuriyet dönemine kadar sürdürmüşlerdir.
Osmanlı Devleti 18. yüzyılda Avrupa devletlerinin üstünlüğünü hemen hemen her alanda görmeye başlayınca iç düzeninde değişiklikler yapma gereksinimi duydu. Batının üstünlüğü önce askeri alanda kendini gösterdiği için ilk değişiklikler de bu yönde oldu. I. Mahmud döneminde (1730-54) 1734'te İstanbul'da fen bilimleri öğretimi temeline dayalı Humbarahane (Topçu Mühendisliği Okulu) kurma girişiminin yeniçerilerin karşı çıkmaları sonucunda başarısızlığa uğramasına karşın yenileşme çabaları sürdü. 1773'te Deniz Mühendishanesi'nin. 1793'te de Kara Mü-hendishanesi'nin kurulması bu yoldaki mücadelenin sonucudur. Daha kapsamlı yeniliklerin yapıldığı II. Mahmud dönemi (1808-39) eğitim düzenindeki değişmeler bakımından da önemlidir. II. Mahmud 1824'te ilköğretimi herkes için zorunlu kılan bir ferman çıkardıktan sonra, 1826'da çağdaş tıp öğrenimi için Tıphane'yi, 1834'te de yeni ordunun subay gereksinimini karşılamak amacıyla Harp Okulu'nu kurdurdu. Mesleki ve askeri eğitimin yanı sıra sivil eğitime de devlet eli gene onun döneminde uzandı. İlki 1838'de açılan rüştiyeler, sıbyan mekteplerinin yetersiz görülen eğitimine karşı daha düzeyli bir eğitim vermeyi amaçlıyordu. İlk ve ortaokul öğretimini kapsayan temel eğitim kurumları olarak düşünülen rüştiyeler, Tanzimat döneminde ilköğretimin ayrıca örgütlenmesinden sonra, ortaöğretimin ilk basamağını oluşturan okullara dönüştüler.
Tanzimat döneminde eğitim alanında da birçok köklü değişiklik gerçekleştirildi. En başta, II. Mahmud döneminde başlayan, eğitimin devlet eliyle örgütlenmesi kurumlaştınldı. 1845'te Maarif Meclisi'nin oluşturulmasıyla başlayan bu gelişme 1857'de Maarif-i Umumiye Neza-reti'nin (Genel Eğitim Bakanlığı) kurulmasıyla sonuçlandı. 1869'da yayımlanan Maarif-i Umumiye Nizamnamesi'yle (Genel Eğitim Tüzüğü) eğitim örgütünün iç işleyişi kesin kurallara bağlandı; her düzeydeki okulun uygulayacağı öğretim programı belirlendi. Öğretim kademeleri batıdaki örnekleri gibi ilk, orta ve yüksek olarak üçe ayrıldı. İlkokullar yaygınlaşıncaya kadar sıbyan mektepleri öğretimin birinci basamağı olarak düşünüldü ve öğretim programlarında yeni düzenlemelere gidildi. Rüştiye (ortaokul) ve idadi (lise) olmak üzere iki basamaklı ortaöğretim kurumları İstanbul'dan başlanarak, Osmanlı ülkesinin her yanında yaygınlaştırılmaya çalışıldı. Bu yeni kurumların öğretim programlarını uygulayacak öğretmenlerin yetiştirilmesi amacıyla da her basamak için ayrı öğretmen okulları açıldı. Ayrıca çeşitli alanlardaki mesleki ve teknik öğretmen gereksinimini karşılayacak orta ve yüksek düzeyde birçok okul kuruldu. Kız çocuklarının eğitimi de ilk kez Tanzimat döneminde gündeme gelmiş, daha çok ortaöğretim düzeyinde ayrı kız okulları, öğretmen ve meslek okulları açılmıştır. Tanzimat döneminde gerçekleştirilen önemli bir yenilik de çağdaş bir yükseköğretim kurumu olan üniversitenin kurulmasıdır. 1845'te açılmasına karar verilen Darülfünun (üniversite) ancak 1863'te İstanbul'da öğretime başlayabildi; ama medreselerin tepkisi yüzünden fazla ya-şayamadı. 1870'te ikinci kez açılan üniversitenin de ömrü kısa oldu; en sonunda 190ü'de kurulan üniversite bir daha kapanmadı. Tanzimat döneminde görülen yeniliklerden biri de, gereksinim duyulan alanlarda teknik ve öğretici eleman yetiştirmek amacıyla üniversiteye ilk kez batıdan öğretim üyesi getirtilme-sidir. Gene bu yıllarda medreselerde Arapça' nin yanı sıra Türkçe ve Farsça okutulmaya başlandı. II. Meşrutiyet ayrıca eğitim sorunlarının geniş biçimde tartışıldığı, eğitimle ilgili birçok kitap ve derginin yayımlandığı bir dönem oldu.
Mütareke ve Kurtuluş Savaşı döneminde (1918-23), her alanda olduğu gibi eğitim alanında da çeşitli zorluklar yaşanmıştır. Mustafa Kemal bu zorlu savaş sırasında bile, eğitime verdiği önemin bir göstergesi olarak192Tdc Ankara'da I. Maarif Kongresi'ni toplamış, kongreye katılan öğretmenlerden "milli bir eğitim sistemi" yaratmalarını istemiştir.Cumhuriyet Türkiye'si
1923'te toplanan I. Heyet-i İlmiye'de (Eğitim Kurulu) eğitim ilk kez bütünüyle ele alınarak, planlı bir eğitim sistemi kurma çalışmaları başladı. Bu çalışmalar daha sonra 1924 ve 1926'da toplanan 2. ve 3. eğitim kurullarıyla sürdürüldü. Atatürk, çağdaş Türkiye'nin laik eğitime dayandırılması gerektiğine inanıyordu. İlköğretimin yaygınlaştırılması ve her çocuğun parasız okuması için yasa 1913'te çıkarılmıştı; ama bunun uygulanması kolay olmadı.
Cumhuriyet dönemi eğitiminin düzenlenmesinde, 1924'te yürürlüğe giren Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun (öğretimin birleştirilmesi yasası) önemli bir yeri vardır. Bu yasaya göre bütün okullar Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlandı. Ulusal ve laik bir eğitim sistemi benimsenerek, eski dinci yapı terk edildi. Medreseler kapatılarak, din işleri devlet örgütü içinde yer alan bir kuruluş yoluyla yürütülmeye başlandı. 1926'da ilk kez kız ve erkek çocukların birlikte eğitim gördüğü karma okullar açıldı.
1928'de Arap alfabesi yerine Latin harfleri kabul edildi. 1930-40 arası, eğitimin toplumsal gelişme ile birlikte ele alındığı bir dönem oldu. Açılan Millet Mektepleri'ne 15-45 yaş arasındaki tüm yurttaşların gitmesi zorunluluğu getirildi. 1933'te Milli Eğitim Şurası oluşturuldu. Eğitim sisteminin düzenlenmesi ve çağın gereğine uygun biçimde yenileştirilmesi çalışmalarını sürdüren şuralar I988'e kadar 14 kez toplandı.
1933'te tüm din dersleri okul programlarından çıkarıldı. Ne var ki, bu dersler 1949'da ilköğretim, 1956'da ortaöğretim programlarına seçmeli ders olarak yeniden kondu. 1982'ye kadar "seçmeli" olan din kültürü ve ahlak dersi, 1982 Anayasası'yla ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasına girdi. Bunun yanı sıra bugün Türkiye' de din eğitimi imam hatip okulları, Kuran kursları. Yüksek İslam Enstitüsü ve İlahiyat Fakiiltesi'nde verilmektedir. Ortaöğretimde din eğitimi görenler üniversitelere girebildikleri için bu eğitim artık yalnızca din görevlileri yetiştiren bir meslek eğitimi olmaktan çıkmıştır.
1933'te Darülfünun (üniversite) bir yasa ile kaldırılarak İstanbul Üniversitesi kuruldu. Tam bu sırada Hitler faşizminin baskısı yüzünden Almanya'dan ayrılmak zorunda kalan bazı Musevi kökenli ya da ilerici bilim adamları Türkiye'ye geldi. II. Dünya Savaşı sonrasına kadar Türkiye'de kalan bu profesörler, İstanbul ve Ankara'daki üniversitelerimizde görev aldılar ve Türkiye'de yükseköğretim sisteminin oluşumuna katkıda bulundular.
1946'da yürürlüğe giren Üniversiteler Kanunu köklü bir değişimin başlangıcı oldu. Üniversiteler bilimsel ve idari özerkliği (kendi kendini yönetme yetkisi) olan kuruluşlar durumuna geldi. Bu yasa ile birlikte kurulan Üniversitelerarası Kurul'un görevi, yalnızca üniversitelerarası işbirliğini sağlamak ve ortak sorunların çözülmesine yardımcı olmaktı. 1961 Anayasası ile üniversitelere daha geniş bilimsel ve idari özerklik tanındı. 1981"de ise Milli Güvenlik Konseyi tarafından yeni bir yükseköğretim yasası çıkarıldı. Bu yasayla kurulan Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK), Türkiye'de yükseköğretimi düzenleyen, üniversitelerin bilimsel ve idari çalışmalarını denetleyerek yön veren tek kuruluş oldu.Atatürk döneminde meslek eğitimi vermek için sanat enstitüleri, ticaret, teknik ve teknik öğretmen okulları açıldı.
Köylerde okuma yazmanın yaygınlaştırılması ve köye uygun bir eğitim sisteminin bulunması için çalışmalar yapıldı. Köy okulunun öteki okullardan farklı olarak üretici bir birim olması, bu okullardan çıkan öğrencilerin köyün gereksinmelerini karşılayacak bir donanıma sahip olmaları gerektiği savıyla 1942'de köy enstitülerinin kurulmasına geçildi. Başarıyla uygulanan bu proje sonucu binalarını enstitü öğrencilerinin yaptığı 21 okul kuruldu. 1946'dan sonra bu enstitüler öğretmen okullarına dönüştürüldüTürkiye'de Eğitim Sistemi
Ülkemizdeki eğitim sistemi örgün ve yaygın eğitim olarak iki ana bölümden oluşur. Örgün eğitim okulöncesi eğitimi, temel eğitimi, ortaöğretimi ve yükseköğretimi içerir. Yaygın eğitim, çeşitli yaş grupları için okul dışında sürdürülen her türlü eğitim etkinlikleridir.
Okulöncesi eğitim ilköğrenim çağına gelmemiş çocukların eğitimini kapsar. Bu eğitim isteğe bağlıdır (bak. anaokulu). Temel eğitim 7-14 yaşlarındaki çocukların eğitimini kapsar. Beş yıllık zorunlu ilkokul ile zorunlu olmayan üç yıllık ortaokul eğitiminden oluşur. Temel eğitimde amaç, gerekli temel bilgi, beceri, davranış ve alışkanlıkların kazandırılmasıdır. Çocuklar bu dönemde kendi ilgi ve becerileri yönünde bir üst öğrenime hazırlanırlar. Ortaöğretim en az üç yıllık öğrenim veren genel, mesleki ve teknik öğretim kurumlarının tümünü kapsar. İlkokulu bitiren her öğrenci isterse ortaöğretime devam eder. Ortaöğretimde amaç öğrencileri ilgi ve becerileri doğrultusunda yükseköğretime ya da bir meslek seçmeye hazırlamaktır. Lise düzeyindeki mesleki ve teknikokullar ise öğrenciyi yalnızca mesleğe hazırlar.
Yükseköğretim, ortaöğretime dayalı en az iki yıllık yükseköğretim veren eğitim kurumlarının tümünü kapsar. Yükseköğretimin amacı genç kuşakları ilgi ve becerileri doğrultusunda meslek elemanı olarak yetiştirmektir. Paralı olan yükseköğretim kurumlarına giriş iki basamaklı merkezi bir yerleştirme sınavı ile olmaktadır. Birinci basamağı kazananlar isterlerse iki yıllık ön-lisans bölümlerine kayıt yaptırabilir, ayrıca ikinci basamak sınavına katılma hakkını da kazanırlar. Öğrenciler ikinci basamakta kendi seçim ve puanlarına göre fakültelere yerleştirilirler. Üniversitelerde öğrenim gören öğrenciler yetenekleri doğrultusunda ve sınav yoluyla bir yükseköğretim kurumundan öbürüne geçebilirler.
Yaygın eğitim, örgün eğitimin herhangi bir okulunu tamamlamamış, bırakmış ya da bitirmiş tüm yurttaşlara açıktır. Genel ve mesleki-teknik olmak üzere iki ana bölümden oluşur. Yaygın eğitim, örgün eğitimle bir bütünlük sağlayacak biçimde ekonomik gelişmenin gerektirdiği insanları yetiştirmeyi amaçlar.
Kaynak : www.ForumPaylas.net Geçmişten Günümüze Eğitim
Kesişmeyen Yollar Çizin!
Dünya Çocuklarının Oynadığı Oyunlar 2.Sınıf
Çocuk oyunları doğdukları kültürlerden etkilenir Bu yüzden her kültürde farklı oyunlar oynanır National Geographic KIDS, 23 Nisan öncesinde dünya çocuklarının oyun tercihlerini araştırdı.
Oyun oynamayı kim sevmez! Oyunlar hem eğlendirir hem de fiziksel yetenekleri ve zekayı geliştirir Bu yüzden insanlar yüzyıllardır sayısız oyun yaratarak keyifli vakit geçirmiştirKültürel farklılıklar oyunlarda da kendini gösterir Her ülke kendi oyunlarını yaratarak halk kültürünü ayakta tutmaya çalışır Örneğin ülkemizde sosyal paylaşımı ve sağlıklı egzersizi geliştiren oyunlar tercih edilir Önemli olan kazanmak değil, iyi vakit geçirmektir Bazı kültürlerde ise oyunlar daha çekişmelidir Heyecanlı bir aktivitenin sonunda mutlaka kazanan birileri olur.
Türkiye’de oynanan geleneksel çocuk oyunları çoğunlukla türkülü, tekerlemeli, bilmeceli ve danslıdır.Aç kapıyı bezirganbaşı, yağ satarım bal satarım, köşe kapmaca, seksek, yakantop, çelikçomak, uzun eşek ve istop en sevilen oyunlar arasında yer alır
Diğer ülkelerde yaşayan çocuklar nasıl oyunlar oynar?
BÜYÜK FENER OYUNU
Japonya
Japon çocukların en sevdiği oyunlardan biri, büyük fener adını taşır Bu şaşırtmacalı oyunda oyuncular, çember oluşturacak şekilde yere oturur Oyun, bir oyuncunun ellerini birbirine yaklaştırarak “Büyük fener” demesiyle başlar Yanındaki oyuncu ellerini açarak “Küçük fener” der ve oyun bu şekilde devam eder Hızlı oynandığında daha da eğlenceli hale gelen bu oyunda yanlış yaparak sırayı bozan oyundan çıkarılır.
ZIPLAMAK SERBEST
İngiltere
Ladder jump adlı oyun İngiliz çocuklar arasında çok popülerdir Üç ya da dörderli gruplara ayrılan çocukların her biri bir numara alır Her takımın bir numaralı oyuncusu başlama çizgisine gelir ve iki ayağını birbirine bitiştirerek en uzak mesafeye sıçrar Daha sonra iki numaralı oyuncu bir numaralı oyuncunun bıraktığı ayak izlerini başlangıç noktası alarak aynı şekilde sıçrar Gruptaki herkes bir kere sıçradıktan sonra ayak izlerini başlangıç noktasından en uzağa taşıyan grup oyunu kazanır .
PADAUNGLAR
Zürafa Kızlar
Karenni kabilesinin küçük bir üyesi olan Padaung halkı Myanmar’da yaşıyordu Ancak ülkede meydana gelen siyasi karışıklıklar nedeniyle Tayland’ın kuzeyindeki dağlık bölgelere göç ettiler O zamandan beri Tayland sınırında, mülteci kamplarında yaşam mücadelesi veriyorlar Padaung kabilesinin kızları boyunlarını 5-6 yaşlarındayken takmaya başladıkları bronz halka kolyelerle uzatırHalkalar takılmadan önce kızların boynuna merhemlerle masaj yapılır Çocuk büyüdükçe halkalar da büyükleriyle değiştirilir Aslında bu halkalar boynu uzatmaz, omuzları aşağı bastırarak vücudun şeklini bozar Padaung kızlarının bunları takmasının bir nedeni var Bazılarına göre ilk kolyeler kadınların köle ticareti yapanlara çirkin görünmesi için kullanılmış Bazılarına göre de kadınlar bu kolyeleri kaplan ısırıklarından korunmak için takıyormuş Nedeni ne olursa olsun, geleneklerine bağlı Padaung kızları bu halkaları takmaktan gurur duyuyor Bir Padaung kadını hayatı boyunca ortalama 23 halka takar Bu da yaklaşık 12 kilogram ağırlık demektir Kadınlar uyumak için halkaları ve boynu destekleyen özel bir yastık kullanır.
KAYAPOLAR
Amazon Çocukları
Kayapo yerlileri Amazon Yağmur Ormanı’nın derinliklerinde, Brezilya’nın merkezindeki Xingu Nehri’nin yakınlarında yaşar Kabilenin adı “maymun gibi” anlamına gelir Bu ismin kaynağı, her yıl düzenlenen bir kutlama sırasında kabile erkeklerinin maymun maskeleriyle yaptığı danstır Kayapolar hasırdan kulübelerde yaşar Bu kulübelerdeki tek eşya, uyumak için kullandıkları hamaklardırİlkel bir yaşam süren Kayapolar ulaşım için kanolardan faydalanır
Kayapo çocukları ormanda hayatta kalmayı erken yaşta öğrenir Büyüklerinden kulübe inşa etmek, avlanmak, kano kullanmak, yaprak ve kök toplayarak ilaç yapmak gibi konularda eğitim alırlarOkul nedir bilmedikleri için dünyayı pek tanımazlar Ancak yakın dönemde bölgede kurulan bir okul, onlara okuma-yazma öğretmeye başladı Kayapo çocukları çok yakında senin varlığından haberdar olabilir
ZULULAR
Küçük Askerler
Zulu, dünyanın en ünlü Afrika kabilesidir Güney Afrika Cumhuriyeti’nde yaşayan Zulu halkı geleneklerine son derece bağlıdır Geçimini tahıl yetiştiriciliği ve sığır sürülerinden sağlayan Zulular ekili alanlarını ve sürülerini çevrelerine inşa ettikleri barakalarıyla korumaya alırlar
Örgütlü bir askeri toplum olan Zulularda erkek çocuklar yaşlarına göre ordu birimleri içinde yükselir Çocuklar küçük yaşlardan itibaren tahta sopa ve kalkan kullanarak savaş becerilerini geliştirir15 yaşına geldiklerinde babaları onlara bir mızrak hediye eder Zulu kızları ise su taşımak ve yemek hazırlamak gibi ev işlerinde annelerine yardım eder Çocuklar için en büyük eğlence, ateş etrafında toplanıp aile büyüklerinin anlattığı hikayeleri dinlemektir
Zulu kültüründe müzik ve dansın özel bir yeri vardır Savaşa hazırlık ya da kutlama gibi amaçlarla birçok tören düzenlenir Bu törenlerde davullarla yapılan müzik eşliğinde av dansı, boğa dansı gibi farklı dans gösterileri yapılır.
SAMBURULAR
Çalışan Çocuklar
Samburu halkı, Kenya’nın kuzeyinde yaşayan yarı göçebe bir kabiledir Yaşamları inek, koyun, keçi ve deveden oluşan sürülerine bağlıdır Sürülerin bakımını kabilenin erkekleri üstlenir Kadınların görevi ise kulübe inşa etmek, inek sağmak, su, yiyecek ve ateş için odun bulmaktır Kabile içinde Samburu çocuklarının da önemli görevleri vardır Erkekler küçük yaşlarda sığır ve koyunları otlatmayı, avlanmayı ve sürüleri korumayı, kızlar ise yemek yapmayı, su ve odun bulmayı öğrenir Samburu kabilesinde cinsiyet ve yaşa bağlı sosyal sınıflar vardır Kızlar ve erkekler yetişkinliğe kabul edilme sürecinden geçer Bu geçiş döneminde yapılan tören ve kutlamalar çok önemlidir Çocuklar yetişkinlerin sorumluluklarını öğrenir ve sünnet olur Vakitlerinin çoğunu dışarıda oyun oynayarak geçiren erkekler plastik torba ve kumaşları iple sıkıca bağlayarak kendi toplarını kendileri yapar Oyuncak yapmak içinse teneke ve boş kutulardan yararlanırlar Samburu kızları ise şarkı söylemeyi ve dans etmeyi çok sever
ŞERPALAR
Dağların Fatihleri
Himalayalarda yaşayan Şerpalar için yürümek ve tırmanmak günlük yaşamın bir parçası Şerpaların bir bölümü yolu dahi olmayan 4200 metre yükseklikteki dağ köylerinde yaşar Bu köylerde iki katlı, taş evlerde barınan Şerpalar her yere yürüyerek gider ve her şeyi sırtlarında taşır Bu yaşam tarzı dikkate alındığında, Everest’e tırmanan en genç insanın bir Şerpa olmasına şaşmamalı (16 yaşındaki Temba Tsheri Şerpa, Everest’in zirvesine ulaşmış bir genç ) Şerpalar için çocuklar çok önemlidir Yeni doğan çocuklara isim vermek için özel törenler düzenlenir Kızlar ev işlerini üstlenirken erkekler oyun oynamaya daha fazla vakit ayırır Dağlık köylerde okul yoktur Okula giden çocuklar aşağı köylere inmek için 4,5 kilometrelik yol kat eder
DOGONLAR
Maskeli Gençler
Mali’de yaşayan Dogon halkı geleneklerine bağlıdır Köylerini çoğu zaman yüksekliği 150 metreyi aşan kayalıklara kuran bu insanlar, kayalara yalın ayakla ve sadece ip kullanarak tırmanabilirDogonlar doğadaki her şeyin bir ruhu olduğuna ve hayvanların onlara bereket getirdiğine inanır Bu yüzden erkekler boyları neredeyse 4,5 metreye varan ve hayvan yüzlerini andıran maskeler takar Şanslı Dogon çocukları okula gitse de çoğu ilkokuldan sonra eğitimini yarıda bırakır Çünkü ailelerine yardım etmeleri gerekir Dogon kızları ev işlerini, erkekler ise çobanlık yapmayı öğrenek büyür Toprağın sürülmesine yardım eden Dogon çocuklarının tek eğlenceleri futbol oynamak ve maskelerini takıp sırıklar üzerinde geleneksel danslarını sergilemektir
Oyun oynamayı kim sevmez! Oyunlar hem eğlendirir hem de fiziksel yetenekleri ve zekayı geliştirir Bu yüzden insanlar yüzyıllardır sayısız oyun yaratarak keyifli vakit geçirmiştirKültürel farklılıklar oyunlarda da kendini gösterir Her ülke kendi oyunlarını yaratarak halk kültürünü ayakta tutmaya çalışır Örneğin ülkemizde sosyal paylaşımı ve sağlıklı egzersizi geliştiren oyunlar tercih edilir Önemli olan kazanmak değil, iyi vakit geçirmektir Bazı kültürlerde ise oyunlar daha çekişmelidir Heyecanlı bir aktivitenin sonunda mutlaka kazanan birileri olur.
Türkiye’de oynanan geleneksel çocuk oyunları çoğunlukla türkülü, tekerlemeli, bilmeceli ve danslıdır.Aç kapıyı bezirganbaşı, yağ satarım bal satarım, köşe kapmaca, seksek, yakantop, çelikçomak, uzun eşek ve istop en sevilen oyunlar arasında yer alır
Diğer ülkelerde yaşayan çocuklar nasıl oyunlar oynar?
BÜYÜK FENER OYUNU
Japonya
Japon çocukların en sevdiği oyunlardan biri, büyük fener adını taşır Bu şaşırtmacalı oyunda oyuncular, çember oluşturacak şekilde yere oturur Oyun, bir oyuncunun ellerini birbirine yaklaştırarak “Büyük fener” demesiyle başlar Yanındaki oyuncu ellerini açarak “Küçük fener” der ve oyun bu şekilde devam eder Hızlı oynandığında daha da eğlenceli hale gelen bu oyunda yanlış yaparak sırayı bozan oyundan çıkarılır.
ZIPLAMAK SERBEST
İngiltere
Ladder jump adlı oyun İngiliz çocuklar arasında çok popülerdir Üç ya da dörderli gruplara ayrılan çocukların her biri bir numara alır Her takımın bir numaralı oyuncusu başlama çizgisine gelir ve iki ayağını birbirine bitiştirerek en uzak mesafeye sıçrar Daha sonra iki numaralı oyuncu bir numaralı oyuncunun bıraktığı ayak izlerini başlangıç noktası alarak aynı şekilde sıçrar Gruptaki herkes bir kere sıçradıktan sonra ayak izlerini başlangıç noktasından en uzağa taşıyan grup oyunu kazanır .
PADAUNGLAR
Zürafa Kızlar
Karenni kabilesinin küçük bir üyesi olan Padaung halkı Myanmar’da yaşıyordu Ancak ülkede meydana gelen siyasi karışıklıklar nedeniyle Tayland’ın kuzeyindeki dağlık bölgelere göç ettiler O zamandan beri Tayland sınırında, mülteci kamplarında yaşam mücadelesi veriyorlar Padaung kabilesinin kızları boyunlarını 5-6 yaşlarındayken takmaya başladıkları bronz halka kolyelerle uzatırHalkalar takılmadan önce kızların boynuna merhemlerle masaj yapılır Çocuk büyüdükçe halkalar da büyükleriyle değiştirilir Aslında bu halkalar boynu uzatmaz, omuzları aşağı bastırarak vücudun şeklini bozar Padaung kızlarının bunları takmasının bir nedeni var Bazılarına göre ilk kolyeler kadınların köle ticareti yapanlara çirkin görünmesi için kullanılmış Bazılarına göre de kadınlar bu kolyeleri kaplan ısırıklarından korunmak için takıyormuş Nedeni ne olursa olsun, geleneklerine bağlı Padaung kızları bu halkaları takmaktan gurur duyuyor Bir Padaung kadını hayatı boyunca ortalama 23 halka takar Bu da yaklaşık 12 kilogram ağırlık demektir Kadınlar uyumak için halkaları ve boynu destekleyen özel bir yastık kullanır.
KAYAPOLAR
Amazon Çocukları
Kayapo yerlileri Amazon Yağmur Ormanı’nın derinliklerinde, Brezilya’nın merkezindeki Xingu Nehri’nin yakınlarında yaşar Kabilenin adı “maymun gibi” anlamına gelir Bu ismin kaynağı, her yıl düzenlenen bir kutlama sırasında kabile erkeklerinin maymun maskeleriyle yaptığı danstır Kayapolar hasırdan kulübelerde yaşar Bu kulübelerdeki tek eşya, uyumak için kullandıkları hamaklardırİlkel bir yaşam süren Kayapolar ulaşım için kanolardan faydalanır
Kayapo çocukları ormanda hayatta kalmayı erken yaşta öğrenir Büyüklerinden kulübe inşa etmek, avlanmak, kano kullanmak, yaprak ve kök toplayarak ilaç yapmak gibi konularda eğitim alırlarOkul nedir bilmedikleri için dünyayı pek tanımazlar Ancak yakın dönemde bölgede kurulan bir okul, onlara okuma-yazma öğretmeye başladı Kayapo çocukları çok yakında senin varlığından haberdar olabilir
ZULULAR
Küçük Askerler
Zulu, dünyanın en ünlü Afrika kabilesidir Güney Afrika Cumhuriyeti’nde yaşayan Zulu halkı geleneklerine son derece bağlıdır Geçimini tahıl yetiştiriciliği ve sığır sürülerinden sağlayan Zulular ekili alanlarını ve sürülerini çevrelerine inşa ettikleri barakalarıyla korumaya alırlar
Örgütlü bir askeri toplum olan Zulularda erkek çocuklar yaşlarına göre ordu birimleri içinde yükselir Çocuklar küçük yaşlardan itibaren tahta sopa ve kalkan kullanarak savaş becerilerini geliştirir15 yaşına geldiklerinde babaları onlara bir mızrak hediye eder Zulu kızları ise su taşımak ve yemek hazırlamak gibi ev işlerinde annelerine yardım eder Çocuklar için en büyük eğlence, ateş etrafında toplanıp aile büyüklerinin anlattığı hikayeleri dinlemektir
Zulu kültüründe müzik ve dansın özel bir yeri vardır Savaşa hazırlık ya da kutlama gibi amaçlarla birçok tören düzenlenir Bu törenlerde davullarla yapılan müzik eşliğinde av dansı, boğa dansı gibi farklı dans gösterileri yapılır.
SAMBURULAR
Çalışan Çocuklar
Samburu halkı, Kenya’nın kuzeyinde yaşayan yarı göçebe bir kabiledir Yaşamları inek, koyun, keçi ve deveden oluşan sürülerine bağlıdır Sürülerin bakımını kabilenin erkekleri üstlenir Kadınların görevi ise kulübe inşa etmek, inek sağmak, su, yiyecek ve ateş için odun bulmaktır Kabile içinde Samburu çocuklarının da önemli görevleri vardır Erkekler küçük yaşlarda sığır ve koyunları otlatmayı, avlanmayı ve sürüleri korumayı, kızlar ise yemek yapmayı, su ve odun bulmayı öğrenir Samburu kabilesinde cinsiyet ve yaşa bağlı sosyal sınıflar vardır Kızlar ve erkekler yetişkinliğe kabul edilme sürecinden geçer Bu geçiş döneminde yapılan tören ve kutlamalar çok önemlidir Çocuklar yetişkinlerin sorumluluklarını öğrenir ve sünnet olur Vakitlerinin çoğunu dışarıda oyun oynayarak geçiren erkekler plastik torba ve kumaşları iple sıkıca bağlayarak kendi toplarını kendileri yapar Oyuncak yapmak içinse teneke ve boş kutulardan yararlanırlar Samburu kızları ise şarkı söylemeyi ve dans etmeyi çok sever
ŞERPALAR
Dağların Fatihleri
Himalayalarda yaşayan Şerpalar için yürümek ve tırmanmak günlük yaşamın bir parçası Şerpaların bir bölümü yolu dahi olmayan 4200 metre yükseklikteki dağ köylerinde yaşar Bu köylerde iki katlı, taş evlerde barınan Şerpalar her yere yürüyerek gider ve her şeyi sırtlarında taşır Bu yaşam tarzı dikkate alındığında, Everest’e tırmanan en genç insanın bir Şerpa olmasına şaşmamalı (16 yaşındaki Temba Tsheri Şerpa, Everest’in zirvesine ulaşmış bir genç ) Şerpalar için çocuklar çok önemlidir Yeni doğan çocuklara isim vermek için özel törenler düzenlenir Kızlar ev işlerini üstlenirken erkekler oyun oynamaya daha fazla vakit ayırır Dağlık köylerde okul yoktur Okula giden çocuklar aşağı köylere inmek için 4,5 kilometrelik yol kat eder
DOGONLAR
Maskeli Gençler
Mali’de yaşayan Dogon halkı geleneklerine bağlıdır Köylerini çoğu zaman yüksekliği 150 metreyi aşan kayalıklara kuran bu insanlar, kayalara yalın ayakla ve sadece ip kullanarak tırmanabilirDogonlar doğadaki her şeyin bir ruhu olduğuna ve hayvanların onlara bereket getirdiğine inanır Bu yüzden erkekler boyları neredeyse 4,5 metreye varan ve hayvan yüzlerini andıran maskeler takar Şanslı Dogon çocukları okula gitse de çoğu ilkokuldan sonra eğitimini yarıda bırakır Çünkü ailelerine yardım etmeleri gerekir Dogon kızları ev işlerini, erkekler ise çobanlık yapmayı öğrenek büyür Toprağın sürülmesine yardım eden Dogon çocuklarının tek eğlenceleri futbol oynamak ve maskelerini takıp sırıklar üzerinde geleneksel danslarını sergilemektir
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Meşhur Bilderberg toplantısına bu yıl hangi Türkler katılıyor
Dışarıya tamamen kapalı bu kulüp, komplo teorisyenlerinin de sıkça beslendiği bir yer olma özelliğini taşıyor. Bu yıl, organizasyona 23 ül...
-
1)Alışveriş yaparken kolaylıklar sağlar. 2)Sayıları yuvarlamak aklımızda daha kolay kalmalarını sağlar. 3)Karışık gibi görünen arazi , yol g...
-
Paketli Gıdalar... Koronavirüs COVID – 19 pandemiye dönüşüp tüm dünyayı etkilemesi sonrasında yiyecekten hijyene her şeye daha fazla...
-
I. Derse Giriş: a) Önceki dersin özeti Resim b) Dikkat çekme : Çocuklar çamaşır makinesi ne işe yarar? Çamaşırlarımız kirlend...