2 Ağustos 2017 Çarşamba

Trump'ın Riyad Ziyareti ve Katar Krizi

Trump, 20 Mayıs Cumartesi günü başladığı iki günlük Riyad ziyaretinde, Suudi Arabistan, Körfez Ülkeleri ve Arap-İslâm ülkeleriyle toplam üç zirve gerçekleştirmiştir. Ziyarette öne çıkan başlıklar; Suudi Arabistan'la imzalanan 110 milyar doları silah alımı olmak üzere toplam 380 milyar dolarlık ticaret anlaşmaları, “radikal terörizm"in finansmanının durdurulması ve İran'ın nüfuz alanını genişletmesi konuları olmuştur.
Ziyaret üzerinden henüz iki hafta geçmişken 4 Arap ülkesi ve onların yönlendirdiği ülkelerin hızlı bir ittifakla ve sembolik önemi olan bir tarihte başlattıkları operasyonla Katar'ı abluka altına alma girişimi, daha önceden hazırlanmış bir planın uygulandığı izlenimi uyandırmaktadır. Trump'ın İran'ı öncelikli tehdit olarak görmesi, Körfez Ülkeleri'nin endişe ve tepkileri ile birleşince Katar'a yönelik adımlar atılmıştır. Nitekim Trump seçim öncesi yaptığı bir konuşmasında, Körfez Ülkeleri'nin ABD olmadan varlıklarını sürdüremeyeceklerini iddia etmiş, ABD'nin 19 trilyon dolarlık borcunu Körfez Ülkeleri'ne ödeteceğini söylemiştir.
Katar'a karşı ittifak eden ülkeler Katar'dan, Filistinli HAMAS ve Mısır'da Müslüman Kardeşler'e verilen desteği sona erdirmesini, ülkenin medyasının kendilerine yönelik eleştirel tavrı ve diğer ülkelerin işlerine müdahalesini durdurmasını" istemektedir.
Trump, 6 Haziran Salı günü konu ile alakalı bir twitter mesajı paylaşmıştır. Mesajında, “Ortadoğu ziyaretimde, radikal ideolojilerin artık finanse edilemeyeceğini söyledim. Liderler Katar'ı işaret etti, bakın!" ifadesini kullanmıştır. Bir başka mesajında “Kral ve 50 ülke temsilcileriyle buluştuğum Suudi Arabistan ziyaretinin faydalı olduğunu görmek memnuniyet verici. Aşırılığın finansmanına karşı katı bir çizgiyi takip edeceklerini söylemişlerdi ve tüm göstergeler Katar'ı işaret ediyordu. Belki de bu, terörizm dehşetinin sona erdirilmesinin başlangıcı olacaktır." demiştir. Öte yandan Katar Emiri Şeyh Temim ile bir telefon görüşmesi yapan Trump, krizin çözümü için gerekirse Beyaz Saray'da toplantı yapılmasını teklif etmiştir. Trump'ın, muhtemelen bazı ekonomik dayatmalar da içeren, teklifi Şeyh Temim tarafından, abluka altındayken ülkesinden ayrılmayacağı gerekçesiyle reddedilmiştir.
Sonuç ve Değerlendirme
Katar'ın ABD ve Suudi Arabistan'la uzlaşma konusunda gösterdiği direnç, Trump ve Suudi yönetiminin Katar'a İran'la ilgili bir savaşı dayattığına dair işaretler vermektedir. Böyle bir savaşın kazananı kim olursa olsun, kaybedeni iki cephe arasında kalacak olan, yüksek bir refah seviyesine ulaşmış Katar olacaktır. Katar'ı kayıptan kurtaracak olan, böyle bir savaşın yaşanmamasıdır. Gelişmelere bakıldığında Katar'ın İran tarafında durmaktan öte savaşın çıkmaması yönünde bir tutum içinde olduğunu, savaşın yaşanması durumunda ise tarafsızlık statüsü içinde görülme çabası verdiğini söylemek mümkündür.
Türkiye, Katar Krizinin en aktif aktörlerinden birisidir. Katar'la ikili ilişkiler son yıllarda ivme kazanmış, iki ülke arasında Aralık 2014'te Yüksek Stratejik Komite oluşturulmuş, eğitim, sağlık, maliye, kültür, gümrük ve tarım gibi alanlarda birçok anlaşma imzalanmıştır. Katar'ın Türkiye'de 20 milyar dolarlık yatırımı vardır. Ayrıca, Katar'dan Türkiye'ye boru hattı ile doğalgaz tedariki projesi gibi, enerji jeopolitiğini doğrudan etkileyecek projeler de bulunmaktadır.
15 Temmuz darbe girişiminin ardından Türkiye'ye ilk destek veren ülkelerden birisi Katar olmuştur. Türkiye'nin Katar'da askeri üssü bulunmaktadır. Geçtiğimiz günlerde Katar'a Türkiye askerlerinin gönderilmesine dair kanun tezkeresi, TBMM Genel Kurul gündeminde öne çekilerek kabul edilmiş ve cumhurbaşkanı tarafından onaylanmıştır. Türkiye'nin bu hamlesi Katar tarafından olumlu karşılanmıştır. Dışişleri bakanı Muhammed bin Abdurrahman el-Sani “Türkiye'ye ait birliklerin gelmesi tüm bölgenin güvenliği için önemli." açıklamasında bulunmuştur.

Türkiye'de 15 Temmuz darbe girişiminin püskürtülmesi, İslâm dünyasının genelinde coşkuyla karşılanmış, ancak BAE ve Mısır gibi bazı Körfez-Arap ülkeleri bu durumdan rahatsız olmuşlardır. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da konuşmasında Türkiye'nin bundan haberdar olduğunu belirtmiş, ablukanın, ABD'nin talep ettiği gibi hafifletilmesini değil, bir an önce ve “tamamen" kaldırılmasını istemiştir. Darbe girişiminde Katar ile diğer Körfez-Arap ülkeleri arasında yaşanan görüş ayrılıkları ve Türkiye'nin meseleyi 15 Temmuz'dan ele alması, son yaşananların Türkiye açısından, darbe girişiminin devamı şeklinde algılandığı izlenimini uyandırmaktadır.
Türkiye'nin İhvân ve HAMAS ile yakın ilişkileri bilinmektedir. Katar üzerinden başlatılan operasyonun tutması ve Katar'ın direncini yitirmesi durumunda Türkiye'ye de etki etmesi kaçınılmazdır. Bunun farkında olan Türkiye, güçlü bir refleksle asker gönderme kararını öne çekmiş, böylelikle Katar'a psikolojik destek sağlamıştır.
Katar'ın hedef olarak seçilmesi ve İhvân ile İran üzerinden suçlanması, kimi tutarsızlıkları bünyesinde barındırsa da, birçok aktörün farklı çıkarlarının kesişim noktasındadır. İlk olarak, bu operasyonun başarılı olması durumunda Körfez'de ABD güdümündeki ülkelerin eli güçlenecek, bu durum bütün bölgeyi ilgilendiren sonuçlara yol açacaktır.
ABD, Arap ülkelerinin en büyük ordusuna sahip Mısır, mukaddes toprakları hâkimiyetinde bulunduran Suudi ve güçlü bir ekonomiye sahip BAE'yi bir araya getirerek bölgede göz ardı edilemeyecek bir blok oluşturmuştur. Bu bloktan yararlanarak önümüzdeki dönemde Türkiye ve İran'ın etki alanını daraltmayı, kontrolüne geçen PYD gibi oluşumlar üzerinden etki sahasını genişletmeyi hedefleyecektir.
Suudi Arabistan'ın, ABD'nin yönlendirmesiyle, İran, Irak ve Türkiye'de yaşayan Kürtlere yönelik bir çaba içerisine girmesi, bu üç ülkeyi de etkileyecek sonuçlar oluşturabilir. Amerika ile çalışan PKK'nın Suudi Arabistan'dan da maddi destek alması, Türkiye'yi zora sokacak, istikrarı bozucu etki oluşturacaktır.
Türkiye'nin Afrika açılımının Suudi Arabistan faktöründen dolayı zarar görmesi de kuvvetle muhtemeldir. Suudi Arabistan'ın ekonomik gücünden dolayı Afrika'da onunla birlikte hareket edecek ülkeler bulunmaktadır. Bu ülkelerde, Türkiye'ye gösterilecek tepkinin Afrika'da zayıflamaya başlayan FETÖ'nün yeniden toparlanması sonucunu doğurma ihtimali vardır.
İhvân ile HAMAS'a destek veren ülkelerin siyasi manevra kabiliyetleri azalacak, İsrail, işgal ettiği topraklarda yerleşim faaliyetlerine daha rahat devam edecektir. Suudi Arabistan, Mısır darbe yönetimi ve diğer ülkeler ise güçlü bir rakipten kurtulmuş olacaklardır. Oluşacak yapı içinde, mayıs ayı başında yayımladığı siyaset belgesi ile rahatlamaya çalışan HAMAS'ın Gazze'deki varlığı tehdit altına girecektir.
Türkiye, uzun bir zamandır, güvenliğinin sınırları ötesinde başladığını fark etmiştir; adımlarını da bu yönde atmaktadır. Krizin ilk anlarından itibaren taraflara diyalog çağrısında bulunsa da Katar'ın yanında yer almakta tereddüt etmemiştir. Krizin Katar fazla yıpranmadan çözülmesi durumunda, bundan en çok kazanç sağlayacak ülkelerden birisi kuşkusuz Türkiye olacaktır. Körfez'in stratejik bir noktasında, “meşru askerî güç" konumuna gelecektir ve bölgesel meselelerde söz söyleme salahiyeti artacaktır. Bununla birlikte, İhvân-ı Müslimîn ve HAMAS gibi hareketler rahat bir nefes alma imkânına kavuşacaktır. Ayrıca, Katar Krizinin sonucu ne olursa olsun 2015'in sonunda gündeme gelen “İslâm Ordusu" projesi rafa kalkmıştır. Suudi Arabistan'ın ABD desteğiyle oluşturduğu bu blokla, “İslam Ordusu" adı altında bir oluşumun sürmesi imkânsızlaşmıştır, böyle bir oluşum ancak Mısır-Suudi ağırlıklı bir “Arap Ordusu" olarak varlık bulabilecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Meşhur Bilderberg toplantısına bu yıl hangi Türkler katılıyor

  Dışarıya tamamen kapalı bu kulüp, komplo teorisyenlerinin de sıkça beslendiği bir yer olma özelliğini taşıyor. Bu yıl, organizasyona 23 ül...